Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

13

Şubat başlarında, Willoughby'nin mektubunun alınmasından on beş gün sonra, Elinor acı verici bir görevi yerine getirerek onun evlendiğini kızkardeşine bildirdi. Marianne'in haberi her sabah merakla incelediği gazetelerden değil de, tören biter bitmez ondan duyması için gayret etmişti.

Marianne haberi kararlı bir olgunlukla karşıladı; hakkında hiçbir şey söylemedi ve ağlamadı önce; ama kısa süre sonra gözyaşları boşaldı ve bütün günü, olayı beklemesi gerektiğini ilk duyduğu andakinden daha az ızdıraplı olmayan bir halde geçirdi.

Willoughbyler evlenir evlenmez şehirden ayrıldılar; Elinor şimdi ikisiyle de karşılaşma tehlikesi olmadığı için, ilk darbe indiğinden beri evden çıkmamış olan kızkardeşini azar azar tekrar eskisi gibi dışarı çıkmaya ikna edebileceğini düşünmeye başladı.

Tam o sıralar iki Miss Steele kuzenlerinin Holborn'daki Bartlett Binaları'nda bulunan evine geldiler, kendilerini tekrar Conduit ve Berkeley sokaklarındaki daha gösterişli hısımlarına takdim ettiler ve onlar tarafından müthiş nezaketle karşılandılar.

Sadece Elinor onları gördüğüne üzüldü. Onların varlığı ona her zaman acı verdi ve Lucy'nin onu hala şehirde bulmaktan duyduğu yıkıcı sevince olgun bir karşılık vermekte zorluk çekti.

"Sizi hala burada bulamasam çok üzülürdüm," deyip durdu, o kelime üzerine güçlü bir vurgu koyarak. "Ama bulacağımı hep biliyordum. Daha bir süre Londra'dan ayrılmayacağınızdan emindim sanki, gerçi Barton'dayken bana bir aydan fazla kalmayacağınızı söylediydiniz. Ama zamanı gelince muhtemelen fikrinizi değiştireceğinizi düşündüydüm o sıra. Ağabeyinizle yengeniz gelmeden gitmiş olsaydınız feci yazık olurdu. Eminim şimdi de gitmek için acele etmiyorsunuzdur. Sözünüzü tutmadığınıza fevkalade sevindim."

Elinor onu gayet iyi anladı ve anlamıyormuş gibi görünmek için tüm iradesini kullanmak zorunda kaldı.

"Ee, şekerim," dedi Mrs Jennings, "yolculuğun nasıl geçti."

"Özel araba gibi olmuyor tabii," diye cevapladı Miss Steele, hızlı bir neşeyle; "bütün yolu posta arabasıyla geldik, pek tatlı bir delikanlı da bize eşlik etti. Dr Davies şehre geliyordu, biz de onunla posta arabasına bindik; çok kibar davrandı ve bizden on, on iki şilin fazla ödedi."

"Vay vay!" diye haykırdı Mrs Jennings; "çok hoş cidden! Bu arada doktor da bekar yani, hani aklınızda olsun."

"Alın işte," dedi Miss Steele, güceniyormuş numarası yaparak, "doktor konusunda herkes bana böyle gülüyor, neden, anlamıyorum. Kuzenlerim kalbini çaldığımı söylüyorlar, ama kendi adıma derim ki onu hiç üst üste iki dakika düşünemiyorum. 'Tanrım, senin delikanlı geliyor, Nancy,' dedi kuzenim geçen gün, karşıdan eve doğru geldiğini görmüş. 'Benim delikanlı, ya!' dedim -'Kimi kastettiğini hiç anlamıyorum. Doktor benim bir şeyim değil.'"

"Hadi hadi, başta hep öyle söylenir -ama işe yaramaz -bence doktor tamamdır yani."

"Cidden değil!" diye cevapladı kuzeni, içten söylüyormuş gibi yaparak, "hem yalvarırım siz de itiraz edin konuşulduğunu duyarsanız."

Mrs Jennings itiraz etmeyeceğine onu hemen temin etti, Miss Steele de pek mutlu oldu.

"Şehre geldikleri zaman herhalde gidip ağabeyiniz ve yengenizle kalırsınız, Miss Dashwood," dedi Lucy, düşmanca imalara verdiği aranın ardından tekrar hücuma geçerek.

"Hayır, kalacağımızı sanmıyorum."

"A evet, bence kalırsınız."

Elinor daha fazla itiraz ederek onu sevindirmek istemedi.

"Mrs Dashvvood'un ikinize birden bu kadar uzun süre izin verebilmesi ne hoş bir şey!"

"Uzun bir süre, öyle mi!" diye araya girdi Mrs Jennings. "Daha gezileri yeni başladı!"

Lucy böylece susturuldu.

"Kızkardeşinizi göremediğimiz için üzüldük, Miss Dashwood," dedi Miss Steele. "İyi olmamasına üzüldüm." Onlar gelince Marianne odadan çıkmıştı.

"Çok iyisiniz. Kızkardeşim de sizi görme zevkinden mahrum olduğuna aynı ölçüde üzülecek; ama son zamanlarda sinirsel baş ağrılarından muzdarip, kalabalığa, sohbete pek gelemiyor."

"Ah güzelim, ne yazık! Ama Lucy'yle ben eski dost sayılırız! -bence bizi görebilir; tek kelime etmeyiz yani."

Elinor büyük bir kibarlıkla teklifi reddetti. Kızkardeşi uzanmış ya da sabahlıklı olabilir, dolayısıyla yanlarına gelemezdi.

"Yo, mesele buysa," diye haykırdı Miss Steele, "biz çıkıp onu görelim."

Elinor densizliğin bu kadarını katlanılmaz bulmaya başladı; ama Lucy'nin sert uyarısıyla onu tersleme sıkıntısına girmekten kurtuldu; Lucy'nin tepkisi birçok kez olduğu gibi bir kızkardeşin davranışlarına zarafet katmıyorduysa da, diğer kızkardeşin davranışlarına çeki düzen verme konusunda faydalı oluyordu.

Biraz itiraz ettiyse de Marianne ablasının ısrarına boyun eğdi ve bir sabah onunla ve Mrs Jennings'le yarım saatliğine dışarı çıkmaya razı oldu. Bununla beraber ev ziyaretine gitmeme ve onlara Elinor'un annesinin birkaç eski-moda mücevherini değiştirmek için görüşmeler yaptığı Sackville street'deki Gray'in dükkanına eşlik etmekten fazlasını yapmama şartı koydu.

Kapıda durdukları zaman Mrs Jennings sokağın diğer ucunda uğraması gereken bir hanım olduğunu hatırladı; Gray'de işi olmadığı için, genç kızlar işlerini görürken onun ziyaretini yapması ve sonra onlara katılması kararlaştırıldı.

Merdivenleri çıkıp içeri girince Miss Dashwoodlar önlerini öyle dolu buldular ki, onların siparişlerine bakabilecek hiç kimse yoktu; beklemek zorunda kaldılar. Tek yapılacak şey en hızlı ilerliyor görünen tezgahın sonunda oturmaktı; orada sadece bir bey dikiliyordu; Elinor daha hızlı bir alışveriş için onun nezaketini uyandırmayı umdu. Ama beyin gözünün keskinliği ve zevkinin inceliği nezaketinden daha baskın çıktı. Kendisi için kürdan kutusu sipariş ediyordu ve bir çeyrek saat boyunca dükkandaki tüm kürdan kutularını inceleyip üstlerinde tartıştıktan sonra kutunun ölçüsü, şekli ve süsleri nihayet kendi yaratıcı hayalgücü tarafından belirleninceye kadar iki hanıma birkaç kez gayet dik bakışlar at-

mak dışında herhangi bir ilgi gösterecek vakti olmadı; son moda giysilerle süslü olsa da bakışları Elinor'un hafızasına güçlü, doğal, su katılmamış önemsizlikte bir karakteri ve yüzü kazıyor gibi oldu.

Marianne onların görünümünü küstahça gözden geçirmesi ve incelemesine sunulan türlü kürdan kutularının türlü kusurlarını tespit ederkenki tarzının şımarıklığı karşısında küçümseme ve kızma gibi can sıkıcı duygular duymak zorunda kalmadı, aklı orada olmadığı için; kendi yatak odasında olduğu gibi Mr Gray'in dükkanında da kendini düşünceleri içine kapatmayı ve etrafında olan biteni farketmemeyi becerebiliyordu.

Sonunda meseleye karar verildi. Fildişi, altın ve inci, hepsi seçime mazhar oldular; hayatının kürdan kutusu olmadan daha fazla devam edemeyeceği son günü de belirten beyefendi acelesiz bir özenle eldivenlerini giydi, Miss Dashwoodlar'a hayranlık ifade etmekten çok talep ediyora benzeyen bir bakış daha bahşetti ve mutlu bir sahici özentililik ve sahte kayıtsızlık havası içinde uzaklaştı.

Elinor işini konuşmak için zaman kaybetmedi ve tam anlatıp bitiriyordu ki yanında bir başka beyefendi belirdi. Elinor gözlerini yüzüne doğru çevirdi ve biraz şaşırarak, ağabeyi olduğunu gördü.

Karşılaşmaktan duydukları heyecan ve sevinç Mr Gray'in dükkanında kabul edilebilir bir görüntü yaratacak kadardı. John Dashwood kızkardeşlerini tekrar gördüğüne gerçekten hiç üzülmüş görünmüyordu; kızkardeşleri ise karşılaşmadan memnun sayılırlardı; annelerinin sağlığıyla ilgili soruları saygılı ve ilgiliydi.

Elinor onun ve Fanny'nin iki gündür şehirde olduklarını öğrendi.

"Dün size uğramayı çok istedim," dedi, "ama imkansızdı, çünkü vahşi hayvanları görsün diye Harry'yi Exeter Exchanged götürmemiz gerekti: günün geri kalanını da Mrs

Ferrars'la geçirdik. Harry çok sevindi. Bu sabah artık bir boş saatim olur olmaz sizi kesin arayacaktım, ama şehre ilk gelişinde insanın yapacak çok işi oluyor. Ben de buraya Fanny'ye mühür yaptırmak için geldim. Ama yarın herhalde mutlaka Berkeley street'e uğrayabilir ve dostunuz Mrs Jennings'e takdim edilebilirim. Anladığım kadarıyla hayli varlıklı bir kadınmış. Bir de Middletonlar var, beni onlara da takdim etmelisiniz. Üvey annemin akrabaları olarak onlara saygılarımı sunmak beni mutlu edecek. Anladığım kadarıyla köyde size nefis komşuluk yapıyorlarmış."

"Nefis gerçekten. Rahat etmemiz için gösterdikleri ilgi, her ayrıntı konusundaki dostlukları ifade edemeyeceğim kadar fazla."

"Bunu duyduğuma çok sevindim, inanın; çok sevindim cidden. Ama öyle de olmalı zaten; çünkü çok zengin insanlar, size akrabalar ve durumunuzu hoşlaştırabilecek her kibarlık ve konfor onlardan haliyle beklenebilir. Demek rahat rahat yerleştiniz küçük kulübenize ve bir eksiğiniz yok! Edward bize o yerin pek hoş bir tarifini yaptı; türünün gelmiş geçmiş en eksiksiz örneği dedi; sizler de orayı çok seviyor gibiymişsiniz. Bunları duymak bizi çok memnun etti, emin olun."

Elinor ağabeyinden biraz utandığını hissetti; Mrs Jennings'in uşağı hanımının kapıda onları beklediğini söylemek için gelince ağabeyine cevap verme mecburiyetinden kurtulduğu için hiç de üzülmedi.

Mr Dashwood onlara aşağıya kadar eşlik etti, arabasının kapısmda Mrs Jennings'e takdim edildi ve ertesi gün onlara uğrayabileceği umudunu tekrar edip yanlarından ayrıldı.

Ziyareti dendiği gibi gerçekleşti. Yengeleri de gelemediği için özürlerini göndermiş; "ama annesiyle öyle meşgulmüş ki, gerçekten hiçbir yere gidecek zamanı yokmuş." Gelgelelim Mrs Jennings ona hemen hiç öyle merasim meraklısı olmadığını, hepsinin kuzen ya da o tür bir şey olduklarını, ilk düzenbaz bir köpek! Daha son görüşmelerinde ona Folly'nin yavrularından birini teklif etmişti üstelik! Artık herşey bitmişti!"

Mrs Palmer da kendince aynı derecede kızgındı. "Tanışıklığını derhal sona erdirmeye kararlıydı, hatta onunla hiç tanışmadığı için çok şanslıydı. Bütün kalbiyle keşke diyordu, Combe Magna Cleveland'a o kadar yakın olmasa; ama bu da önemli değildi çünkü zaten gezmeye gidilemeyecek kadar uzaktı; ondan öyle nefret ediyordu ki, bir daha adını anmamaya kararlıydı, gördüğü herkese de öyle söyleyecekti, öyle beş para etmez bir adam diyecekti."

Mrs Palmer'ın şefkatinin geri kalanı var gücüyle yaklaşan evlilikle ilgili ayrıntıları toplamak ve Elinor'a aktarmak şeklinde ortaya çıktı. Kısa süre sonra yeni arabanın hangi arabacı tarafından yapılmakta olduğunu, Mr Willoughby'nin portresi üzerinde hangi ressamın çalıştığını ve Miss Grey'in elbiselerinin hangi dükkanda görülebileceğini söyleyebilecek duruma gelmişti.

Lady Middleton'ın meseleye olan sakin ve kibar ilgisizliği Elinor'un içine su serpiyordu, öbürlerinin gürültülü kibarlığı karşısında sık sık bunaldığı için. Dost çevresi içinde hiç değilse bir kişide heyecan uyandırmadığından emin olmak büyük rahatlıktı; onunla ayrıntıları merak etmeden ya da kızkardeşinin sağlığı için endişelenmeden karşı karşıya gelebilecek bir kişi olduğunu bilmek büyük rahatlıktı.

Her nitelik zaman zaman anlık koşullar tarafından gerçek değerinin ilerisine taşınır; bazen işgüzar taziyelerden bunalan Elinor da terbiyenin huzur için cana yakınlıktan daha elzem olduğunu düşünmek zorunda kalıyordu.

Lady Middleton meseleyle ilgili fikrini her gün bir kez ya da eğer konu çok sık açılıyorsa iki kez şöyle diyerek ifade ediyordu, "Cidden şok edici!" ve bu nazik ama değişmez sözler yoluyla sadece Miss Dashwoodlar'a önce sadece duygusuz bir gözle bakmakla kalmıyor, ama hemen sonra meselenin tek kelimesini hatırlamadan bakmayı da başarıyordu; böylece kendi cinsiyetinin gururunu destekleyip, diğer cinsiyetin kusurlarını kesin bir dille kınamış olunca kendini ahbaplarının meseleleriyle ilgilenmekte özgür hissediyor hatta (Sir John'un kararına rağmen) Mrs Willoughby zarif ve varlıklı bir kadın olacağı için evlenir evlenmez ona kartını bırakmaya karar veriyordu.

Albay Brandon'ın kibar, ölçülü soruları Miss Dashvrood'u asla rahatsız etmiyordu. Kızkardeşinin üzüntüsü hakkında dert ortağı olma ayrıcalığını fazlasıyla kazanmıştı üzüntüyü hafifletmeye çalıştığı dostane çabasıyla; her zaman güven içinde sohbet ediyorlardı. Geçmişteki dertlerini ve bugünkü utançlarını açıklamanın acı dolu yükü için aldığı esas ödül Marianne'in onu zaman zaman izlerkenki acıma dolu bakışları ve (sık sık olmasa da) onunla konuşmak zorunda kaldığı ya da kendini onunla konuşmaya zorladığı zamanki sevecen sesi olmuştu. Bunlar Albay Brandon'ı çabasının kendisine yönelik iyi niyeti artırdığına inandırdı; bunlar Elinor'a o iyi niyetin ondan sonra daha da artacağı umudunu verdi; ama bütün bunlardan habersiz olan, Albay'ın her zamanki ciddiyetiyle devam ettiğini ve onu evlilik teklifi yapmaya ya da evlilik teklifi yapsın diye kendisini tayin etmeye ikna edemediğini sanan Mrs Jennings iki gün sonra yaz ortası yerine, kasım ayına doğru evlenecekler, bir hafta sonra da bunların evlenecekleri yok demeye başladı. Albay'la Miss Dashvvood arasındaki uyum sanki dut ağacının, kanalın ve porsuk ağacı korusunun bütün şerefinin ona devredileceğini ilan ediyor gibiydi; Mrs Jennings bir süredir Mr Ferrars'ı büsbütün gündemden çıkarmıştı.

Şubat başlarında, Willoughby'nin mektubunun alınmasından on beş gün sonra, Elinor acı verici bir görevi yerine getirerek onun evlendiğini kızkardeşine bildirdi. Marianne'in haberi her sabah merakla incelediği gazetelerden değil de, tören biter bitmez ondan duyması için gayret etmişti.

Marianne haberi kararlı bir olgunlukla karşıladı; hakkında hiçbir şey söylemedi ve ağlamadı önce; ama kısa süre sonra gözyaşları boşaldı ve bütün günü, olayı beklemesi gerektiğini ilk duyduğu andakinden daha az ızdıraplı olmayan bir halde geçirdi.

Willoughbyler evlenir evlenmez şehirden ayrıldılar; Elinor şimdi ikisiyle de karşılaşma tehlikesi olmadığı için, ilk darbe indiğinden beri evden çıkmamış olan kızkardeşini azar azar tekrar eskisi gibi dışarı çıkmaya ikna edebileceğini düşünmeye başladı.

Tam o sıralar iki Miss Steele kuzenlerinin Holborn'daki Bartlett Binaları'nda bulunan evine geldiler, kendilerini tekrar Conduit ve Berkeley sokaklarındaki daha gösterişli hısımlarına takdim ettiler ve onlar tarafmdan müthiş nezaketle karşılandılar.

Sadece Elinor onları gördüğüne üzüldü. Onların varlığı ona her zaman acı verdi ve Lucy'nin onu hala şehirde bulmaktan duyduğu yıkıcı sevince olgun bir karşılık vermekte zorluk çekti.

"Sizi hala burada bulamasam çok üzülürdüm," deyip durdu, o kelime üzerine güçlü bir vurgu koyarak. "Ama bulacağımı hep biliyordum. Daha bir süre Londra'dan ayrılmayacağınızdan emindim sanki, gerçi Barton'dayken bana bir aydan fazla kalmayacağınızı söylediydiniz. Ama zamanı gelince muhtemelen fikrinizi değiştireceğinizi düşündüydüm o sıra. Ağabeyinizle yengeniz gelmeden gitmiş olsaydınız feci yazık olurdu. Eminim şimdi de gitmek için acele etmiyorsunuzdur. Sözünüzü tutmadığınıza fevkalade sevindim."

Elinor onu gayet iyi anladı ve anlamıyormuş gibi görünmek için tüm iradesini kullanmak zorunda kaldı.

"Ee, şekerim," dedi Mrs Jennings, "yolculuğun nasıl geçti."

"Özel araba gibi olmuyor tabii," diye cevapladı Miss Steele, hızlı bir neşeyle; "bütün yolu posta arabasıyla geldik, pek tatlı bir delikanlı da bize eşlik etti. Dr Davies şehre geliyordu, biz de onunla posta arabasına bindik; çok kibar davrandı ve bizden on, on iki şilin fazla ödedi."

"Vay vay!" diye haykırdı Mrs Jennings; "çok hoş cidden! Bu arada doktor da bekar yani, hani aklınızda olsun."

"Alın işte," dedi Miss Steele, güceniyormuş numarası yaparak, "doktor konusunda herkes bana böyle gülüyor, neden, anlamıyorum. Kuzenlerim kalbini çaldığımı söylüyorlar, ama kendi adıma derim ki onu hiç üst üste iki dakika düşünemiyorum. 'Tanrım, senin delikanlı geliyor, Nancy,' dedi kuzenim geçen gün, karşıdan eve doğru geldiğini görmüş. 'Benim delikanlı, ya!' dedim -'Kimi kastettiğini hiç anlamıyorum. Doktor benim bir şeyim değil.'"

"Hadi hadi, başta hep öyle söylenir -ama işe yaramaz -bence doktor tamamdır yani."

"Cidden değil!" diye cevapladı kuzeni, içten söylüyormuş gibi yaparak, "hem yalvarırım siz de itiraz edin konuşulduğunu duyarsanız."

Mrs Jennings itiraz etmeyeceğine onu hemen temin etti, Miss Steele de pek mutlu oldu.

"Şehre geldikleri zaman herhalde gidip ağabeyiniz ve yengenizle kalırsınız, Miss Dashwood," dedi Lucy, düşmanca imalara verdiği aranın ardından tekrar hücuma geçerek.

"Hayır, kalacağımızı sanmıyorum."

"A evet, bence kalırsınız."

Elinor daha fazla itiraz ederek onu sevindirmek istemedi.

"Mrs Dashvvood'un ikinize birden bu kadar uzun süre izin verebilmesi ne hoş bir şey!"

"Uzun bir süre, öyle mi!" diye araya girdi Mrs Jennings. "Daha gezileri yeni başladı!"

Lucy böylece susturuldu.

"Kızkardeşinizi göremediğimiz için üzüldük, Miss Dashwood," dedi Miss Steele. "İyi olmamasına üzüldüm." Onlar gelince Marianne odadan çıkmıştı.

"Çok iyisiniz. Kızkardeşim de sizi görme zevkinden mahrum olduğuna aynı ölçüde üzülecek; ama son zamanlarda sinirsel baş ağrılarından muzdarip, kalabalığa, sohbete pek gelemiyor."

"Ah güzelim, ne yazık! Ama Lucy'yle ben eski dost sayılırız! -bence bizi görebilir; tek kelime etmeyiz yani."

Elinor büyük bir kibarlıkla teklifi reddetti. Kızkardeşi uzanmış ya da sabahlıklı olabilir, dolayısıyla yanlarına gelemezdi.

"Yo, mesele buysa," diye haykırdı Miss Steele, "biz çıkıp onu görelim."

Elinor densizliğin bu kadarını katlanılmaz bulmaya başladı; ama Lucy'nin sert uyarısıyla onu tersleme sıkıntısına girmekten kurtuldu; Lucy'nin tepkisi birçok kez olduğu gibi bir kızkardeşin davranışlarına zarafet katmıyorduysa da, diğer kızkardeşin davranışlarına çeki düzen verme konusunda faydalı oluyordu.

Biraz itiraz ettiyse de Marianne ablasının ısrarına boyun eğdi ve bir sabah onunla ve Mrs Jennings'le yarım saatliğine dışarı çıkmaya razı oldu. Bununla beraber ev ziyaretine gitmeme ve onlara Elinor'un annesinin birkaç eski-moda mücevherini değiştirmek için görüşmeler yaptığı Sackville street'deki Gray'in dükkanına eşlik etmekten fazlasını yapmama şartı koydu.

Kapıda durdukları zaman Mrs Jennings sokağın diğer ucunda uğraması gereken bir hanım olduğunu hatırladı; Gray'de işi olmadığı için, genç kızlar işlerini görürken onun ziyaretini yapması ve sonra onlara katılması kararlaştırıldı.

Merdivenleri çıkıp içeri girince Miss Dashwoodlar önlerini öyle dolu buldular ki, onların siparişlerine bakabilecek hiç kimse yoktu; beklemek zorunda kaldılar. Tek yapılacak şey en hızlı ilerliyor görünen tezgahın sonunda oturmaktı; orada sadece bir bey dikiliyordu; Elinor daha hızlı bir alışveriş için onun nezaketini uyandırmayı umdu. Ama beyin gözünün keskinliği ve zevkinin inceliği nezaketinden daha baskın çıktı. Kendisi için kürdan kutusu sipariş ediyordu ve bir çeyrek saat boyunca dükkandaki tüm kürdan kutularını inceleyip üstlerinde tartıştıktan sonra kutunun ölçüsü, şekli ve süsleri nihayet kendi yaratıcı hayalgücü tarafından belirleninceye kadar iki hanıma birkaç kez gayet dik bakışlar at-

mak dışında herhangi bir ilgi gösterecek vakti olmadı; son moda giysilerle süslü olsa da bakışları Elinor'un hafızasına güçlü, doğal, su katılmamış önemsizlikte bir karakteri ve yüzü kazıyor gibi oldu.

Marianne onların görünümünü küstahça gözden geçirmesi ve incelemesine sunulan türlü kürdan kutularının türlü kusurlarını tespit ederkenki tarzının şımarıklığı karşısında küçümseme ve kızma gibi can sıkıcı duygular duymak zorunda kalmadı, aklı orada olmadığı için; kendi yatak odasında olduğu gibi Mr Gray'in dükkanında da kendini düşünceleri içine kapatmayı ve etrafında olan biteni farketmemeyi becerebiliyordu.

Sonunda meseleye karar verildi. Fildişi, altın ve inci, hepsi seçime mazhar oldular; hayatının kürdan kutusu olmadan daha fazla devam edemeyeceği son günü de belirten beyefendi acelesiz bir özenle eldivenlerini giydi, Miss Dashwoodlar'a hayranlık ifade etmekten çok talep ediyora benzeyen bir bakış daha bahşetti ve mutlu bir sahici özentililik ve sahte kayıtsızlık havası içinde uzaklaştı.

Elinor işini konuşmak için zaman kaybetmedi ve tam anlatıp bitiriyordu ki yanında bir başka beyefendi belirdi. Elinor gözlerini yüzüne doğru çevirdi ve biraz şaşırarak, ağabeyi olduğunu gördü.

Karşılaşmaktan duydukları heyecan ve sevinç Mr Gray'in dükkanında kabul edilebilir bir görüntü yaratacak kadardı. John Dashwood kızkardeşlerini tekrar gördüğüne gerçekten hiç üzülmüş görünmüyordu; kızkardeşleri ise karşılaşmadan memnun sayılırlardı; annelerinin sağlığıyla ilgili sorulan saygılı ve ilgiliydi.

Elinor onun ve Fanny'nin iki gündür şehirde olduklarmı öğrendi.

"Dün size uğramayı çok istedim," dedi, "ama imkansızdı, çünkü vahşi hayvanları görsün diye Harry'yi Exeter Exchanged götürmemiz gerekti: günün geri kalanını da Mrs

Ferrars'la geçirdik. Harry çok sevindi. Bu sabah artık bir boş saatim olur olmaz sizi kesin arayacaktım, ama şehre ilk gelişinde insanın yapacak çok işi oluyor. Ben de buraya Fanny'ye mühür yaptırmak için geldim. Ama yarın herhalde mutlaka Berkeley street'e uğrayabilir ve dostunuz Mrs Jennings'e takdim edilebilirim. Anladığım kadarıyla hayli varlıklı bir kadınmış. Bir de Middletonlar var, beni onlara da takdim etmelisiniz. Üvey annemin akrabaları olarak onlara saygılarımı sunmak beni mutlu edecek. Anladığım kadarıyla köyde size nefis komşuluk yapıyorlarmış."

"Nefis gerçekten. Rahat etmemiz için gösterdikleri ilgi, her ayrıntı konusundaki dostlukları ifade edemeyeceğim kadar fazla."

"Bunu duyduğuma çok sevindim, inanın; çok sevindim cidden. Ama öyle de olmalı zaten; çünkü çok zengin insanlap size akrabalar ve durumunuzu hoşlaştırabilecek her kibarlık ve konfor onlardan haliyle beklenebilir. Demek rahat rahat yerleştiniz küçük kulübenize ve bir eksiğiniz yok! Edward bize o yerin pek hoş bir tarifini yaptı; türünün gelmiş geçmiş en eksiksiz örneği dedi; sizler de orayı çok seviyor gibiymişsiniz. Bunları duymak bizi çok memnun etti, emin olun."

Elinor ağabeyinden biraz utandığını hissetti; Mrs Jennings'in uşağı hanımının kapıda onları beklediğini söylemek için gelince ağabeyine cevap verme mecburiyetinden kurtulduğu için hiç de üzülmedi.

Mr Dashwood onlara aşağıya kadar eşlik etti, arabasının kapısında Mrs Jennings'e takdim edildi ve ertesi gün onlara uğrayabileceği umudunu tekrar edip yanlarından ayrıldı.

Ziyareti dendiği gibi gerçekleşti. Yengeleri de gelemediği için özürlerini göndermiş; "ama annesiyle öyle meşgulmüş ki, gerçekten hiçbir yere gidecek zamanı yokmuş." Gelgelelim Mrs Jennings ona hemen hiç öyle merasim meraklısı olmadığını, hepsinin kuzen ya da o tür bir şey olduklarını, ilk fırsatta Mrs John Dashvvood'a uğrayacağını, kızkardeşlerini de görsün diye yanında götüreceğini söyledi. Ağabeylerinin onlara karşı davranışları ölçülü de olsa gayet kibardı; Mrs Jennings'e ise fevkalade nazikti; kendisinden hemen sonra gelen Albay Brandon'ı aynı nezaketi göstermek için sadece aynı derecede zengin olduğunu bilmek istediğini söyleyen bir merakla izledi.

Onlarla yarım saat kaldıktan sonra Elinor'dan onunla Conduit street'e yürümesini ve onu Sir John'la Lady Middleton'a takdim etmesini istedi. Hava gayet güzel olduğu için Elinor hemen kabul etti. Evden çıkar çıkmaz sorular başladı.

"Albay Brandon kim? Varlıklı bir adam mı?"

"Evet, Dorsetshire'de çok iyi bir mülkü var."

"Buna sevindim. Gayet beyefendi birine benziyor; sanırım Elinor, seni hayatta çok saygın bir evlilik yapma ihtimalin nedeniyle kutlayabilirim."

"Ben mi, ağabey! Ne demek istiyorsunuz?"

"Senden hoşlanıyor. Onu dikkatle izledim ve emin oldum. Serveti ne kadar?"

"Herhalde yılda iki bin kadar."

"Yılda iki bin;" sonra kendini hevesli bir cömertlik havasına zorlayarak ekledi, "Elinor, senin hatırın için bütün kalbimle dilerdim ki, keşke geliri bunun iki katı olsaydı."

"Tabii, size inanıyorum," diye cevap verdi Elinor, "ama Albay Brandon'ın benimle evlenmek gibi bir dileği olmadığına eminim."

"Yanılıyorsun Elinor; çok yanılıyorsun. Biraz çaba göstersen onu garantiye alırsın. Belki halihazırda kararsızdır; senin servetinin küçüklüğü onu engelliyordur; dostları ona aksini salık veriyorlardır. Ama hanımların kolayca gösterebilecekleri şu küçük ilgileA teşvikler onu istemese de yola getirir. Onu elde etmeye çalışmaman için bir sebep yok. Nasılsa senin önceden herhangi birine bağlılığın söz konusu olamaz -yani biliyorsun, o tür herhangi bir bağlılık mümkün değil, engellerin haddi hesabı yokbütün bunları görecek kadar akıllısın. O kişi Albay Brandon olmalı; ben de senden ve ailenden memnun kalması için gereken tüm ilgiyi gösteririm. Herkesi memnun edecek bir evlilik olur bu. Sözün kısası, şöyle"-sesini önemli bir fısıltıya doğru alçalttı"tüm taraflar bundan fevkalade memnun olacaklar." Sonra kendini toparlayarak ekledi, "Yani demek istiyorum ki -dostların senin evlendiğini görmek için gerçekten sabırsızlanıyorlar; hele Fanny; çünkü senin iyiliğini nasıl düşünüyor, bilsen. Annesi Mrs Ferrars da öyle, kendisi çok iyi kalpli bir kadındır, eminim onu çok seveceksin; geçen gün o da öyle dedi."

Elinor cevap vermeye tenezzül etmedi.

"Fanny'nin kardeşiyle benim kızkardeşim aynı zamanda evleniyor olsunlar;" diye devam etti, "gayet hoş bir şey olur, komik bir şey hatta. Ama hiç de imkansız değil."

"Mr Edward Ferrars," dedi Elinor, kararlılıkla, "evlenecek mi?"

"Tam kesinleşmedi, ama ortada böyle bir telaş var. Delikanlının harika bir annesi var. Mrs Ferrars müthiş bir cömertlikle ortaya çıkıp ve ona yılda bin pound bağlayacak, tabii evlilik gerçekleşirse. Hanım Miss Morton, Lord Morton'ın tek kızı, yılda otuz bini van Her iki taraf için de gayet arzu edilir bir akrabalık; zamanı gelince gerçekleşeceğinden kuşkum yok. Yılda bin pound bir annenin gözden çıkarması için büyük para, hem de ilelebet her yıl; ama Mrs Ferrars asil bir kişidir. işte cömertliğine başka bir örnek: -Geçen gün, biz şehre gelir gelmez, üstümüzde fazla para olamayacağını düşünüp Fanny'nin eline iki yüz poundluk banknot sıkıştırıyor. Doğrusu çok da makbule geçti, çünkü buradayken büyük masrafımız oluyor."

Elinor'un onayını ve acıma ifadesini almak için durdu; Elinor kendini zorlayarak şöyle dedi,

"Hem şehirdeki hem de köydeki masraflarınız elbette hayli yüksek olmalı, ama geliriniz büyük."

"Herkesin sandığı kadar büyük değil, korkarım. Mamafih, şikayet ediyor değilim; şüphesiz rahat bir gelir, umarım zaman içinde daha da iyi olur. Arazinin genişletilmesi halen ciddi para götürüyor. Hem sonra bu altı ay için ufak bir alım yaptım; East Kingham Çiftliği'ni hatırlarsın, hani ihtiyar Gibson yaşardı. Arazi her bakımdan beni öyle cezbediyordlu ki, benim arazimin o kadar dibindeydi ki, satın almayı vazife addettim. Başkasına gitse vicdanıma verecek cevap bulamazdım. İnsan rahatı için paraya kıyabilmeli; bu iş bana b ü yük paraya mal oldu."

"Gerçekte ve esasen değeceğini düşündüğünüzden fazla."

"Umarım değildir. Hemen ertesi gün ödediğimden daha fazlasına satabilirdim; ama satın alırken ödediğim parayı düşününce gerçekten talihsizliğe uğrayabilirdim, çünkü o sura hisse senetleri öyle düşüktü ki, gerekli para bankerimin elimde hazır olmasa satıştan büyük zarar ederdim."

Elinor'un tek yapabildiği gülümsemek oldu.

"Norland'a ilk geldiğimiz zaman başka büyük ve kaçınılmaz masraflarımız da oldu. Muhterem pederimiz, bilediğin gibi, Norland'da kalan bütün Stanhill mallarını (bay ağı değerliydiler) annene bıraktı. Böyle yapmasına asla içerliyor değilim; kuşkusuz malını dilediği gibi elden çıkarma hakkına sahipti. Ama bunun sonucunda götürülenlerin y~erine koymak için büyük miktarda yatak takımları, pors-elen filan almak zorunda kaldık. Bütün bu masraflardan sonra zengin olmaktan ne uzak olduğumuzu, Mrs Ferrars'ın inceliğinin bizim için ne kadar makbule geçtiği ni tahmin edebilirsin."

"Elbette," dedi Elinor; "onun cömertliğiyle desteklenin-ce umarım daha rahat şartlarda yaşayabilirsiniz."

"Ona daha bir iki yıl var galiba," dedi ciddiyetle; "üstelik daha yapılacak çok şey var. Fanny'nin serasına daha bir taş konmadı, çiçek bahçesinin daha sadece yeri işaretlendi."

"Sera nerede olacak?"

"Evin arkasındaki tepede. Eski ceviz ağaçları yer açmak için kesildi. Korunun birçok yerinden gayet güzel görünecek, çiçek bahçesi de önünden yamaç aşağı inecek ve son derece hoş olacak. Bayırın üzerinde yer yer çıkmış bütün eski çalı çırpıyı temizledik."

Elinor üzüntüsünü ve kızgınlığını kendine sakladı ve Marianne orada olup öfkeyi paylaşmadığı için şükretti.

Şimdi yoksulluğunu netleştirecek kadar konuştuğu ve Gray'e ertesi gidişinde kızkardeşlerine birer çift küpe alma mecburiyetini başından savdığı için düşünceleri daha neşe dolu bir hal aldı ve Mrs Jennings gibi bir arkadaşı olduğu için Elinor'u tebrik etmeye başladı.

"Cidden çok değerli bir kadına benziyor. -Evi, hayat tarzı, hepsi son derece iyi bir gelire işaret ediyor; üstelik sadece şimdiye kadar size çok faydalı olmakla kalmayan, sonunda fevkalade lehinize de olacak bir tanışıklık; size büyük önem verdiği o kadar belli ki öldüğü zaman muhtemelen unutulmayacaksınız. -Bırakacak çok şeyi olmalı."

"Hiçbir şeyi yok, sanırım; sadece mobilyası var, onu da çocuklarına bırakın"

"Ama kazancının tamamını harcadığı düşünülemez. Pek az sağduyu sahibi bunu yapar; ne tasarruf ediyorsa elden çıkarılacaktır."

"Sizce kendi kızları dururken bize bırakması daha mı muhtemel?"

"İki kızı da gayet iyi evlilikler yapmış, o yüzden onları daha fazla düşünmesi için bir sebep göremiyorum. Oysa kanaatimce size bu kadar önem vermesi, size böyle davranması, size gelecekle ilgili planları üzerinde bir tür talep hakkı vermiş bulunuyor ki, vicdan sahibi hiçbir kadın bunu göz ardı etmez. Bundan daha nazik bir davranış gösteremez ve bütün bunları yaratmakta olduğu beklentilerin farkında olmadan yapıyor olamaz."

"Ama ilgili kişilerde hiçbir beklenti yaratmıyor. Gerçekten ağabey, iyiliğimiz ve refahımız için duyduğunuz endişeyi çok ileri götürüyorsunuz."

"Hiç de değil," dedi kendini toparlıyor görünerek, "insanların elinden az şey, çok az şey gelir. Ama sevgili Elinor, Marianne'in nesi var? -gayet sağlıksız görünüyor rengi gitmiş, incelmiş. Hasta mı?"

"İyi değil, birkaç haftadır üzerinde sinir bozukluğu var."

"Buna üzüldüm. Onun çağında hastalığın esamesi bile güzelliği ilelebet soldurur! Onun güzelliği çok kısa ömürlü oldu! Geçen eylülde gördüğüm zaman çok güzel bir kızdı, erkekleri cezbedebilecek gibiydi. Onun güzelliğinde tarz olarak erkekleri bilhassa memnun edecek bir şey var. Hatırlıyorum, Fanny onun senden önce evleneceğini söylüyordu; sana daha az düşkün olduğundan değil, ama öyle içine doğuvermişti işte. Mamafih, yanılmış olacak. Artık şüphem var, Marianne yılda beş altı yüzden daha fazla kazanan biriyle evlenebilir mi, o da çok çok; sen daha iyisini yapamazsan çok şaşırırım. Dorsetshire! Dorsetshire'i pek az biliyorum, ama sevgili Elinor, daha iyi tanımak çok hoşuma gidecek; sanırım Fanny'yle beni ilk ve en sevilen misafirleriniz araşma almanıza karşılık verebilirim."

Elinor onu ciddi ciddi Albay Brandon'la evlenme ihtimali olmadığına inandırmaya çalıştı; ama bu onun için vazgeçirilemeyeceği kadar memnuniyet verici bir beklentiydi ve o beyefendiyle yakınlık kurmaya ve evliliği mümkün olan her türlü ilgiyle desteklemeye gerçekten kararlı görünüyordu. Kızkardeşleri için kendisi hiçbir şey yapmamış olduğundan öyle vicdan azabı duyuyordu ki, başka herkes onlar için herşeyi yapsın diye kıvranıyordu; Albay Brandon'dan gelecek bir evlenme teklifi ya da Mrs Jennings'den kalacak miras kendi ihmalini telafi etmenin en kolay yoluydu.

Şansları yaver gitti, Lady Middleton'ı evde buldular; ziyaretleri bitmeden önce Sir John da geldi. İki taraf da bol bol nezaket gösterdi. Sir John herkesi sevmeye hazırdı, Mr Dashwood'un atlara pek aklı ermese de çok geçmeden iyi bir adam olduğuna karar verdi; diğer yandan Lady Middleton onun görünümünü yeterince modaya uygun buldu, arkadaş olmaya layık olduğunu düşündü; Mr Dashwood ikisinden de memnun olmuş bir halde gitti.

"Fanny'ye verecek çok tatlı haberlerim var," dedi kızkardeşiyle geriye yürürken. "Lady Middleton gerçekten çok zarif bir kadın! Böyle bir kadmı eminim Fanny de çok tanımak isten Mrs Jennings de son derece görgülü bir kadın, kızı kadar zarif değilse de. Yengenin onu ziyaret etmekten kaçınmasına gerek yok; doğrusu durum biraz öyleydi, haliyle; çünkü sadece Mrs Jennings'in bütün parasını düşük yollardan yapmış bir adamın karısı olduğunu biliyorduk; hem Fanny hem Mrs Ferrars onun da kızlarının da Fanny'nin arkadaşlık etmek isteyeceği türden kadınlar olmadıkları kanaatindeydiler. Ama şimdi ona her ikisini de gayet tatmin edici bir şekilde anlatabilirim."

Mrs John Dashwood kocasının fikirlerine o kadar güveniyordu ki, ertesi gün hem Mrs Jennings'i hem de kızmı ziyaret etti; güveni, Mrs Jennings'in, görümcelerinin yanında kaldığı kadının hiç de ilgisine layık olmayan biri olmadığını görmesiyle ödüllendirildi; Lady Middleton'a gelince, onun dünyadaki en çekici kadınlardan biri olduğunu düşündü.

Lady Middleton da Mrs Dashvvood'dan aynı şekilde hoşlandı. Her iki tarafta da onları birbirine çeken bir tür soğuk kalpli bencillik vardı; ruhsuz bir davranış adabı ve genel bir kafasızlık içinde birbirlerini sevdiler.

Bununla beraber Mrs John Dashvvood'u Lady Middleton'a beğendiren aynı davranış tarzı Mrs Jennings'in beğenisine uymadı; ona göre Mrs John Dashvvood soğuk bir havası olan, biraz kibirli görünen, kocasının kızkardeşlerini duygusuzca ve hatta söyleyecek hiçbir şeyi olmadan karşılayan bir kadındı; Berkeley street'te ona tanınan çeyrek saatin en az yedi buçuk dakikası boyunca sessiz oturdu.

Elinor, Edvvard'ın şehirde olup olmadığını öğrenmek istiyordu, ama sormaya yanaşmadı; hiçbir şey Fanny'yi Edvvard'ın admı onun önünde kendiliğinden anmaya razı edemezdi, ta ki Miss Morton'la evliliğinin kesinleştiğini ona söyleyebilecek duruma gelinceye ya da kocasının Albay Brandon'la ilgili beklentileri gerçekleşinceye kadar Çünkü hala

birbirlerine öyle sıkı sıkıya bağlı olduklarına inanıyordu ki, lafta da fiiliyatta da ne kadar titizlikle ayrı tutulsalar yetmezdi. Yine de onun veremeyeceği bilgi az sonra bir başka kaynaktan geldi. Lucy az sonra gelip Mr ve Mrs Dashwood'la şehre geldiği halde Edward'i hala göremediği için Elinor'un acıma duygusuna sığındı. Edward görülme korkusuyla Bartlett Binası'na gelmeye cesaret edememişti ve her ne kadar buluşmak için duydukları ortak sabırsızlık anlatılır gibi değildiyse de halen yazışmak dışında hiçbir şey yapamıyorlardı.

Çok kısa süre içinde Berkeley street'e iki kez uğrayarak şehirde olduğunu onlara Edward kendisi de haber verdi. Sabah gezmelerinden dönünce iki kez kartını masada buldular. Elinor uğramış olmasına sevindi, ama onu kaçırmış olduğuna daha çok sevindi.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro