
Lades Part :2
Canlarım ve hunicanlarım herkese kocaman kokulu öpücükler gönderiyorum Antalya semalarından. Çok uzun bir zamandır sizlerden ayrı olduğumu biliyorum ancak o kadar çok badire atlattım ki bu süre zarfında tahammül sınırlarım zorlandı yalan yok. Son yoğun bakım biraz zor geçti hatta bu sefer solunum cihazından ayrılamayacağım galiba diye düşündüğüm anlar oldu. Şu saatten sonra eski sağlıklı günlerime dönmek gibi bir beklentim yok açıkçası. Olanı muhafaza edebilirsem ne mutlu bana. O kadar uzun zaman oldu ki bu bölümde ufak kopukluklar olursa kusuruma bakmayın emi. Sabrınız için de ayrıca hepinize sonsuz kere teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız, çok seviliyorsunuz...
"İstanbul Emniyet Müdürlüğünden, bütün taşra vilayetleri Emniyet Müdürlüklerine şu telgraf çekilmişti:
"Otuzbeş yaşında, uzun boylu, ikiyüz kilo ağırlığında, kumral, üç dişi eksik, üst çenede bir azı dişi dolgulu, alt sol köpek dişi altın kaplama, çizgili kahverengi elbiseli, saçları oldukça dökülmüş ablak çehreli, kahverengi gözlü, "Fil Hamdi" adında azılı sabıkalı bir dolandırıcı, üç gün üç gece içinde oturdukları nöbet kulübesini büyük bir dikkatle bekledikleri için uykusuz kalan iki polus memurumuzun, yolda giderlerken uyuklamalarını fırsat bilerek ellerinden kaçmıştır. Yaptığımız tahikat, takibat ve tetkikat sonunda Fil Hamdi'nin kaçtığı kesin olarak anlaşılmıştır. Vilayetiniz ve vilayetinizdeki kaza karakollarından birine uğradığı veya bir polis memuruna yol, adres sorduğu takdirde, kendisine lütfen merakla yonunu beklediğimizi, bizi daha fazla intizarda bırakmıyarak, münasip, boş bir zamanında İstanbul Emniyet müdürlüğüne gelerek teslim olmasını rica ettiğimizi söyleyin. Azılı sabıkalı Fil Hamdi'nin fotoğraf ilişiktir."
***
Taşra vilayetlerinin birinin istasyonunda iki polis memuru konuşuyor:
Ramazan, kardeşim, şu salep içen herif mutlaka Fil Hamdi.
Hııı... Benziyor... Resmi çıkar bakalım.
Bir resim çıkarır, arkadaşına gösterir.
O değil be Ramazan. O senin resmin!
Hıı... Bayramda çektirmiştim. Nasıl!
İyi ama, acık gülseydin be!... Şu Fil Hamdi'nin resmini bul...
Ramazan cebinden bir sürü resim çıkarır, karıştırır:
Bu benim oğlanın resmi... Bu askerlik hatırası. Bu kimdi Mahmut?
O mu? Şey olacak... Eroin kaçakçısı Duman Ali...
Bu da otel faresi Suphi... Resimler birbirine karışmış. Bul şu Fili be Ramazan!
Mahmut'la Ramazan resimleri karıştırırlar, Fil Hamdi'nin resmini ararlar.
Çabuk ol Mahmut... Herif salebi içti, kaçacak...
Bak nasıl bakıyor etrafına?
Buldum, şu resim olacak. Tamam, ta kendisi!
Şüphelendikleri adamın yanına giderler.
Hemşerim, şöyle dursana...
Bir resime, bir de adamın yüzüne bakarlar.
Bir de yan dur bakayım.
Ah, benzemiyor bu Ramazan.
Bir kere de komiser bey görsün Mahmut. Belki o benzetir.
Hemşerim, haydi yürü... Karakola kadar gideceksin.
***
Başka bir taşra vilayetinin Pazar yerinde iki memur konuşuyor:
Ayıp oldu be şükrü kardeşim. Akşama kadar fır dolandık, şu Fil Hamdi'yi yakalıyamadık.
Şu adam olmasın?
Belki de odur. Soralım.
Adamın yanına giderler:
Bayım senin adın ne?
Mustafa...
Birbirinin kulağına:
Mustafa, diyor.
Hamdi diyecek değil ya... Adını saklıyor.
Aklı sıra bizi kandıracak.
Bayım, biraz gelir misiniz?
***
Bir taşra vilayetinin kahvesinde iki memur konuşuyor:
Dün ben üç tane Fil Hamdi yakaladım, komiser hiç birini beğenmedi.
Şu bizim komiser de ama müşkülpesent haaa...
Hişşşt! Yavaş konuş, çaktırma. Şu çay içen adama yan gözle bak!
O be... Tak kendisi!
Ama gelen evrakta şişman diye yazıyordu. Bu zayıf, iskelet gibi herif...
Zayıflamıştır birader, kaçak gezmek kolay mı?
Öyle ya... Ama bu esmer, Fil Hamdi kumralmış.
Dağda, bayırda gezmekten rengi atmıştır.
Haklısın. Yalnız birader, bunun sık siyah saçları var. Evrakta Fil Hamdi'nin saçları dökülmüş diye yazıyordu.
Eh artık o kadarcık da olur. Herif tanınmamak için belki peruk takmıştır.
Ne duruyoruz? Yakalıyalım.
Adama yaklaşırlar.
Adın ne senin?
Hamdi...
Birbirlerine manalı manalı bakıp gülerler.
Yürü bakalım karakola... Haydi!
Ne var? Ne oldu?
Fazla sorma! Karakolda öğrenirsin.
***
Bir taşra vilayetinin, bütün taşra vilayetlerinde olduğu gibi, bir iki kilometrelik asfaltı üzerinde iki polis, yoldan geçen bir adam yakalarlar.
Aç ağzını!
Ağzımda bir şey yok ki benim.
Madem bir şey yok, açarsın.
Adam ağzını açar. İkisi birden adamın dişlerine bakarlar.
Polisin biri öbürüne sorar:
Baksana şu evraka kaç dişi yoktu?
Öbürü evrakı okur:
Üç dişi eksik, üst çenede bir azı dişi dolgulu, alt sol çenede köpek dişi altın kaplama..
Polis memuru, adamın dişlerini sayar:
Bir, iki, üç... dört... Oynama be. Şaşırttın... Bir, iki, üç, dört, beş... yirmi dört... yirmi dört dişi var.
Yirmi dört mü? Kaç dişi eksik? Senin kaç dişin eksik, biliyor musun?
Sekiz...
Çektirmiştir. Delilleri ortadan kaldırmak için dişlerini çektirmiştir.
Benim dişlerim takmadır. Ağzımda hiç kendi dişim yok...
Evrakta takma olup olmadığını yazıyor muydu?
Yazmıyor, unutmuşlardır. Bu canım, bu... Tak kendisi... Köpek dişine baksana, altın kaplama... Bayın, gel bizimle beraber.
Nereye?
Karakola! Yürü!...
***
Taşra vilayetleri Emniyet müdürlüklerinden İstanbul Emniyet Müdürlüğüne günde yüzlerce telgraf geliyordu.
"Falan falan tarihli, filan filan sayılı yüksek telgrafınıza cevaptır:
Vilayetimiz dahilinde on dört tane çizgili kahverengi elbiseli, sekiz tane köpek dişi altın kaplamalı olmak üzere on dört Fil Hamdi yakalanmıştır. Bu miktarın yeter olup olmadığının, araştırmaya devam edip etmiyeceğimizin emir buyrulmasını saygı ile rica ederim."
"Falan falan tarihli, filan filan sayılı telgrafa cevaptır:
Vilayetimiz dahilinde 180 kilo ile 220 kilo arasında iki düzine Fil Hamdi yakalanmış olup, aradaki kilo farkının, kantarların ayarsızlığından ileri geldiğini, hepsinin de gözlerinin kahverengi olduğuna göre, Fil Hamdi olduklarında en ufak bir şüpheye yer kalmadığını, yakalanan Fil Hamdi'ler sevkedilmiş olup, gözden ve peyderpey sevkedileceğini saygı ile arz ederim."
***
İstanbul Emniyet Müdürlüğünden, taşra Emniyet Müdürlüklerine gönderilen telgraf:
"Koyacak bütün yerler dolmuş olduğundan, şimdilik eldeki Fil Hamdiler yeter görülmüştür. İkinci bir emre kadar Fil Hamdi'lerin yakalanmasına ve aranmasına ara verilmesini teşekkürlerimle rica ederim."
Not: Firar eden Fil Hamdi yakalanmıştır."
Telefonumdaki uygulamadan Aziz Nesin'in Fil Hamdi isimli ödüllü hikâyesini okuduktan sonra gayri ihtiyari gülümsemiştim. Ne kadar naif ve ince bir zeka ürünüydü. Aziz Nesin'in yazarlığa giden yolda yaşadıklarını düşününce günümüz yazarlarının ne kadar rahat oldukları kanaatine varmıştım. Aslında her dönemin kendi içinde zorlukları oluyordu tabii ki... Hastaneden taburcu olduktan sonra günlerimi izole bir şekilde ders çalışıp, kitap okuyarak geçirmeye karar vermiştim. Böylece Kel Kamil ile olan teşvik-i mesaimde sona ermişti. Son on beş gündür hiç ziyaretime gelmemişti sağ olsun. Bu arada Azad ve Demir anlayamadığım bir şekilde kanka olmuşlardı. Bir taraftan ders çalışmam gerekirken hiçbir şekilde ders çalışamıyor günümün yarısını instagramda stolk yapıp geri kalan yarısını ise can hilesini bulduğum Candy Crush Soda da tükenmeyen canlarımı tüketmeye çalışarak geçiriyordum.
Bu arada idmanlar da başlamış hatta bir hafta sonra ligin ilk maçına çıkacağımız için Akın ve Kağan hoca tarafından pestilimiz çıkana kadar çalıştırılıyorduk. Okula başlar başlamaz geçirdiğim sakatlıklar ve aksiyonlu hayatım göz önünde bulundurulunca takımdaki oyun kurucu olan pozisyonumu Kaleci olarak güncellemişti Kağan hoca sağ olsun. Bu bana ödül müydü yoksa bir ceza mı henüz orasını kestiremiyordum. Bildiğim tek şey her idmanda baş öküz Azad ve ezeli kankası Ege efendinin şutları kaledeki boşluklara atmak yerine hac ziyaretini tamamlamak için Şeytan taşlayan hacı adayları gibi üzerime üzerime attıklarıydı. Şeytan niyetine beni mi taşlıyorlardı yoksa topu kaleye şut mu atıyorlardı orası tam bir muammaydı.
Tabii ki bunda benim hastanedeki meteor Nöroloji asistanı ile flört etmeye başlamış olmamın da katkısı büyüktü. Lakabı Meteor ismi Mete, benimle flört mü ediyordu yoksa Ahma üniversitesinde Nöroloji Profesörü olan sevgili pederim Hasan Soylu'ya kendisini yamamaya mı çalışıyordu orasını bilemiyordum. Onur'a Ersoy hocanın kallavi şekilde set kitlemiş olması, canıma okumak için Adana'dan yanıma ışınlanmasına engel olmuştu. Hafta içi bir şekilde idman, okul, etütten oluşan bermuda şeytan üçgeninin arasında vakit geçiyordu da hafta sonu geldi mi yaşadığım ıstırap nirvanayı zorluyordu. Hafta sonları evci çıkabileceğim bir evim olsaydı keşke ama yoktu. Şu sıralar fazlasıyla yuva yoksunluğu yaşıyordum. Kendimi hiçbir yere ait hissedemiyor, Kaybedenler klubünün daimi üyesi olarak hayatıma devam ediyordum.
Oysa bu okula ilk başladığımda bir şekilde burası benim geçici de olsa yeni yuvam olabilir diye düşünmüş hatta benimsemeye başlamıştım.
Azad! Ah Öküzlerin efendisi Azad! Ocağıma incir ağacından orman diken Azad!
Ağzımın ortasına salıncak kurup günde beş öğün sıçan Azad! Çükü düşesice "Ay, kız , ayol!" diye hoşdereye sermaye olasıca Azad! Yağmurlu günde bir bardak suya muhtaç kalasıca, gebermeyesice Azad!
Gebermemeliydi, usul usul can çekişmeli, etlerinin didik didiklendiğini hissetmeliydi ilk öpücüğümü ve aşkımı çalan hırsız Azad!
İşte yine bir cuma günü akşamı, yalnızlığım, candy crush soda ve egemenliğimi kurduğum buz pisti ile aşk yaşıyordum. Demir Efendi on beş günün içinde beş hatunu aynı anda idare etmeye başlayarak yeni bir rekora imza attığı için piste inmeye vakit bulamıyor haliyle zaten sınırlı sayıda insanın kullandığı buz pisti bana kalıyordu. Bu kızlar nasıl bu kadar mal olabiliyordu diyeceğim ama iğneyi kendime batırmam gerekirse Azad gibi birine aşık olarak "Best mal of the 2019" olmuş muydum? Vallahi de billahi de olmuştum.
Patenlerimin bağcıklarını bağlayıp termos mugdaki bol sütlü kahvemden bir yudum almış ve kulaklıklarımı takarak kendimi buzun üstüne bırakmıştım. Gökhan Türkmen'den "Ben Unuturum" isimli şarkıyı dinliyor, kayıyor, kartal duruşu yapıyor, dengemi kaybediyor, popo üstü düşüyor, düştüğüm yerden kalkıyor, sırasıyla aynı şeyleri kısır döngüye girmiş gibi tekrar ediyordum.
"Canımı yaktığınla kal.
Yeter ki dön yeter ki,
Her şey yanına kar.
Ben unuturum, ben unuturum..."
Unutabilir miydim gerçekten yaşanan bunca şeyi? Hazal olayını mesela? Bana ona çok benzediğim için yaklaştığını, sözüm ona aşık olduğunu, cevabını bilmiyordum.
"Gittiğini, sözlerini,
Hatta sevmediğini.
Unuturum kalbimi,
Tekrar avuturum..."
Kalbimi unutabilir miydim? Azad olmadan bir çöp tenekesinden halliceydi ki kalbim. Oyalanmak ve unutmak için Mete'yi de hayatımın içine artı bir kaos ile sokmamış mıydım? Onu da yapmıştım çok şükür bin şükür. Ah Hacıninem! Şimdi burada olsan beni dizine yatırsan ve saçımı okşarken yine "Ele benim deli gızıma, netçen? Rahmetlik beyim derdi ki bizim en akıllımız değirmende garpız öğütendir. Biz de böyle bi deliyiz çok şükür..." deyip güldürsen. Öyle özlemiştim ki pamuğumu. Okuldan mezun olmayı başarabilirsem aslında Karaöze geri dönüp organik tarıma başlayabilirdim. Onur'un sanatçı çevresine ürün yetiştirip satsam kısa yoldan köşeyi dönebilirdim belki de...
Bir çocuk telaşında.
Yüreğim sevmeyi bilir sadece,
Kırsan bile avutur.
Ben unuturum, ben unuturum..."
Bok unuturum! Nereye unutuyorum? Beni öpüşünü, Bedenimi sarışını, sıcaklığını, gözümü her kapatışımda gözümün önünde beliren zümrüt gözlerini, içimi titreten nefesini?
Allah belanı versin Azad!
Son cümlemi sırt üstü yatmış olduğum pistin ortasında gözlerim kapalı avazım çıktığı kadar haykırıyordum.
"Allah belanı versin Azad!"
Her haykırışımda sesim biraz daha gür çıkıyor, bedenim sarsılıyor, sinirlerim yaşadığı 8 şiddetindeki depremle sarsılıyordu.
"Allah belanı versin Azad!"
Ağlıyordum artık. Günler sonra hıçkıra hıçkıra beni kimsenin duymadığından emin bir şekilde canım çıkarcasına bağırarak ağlıyor bozulmuş plak gibi aynı cümleyi tekrarlıyordum.
"Allah belanı versin Azad!"
Dudaklarımı kapatan elle gözlerimi araladığımda zifiri bir karanlığın içinde bulmuştum kendimi.
Duyduğum son cümleyle çığlık mı atsam kahkaha mı patlatsam bilemiyordum.
"Ada, sus!"
*** Yeni bölümde yarın gece görüşmek üzere. Bölümü turuncu yıldızlarla donatın emi hunili ailem. İyi ki varsınız ve beni ben yapıyorsunuz, hepinizi çok seviyorum...
***Bu satıra hikayemizi okumaktan keyif alacak olan arkadaşınızı etiketlemeyi unutmayın.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro