17
Arabaya döndükleri zaman Mrs Jennings havadis ihtiyacı içindeydi; ama Elinor bir kere öyle haksızca elde edilmiş bilgiyi olabildiğince az yaymak istediğinden kendini Lucy'nin kendi çıkarları için bilinsin isteyeceğine inandığı basit ayrıntıları kısaca tekrarlamakla sınırladı. Tüm anlattığı sözlülük hallerinin devam ettiği ve sonuca ulaşmak yolunda aldıkları kararlar oldu; buna da Mrs Jennings'den şu doğal tepki geldi.
"Kiliseye tayinini mi bekliyorlar! -bunun sonu ne olur, hepimiz biliyoruz; -bir sene beklerleA faydasız olduğunu görünce de iki bin poundunun faiziyle yılda elli poundluk bir rahip yardımcılığına yerleşirler, Mr Steele'le Mr Pratt'ın Lucy'ye ne yararı dokunur ki. -Sonra her sene bir çocukları olur! Tanrı yardımcıları olsun! Ne kadar fakir olacaklar! -Bakayım evlerini döşemeye nasıl yardım edebileceğim. İki hizmetçi, iki de uşak lazım! -geçen gün dedim ya. -Hayır, hayır, bütün işler için sıkı bir kız tutmaları lazım. -Betty'nin kızkardeşi artık onlara olmaz."
Ertesi sabah Elinor'a postayla Lucy'nin kendisinden mektup geldi. -Mektup şöyleydi:
Bartlett Binaları, Mart.
Umarım sevgili Miss Dashwood kendisine yazma cüretimi mazur görür; ama bana olan dostluğunuz bakımından benim ve sevgili Edward'imin son günlerde yaşadığımız tüm zorluklardan sonra iyi haberlerimizi almak sizi memnun eder diye düşündüm; o yüzden, daha fazla özür dilemeden, Tanrıya şükür, şunu söyleyebiliyorum ki korkunç acılar çektiysek de şimdi ikimiz de gayet iyiyiz ve birbirimizin sevgisi sayesinde her zaman olmamız gerektiği gibi mutluyuz. Büyük sınavlardan, büyük işkencelerden geçtik, ama aynı zamanda ben de, olanları kendisine anlattığım Edward da siz başta olmak üzere iyiliklerini her zaman minnetle hatırlayacağımız birçok dostumuz olduğunu gördük; o bakımdan siz de, Mrs Jennings de öğrenmekten mutlu olursunuz düşüncesiyle yazıyorum; dün öğleden sonra Edward'la iki mutlu saat geçirdik; sağduyu gereği görevim olduğunu düşünerek oracıkta ayrılalım diye ısrar ettiysem de kendisi ayrılık kelimesini bile duymak istemedi, asla ayrılmayacağını, benim sevgime sahip olduğu sürece annesinin öfkesine aldırmadığını, geleceğimizin pek parlak olmadığını, ama beklemek ve en iyisini umut etmek zorunda olduğumuzu söyledi; yakında rahiplik belgesini alacak ve eğer kendisini verecek bir kilisesi olan birine tavsiye etme imkanınız olursa eminim bizi unutmazsınız; eminim Mrs Jennings de Sir John'a ya da Mr Palmer'a ya da bize yardımcı olabilecek herhangi bir dosta hakkımızda iyi şeyler söylen -Zavallı Anne yaptığı şeyden ötürü çok suçlu, ama ne yaptıysa iyi niyetle yaptı, o yüzden bir şey söylemiyorum; umarım Mrs Jennings sabahları bu tarafa yolu düşerse bizi ziyaret etmekten yüksünmez; büyük nezaket göstermiş olur, kuzenlerim de kendisini tanımaktan onur duyarlar -Kağıdın sonuna gelirken, kendisine, onları görme şansınız olduğu zaman Sir John'a, Lady Middleton'a ve sevgili çocuklara selamlarımı, Miss Marianne'e de sevgilerimi iletmenizi bütün hürmet ve minnet duygularımla rica ederim.
Saygılar vs. vs.
Elinor okumayı bitirir bitirmez yazarın gerçek amacı olduğuna inandığı şeyi yaptı ve mektubu Mrs Jennings'in ellerine bıraktı; Mrs Jennings mektubu memnuniyet ve övgü dolu yorumlar katarak yüksek sesle okudu.
"Çok iyi gerçekten! -ne kadar da güzel yazıyor! -delikanlıyı serbest bırakmak istemesi iyi olmuş. Lucy'ye yakışmış. -Zavallıcık! Keşke delikanlıya bir yer bulabilsem, ne kadar isterim. -Bana sevgili Mrs Jennings diyor, görüyor musun. Pek iyi kalpli bir kız. -Çok iyi hakikaten. Şu cümle çok güzel kurulmuş. Tabii, tabii, gider görürüm onu. Ne kadar da dikkatli yavrucak, herkesi düşünmüş! -Teşekkür ederim, şekerim, mektubu bana gösterdiğin için. Hayatımda gördüğüm en güzel mektuplardan biri; insanı Lucy'nin aklına da, kalbine de hayran bırakıyor."
Miss Dashvvoodlar şehre geleli iki aydan fazla olmuştu ve Marianne'in geri dönme konusundaki sabırsızlığı her gün artıyordu. Köyün havasını, özgürlüğünü, sakinliğini özlüyordu; ona huzur verebilecek bir yer varsa oranın Barton olmasıgerektiğini düşünüyordu. Elinor da gitmeyi en az onun kadar istiyordu, sadece hemen gitmeye pek yanaşmıyordu, çünkü o kadar uzun bir yolculuğun zorluklarını da, bu zorluklarıMarianne'in kabul etmek istemeyeceğini de biliyordu. Bununla beraber, aklını ciddi ciddi geri dönüş planına verdi; düşüncesini nazik ev sahiplerine söylediğinde Mrs Jennings iyi niyetinin bütün tatlı dilliliğiyle itiraz etti; onları evlerinden yine birkaç hafta daha uzak tutacak bir plan önerince bu Elinor'a diğer ihtimallerden çok daha makul geldi. Palmerlar mart sonunda Paskalya tatilleri için Cleveland'a gideceklerdi; Mrs Jennings her iki arkadaşıyla birlikte onlara eşlik etmesi için Charlotte'dan sıcak bir davet aldı. Bu davet aslında Miss Dashwood'un aklına yatmazdı; -ama bizzat Mr Palmer öyle sahici bir kibarlıkla ısrar etti ki, kızkardeşinin mutsuzluğu öğrenileli beri onlara karşı büyük değişiklik gösteren davranışlarıyla birleşince, daveti seve seve kabul ettirmeyi başardı.
Marianne'e bu olanları anlattığı zaman, gelgelelim, Marianne'in ilk cevabı fazla sevinçli olmadı.
"Cleveland!" -diye haykırdı, asabiyetle. "Hayır, Cleveland'a gidemem."-
"Orasının," dedi Elinor, nazikçe, "yani yerinin... şeyin civarında olmadığını biliyorsun."
"Ama Somersetshire'de. -Somersetshire'e gidemem. -Orası, hayalimde... Hayır Elinor, oraya gitmemi bekleyemezsin."
Elinor bu duyguların üstesinden gelmesi gerektiğini tartışmayacaktı; -sadece diğerlerini öne sürerek bunlara karşıkoymaya çalıştı; sadece davetin çok özlediği sevgili annelerine diğer planlara göre daha derli toplu, daha rahat ve belki daha fazla ertelemeyecek bir şekilde geri dönmek için önlerinde net bir tarih olmasını sağlayan bir fırsat olduğunu savundu. Bristol'dan birkaç mil uzakta olan Cleveland'dan Barton'a olan mesafe bir günden uzun sürmezdi; annelerinin uşağı onlara eşlik etmek üzere oraya inebilirdi; Cleveland'da bir haftadan daha fazla kalmaları söz konusu olamayacağı için üç haftadan biraz fazla bir süre içinde evde olabilirlerdi. Marianne'in annesine duyduğu özlem gerçek olduğu için bu sözler biraz önce ortaya attığı hayali kötülüğe fazla zorlanmadan galip geldi.
Mrs Jennings misafirlerinden bıkmış olmaktan hayli uzaktı, o kadar ki Cleveland'dan onunla geri dönmeleri için epeyce ısrar etti. Elinor gösterdiği ilgiye minnettardı, ama bu ilgi planlarmıdeğiştiremezdi; annelerinin rızası da hazır alınmışken dönüşlerine ilişkin herşey olabildiğince ayarlandı; -Marianne onu daha Barton'dan ayrı tutacak olan saatleri sayarak avunmaya çalıştı.
"Ah Albay, Miss Dashvvoodlar olmadan sizle ben ne yapacağız;" -dedi Mrs Jennings, gidişleri kararlaştırıldıktan sonra Albay onu ilk ziyaret ettiğinde"Palmerlar'dan evlerine gitmeye gayet kararlılar; -ne kadar hüzünlü olacağız, döndüğüm zaman! -Tanrım! Oturur, iki kedi gibi sıkkın sıkkın birbirimize bakarız."
Belki Mrs Jennings gelecekteki can sıkıntılarını böyle sertçe tasvir ederek onu bu sıkıntıdan kaçma imkanı verebilecek bir teklif yapmaya kışkırtıyordu; -öyleyse, çok geçmeden amacına ulaştığınıdüşünmesi için iyi sebepleri oldu; çünkü Elinor arkadaşı için kopyalayacağı bir resmin boyutlarını daha çabuk almak için pencereye gittiği zaman o da anlamlı bir bakışla arkasından gitti ve onunla orada birkaç dakika konuştu. Konuşmasının genç hanım üzerindeki etkisi de gözünden kaçmadı; kulak kabartmayacak kadar soylu biri olduğu, hatta duymamak için yerinden bilhassa kalkıp Marianne'in çaldığı piyanonun yanındaki koltuğa geçtiği halde Elinor'un yüzündeki rengin değiştiğini, heyecanlandığını ve dediklerini işine devam edemeyecek kadar büyük bir dikkatle dinlediğini görmekten kendini alamadı. -Umutlarını daha da teyit eden şey, Marianne'in bir dersten diğerine geçerken verdiği arada, Albay'ın kaçınılmaz biçimde kulağına gelen bazı sözleri oldu: evinin kötülüğü için özür diliyordu. Bu, meseleyi şüphe edilmez duruma getirdi. Albay'ın böyle yapmayı gerekli bulmasına gerçekten şaşırdı; -ama usul böyle herhalde diye düşündü. Elinor'un ne cevap verdiğini işitemedi, ama dudaklarının hareketinden önemli bir itirazı olmadığını tahmin etti; -ve Mrs Jennings o kadar dürüst olduğu için Elinor'u içinden tebrik etti. Sonra birkaç dakika daha onun tek kelimesini yakalayamadığı birşey konuştular, sonra Marianne'in müziğindeki bir başka hayırlıduraklama kulağına Albay'ın sakin sesiyle şu kelimeleri getirdi,
"Korkarım çok yakında olamaz."
Hiç de aşıkça olmayan böyle bir söze şaşırdı, bozuldu ve tam "Tanrım! Ne engel var!" diye yüksek sesle bağıracaktı ki kendini tuttu, tepkisini şu sessiz sözlerle sınırladı,
"Çok garip! -daha ne kadar yaşlanmayı bekliyor ki."-
Bununla beraber Albay'ın gecikmesi güzel arkadaşını hiç de gücendirmiş ya da üzmüşe benzemiyordu, çünkü az sonra görüşmeyi bitirip ayrıldıkları zaman Mrs Jennings, Elinor'un içtenlikli bir sesle şöyle dediğini net bir şekilde duydu,
"Kendimi size her zaman minnettar hissedeceğim."
Mrs Jennings, Elinor'un minnettarlığına memnun oldu ve böyle bir cümle duyduktan sonra Albay'ın gayet soğukkanlı bir şekilde onlardan hemen izin isteyip Elinor'a herhangi bir cevap vermeden çekip gidebilmesine şaşırmadan edemedi! -Eski dostunun böyle kayıtsız bir aşık olabileceği aklına gelmezdi.
İkisinin arasında geçen aslında şuydu.
"Arkadaşınız Mr Ferrars'a," dedi Albay, büyük bir acima duygusu içinde, "ailesinin yaptığı büyük haksızlığı duydum; meseleyi doğru anlamışsam, ailesi onu gayet makul bir genç hanıma verdiği sözdeısrar ettiği için tümden sokağa atmış. -Doğru mu duymuşum? -Öyle mi?"-
Elinor öyle olduğunu söyledi.
"Uzun zamandır birbirine bağlı olan iki genci," -dedi Albay, duygulanarak, "ayırmanın ya da ayırmaya kalkışmanın zalimliği, kör zalimliği korkunç bir şey -Mrs Ferrars ne yaptığını bilmiyor -oğlunu neye itiyor olabileceğini. Mr Edward Ferrars'ı Harley street'te iki üç kez gördüm ve kendisini çok beğendim. İnsanın kısa zamanda yakınlık kurabileceği bir delikanlı değil, ama iyiliğini temenni edebilecek kadar da tanıdım; hele sizin arkadaşınız olarak daha da fazlasını temenni ederim. Kiliseye girmek niyetinde olduğunu biliyorum. Nezaket gösterip ona söylebilir misiniz acaba, Delaford'daki kilise, ki yeni boşalmış, bugün gelen mektuptan öğrendim, onundur, eğer kabul etmeye değer görürse; -ama, belki,şu an zor durumda olduğu için bundan şüphe etmek saçma görünebilir; keşke daha değerli olsaydı. -Burası ufak bir kilise; merhum rahibin eline sanırım yılda iki yüz pounddan fazla geçmiyordu; artırılması elbette mümkünse de, korkarım ona çok rahat bir gelir sağlayacak kadar olmaz. Yine de orasını ona teklif etmek benim için büyük bir zevk. Lütfen bundan emin olsun."
Albay ona evlenme teklif etse Elinor'un şaşkınlığı bu görev karşısında duyduğundan daha büyük olamazdı. Daha iki gün önce Edward için umutsuz olduğunu düşündüğü iş imkanı, evlenebilsin diye şimdi ona sunuluyordu -ve dünyadaki tüm insanlar içinde o, bunu bahşetmek üzere seçiliyordu! -Öyle heyecanlanmıştı ki Mrs Jennings o halini çok farklı bir sebebe atfetmişti; -ama o heyecan içinde daha az saf, daha az hoş hangi küçük duygular pay sahibi olursa olsun, Albay Brandon'ı bu harekete iten genel yardımseverliğe duyduğu saygı ve bu özel dostluğa duyduğu minnet güçlü bir biçimde hissedildi ve sıcak bir biçimde ifade edildi. Ona bütün kalbiyle teşekkür etti, Edward'in ilkelerinden ve mizacından hakettiklerini bildiği o övgüyle söz etti; o kadar iyi bir görevi gerçekten bir başkasına vermek istiyorsa o görevi sevinçle yerine getireceğini söyledi. Ama öte yandan, başka hiç kimsenin o görevi Albay kadar iyi yapamayacağını düşünmeden edemiyordu. Sözün kısası, Edward'a ondan iyilik kabul etme acısı vermek istemediği için, kendisi bu görevden affedilse çok sevinirdi; ama aynı ölçüde nazik sebeplerle bunu reddeden Albay Brandon teklifin onun aracılığıyla yapılmasını hala öyle çok istiyor gibiydi ki Elinor hiçbir nedenle daha fazla itiraz edemedi. Edward'm halaşehirde olduğunu düşünüyordu ve neyse ki adresini Miss Steele'den duymuştu. Böylece o gün içinde ona haber vermeyi becerebilirdi. Bu karar verildikten sonra Albay Brandon öyle saygın ve iyi bir komşusu olacağı için kendisinin ne kadar şanslıolduğundan bahsetmeye başladı, sonra, üzüntüyle ekledi, evin ufak ve sıradan olduğunu -Elinor bu olumsuzluğu, Mrs Jennings'in tahmin ettiği gibi, hiç önemsemedi, en azından evin ölçüleri bakımından.
"Evin ufak olmasının," dedi Elinor, "onlar için sorun çıkaracağınısanmıyorum, çünkü aileleri ve gelirleriyle orantılı olacak."
Bunun üzerine Albay, Elinor'un, evleneceklerini teklifin kesin sonucu olarak düşündüğünü şaşkınlıkla gördü; çünkü Delaford'daki kilisenin o yaşam tarzına sahip insanlar için geçinebilecekleri kadar bir gelir getirebileceğini düşünmüyordu -ve öyle dedi.
"Bu küçük rahip lojmanı Mr Ferrars'ın bekar olaral rahat etmesinden fazlasını sağlayamaz; evlenmesine imkan veremez. Üzülerek söylüyorum ki benim patronluğum bu kadarla biter. Yine de eğer hesapta olmayan bir fırsat çıkaı da ona daha fazla yardım etmek elimden gelirse onu şimdi düşündüğümden daha farklıdüşünürüm, ona o zaman da şimdi içtenlikle olmak istediğim kadar faydalı olmaya hazır mıyım, değil miyim diye. Şimdi yaptığım gerçekten hiçbir şey değil, çünkü asıl, tek mutluluk nesnesi yolunda onu pek az ilerletebilir. Evliliği uzak bir plan olarak kalır; -en azından, korkarım o kadar çabuk gerçekleşemez."-
Buydu o cümle, yanlış anlaşıldığında Mrs Jennings'in hassas duygularını haklı olarak inciten; ama pencerenin önünde durdukları sıra Albay Brandon'la Elinor arasında geçenlerin bu hikayesinden sonra, ayrılırlarken Elinor'un ifade ettiği minnettarlığın evlilik teklifi karşısında söylenebilecek olandan daha yersiz bir heyecanla, daha az şık kelimelerle dile getirilmişolmadığı belki herkesçe görülebilir.
"Pekala, Miss Dashwood," dedi Mrs Jennings, beyefendi gider gitmez bilmiş bilmiş gülümseyerek, "sana Albay'ın ne dediğini sormuyorum; çünkü gerçekten işitmemeye çalıştıysam da derdini anlayacak kadarının kulağıma gelmesini engelleyemedim. Seni temin ederim hayatta bu kadar sevinmemiştim; sana bütün kalbimle mutluluk dilerim."
"Teşekkür ederim efendim," dedi Elinor. "Beni çok mutlu eden bir olay; Albay Brandon'ın iyi kalpliliğini alabildiğine hissettim. Onun yaptığı şeyi yapacak fazla insan yoktur. Pek az kişi böyle sevecen bir kalbe sahiptir! Hayatımda hiç bu kadar şaşırmamıştım."
"Tanrım! Pek de mütevazisin! Ben hiç mi hiç şaşırmadım çünkü son zamanlarda sık sık düşündüm, olması bundan daha muhtemel bir şey yoktu."
"Albay'ın genel iyilikseverliğini bildiğiniz için öyle düşündünüz; ama en azından bu fırsatın bu kadar çabuk söz konusu olabileceğini tahmin edemezdiniz."
"Fırsat mı!" diye tekrarladı Mrs Jennings "Ha! Ama bir erkek böyle bir şeye bir kere karar verince öyle ya da böyle mutlaka fırsatını bulur. Pekala şekerim, sana tekrar tekrar mutluluklar dilerim; eğer dünyada mutlu bir çift varsa yakında onları nerede aramamız gerektiğini artık biliyorum."
"Onların arkasından Delaford'a gitmeyi kastediyorsunuz sanırım," dedi Elinor belli belirsiz bir gülümsemeyle.
"Öyle tabii şekerim, öyle. Ev kötü derken Albay ne demek istedi bilmiyorum, bence gördüğüm en düzgün evlerden biri."
"Tamirat istediğinden bahsetti."
"Öyleyse kim suçu? Tamir ettirsin! -ondan başka kim yapacak?"
Uşağın içeriye girip arabanm kapıda olduğunu haber vermesiyle konuşmaları sona erdi; Mrs Jennings hemen gitmeye hazırlandı veşöyle dedi-
"Neyse, konuşacaklarımın yarısını bile konuşamadım ama gitmem lazım. Mamafih, akşamleyin hepsini konuşabiliriz, çünkü yalnız olacağız. Benimle gelmeni istemiyorum, zaten herhalde aklın gezmeyi düşünemeyecek kadar meseleyle meşguldür; hem daha kızkardeşine de anlatmak için sabırsızlanıyor olmalısın."
Marianne konuşma başlamadan önce odadan çıkmıştı.
"Elbette efendim, Marianne'e anlatacağım; ama şimdilik başka hiç kimseye bahsetmeyeceğim."
"Ya, peki," dedi Mrs Jennings, biraz şaşırarak. "O zaman Lucy'ye söylememi istemezsin, çünkü bugün Holborn'a kadar giderim diyordum."
"Hayır efendim, Lucy'ye söylemeyin, mümkünse. Bir günlük gecikme çok önemli olmaz; ben Mr Ferrars'a yazana kadar sanırım başka kimseye söylenmemeli. Bunu da doğrudan ben yapacağım. Onunla ilgili olarak zaman kaybetmemek önemli, çünkü tayiniyle ilgili uğraşacak çok şey olacak."
Bu sözler Mrs Jennings'i önce çok şaşırttı. Neden Mr Ferrars'a bu konuda alelacele yazılsın, hemen kavrayamadı. Birkaç saniye düşündükten sonra aklına gayet iyi bir fikir geldi ve heyecanlaşöyle dedi:-
"Ahha! -seni anlıyorum. Mr Ferrars sağdıç olacak. İyi, ona yakışır. Keşke hemen belgesini alsa; aranızda işlerin bu kadar hızlıyürümesine memnun oldum. Ama tatlım, bu kadan da biraz karaktersiz olmuyor mu? Albay kendi yazsa daha iyi olmaz mı? -doğru kişi kesinlikle o."
Elinor, Mrs Jennings'in konuşmasının başlangıcını tam anlamadı; soruşturmaya da değer görmedi; o yüzden konuşmanın son bölümünü cevapladı.
"Albay Brandon öyle nazik bir adam ki, düşüncesini Mr Ferrars'a kendisi söylemesin de kim söylerse söylesin istedi."
"Sen de söylemek zorunda kaldın. Valla, tuhaf bir nezaket! Neyse, seni rahatsız etmeyeyim (mektup yazmaya hazırlandığınıgörünce). Ne yapacağını en iyi sen bilirsin. Hoşçakal tatlım. Charlotte kucağıma verildiğinden beri beni bu kadar sevindiren bir şey duymamıştım."
Gitti; ama hemen sonra geri döndü,
"Betty'nin kızkardeşini düşünüyordum, tatlım. Ona iyi bir hanım bulmak beni mutlu eder. Ama bir hanımın özel hizmetçisi olabilir mi, emin değilim. Ev işlerinde çok iyidir, dikiş nakış da bilir. Mamafih bunları boş bir zamanında düşünürsün."
"Elbette efendim," diye cevapladı Elinor, dediklerinin çoğunu işitmeden; söz konusu hanım olmaktan çok yalnız kalmak istiyordu.
Nasıl başlasın, Edward'a yazacağı mektupta kendini nasıl ifade etsin -şimdi bütün derdi buydu. Aralarındaki özel durum başkalarına dünyanın en kolay şeyi gelecek bir hareketi zorlaştırıyordu ama çok fazla ya da çok az şey söylemekten de eşit derecede korkuyordu; kağıdın başına oturup düşündü, kalem elinde, ta ki Edward'in gelişi onu durdurana kadar.
Edward veda kartını bırakmak üzere gelirken, arabasına gitmekte olan Mrs Jennings'e kapıda rastlamıştı; Mrs Jennings kendisi de geri dönemediği için özür dilemiş, Miss Dashwood'un yukarıda olduğunu, onunla çok önemli bir meseleyi konuşmak istediğini söyleyerek ona girmesi için ısrar etmişti.
Elinor, bütün kararsızlığı içinde, kendini mektupla ifade etmek zor olsa da hiç olmazsa haberi yüz yüze vermekten iyidir diye tam kendini avutuyordu ki misafir içeri girdi, onu tüm çabaların bu en büyüğüne zorlamak üzere. Böyle aniden ortaya çıkmasıkarşısındaki şaşkınlığı, sarsıntısı büyük oldu. Sözlülüğü duyulduğundan, dolayısıyla Edward onun bunu öğrendiğini bildiğinden beri onu görmemişti; bu da ne düşünmekte olduğunu, ona ne söylemek zorunda olduğunu bildiği için birkaç dakika onu gayet rahatsız etti. Edward da gayet sıkıntılıydı; beklenti dolu bir rahatsızlık içinde oturdular. Edward, odaya ilk girdiğinde rahatsız ettiği için ondan özür dilemiş miydi, hatırlayamadı; ama garanti olsun diye, bir iskemleye oturduktan sonra bir şey söyleyebilecek hale gelir gelmez usulünce özür diledi.
"Mrs Jennings benimle konuşmak istediğinizi söyledi," dedi, "ya da ben öyle anladım -yoksa sizi bu şekilde rahatsız etmek istemezdim; gerçi tabii, sizi ve kızkardeşinizi görmeden Londra'dan ayrılmak beni son derece üzecekti; üstelik muhtemelen uzun bir süre -sizi yakın zamanda tekrar görme zevkine erişebilmem mümkün görünmüyor. Yarın Oxford'a gidiyorum."
"Yine de," dedi Elinor, kendini toparlayarak, onu korkutan meseleyi bir an önce halletmeye kararlı bir şekilde, "bizim iyi dileklerimizi almadan gitmezdiniz, yüz yüze görüşemesek bile. Mrs Jennings'in söylediği doğru. Size söyleyeceğim önemli bir şey var, ben de tam size mektup yazmak üzereydim. Bana çok hoş bir görev verildi, (konuşurken normalden biraz daha hızlı nefes alıyordu.) Albay Brandon daha on dakika önce buradaydı, kiliseye girmek niyetinde olduğunuzu bildiği için benden şunu söylememi istedi, kendisi size henüz boşalmış olan Delaford'daki kiliseyi teklif etmekten büyük mutluluk duyuyor, keşke daha değerli olsaydıdiyor. Böyle saygın ve anlayışlı bir dostunuz olduğu için sizi kutlamama ve onun dileğine katılmama izin verin; hakikaten keşke kilise -yıllık iki yüz civarında getiriyorçok daha büyük olsaydı ve size daha fazla imkan sağlasaydı -kendiniz için geçici bir konaklamadan daha fazlası için -yani tüm mutluluk düşüncenizi gerçekleştirebileceğiniz şekilde."
Edvvard'ın neler hissettiğini kimsenin onun adına söylemesi beklenemez, kendisi de söyleyemeyeceği için. Böyle beklenmedik, böyle akla gelmedik bir haberin doğal olarak verebileceği bütünşaşkınlıkla baktı; ama sadece şu iki kelimeyi söyledi,
"Albay Brandon!"-
"Evet," diye devam etti Elinor, daha bir kararlılıkla, en kötü kısmıatlattığı için; "Albay Brandon bunu son olaylar yüzünden duyduğu ilginin bir kanıtı olarak düşünüyor -ailenizin haksız davranışının sizi düşürdüğü acımasız durum nedeniylebu ilgiyi eminim Marianne, ben ve tüm dostlarınız paylaşıyor; aynı şekilde karakterinize olan büyük saygısının ve o durumdaki davranışınızıonaylamasının bir işareti."
"Albay Brandon bana bir kilise veriyor! -Bu mümkün olabilir mi?"
"Kendi akrabalarınızın acımasızlığı yüzünden dostluğu başka yerde bulmak sizi şaşırtıyor."
"Hayır," diye cevapladı Edward, aniden kendine gelerek, "dostluğusizde bulmak değil; çünkü hepsini size, sizin iyiliğinize borçlu olduğumu bilmemem imkansız. -Bunu hissediyorum -elimden gelse ifade ederdim -ama bildiğiniz gibi, iyi bir konuşmacıdeğilim."
"Çok yanılıyorsunuz. Sizi temin ederim bunu tümüyle kendi meziyetlerinize ve Albay Brandon'ın bu meziyetleri takdir etmesine borçlusunuz. Benim hiçbir etkim olmadı. Düşüncesini öğreninceye kadar kilisenin boş olduğunu bile bilmiyordum; imkanları arasında öyle bir kilise olduğunu bile bilmiyordum. Benim, ailemin bir dostu olarak, belki orayı vermekten daha da büyük sevinç duymuştur -hatta duyduğunu biliyordum; -ama inanın benim müdahaleme hiçbir şey borçlu değilsiniz."
Gerçek onu harekette ufak bir payı olduğunu kabul etmeye zorluyordu, ama aynı zamanda Edward'in hamisi gibi görünmekte öyle isteksizdi ki bunu tereddütle kabul etti; böylece muhtemelen Edward'in aklına gelen o şüpheyi giderdi. Elinor sustuktan sonra Edward kısa bir süre düşünceli bir halde oturdu; -sonunda ve sanki güçlükle, şöyle dedi,
"Albay Brandon değerli ve saygın bir insana benziyor. Ondan her zaman böyle bahsedildiğini duymuşumdur; ağabeyiniz de ona hayli saygı duyuyor. Şüphesiz düzgün bir adam; davranışları tam bir beyefendi gibi."
"Onu daha iyi tanıyınca," diye cevapladı Elinor, "inanıyorum ki hakkında duyduğunuz herşeyin doğru olduğunu göreceksiniz; ayrıca yakın komşu olacağınız için (çünkü anladığım kadarıyla rahip lojmanı konağa çok yakın,) bütün bu özelliklere sahip biri olması bilhassa önemli."
Edward cevap vermedi; ama Elinor başını çevirdiği zaman ona öyle ciddi, öyle duygulu, öyle kederli bir bakış attı ki, keşke lojmanla konak arasındaki mesafe çok daha fazla olsaydı diyor gibiydi.
"Albay Brandon, sanırım, St James street'te kalıyor" dedi, hemen sonra, iskemlesinden kalkarak.
Elinor ona evin numarasını söyledi.
"Öyleyse acele edeyim de size etmeme izin vermediğiniz teşekkürü ona edeyim; beni çok -son derece mutlu ettiğini ifade edeyim."
Elinor onu alıkoymaya çalışmadı; ayrıldılar; Elinor yaşayabileceği her durum değişikliği için ona sonsuz iyi dileklerini dile getirdi; o da aynı iyi dileklerle karşılık vermeye çalıştı, dile getirecek gücü olmasa da.
"Onu bir dahaki görüşümde," dedi Elinor kendi kendine, kapıarkasından kapandığı zaman, "Lucy'nin kocası olarak göreceğim."
Ve bu keyifli beklenti içinde oturdu, geçmişi düşündü, Edward'ın konuşmalarını hatırladı ve tüm duygularını kavramaya çalıştı ve tabii kendi mutsuzluğu üzerinde düşünmeye başladı.
Mrs Jennings eve döndüğü zaman, daha önce hiç görmediği, dolayısıyla haklarında anlatacak çok şeyi olduğu insanlarıgörmekten dönüyor olsa da, aklı ona emanet edilmiş önemli bir sırla o kadar doluydu ki, Elinor ortaya çıkar çıkmaz yine hemen oraya döndü.
"Pekala tatlım," diye haykırdı, "sana delikanlıyı gönderdim. Doğru yapmadım mı? -Herhalde zorluk çekmemişsindir -Teklifini kabul etme konusunda isteksiz davranmadı ya?"
"Hayır efendim; bu pek mümkün değildi."
"Peki, ne zaman hazır olacak? -Çünkü herşey buna bağlıgörünüyor."
"Aslında," dedi Elinor, "bu tür usulleri hiç bilmem, o yüzden zamanı ya da gerekli hazırlıkları tahmin bile edemiyorum; ama sanırım tayini iki üç ay içinde gerçekleşir."
"İki üç ay mı!" diye haykırdı Mrs Jennings; "Tanrım! Nasıl bu kadar sakin konuşabiliyorsun; Albay iki üç ay bekleyebilir mi! Başıma gelen! -Benim bile sabrım yetmez buna! -Tabii insan Mr Ferrars'ın nezaketi karşısında memnuniyet duyuyor, ama yani bence onun için iki üç ay beklemeye değmez. Aynı işi yapacak başka biri bulunabilir; zaten kilisede olan biri."
"Sevgili hanımefendi," dedi Elinor, "ne düşünüyorsunuz acaba? -çünkü Albay Brandon'ın tek amacı Mr Ferrars'a faydalıolabilmek."
"İyi artık! -şimdi beni Albay'ın seninle sadece Mr Ferrars'a üç beşkuruş kazandırmak için mi evlendiğini söylüyorsun!"
Oyun bundan sonra daha fazla devam edemezdi; hemen açıklama geldi ve ikisini de bir anda epeyce eğlendirdi, kimsenin keyfini fazla kaçırmadı, çünkü Mrs Jennings hemen bir neşe şeklinden diğerine geçiverdi, üstelik ilkiyle ilgili beklentisinden de vazgeçmedi.
"Öyle, öyle, lojman küçük," dedi, şaşkınlığın ve heyecanın ilk dalgası geçtikten sonra, "hatta harap vaziyette olması da gayet muhtemel; ama bir âdâmın zemin katında beş oturma odası olan, hatta kahyadan duyduğuma göre on beş yataklı bir ev için özür dilediğini düşününce! Hem sen de, sen ki Barton kulübesinde yaşardın! -Komik geldi yani. Ama hayatım, Albay'a çıtlatalım da lojman için bir şeyler yapsın, Lucy gitmeden daha bir konforlu hale getirsin."
"Ama Albay Brandon kilisenin evlenmelerine imkan verecek kadar büyük olduğunu düşünmüyor gibi."
"Albay mızmızdır, tatlım; kendisinin yılda iki bini var ya, kimse daha az parayla evlenemez sanıyor. Bak dediydi dersin, ömrüm yeterse Michaelmas'dan önce Delaford Kilisesi'ne gideceğim, ki Lucy orada diye gideceğim."
Artık hiçbir şey için daha fazla beklemeyecekleri konusunda Elinor da tümüyle onun gibi düşünüyordu.
Edward teşekkürlerini Albay Brandon'a ilettikten sonra o sevinçle Lucy'ye gitti; Bartlett Binaları'na ulaşana kadar sevinci öyle aşırıbir hale gelmişti ki, Lucy ertesi gün onu tebrik etmek için tekrar ziyaret eden Mrs Jennings'e Edward'i hayatında hiç o kadar mutlu görmediğini söyleyebilirdi.
Kendi mutluluğu, kendi neşesi de en az o kadar kesindi; Michaelmas'dan önce Delaford Kilisesi lojmanında hep birlikte mutlu olacakları konusunda Mrs Jennings'le aynı duygulan yürekten paylaşıyordu. Ayrıca Elinor'a Edward gibi hakkını teslim etme konusunda isteksiz olmaktan öyle uzaktı ki, Elinor'un ikisine gösterdiği dostluktan minnet dolu bir sıcaklıkla bahsetti, ona ne kadar borçlu olduklarını kabul etmeye hazırdı, hatta Miss Dashwood'un onların iyiliği için şimdi ya da geçmişte gösterdiği hiçbir çabanın onu şaşırtmayacağını, çünkü gerçekten değer verdiği insanlar için dünyada herşeyi yapabilecek biri olduğuna inandığını açıkça söyledi. Albay Brandon'a gelince, ona sadece bir aziz olarak tapmakla kalmıyor, ayrıca tüm dünyevi meselelerde de ona aziz gibi muamele edilmesi gerektiğine inanıyordu; hatta kiliseye ödediği vergilerin de en üst dilime çıkarılması gerektiğine inanıyordu; ve gizli gizli, Delaford'da onun uşaklarından, arabasından, ineklerinden ve tavuklarından mümkün mertebe istifade etmeyi kuruyordu.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro