Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

16

ÜÇÜNCÜ KİTAP

Mrs Palmer on beş gün sonra o kadar iyiydi ki, annesi bütün zamanını ona ayırmaya artık gerek görmedi; onu günde bir iki kez ziyaret etmekle yetinip kendi evine, kendi alışkanlıklarına geri döndü ve burada Miss Dashwoodlar'ı eski paylarını geri almaya hazır buldu.

Berkeley street'e böylece yeniden yerleşmelerinden üç dört sabah sonra Mrs Jennings Mrs Palmer'a yaptığı olağan ziyaretinden dönünce Elinor'u yalnız başına oturuyor bulduğu oturma odasına onu harika bir şey duymaya hazırlarcasına aceleci bir önem havasıyla girdi ve ona sadece fikir edinme fırsatı verip hemen anlatmaya başlayarak o havanm haklı olduğunu kanıtladı,

"Tanrım! Sevgili Miss Dashwood! haberleri duydun mu?"

"Hayır efendim. Nedir?"

"Çok garip bir şey! Ama hepsini öğreneceksin. -Mr Palmer'm evine gittiğimde Charlotte'u çocukla ilgili tam bir panik halinde buldum. Çok hasta diyordu -çocuk ağlıyor sızlıyordu, her tarafı sivilce içindeydi. Bir baktım, 'Tanrım!' dedim, 'yavrucuğum, bu çocuk sadece diş çıkarıyor;' hemşire de aynısını dedi. Ama Charlotte tatmin olmadı, hemen Mr Donavan çağrıldı; neyse ki o da Harley street'ten henüz dönmüş, doğruca geldi; çocuğu görür görmez o da bizim dediği-

mizi dedi, yani sadece diş çıkarıyor dedi de Charlotte ancak o zaman rahatladı. Sonra, doktor tam gidiyordu ki aklıma geldi, yani nasıl oldu da akıl ettim bilmiyorum, havadis var mı diye sordum. Bunun üzerine sırıttı etti, sonra ciddileşti, bir şeyler bildiğini belli etti, sonunda kulağıma fısıldadı, 'Misafiriniz olan genç hanımlar yengelerinin hastalığını duyar diye korkuyorum, ama tahmin ediyorum telaşlanacak fazla bir şey yok; umut ediyorum Mrs Dashwood iyileşecek.'"

"Ne! Fanny hasta mı?"

"Ben de aynen öyle dedim, şekerim. 'Tanrım!' dedim, 'Mrs Dashwood hasta mı?' Sonra herşey anlaşıldı; meselenin esası, öğrendiğime göre şöyle gibi. Mr Edward Ferrars, hani size takıldığım delikanlı (ama doğrusu ciddi bir yanı olmadığına feci memnunum), Mr Edward Ferrars öyle görünüyor ki, bir senedir kuzenim Lucy'yle sözlüymüş! -işte size haber! -Nancy'den başka kimse mevzuyla ilgili tek şey bilmiyormuş! -Böyle bir şeyin mümkün olabileceğine inanabilir miydin? -Birbirlerinden hoşlanmalarında şaşılacak bir şey yok; ama işi aralarında bu kadar ileri götürmeleri kimin aklına gelir! Burası tuhaf! Ben onları hiç bir arada görmedim, yoksa eminim hemen anlardım. Mrs Ferrars'dan korkularına gizli tutmuşlar, ne o ne ağabeyin ne de yengen zerrece şüphelenmişler, -ama bu sabah zavallı Nancy, hani biliyorsun, iyi niyetli biridir, ama pek de aklı yerinde değildir, herşeyi yumurtlayıvermiş. 'Tanrım!' diye düşünmüş kendi kendine, 'hepsi Lucy'yi çok seviyorlar zorluk çıkarmazlar;' böylece yengene gitmiş, yengen kendi başına oturmuş kilim dokuyormuş, ne bilsin başına gelecekleri -çünkü tam ağabeyine diyormuş ki, daha beş dakika önce, Edward'la Lord falancanın, kimdi unuttum, kızı arasında evlilik planlan yapıyormuş. Kibri nasıl bir darbe almıştır artık tahmin edersin. Anında şiddetli bir isteri krizine girmiş, çığlıkları o sırada odasında oturmuş, köydeki kahyasına mektup yazmayı düşünen ağabeyinin kulağına kadar gitmiş. Ağabeyin hemen kalkıp koşmuş ve korkunç bir sahne meydana gelmiş, çünkü Lucy de o sırada yanlarına gelmiş, olanları nereden bilsin. Zavallıcık! Ona acıyorum. Ama kanımca ona fena muamele yapılmış; çünkü yengen onu öyle bir hışımla azarlamış ki kız düşüp bayılmış. Nancy de diz çöküp acı acı ağlamış; ağabeyin odada bir aşağı bir yukarı yürüyüp durmuş ve ne yapmak gerektiğini bilmediğini söylemiş. Mrs Dashwood evinde bir an bile durmamalarını söylemiş, ağabeyin de diz çöküp eşyalarını toplayıncaya kadar kalmalarına izin vermesini istemiş. Sonra yengenin tekrar isteri krizi tutmuş, ağabeyin öyle korkmuş ki, Mr Donavan'ı çağırtmış, Mr Donavan da evi ayakta bulmuş. Araba kapıda hazır bekliyormuş zavallı kuzenlerimi götürmek için, o geldiği sıra onlar da ancak dışarı çıkıyorlarmış; zavallı Lucy öyle bir haldeymiş ki zor yürüyormuş; Nancy de hemen hemen o kadar kötüymüş. inan ki yengene tahammülüm kalmadı; bütün kalbimle dilerim ona rağmen evlenirler. Tanrım! Zavallı Mr Edward duyduğu zaman ne zor durumda kalacak! Sevgilisine öyle hakaret edilsin! Çünkü ona aşık diyorlar ki olabilir. Şaşırmam yani, feci tutkun bile olsa! -Mr Donavan da aynı fikirde. Onunla epeyce konuştuk; iyi haber şu ki Harley street'e geri döndü, mesele Mrs Ferrars'a anlatıldığı zaman etrafta olup kulak kabartabilir, çünkü kuzenlerim evden gider gitmez onu çağırmışlar, çünkü yengen onun da kriz geçireceğinden eminmiş; geçirsin tabii, bana ne. ikisine de acımıyorum. Milletin para ve asalet için bu kadar yaygara yapmasını doğru bulmuyorum. Mr Edward'la Lucy'nin evlenmemesi için dünyada hiçbir neden yok; çünkü eminim Mrs Ferrars oğlunu iyi yaşatacak imkana sahiptir; Lucy'nin kendisinin hemen hiçbir şeyi yoksa da herşeyi en iyi şekilde değerlendirmeyi herkesten iyi bilir; bence eğer Mrs Ferrars ona yılda sadece beş yüz verse bununla başkasının sekiz yüzle becerebileceği kadar iyi görünmeyi becerir. Tanrım! Sizinki gibi bir kulübede nasıl da rahat yaşarlar -ya da az daha büyüğünde -iki hizmetçi, iki de uşak olur; hizmetçi bulmalarına yardım da ederdim, çünkü benim Betty'nin işsiz bir kardeşi var tam onlara göre olurdu."

Burada Mrs Jennings durdu; Elinor düşüncelerini toparlama fırsatı bulduğu için konunun gerektirebileceği bir cevap vermeyi ve gözlemde bulunmayı becerebilecekti. -Konuyla olağandışı bir ilgisi olduğundan şüphelenilmediğini, Mrs Jennings'in artık onun Edvvard'la ilişkisi olduğunu düşünmediğini (bunu son zamanlarda sık sık ister olmuştu) gördüğü için mutlu oldu; en çok da Marianne yokken meseleden herhangi bir rahatsızlık duymaksızın bahsedebileceği ve ilgili herkesin davranışı hakkında tarafsızca görüşünü söyleyebileceği için mutlu oldu.

Olayla ilgili kendi beklentisinin ne olabileceğine karar veremiyordu; -Edvvard'la Lucy'nin evlenmesinden başka bir şekilde sona ermesinin mümkün olduğu düşüncesini içtenlikle aklından atmaya çalıştıysa da. Mrs Ferrars'ın ne söyleyeceğini, ne yapacağmı tahmin ediyor olsa da duymayı çok isterdi; Edward'ın nasıl davranacağını öğrenmeyi daha da çok isterdi. -Ona çok acıyordu; -Lucy'ye ise pek az -o pek azı hissetmek için de çaba sarfetmesi gerekiyordu; -diğerlerine ise hiç acımıyordu.

Mrs Jennings başka şey konuşamadığı için Elinor Marianne'i bu tartışmaya hazırlamak gerektiğini hemen farketti. -Ondan sakladıklarını açıklamak, ona gerçeği anlatmak ve ablası için rahatsızlık ya da Edvvard'a karşı güceniklik duyduğunu belli etmeden konuyu başkalarından dinlemeye alıştırmak için zaman kaybetmemeliydi.

Elinor'un görevi acı vericiydi. -Kızkardeşinin tek tesellisi olduğuna inandığı şeyi yok edecekti, -Edvvard'ın Marianne'in gözündeki itibarını yerle bir edecek, ikisinin durumu arasında güçlü bir benzerlik kurarak ona kendi hayal kırıklığını yeni baştan yaşatacak özel şeyler anlatacaktı. Böyle bir görev can sıkıcı da olsa yapılmak zorundaydı; Elinor görevi yerine getirmek için acele etti.

Kendi duyguları üzerinde durmak, hatta Edward'm sözlü olduğunu ilk duyduğundan beri gösterdiği ağırbaşlılığı koruma çabası dışında kendisinin de o kadar acı çektiğini anlatmak gibi bir niyeti yoktu, bunlar Marianne'in dört elle sarılacağı işaretler olabileceği için. Hikayesi açık seçik ve basitti; anlatırken duygulanmaması imkansızdı, ama şiddetli heyecana da sert acılara da yer vermiyordu. -Bunlar daha çok dinleyene ait oldular, çünkü Marianne dehşet içinde dinledi ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Elinor kendi üzüntüsü içindeyken de başkalarını avutmak zorundaydı, onların üzüntüsü içinde olduğu kadar; moralinin yerinde olduğunu, Edward'm sağduyusuzluk dışında her bakımdan suçsuz olduğunu içtenlikle savunarak sunabileceği tüm avuntuyu hemen sundu.

Ama Marianne bir süre ikisine de inanmadı. Edward ikinci bir Willoughby oldu; o Willoughby'yi öyle kalpten sevmişti ki Elinor da ondan daha az sevmiş olamazdı! Lucy Steele'e gelince, onu öyle beter sevimsiz, aklı başında bir adamı kendine bağlayabilme yeteneğinden öyle yoksun buluyordu ki, Edward'm ilk başlarda ona aşık olduğuna inanmaya da, onu bunun için affetmeye de yanaşmadı. Bunun doğal olduğunu bile kabul etmedi; Elinor doğal olduğuna inanma konusunda onu kendi haline bıraktı, inanmasını sağlayacak tek yola, insanı daha iyi tanımaya.

Elinor'un ilk açıklaması sözlülük gerçeğini ve ne zamandır varolduğunu ifade etmekten ileri gitmemişti. -Marianne o zaman çökmüştü ve Elinor tüm olağan ayrıntılara son vermişti; bir süre tüm yapabildiği üzüntüsünü geçirmek, korkularını hafifletmek ve dargınlığıyla mücadele etmekti. Marianne'in daha ileri ayrıntıların önünü açan ilk sorusu şu oldu,

"Ne zamandır biliyorsun Elinor? Sana yazdı mı?"

"Dört aydır biliyorum. Lucy geçen kasımda Barton Park'a gelince bana gizlice sözden bahsetti."

Marianne'in gözlerinde bu sözler karşısında dudaklarının ifade edemeyeceği bir şaşkınlık belirdi. Hayret içinde duraksadıktan sonra şöyle haykırdı,

"Dört ay! -Dört aydır biliyor muydun?"Elinor, "Evet" dedi.

"Ne! -bütün ızdırabım içinde bana göz kulak olurken kalbinde bu yük mü vardı? -ben de seni mutlu olduğun için hor görüyordum! ""Mutlu olmaktan ne kadar uzak olduğumu o sıra bilmen doğru değildi." —

"Dört ay!"-diye haykırdı Marianne tekrar. -"Bu kadar sakin! -bu kadar neşeli! -nasıl dayandın buna?"" Görevimi yaptığımı düşünerek. -Lucy'ye verdiğim söz de beni susmaya mecbur ediyordu. Ona gerçeği ima bile etmemek gibi bir borcum vardı; aileme ve arkadaşlarıma da benimle ilgili gideremeyeceğim bir endişe duymalarma yol açmamayı borçluydum."

Marianne çarpılmış gibi oldu.-

"Sana ve anneme açıklamayı hep çok istedim," diye ekledi Elinor; "bir iki kez denedim de; -ama verdiğim sözü çiğnemeden sizi inandıramazdım."

"Dört ay! -yine de onu sevdin! ""Evet. Ama sadece onu seviyor değildim; -başkalarının huzuru da benim için önemliydi, o yüzden neler hissettiğimi öğrenmelerine izin vermeyerek onları koruduğum için memnunum. Şimdi bunları daha rahat düşünüp anlatabiliyorum. -Benim yüzümden acı çekmeni istemezdim; çünkü seni temin ederim, ben artık önemli bir acı duymuyorum. Hayatımda bana destek olacak çok şey var. Kendi düşüncesizliğim yüzünden herhangi bir hayal kırıklığı yaratmadığımı biliyorum, yaratılana da mümkün olduğunca etrafa yaymadan katlanmaya çalıştım. -Edward benim gözümde tüm davranış gerekleri bakımdan aklanmıştır Onun mutlu olmasını diliyorum; onun da görevi olduğunu düşündüğü şeyi yaptığından adım gibi eminim, o kadar ki şimdi biraz pişmanlık duysa bile sonunda mutlu olacak. Lucy akıllı biri; bu da her iyi şeyin üzerine inşa edilebileceği temeldir. -Hem zaten Marianne, tek ve sürekli bir bağlılık fikrinde cezbedici olan herşeye rağmen, insanın mutluluğunun sadece tek bir kişiye bağlı olmasıyla ilgili söylenebilecek herşeye rağmen, bunun böyle olması kolay değil -uygun değil -mümkün değil. Edward Lucy'yle evlenecek; görünüşü de aklı da hemcinslerinin yarısından daha üstün bir kadınla evlenecek; zaman ve alışkanlık ona bir vakitler başka birini karısından daha üstün bulduğunu unutmayı öğretecek. ""Eğer böyle düşünüyorsan," dedi Marianne, "eğer en değer verdiğin şeyi kaybedince yerine başka bir şeyi bu kadar kolay koyabiliyorsan, kararlılığın, ağırbaşlılığın belki daha az hayretle karşılanmalı. -Bunları şimdi daha iyi kavrıyorum."

"Seni anlıyorum. -Güçlü duygular duyduğumu düşünmüyorsun. -Dört ay boyunca Marianne, bütün bunlar aklımı esir aldı, tek bir kişiyle bile konuşma özgürlüğüm olmadan hem de; size ne zaman açıklanırsa açıklansın seni de annemi de çok mutsuz edeceğini biliyordum, yine de sizi buna biraz olsun hazırlayamadım. -Bana söylendi, -bizzat ilgili kişinin kendisi tarafından zorla söylendi ve kendisinin benden önce sözlenmiş olması bütün hayallerimi yıktı ve bunu bana, düşündüğüm gibi, zafer duygusu içinde söyledi. -Dolayısıy la bu kişinin kuşkularına beni en yakından ilgilendirdiği halde kayıtsız görünmeye çalışarak karşı koydum; -üstelik sadece bir kere de olmadı; -umutlarını ve hülyalarını tekrar tekrar dinlemek zorunda kaldım. -Edward'i ilelebet kaybettiğimi kendime anlattım, hem de bu beraberliği daha az istememe yol açabilecek tek bir olaya tanık olmadan. -Hiçbir şey onun değersiz biri olduğunu göstermiş değil; bana karşı kayıtsız olduğunu gösterecek bir şey de olmuş değil. -Ablasının acımasızlığına ve annesinin küstahlığına karşı mücadele etmek zorunda kaldım ve aşkın hiçbir zevkini yaşayamadan tüm cezasına katlandım. -Ve bütün o günler boyunca, iyi bildiğin gibi, tek mutsuzluğum da bu değildi. -Duygudan yoksun olduğumu düşünüyorsan -şimdi acı çektiğimi rahatlıkla kabul edebilirsin. Meseleyi düşünürkenki sakinliğim, kendime bulmak istediğim teselli aralıksız ve ızdıraplı bir çabayla mümkün oldu; -kendiliklerinden ortaya çıkmadılar; -beni neşelendirmek için hazır beklemiyorlardı -Hayır Marianne. Yoksa, sessizlik yemini etmiş olmasam, belki hiçbir şey -en yakınlarıma karşı olan görevlerim bile beni büsbütün alıkoyamazdı çok mutsuz olduğumu göstermekten."

Marianne altüst olmuştu" Ah Elinor," diye haykırdı, "beni kendimden ilelebet nefret ettirdin. -Sana karşı nasıl zalimce davranmışım! -sen ki benim tek tesellim oldun, sen ki tüm sefaletim içinde bana katlandın, sadece benim için acı çekiyor göründün! -Teşekkürüm bu mu? -Sana verebildiğim tek karşılık bu mu? -Senin üstün niteliklerin bana kendimi öyle aciz hissettiriyordu ki, bunu görmezden gelmeye çalışıyordum."

Bu itirafı kucaklaşma takip etti. Şimdi öyle bir ruh hali içindeydi ki, Elinor ondan istediği sözü almakta hiçbir zorluk çekmedi; onun isteği üzerine Marianne meseleden hiç kimseye ezik bir görüntü vererek bahsetmemeyi, -Lucy'yle karşılaştığında ondan şimdi hiç hoşlanmadığını belli etmemeyi, -hatta olur da karşılaşırlarsa Edward'in kendisini bile her zamanki nezaketini azaltmadan görmeyi kabul etti. -Bunlar büyük fedakarlıklardı; -ama Marianne birini yaraladığını hissedince telafi etmek için elinden geleni yapardı.

Dikkatli davranma sözünü hayranlık verici bir biçimde yerini getirdi. -Mrs Jennings'in konuyla ilgili söylediklerini yüz ifadesi değişmeden dinledi, hiçbir bakımdan ona itiraz etmedi, hatta üç kez, "Evet hanımefendi," dediği işitildi. -Lucy'yi övmesini sadece oturduğu koltuğu değiştirerek dinledi; Mrs Jennings, Edward'ın sevgisinden bahsettiği zaman sadece boğazında bir şey düğümlendi. -Kızkardeşinin bu kahramanca davranışını görmek Elinor'a kendini alabildiğine güçlü hissettirdi.

Ertesi sabah ağabeylerinin ziyaretiyle yeni bir sınav ortaya çıktı; ağabeyleri korkunç meseleden bahsetmek üzere gayet ciddi bir havayla gelmiş ve onlara karısından haberler getirmişti-

"Sanırım," dedi büyük bir vakarla, oturur oturmaz, "çatımız altında dün meydana gelen şok edici gelişmeyi duymuşsunuzdur"

Hepsi yüzleriyle onayladılar; sanki konuşulamayacak kadar kederli bir andı.

"Yengeniz," diye devam etti, "feci şeylere katlandı. Mrs Ferrars da öyle -kısaca öyle acayip sıkıntı verici bir sahne ortaya çıktı ki -ama umarım herhangi birimiz fazla zarar görmeden fırtına atlatıldı. Zavallı Fanny! Dün bütün gün isterisi tuttu. Ama sizi fazla korkutmak istemem. Donavan endişe edecek bir şey yok dedi; bünyesi sağlam, iradesi herşeye kadir Hepsine melek metanetiyle katlandı! Bir daha kimseye karşı iyi niyetli olmayacağını söylüyor; insan da şaşırmadan edemiyor, bu kadar aldatıldıktan sonra! -bu kadar nezaket göster bu kadar güven duy, sonra böyle nankörlük gör! Bu genç hanımları eve tamamen cömertliğinden davet etti; sadece biraz ilgiyi hakettiklerini, zararsız, iyi huylu kızlar olduklarını, iyi arkadaşlık edeceklerini düşündüğü için; çünkü yoksa ikimiz de seninle Marianne'i davet etmek istiyorduk, nazik arkadaşınız orada kızma bakıyorken. Ve ödülümüz de bu olsun! 'Keşke,' dedi zavallı Fanny o sevgi dolu sesiyle, 'onların yerine kızkardeşlerini çağırsaymışız.'"

Burada teşekkür etsinler diye sustu; teşekkür edildi, o da devam etti.

"Hele zavallı Mrs Ferrars'ın katlandıkları, Fanny meseleyi ilk açtığı zaman, anlatılır gibi değil. Kendisi en hakiki duygularla onun için en iyi evliliği planlarken akla gelecek şey miydi Edward'in bütün o süre içinde gizli gizli başka biriyle sözlenmiş olması! -böyle bir şüphe aklına hayaline gelmezdi! Herhangi bir yerde bir bağı olduğundan şüphelense bile o yer orası olamazdı. 'Oradan yana,' dedi, 'kendimi cidden güvende sanırdım.' Izdıraplara garkoldu. Mamafih ne yapılabileceği konusunda birlikte oturup konuştuk ve sonunda Edward'i çağırmaya karar verdik. Geldi. Ama sonra olanları anlatmak beni üzüyor. Mrs Ferrars sözü bozması için ne dediyse, ben fikirlerimle, Fanny de ricalarıyla onu ne kadar desteklediysek işe yaramadı. Vazife, sevgi, herşey göz ardı edildi. Edward'm bu kadar inatçı, bu kadar duygusuz olduğunu bilmezdim daha önce. Annesi ona cömert planlarını açıkladı, Miss Morton'la evlenmesi halindeki; Norfolk mülkünü onun üstüne yapacağını söyledi, o mülk ki vergisi çıktıktan sonra yılda rahat bin pound getirir; hatta mesele umutsuz hal alınca, teklifi bin iki yüze çıkardı; bunun karşısına da, eğer bu düşük ailede inat ederse evliliğin sonucu olacak malum cezayı da anlattı ona. Kendi iki bin poundunu tümden alıp gitmesini, bir daha yüzüne bakmayacağını, artık ona bir kuruş yardım etmeyeceğini, eğer daha iyi bir gelir için bir işe girecek olursa işinde ilerlemesini önlemek için elinden geleni yapacağını söyledi."

Burada Marianne öfke patlaması içinde ellerini çırpıp haykırdı, "Aman Tanrım! Bu mümkün olabilir mi?"

"Valla Marianne," diye cevapladı ağabeyi, "bu gerçeklere karşı koyan inatçılığa ne kadar şaşırsan azdır. Tepkin gayet doğal."

Marianne karşılık verecekti, ama sözünü hatırlayıp duruma katlandı.

"Mamafih bütün bunlar," diye devam etti ağabeyi, "boşuna söylendi durdu. Edward hemen hiç konuşmadı; ama dediğini de kararlı bir biçimde dedi. Hiçbir şey onu sözünden dönmeye ikna edemezmiş. Bedeli ne olursa olsun sözüne sadık kalacakmış."

"Öyleyse," diye haykırdı Mrs Jennings hararetli bir içtenlikle, daha fazla sessiz kakmayarak, "şerefli bir adam gibi davranmış! Affınızı dilerim, Mr Dashwood, ama başka türlü davransaydı alçağm teki olduğunu düşünürdüm. Meseleyle ben de sizin gibi biraz ilgiliyim, çünkü Lucy Steele kuzenimdir ve kanımca dünyada ondan daha iyi bir kız da yoktur, iyi bir kocayı daha çok hakeden bir kız da."

John Dashwood çok şaşırdı; ama doğası sakindi, kışkırtmaya açık değildi ve hiç kimseyi gücendirmek istemezdi, bilhassa servet sahibi hiç kimseyi. O nedenle alınıp darılmadan şöyle cevapladı,

"Herhangi bir akrabanızdan asla saygısızca bahsetmek istemem, Madam. Lucy Steele de bence herşeye layık bir genç kadın, ama bu durumda biliyorsunuz, aile bağı imkansız. Üstelik dayısına emanet edilmiş bir genç adamla, bilhassa Mrs Ferrars gibi çok büyük serveti olan bir kadının oğluyla gizli bir ilişkiye girmek belki bir hayli olağandışıdır. Sözün kısası, önem verdiğiniz hiç kimsenin davranışı üzerinde fikir yürütmek kastında değilim, Mrs Jennings. Hepimiz Lucy Steele'in çok mutlu olmasını istiyoruz; Mrs Ferrars'ın baştan sona davranışı her düşünceli, iyi annenin benzer şartlarda benimseyeceği gibi olmuştur. Asilce ve cömertçe olmuştur. Edward seçimini yaptı ve korkarım kötü bir seçim yaptı."

Marianne de aynı fikirde olduğunu gösterircesine içini çekti; onu ödüllendiremeyecek bir kadın için annesinin tehditlerine direnirken Edward'in hissettiklerini düşünmek Elinor'un içini sızlattı.

"Peki, beyefendi," dedi Mrs Jennings, "mesele nasıl bitti?"

"Üzülerek söylüyorum ki hanımefendi, en mutsuz bir kopuş içinde bitti: -Edward ilelebet annesinin defterinden silindi. Dün annesinin evini terketti, ama nereye gitti, hala şehirde mi değil mi, bilmiyorum; çünkü biz tabii soruşturanlayız."

"Zavallı delikanlı! -ona ne olacak?"

"Gerçekten öyle hanımefendi! Kederli bir hadise. Böyle bir zenginlik umuduyla doğunca! Daha acınacak bir durum düşünemiyorum. iki bin poundun faizi -insan bununla nasıl yaşar! -bir de buna kendi aptallığı olmasa üç ay içinde alabilecek olduğu yılda iki bin beş yüzü (çünkü Miss Morton'ın otuz bin poundu var) hatırlamak eklenince, kendimi daha sefil bir vaziyette düşünemem. Hepimiz ona ne kadar acısak yetmez, çünkü ona yardım etmek hiçbir şekilde elimizden gelmez."

"Zavallı delikanlı!" diye haykırdı Mrs Jennings, "Ben onu evimde ağırlarım, yedirir, yatırırım, görürsem aynen böyle söyleyeceğim ona. Han köşelerinde kendi cebinden yaşaması hiç uygun değil."

Elinor, Edward'a gösterdiği bu iyilik için ona içinden teşekkür etti, iyiliğin şekline gülümsemeden edemediyse de.

"Kendisi de dostlarının istediği kadar düşünseydi kendi iyiliğini," dedi John Dashwood, "şimdi kendine yakışan durumda olurdu ve hiçbir eksiği olmazdı. Ama halihazırda ona yardım etmek kimsenin elinden gelmez. Üstelik aleyhinde gelişen bir şey daha var ki hepsinden beter -annesi gayet tabii olarak o mülkü derhal Robert'in üstüne yapmaya karar verdi, normal şartlarda Edward'in olacaktı. Bu sabah onu avukatla baş başa bıraktım, iş konuşuyorlardı."

"Demek," dedi Mrs Jennings, "bu da onun intikamı. Herkesin bir usulü var. Ama benim usulüm böyle olmazdı, bir oğlum beni üzdü diye diğer oğlumu servet sahibi yapmak."

Marianne ayağa kalktı, odada dolaşmaya başladı.

"İnsan ruhu için," diye devam etti John, "hiçbir şey kendisinin olabilecek bir mülkün kardeşinin mülkiyetine geçtiğini görmekten daha incitici olabilir mi? Zavallı Edward! Ona samimiyetle acıyorum."

Aynı şekilde içini dökerek birkaç dakika daha geçirdikten sonra John Dashwood ziyaretine son verdi; Fanny'nin durumunda önemli bir sorun olmadığına inandığım, o yüzden fazla endişelenmelerine gerek olmadığını kızkardeşlerine defalarca söyledikten sonra gitti; üç hanımı söz konusu olay hakkmda, hiç olmazsa Mrs Ferrars'ın, Dashwoodlar'ın ve Edward'ın davranışı göz önüne alındığı kadarıyla ortak duygular içinde bıraktı.

O odadan çıkar çıkmaz Marianne'in öfkesi boşaldı; onun hiddeti karşısında Elinor'un kendini tutması imkansız, Mrs Jennings'inki de gereksiz hale geldiği için hep beraber o insanlara bir gayret verip veriştirdiler

Mrs Jennings, Edward'ın davranışını hararetle övüyordu, ama sadece Elinor'la Marianne bu davranışın gerçek değerini anlıyorlardı. Sadece onlar biliyorlardı onu isyankar olmaya kışkırtacak ne kadar az şey olduğunu, yakınlarını ve servetini kaybetmenin tesellisinin doğru olanı yapmanın ötesinde ne kadar küçük olduğunu. Elinor onun dürüstlüğünden onur duyuyordu; Marianne de aldığı cezaya acıdığı için tüm hatalarını bağışladı. Ama aralarındaki güven bu haber sayesinde eski durumuna geldiyse de yalnız kaldıkları zaman ikisinin de üzerinde durmak istemediği bir konu oldu. Elinor bundan prensip gereği kaçındı, çünkü Marianne çok sıcak, çok olumlu sözlerle Edward'ın ona olan sevgisinin devam ettiği inancını aklına sokmaya çalışıyor, Elinor da bunu aklından atmak istiyordu; çok geçmeden Elinor'un davranışıyla kendi davranışını karşılaştırınca kendinden hiç de memnun olmadığı bir konuda konuşmaya çalışmaktan Marianne'in cesareti kırıldı.

Bu karşılaştırmanın bütün gücünü hissetti, ama ablasının umduğu gibi artık onu çaba sarfetmeye yöneltecek şekilde değil; bunu sürekli kendini küçük görmenin olanca acısıyla hissetti, daha önce çaba göstermediği için acı acı pişmanlık duydu; ama bu da düzelme umudu olmadan pişmanlığı işkenceye çevirdiğiyle kaldı. Ruhu öyle zayıf düşmüştü ki, şim-

di çaba göstermeyi imkansız buluyor, böylece daha da güçsüz düşüyordu.

Sonraki bir iki gün boyunca Harley street'teki ya da Bartlett Binaları'ndaki meseleler hakkında yeni bir şey duymadılar: Ama hadisenin çoğunu zaten bildikleri halde Mrs Jennings bu bilgiyi daha da ötelere yaymak için elinden geleni yaparken yeni bilgi edinmeyi ihmal etmiş olacak ki, ilk fırsatta geçmiş olsun demek ve hal hatır sormak için kuzenlerini ziyaret etmeye karar verdi; o süre içinde onlara gitmesini normalden daha fazla misafir gelmesi dışında hiçbir şey önleyemezdi.

Ayrıntıları öğrenmelerini takip eden üçüncü gün öyle ılık, öyle güzel bir pazar günüydü ki, birçok insanı Kensington Bahçeleri'ne çekmişti, daha sadece martın ikinci haftası olduğu halde. Mrs Jennings'le Elinor bu insanlarm arasındaydılar; ama Willoughbyler'in şehre döndüklerini bilen Marianne sürekli onlarla karşılaşma korkusu duyduğu için insan içine çıkmaktansa evde kalmayı tercih etmişti.

Parka girdikten hemen sonra Mrs Jennings'in yakın bir tanıdığı onlara katıldı; onlarla yürüdüğü ve Mrs Jennings'i lafa tuttuğu için Elinor hiç üzülmedi, kendi sessiz düşünceleriyle baş başa kaldı. Willoughbyler'i görmedi, Edward'ı görmedi, hatta bir süre ciddi olsun, neşeli olsun, ilgisini çekebilecek hiç kimseyi görmedi. Ama sonunda kendini şaşkınlık içinde Miss Steele'le yüz yüze buldu; Miss Steele biraz utangaç görünse de onlara rastladığı için çok sevindiğini söyledi ve bilhassa Mrs Jennings'in nezaketinden cesaret alınca kendi arkadaşlarını bir süre bırakıp onlara katıldı. Mrs Jennings hemen Elinor'a fısıldadı,

"Herşeyi öğren, şekerim. Sorarsan sana herşeyi anlatır. Görüyorsun, ben Mrs Clarke'ı bırakamam."

Ama hem Mrs Jennings'in hem de Elinor'un merakı çabuk giderildi, çünkü Miss Steele soru sorulmasını beklemeden herşeyi anlattı, zaten aksi takdirde hiçbir şey öğrenilemeyecekti.

"Size rastladığıma çok sevindim," dedi Miss Steele, Elinor'un koluna girivererek -"çünkü sizi görmeyi dünyadaki herşeyden çok istiyordum." Sonra sesini alçaktı, "Sanırım Mrs Jennings herşeyi duymuştur. Kızgın mı?"

"Size değil herhalde."

"Bu iyi bir şey. Peki Lady Middleton, o kızgın mı?"

"Kızgın olduğuna ihtimal veremem."

"Buna acayip sevindim. Tanrım! Neler geçirdim! Lucy'yi hayatta bu kadar öfkeli görmemiştim. Önce bir daha bana asla yeni şapka süsü yapmayacağına, hatta yaşadığı sürece benim için bir daha hiçbir şey yapmayacağına yemin etti; ama şimdi sakinleşti, yine eskisi gibi iyiyiz. Bakın, dün gece şapkam için bana bu fiyongu yaptı, tüyü kondurdu. İşte, siz de bana güleceksiniz. Niye pembe kurdele takmayayım ki? Doktorun sevdiği renkse bana ne yani. Cidden ben şahsen nereden bilecektim bunu öbür renklerden çok sevdiğini, kendisi bana söylemese. Kuzenlerim benimle nasıl eğleniyorlar! -Diyorum ki bazen, onların karşısında ne yana bakacağımı şaşırıyorum."

Elinor'un ilgilenmeyeceği bir konuya kapılıp gitmişti, o yüzden az sonra tekrar ilk konuya dönmenin yerinde olacağını düşündü.

"İnanın, Miss Dashwood," dedi zafer kazanmış gibi konuşarak, "insanlar Mr Ferrars'ın Lucy'yle evlenmeyeceğini söylemesi konusunda ne derlerse desinler asla öyle bir şey yok; etrafa böyle kötü niyetli haberlerin yayılması çok ayıp. Lucy bu konuda ne düşünürse düşünsün kimseye kalmamış kesin bitti demek."

"Emin olun bu tür bir şeyden söz edildiğini daha önce duymadım," dedi Elinor.

"Ya, öyle mi? Ama söyleniyordu, iyi biliyorum, hem de epey birilerince söyleniyordu; çünkü Miss Godby Miss Sparks'a demiş ki, aklı başında hiç kimse Mr Ferrars'ın hiçbir şeysi olmayan Lucy Steele için otuz bin pound serveti olan Miss Morton gibi bir kadını bırakmasını beklemesin; bunu Miss Sparks'tan bizzat duydum. Ayriyeten kuzenim Richard da bizzat dedi ki, iş ciddiye binince ona göre Mr Ferrars basar gidermiş; Edward da üç gün boyunca yanımıza yanaşmayınca ben de ne düşüneceğimi bilemedim; bana öyle geliyor ki Lucy herşeyden vazgeçti; çünkü çarşamba günü ağabeyinizin evinden çıktık ve perşembe, cuma, cumartesi günü onu görmedik, ona ne olduğunu bilmiyoruz. Bir kez Lucy ona yazmayı düşündü ama sonra canı istemedi. Mamafih, Edward bu sabah geldi, tam kiliseden eve döndüğümüz sırada; sonra herşey öğrenildi, çarşamba günü onu Harley street'e çağırmışlar, annesi filan onunla konuşmuşlaA hepsinin yüzüne karşı demiş Lucy'den başka kimseyi sevmediğini, Lucy'den başka kimseyle evlenmeyeceğini. Olup bitenler onu öyle üzmüş ki, annesinin evinden çıkar çıkmaz atına atlamış ve köye filan bir yere gitmiş; bütün perşembe cuma bir handa kalmış, meseleyi iyicene düşünmek için. Tekrar tekrar düşündükten sonra anlamış ki, şimdi ne servet ne bir şey hiçbir şeyi olmadığı için Lucy'nin sözlü kalmasını istemek nezaketsizlik olur, çünkü artık kayıp onun kaybı oluyor, çünkü kendinin iki bin pounddan başka hiçbir şeyi yok, ne umudu ne bir şeyi; planladığı gibi kiliseye girse bile yardımcı rahiplikten başka bir şey alamaz, o zaman da o kadarcıkla nasıl yaşayacaklar? -Lucy'nin daha iyi bir hayatı olmamasını düşünmeye dayanamamış, o yüzden rica etti, eğer en ufak bir düşüncesi varsa meseleye hemen bir son versinler, o da işine gücüne baksın diye. Bunları mümkün olan en açık şekilde söylediğini duydum. Ayrılma lafı ettiyse tamamen Lucy'nin hatırı, Lucy'nin iyiliği içinmiş, kendini düşündüğü için değil. Yemin ederim ondan sıkıldığına ya da Miss Morton'la evlenmek istediğine filan dair tek kelime etmedi. Ama doğrusu Lucy bu tür sözlere oralı bile olmadı; ona doğrudan dedi ki (epey bir tatlım hayatım geçti, anlarsınız, öyle sözler -Yani işte, malum, insan öyle şeyleri tekrar edemiyor) -ona doğrudan dedi ki, ayrılmak hayatta aklına gelmezmiş, çünkü onunla her şartta yaşarmış, ne kadar az parası olursa olsun, her şekilde onunla mutlu olurmuş, filan işte, öyle. Bir daha Edward acayip mutlu oldu, bir süre ne yapacaklarını konuştular ve Edward'in bir an önce kiliseye girmesine, yetki belgesini alıncaya kadar da nikahı bekletmeye karar verdiler. Sonrasını duyamadım, çünkü aşağıdan kuzenim seslendi, Mrs Richardson arabasıyla gelmiş, ikimizden birini Kensington Bahçeleri'ne götürecekmiş; ben de odaya girip onları bölmek zorunda kaldım, gitmek ister mi, Lucy'ye sorayım diye, ama Edward'i bırakmak istemedi, ben de koşa koşa üst kata çıkıp ipek çorap giydim ve Richardsonlar'la geldim."

"Onları bölmekle neyi kastettiğinizi anlamadım," dedi Elinor; "hepiniz aynı odada beraberdiniz, değil mi?"

"Hayır, değil; hepimiz değil. Aman, Miss Dashwood, sizce insanlar yanlarında biri varken mi aşk konuşurlar? Yo, ayıp yani! -Ciddi olamazsınız. (Şakacıktan gülerek.) -Hayır, hayır; oturma odasına birlikte kapanmışlardı, ben de herşeyi kapıya kulak dayayarak dinledim."

"Nasıl!" diye haykırdı Elinor; "Bana sadece kapı dinleyerek öğrendiğiniz şeyleri mi anlatıyordunuz? Baştan bilmediğim için üzgünüm; çünkü bana öğrenmemiş olmanız gereken bir konuşmanın ayrıntılarını aktarmanızı kabul etmezdim. Kızkardeşinize nasıl böyle haksızlık edebildiniz?"

"Aman ya, bunda bir şey yok ki. Sadece kapıda durdum ve ne duyabilirsem duydum. Eminim Lucy de bana aynı şeyi yapardı; çünkü bir iki yıl önce Martha Sharpe'la benim birçok ortak sırrımız vardı, o bizim konuştuklarımızı dinlemek için hiç tereddütsüz ya dolaba saklandı ya da şömine paravanının arkasına."

Elinor başka şeylerden bahsetmeye çalıştı; ama Miss Steele birkaç dakikadan daha fazla alıkonamadı aklındaki en önemli şeyi söylemekten.

"Edward yakında Oxford'a gitmekten bahsediyor," dedi, "ama halen Pall Mail, No. -'da kalıyor. Ne kötü kalpli bir kadın annesi, değil mi? Ağabeyinizle yengeniz de pek nazik değillerdi! Mamafih, onlar hakkında size hiçbir şey söylemeyeceğim; tabii bizi eve kendi arabalarıyla gönderdiler, ki beklediğimden fazlaydı bu. Kendi adıma ben yengeniz bizden önceki gün verdiği dikiş kutularını geri isteyecek diye korktum; ama mamafih onlardan bahsedilmedi, ben de benimkini göz önünden kaldırdım. Edward'in Oxford'da biraz işi varmış; bir süreliğine oraya gitmesi lazımmış; ondan sonra bir piskopos ayarlayabilirse yetki belgesini alacakmış. Acaba nasıl bir kiliseye verilecek! -Tanrım! (konuşurken kıkırdadı) Kuzenlerim duydukları zaman ne diyecekler inan olsun ki biliyorum. Yeni kilisesinin rahip yardımcılığını Edward'a alsın diye Doktor'a yazmamı söyleyecekler. Biliyorum, söyleyecek 1er; ama dünyada böyle bir şey yapmam. 'Aman!' derim doğrudan, 'nasıl böyle bir şey düşünebilirsiniz. Ben Doktor'a yazacağım, öyle mi!'"

"Doğrusu," dedi Elinor, "en kötü ihtimale hazırlıklı olmak büyük rahatlık. Cevabınız hazır bile."

Miss Steele aynı konuda konuşmaya devam edecekti, ama kendi grubunun yaklaşması başka bir konuyu daha gerekli hale getirdi.

"Ya, aman, Richardsonlar geliyor. Size anlatacağım daha bir sürü şey var, ama onlardan daha fazla ayrı kalmamam lazım. Emin olun çok kibar insanlar. Beyefendi acayip para kazanıyor; kendi arabaları var. Mrs Jennings'e bizzat söyleyecek zamanım olmadı, ama bize kızgın olmadığını öğrendiğim için çok mutlu olduğumu lütfen ona söyleyin, Lady Middleton'ın da öyle; sizin ve kızkardeşinizin gitmesini gerektirecek bir durum olur da Mrs Jennings arkadaş isterse eminim gelip istediği kadar onunla kalmaktan memnun oluruz. Kanımca Lady Middleton bizi artık istemez şu sıra. Hoşçakalın; Miss Marianne burada olmadığı için üzüldüm. Lütfen ona selamımı söyleyin. Aman ya, keşke en güzel benekli muslininizi giymeseydiniz! -insan yırtılır diye korkmaz mı."

Ayrılırkenki sözleri böyleydi; bundan sonra Mrs Richardson onu çağırmadan önce sadece Mrs Jennings'e birkaç veda iltifatı edecek zaman bulabildi ve Elinor bir süre düşünme gücünü besleyebilecek kadar bilgiyle baş başa kaldı, kendi aklında zaten önceden gördükleri ve önceden tasarladıkları dışında pek az yeni şey öğrenmiş de olsa. Edward'ın Lucy'yle evliliği kesinleşmişti, gerçekleşme tarihi tahmin ettiği gibi hala belirsizdi; -her şey tam beklediği gibi o iş tayinini almasına bağlı görünüyordu ki bunu alması için de en ufak bir şans yoktu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro