
Bir Taş Attım Pencereye Tık Dedi
Güvenliğin kontrolünden geçtikten sonra kapanan demir kapının sesi, bundan sonraki bir yılın asla eskisi gibi olamayacağını müjdeliyor gibiydi. Okulun etrafını çevreleyen üç metre yüksekliğindeki duvarları, yüksek oluşu yetmiyormuş gibi birde dikenli tellerle çevirmişlerdi iyi mi? Buradan kaçmak öyle kolay olmayacaktı. Peki bu beni durdurabilir miydi? Tabii ki hayır! Ne demişler; ''Azimle sıçan taşı delermiş.'' İşte tam da bu yüzden en kısa zamanda keskin zekamı kullanacak ve bu hapishaneden çıkmanın bir yolunu bulacaktım.
Kibarlıktan kırılan babama K.Ö.K nın açılımını sormuş ama nitelikli bir cevap alamamıştım.
'' Okula başlayınca açılımını da öğrenirsin. '' diyerek geçiştirmişti akademik kariyerine her geçen yıl bir yenisini daha ekleyen sevgili babam Hasan Soylu...
Çekiştirdiğim bavul ile okulun merdivenlerini tırmanmaya çalışırken her okula yeni gelen öğrencinin yaşadığı göz tacizini yaşıyordum bende haliyle. Bu değiştirdiğim on yedinci okul olunca her türlü işkence verici mimariyi de inceleme fırsatı bulmuştum bu güne kadar. On yedi okul... El insaftı yani. Bu okul projelerini çizen mimarların beyninin içine girip neyin kafasını yaşadıklarını öğrenmek için en sevdiğim stilettolarımı bile verebilirdim.
Neden bu okulların girişleri hep çok basamaklı ve yüksek merdivenlerden oluşurdu? Düz ayak olsa, istediğimiz gibi girip çıksak, her teneffüs sonrası sınıfa koşan avanaklar yüzünden ölüm tehlikesi atlatmasak ne olurdu? Soruyorum ha nolurdu? İçimdeki Yalan Dünya'nın zilli dansözü Zerrin dile gelmişti işte yine.
Daha on beş basamak çıkabilmiştim ama içine ıvır zıvır ne bulursam doldurduğum valizin ağırlığı yüzünden nefesim kesilmişti bile. Kendi kendime, '' Bunu yapabilirim... '' diyerek telkin veriyor burnumdan nefes alıp ağzımdan dışarı bırakıyordum. Kafam aşağıda adımımı attığım her bir basamağı ve bastığım yeri görmeye çalışırken başımı çarptığım taştan hallice bir göğüs kafesiyle gözlerimi yukarı kaldırmış ve beni anlamsızca kesen, kara gözlü, dağınık saçları ile ben bakınız: Şekil 1-a "Ben çok cool takılıyorum." kafasını yaşayan öküzle pişti olmuştum.
'' Yol ver! '' diyerek çemkirirken omuzlarım dik, başım yukarıda ve mağrur bakışlı kız pozumu takınmıştım. Az önce öküz demiştim değil mi? Öküz oğlu öküz bana yol vermişti ama yol verirken attığı omuz darbesi yüzünden çıkmış olduğum basamakları popo üstü seke seke inmiştim. Benimle birlikte aşağı yuvarlanan valizim son basamağın önünde daha fazla içindeki baskıya dayanamamış, ortalığa saçılmış ve valizin içindeki dantelli beyaz sutyenim fırlayarak beni yere paspas yapan öküzün omzuna konmuştu.
Ben topuğu kırılmış stillettom elimde, muhtemelen çatlamış olan kuyruk sokumumla acı içinde; ''Hayvan!'' diye bağırıyorken bundan sonra tarafımca ''Öküz'' olarak anılacak olan şahıs, omzuna konan sutyenimi eline aldıktan sonra şöyle bir göz gezdirip, ''Yetmiş beş, güzel beden!" demiş ve sutyenimi cebine koymuştu. Bir an için yanlış gördüğümü sansam da sutyenimi cebine koymuş muydu? Vallahi de billahi de koymuştu. Elimde tuttuğum ayakkabıyı suratına doğru fırlatırken bir hışımla yerden kalkmış ve tek ayağımın üstünde seke seke zatı muhteremin karşısına dikilip sıkmış olduğum sağ yumruğumu estetikli gibi gözüken burnunun üzerine konduracakken, bileğimi kavrayan el yüzünden bakışlarım o yöne doğru kaymıştı. Bileğimi tutan baby face suratlı, biscolata erkeği kıvamındaki yaratık öküzle ikimizin arasına girerken; '' Azad! Yeter bu kadar, daha ilk günü hanımefendinin. Hala misafir sayılır. Ne yapacaksan sonra yaparsın. '' diyerek öküzle aramda güvenli mesafe oluşturmuştu.
Dışarıdan bakıldığında büyük ihtimalle köprünün üzerinde karşılaşan iki inatçı keçi gibi gözüküyorduk. Aramıza giren biscolata erkeğini kenara doğru ittirirken diğer ayakkabımıda ayağımdan çıkarmış kısa kalan boyum yüzünden parmak uçlarımda yükselerek gözlerimi bay öküzün gözlerine dikmiş ve bağırmaya başlamıştım.
'' Bana bak Azad bilmem ne! Eğer benim adım da Ada Soylu ise sana bu yaptığının bedelini ödeteceğim. Yazıyorum buraya... Hem de ödeyeceğin bedel çok ağır olacak. ''
Ben kendimden ne kadar eminsem karşımdaki ukala da o kadar umursamazdı.
'' Ya kızım git işine, belanı benden bulma. Kime bulaştığının farkında değilsin. ''
Bir taraftan onu alkışlıyor bir taraftan da alaycı bir şekilde gülerek devam ediyordum.
'' Ahahahahah! Hiç güleceğim yoktu. Asıl sen kime bulaştığını bilmiyorsun. Senin gibi on altı tanesini doğduğuna pişman ettiğim için burası benim on yedinci okulum. Sana bugünlük bulaşmayacağım ama bundan sonra gittiğin her yerde arkanı kollasan fena olmaz. Uyuyan yılanı uyandırdın, bundan sonra sana geçmişler ola! '' derken sağ elimin tersiyle defol git der gibi işaret vermiş onu alaycı bakışlarımla dövmüş ve takriben on saniye birbirimize nefret ile baktıktan sonra arkamı dönüp yere saçılan eşyalarımı toplamaya başlamıştım.
Hayat böyle bir şeydi benim için...
Ne zaman babama uslu bir kız olacağım diyerek yeni bir okula başlasam hanzonun biri geliyor içimdeki diğer Ada Soylu'yu gün yüzüne çıkarıyordu. Arkamdan her hareketimi kesen gözlerden emin olarak eşyalarımı toparlarken avazım çıktığı kadar bağırıyordum.
'' Hazır mısın K.Ö.K koleji! Başlıyoruz! ''
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro