Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

II. Bölüm ♡ Kalbin Etrafındaki Buz Çatırdadığında

Uygulamayı indirdiği günden beri zaman bir kum saatinden akan ışıltılı kumların hızıyla akıp gitmişti. Bugün sevgililerin günüydü, onun içinse yine sıradan ve yalnız geçecek bir gün.

Gökyüzünden geçen gün olduğu kadar olmasa da hatırı sayılır miktarda kar süzülüyordu fakat bu sefer o bile içini yumuşatamıyordu. Kandırılmış gibi hissederken mutlu olmak ona saçma geliyordu. Uygulama ya dolandırıcıların işiydi ya da gerçekten bu dünyada onun ruh eşi yoktu.

Geçen gün geldiği içecek standının önüne vardığında adımlarının onu buraya getirdiğinden dolayı şaşkın bir yüzle etrafına bakındı. Belirli bir rotası olmasa da normalde amacı buraya gelmek de değildi.

"Siparişiniz nedir?"

Karşısındaki robota gözlerini şaşkın bir balık gibi kırpıştırıp baktıktan sonra buraya kadar gelmişken bir şeyler almaya karar verdi, hem bu işletme sıcak içecekleri çok iyi yapıyordu. "Bir latte alayım."

Siparişi hazırlanırken, aklında yine aynı karanlık düşünceler koşturuyordu. Gerçekten kandırılmış mıydı? Fakat o zaman neden uygulamanın beşe yakın yıldızı vardı?

"Bugün düşüncelerinize dalmış gibisiniz."

Kamelya başını düşünce bulutlarından çıkardığında yüzüne hızlı fakat elinde olmayan nedenlerle gerçekçi olmayan bir gülüş yerleştirdi. Demek geçen günkü konuşmalarını hatırlamıştı. "Bana önerdiğin şu uygulamayı indirdim ama sonuç hüsran."

Gözlerini kıstığında elini normal bir ritimde atan kalbinin üzerine doğru bastırıp gerçekten atıp atmadığını hissetmeye çalıştı. Karşısındaki robot da kendisi gibi konuşup hareket edebiliyordu, aralarında bir fark var mıydı gerçekten? Eğer karşısına aşık olabileceği kişi çıksa bu tezi kolaylıkla çürütebilirdi ama buna uygulama bile çözüm getirememişti. Yoksa kalbinin etrafı buzdan bir tabakayla çevrili ve dış dünyaya kapalı mıydı?

Robotun ışıltılı gözleri veri tabanında bir şey arıyormuş gibi dönerken mekanik bir hareketle başını yana eğdi ve sonra elindeki bardağı kızın önüne bırakıp konuşmaya başladı. "İnsanlar bazı şeylerin gerçekleşmesi için zaman geçmesi gerektiğini söyler. Kendinizi akışa bırakmalı ve fazla beklenti içine girmemelisiniz ki umduğunuz gerçekleşirse daha mutlu olabilin diye."

Kamelya bilekliğindeki tuşa bastığında önünde beliren holograma ödemesi gereken miktarı ve işletmenin adını girip onayladı. "Sanırım doğru diyorsun."

Telefonuyla senkronize olan hologram ekranını kapatacakken uygulama kendi kendine açılmış ve önünde artık aşinası olduğu yerin haritası belirmişti. Kendi konumu beyaz bir noktayla ışıldarken gözlerini ekrandan ayıramıyordu. Tam olarak ne oluyordu?

Harita mavi renginde bir yol oluşturmaya başladığında gözü hızla ilerleyen çizgiyi takip ediyordu. Yoksa sonunda ruh eşi uygulamayı edinmiş miydi? Peki ne kadar uzağındaydı? Ya aramızda şehirler varsa, gidebilir miyim ki? diye düşündü.

İçine soğuk havayı çekti fakat kalbinin baskıladığı ciğerlerine pek fayda ettiği söylenemezdi. Sonunda rota oluşturma sona erip kırmızı nokta haritada çokta uzak olmayan bir konumda parlamaya başladığında kalbinin deli çarpıntısı geri dönmüştü. Satın aldığı içeceği unutarak hızla ters yöne doğru yürümeye başladı. "Ne yapacağım?"

Sonra durdu ve haritadaki yöne doğru yürümeye başladı. Keskin rüzgar açıkta kalan yanaklarını giderek daha çok acıtıyordu ama şu an ilgilenmesi gereken tek yer, yerinden çıkacakmış gibi atan kalbiydi. "Ya o bana doğru gelmeye karar verirse?"

Elleriyle yine kaymaya başlayan beresini bu kez gözlerini örtecek şekilde çekti. Karşısına çıkmaya cesareti var mıydı ki? Onu ilk kez gördüğünde ne diyecekti, bunların hiçbirini neden daha önce düşünmemişti?

Aklının içindeki ekranlarda bir sürü hata üst üste gelip parlıyor, yönetimdeki hücreler telaşla oradan oraya koşuşturuyor olmalıydı. Kalbi ise haritada işaretli yere gitmesi için sinyal veriyordu sanki. Peki konu aşk olduğunda kalbi mi yoksa aklını mı dinlemeliydin? Kamelya içinde yükselen kararlılık duygusuyla bu kez kalbini gölgede bırakmamaya karar verdi.

Beresini yeniden geriye çekip gözlerini karların artık erimeye başladığı yola çevirdi. Gözleri arada bir haritada arada bir yolda, adımları başta yavaş olsa da sonra hızlanmaya başlamıştı çünkü her saniye içindeki cesaret ateşinin sönmesinden korkuyordu ve onu canlı tutmak için hızlı hareket etmek zorunda olduğunu hissediyordu.

Nefes alış verişi olabildiğince hızlanmış, vücudu bir anda gelen hareketlilik sonucu ısınmaya başlamıştı. Bir sokağın daha soluna saptığında haritadaki kırmızı noktanın önüne neredeyse gelmiş olduğunun farkına vardı. Adımları yavaşlarken etraftaki insanlara göz gezdiriyordu. Hemen yanından yürüyüp geçen bir çift, karşılıklı kar topu savaşı oynayan çocukların sevinç naraları ve yürüdüğü kaldırımın birkaç adım ötesinde duran genç bir erkek.

Heyecandan titremeye başlayan eliyle haritayı bir kez daha kontrol etme gereği duymadan kapadı ve ona daha detaylı bakma arzusuyla dolup taştı. Uzun boyluydu, kızıl saçlarının fışkırdığı beresinin aşağısında açık gökyüzünü anımsatan mavi gözleri parıldıyordu, yüzüyle uyumlu güzel bir burnu ve dudakları vardı. Açık tenli cildine bulutların arasından hemen az önce sıyrılmış güneşin zayıf ışıkları vuruyordu ve bu çehresini daha ilgi çekici kılıyordu.

O an daha sabah kalbinin etrafında hissettiği buz tabakasının çatırdadığını hissetti. Adımlarının sahibi kendisi değilmiş gibi, ona bir adım daha ve bir adım daha yaklaştı. Öylesine temkinli hareket ediyordu ki, sanırsa büyüleyici bir kuşun fotoğrafını çekmek isteyen birinin derin hassaslığı vardı üzerinde.

Sonunda o da kendisini fark etmişti ve şimdi birbirine iki yabancı olsalar da karşı tarafın gözlerinin içine büyülenmiş gibi bakıyorlardı. Sanki bu içi gıdıklayan şaşkınlığı yaşayan sadece Kamelya değilmiş gibi beresi kayıp yere düştüğünde donup kalmış ve yeri boylayan eşyasına bakmamıştı bile. Karşısındaki genç adam yere eğildikten sonra beresini eline alıp üzerindeki karları temizlemeye başladığında pür dikkat onu izliyordu. "Buyurun."

İşittiği kadife sesin sahibi diz çökmüş şekilde ona bir yüzük teklif ediyormuş gibi hissediyordu fakat ellerinin arasında olan tek şey sabahtan beri başından kaydığı için içinden saydırdığı bereydi.

Beresini dikkatle eline aldığında, "teşekkür ederim," diye mırıldandı. Yüzünde istemsizce sıcak bir gülüş yerleştiğinde genişlemesini engelleyemedi. Aşk dedikleri şey bu muydu?

Ne konuşması gerektiğinden emin değildi ama bir şeyler söylemesi gerektiğini hissediyordu çünkü karşı taraf hiçbir girişimde bulunacak gibi durmuyordu. Yoksa utangaç bir karakteri mi vardı? Kolunun altında tuttuğu kitapları fark ettiğinde, aynı kitabı daha geçen hafta okuduğunu hatırladı. "Çok güzel bir kitaptır, yazar kelimelerle dans etmeyi iyi biliyor."

Konuşmaya başlarsa düzeleceğini düşündüğü kalbi hâlâ aynı akorda gürültüyle atmaya ve şarkısını söylemeye inatla devam ediyordu. Yanaklarına kanın gittiğini hissedebiliyordu lakin karşı tarafın bunun soğuktan olduğunu sanmasını diledi içinden.

Genç adam da kızın heyecanla kastettiği kitaba baktı ve gözüyle henüz az önce çıktığı kitapçıyı işaret etti. "Kitapların çoğu dijital ortama geçmişken böyle kitabevlerini bulmak nadir ve aynı yazarın bir kitabını daha okumuşken diğerine de şans vermek istedim." Yüzünde sevimli bir gülüş yerleşti fakat bu çok uzun sürmedi ve bakışlarını etrafa yöneltip sesini temizledikten sonra konuşmaya devam etti. "Dediğiniz gibi anlatımını kuvvetli buluyorum."

Bu iki yabancı bir süre birbirine baktıktan sonra konuşmalarına nasıl devam edeceklerini bilmeyişlerinin telaşına kapılmaya başladılar. Daha fazla konuşmak istiyorlardı ama ilk kez karşılaştığın biriyle iletişimi nasıl devam ettirmeliydin? İkisi de bu konuda acemi gibi duruyordu.

"Hangi yöne doğru gidiyordunuz?"

Kamelya bir anda işittiği soruyla nereden geldiğinin bile farkında olmadığını kavradı. Etrafında döndü ve geldiği yöne doğru baktı. "Evime gidiyordum."

"Ama sizi ilk gördüğümde olduğum yöne doğru geliyordunuz."

Kamelya bu cümleyle dumura uğramıştı, bunu tuhaf bir şekle bürünmeye başlayan yüzüyle farkında olmadan dışa da yansıtıyordu. Genç adam kendini tutamayıp hafifçe güldüğünde Kamelya şaşkın ve mahcup bir şekilde ona baktı. "Bir anlığına kafam karıştı da." dedi. Neden ona tamamen rastgele gördüğü biriymiş gibi davranıyordu? Uygulamayı kontrol etmeyi mi unutmuştu yoksa mahsustan mı yapıyordu? Yine de gülmesinin onu kızdırmak yerine sevimli geldiğini düşünüyordu.

"Üzgünüm, kabalığımı telafi etmeme izin verin."

Kamelya beklentiyle, karşısındaki parıldayan gözlere bakıyordu. Dünya parlak bir efektle mi kaplanmıştı yoksa tüm bu süs kafasının içinden bir yerden mi geliyordu kestiremedi.

"Eğer mahsuru yoksa, yürürken size eşlik etmek isterim."

Kamelya karşısında tam da bir beyefendi olduğunu düşünüyordu. Şimdilerde hangi insan bir iş toplantısı dışında biriyle siz diliyle konuşuyordu ki? Bu anca okuduğu eski yüzyılların kitaplarında vardı ama çok hoşuna gitmişti.

"Olur," dedi ve geldiği yöne dönüp yürümeye başladılar. Adımları giderek erimeye başlayan sıvı karların üzerinde izler bırakıyordu ama kalplerindeki hareketlenmenin izi yerdeki geçici adım izlerinin aksine kalıcı gibi duruyordu.

Kamelya önce kendi ismini takdim etmeyi ve sonra onunkini işitmek istediğinde, "Ben Kamelya," dedi sevecen bir sesle, "peki ya siz?"

"Ben de Bulut." dedi genç adam, sanki bir adım daha kat etmiş olduklarından ötürü sevinerek. "Memnun oldum."

Kamelya bakışlarını farkında olmadan aynı adımlar attığı ve kalplerinin senkronize olduğu kişinin yüzünden ayıramıyordu. "Ben de öyle." Bunu çok içten söylemişti ve pişman olacağını da sanmıyordu.

Yol boyunca birbirleri hakkında ufak tefek şeylerden daha konuştular. Her nasılsa iki taraf da birbiri hakkında daha çok şey bilmek için yanıp tutuşsa da kelimeler dudaklarına varamadan çekinip geride duruyor ve daha yüzeysel konulardan bahsediyorlardı. Yine de karşı taraftan işitilen her kelimede kalplerinde olduğu kadar etraflarındaki hava da yumuşuyormuş gibi hissediyorlardı.

Kamelya evinin önüne vardıklarında durdu, yolun daha uzun sürmesini bekliyordu ama şaşırtıcı derecede sanki saniyeler içinde varmışlardı. Belki de konuşmalarından bu kadar zevk aldığı içindi. Zaten zaman üzgün olduğunda sonsuza kadar sürecekmiş gibi yavaş, mutlu olduğun zaman koşturarak ilerliyor gibi gelmez miydi insana?

Başını arkaya eğip dördüncü kattaki evine baktığında daha fazla konuşmayı dilediği kişiye döndü. Uygulama dedikleri gibi beş yıldızı hak ediyordu ama değerlendirmeyi onunla biraz daha görüştükten sonra yapmayı düşünüyordu.

"Bir daha ne zaman buluşup konuşuruz?" dedi hemencecik, gözlerini kaçırarak. Kelimeleri söylerken derin bir utanç duymuştu ama bunu cidden merak ediyordu. Cevabı alamazsa tüm gece bunu düşünecekti. Karşısındaki şaşırmış bakışlardan bir haber konuşmaya devam etti. "Ah, yoksa uygulamadan iletişime geçebiliyor muyuz?"

Nihayet bakışlarını yerdeki sulanmış karlardan kaldırıp Bulut'a yönelttiğinde genç adamın yüzünde anlamlandırılamaz derecede karışık bir ifadenin yer aldığını gördü. Sanki küçük bir çocuğa anlayamayacağı fiziksel kanunlardan bahsetmişsiniz gibi bakıyordu. "Ne uygulaması?"

Kamelya'nın kaşları giderek çatılıyordu, dudaklarını sıkıca birbirine bastırmışken aklından türlü türlü düşünce geçiyordu. Belki inanmak istemediğinden belki de gerçekten anlam veremediğinden onun uygulamayı hiç indirmemiş olma olasılığını, bir başka deyişle ruh eşinin o olmadığını düşünemiyordu.

"Bir saniye," dedi ve bilekliğinin tuşuna bastığında karşısına çıkan ekranda parmağını kaydırıp uygulamaya bastıktan sonra beklemeye başladı. Neyse ki bu işlem uzun sürmemiş, karşısındaki adam kadar meraklı olan benliği haritada parlayan kırmızı ışığı fark etmişti.

Işık onunla alay edercesine metrelerce ötesinde parıldıyordu, hatta bugün gördüğü konumdan daha uzakta. Uzaktan bakan biri bile göz bebeklerinin içindeki hayal kırıklarının ayırdına varabilirdi. Tüm gün kalbini farklı bir gerçekliğe ulaştırıp onu mutlu eden kişi uygulamanın vadettiği ruh eşi değil miydi yani?

Dakikalardır kendi iç muhakemesini bölmeden sabırla beklemiş kişiye baktı. Evet, ona bir açıklama borçluydu. Belki de bundan sonra olacaklara o karar verebilirdi.

Botlarıyla ayağının ucundaki karlarla oynarken sabahki kadar neşeli olmayan bir sesle konuşmaya başladı. "Adımlarının Ucundaki Aşk uygulamasını duydun mu?"

"Evet," dediğinde Kamelya kalbinde yeniden bir umudun doğmak üzere olduğunu hissetti. Belki de uygulama bozulmuştu. Fakat Bulut cümlesini devam ettirdiğinde yine aynı hüzün büsbütün üzerine geri çökmüştü. "Ama hiç indirmedim."

Sanki farkına yeni varmış gibi bir saniye durmuş ve gözlerinde heyecanlı bir ifadeyle, "yoksa ruh eşinin ben olduğumu mu düşündün?" demişti.

Kamelya duyduklarına bozulmuştu, kollarını göğsünde birleştirip homurdanmaya başladı, "Benimle alay mı ediyorsun? Daha sabah bir beyefendi olduğunu düşünmüştüm."

Çocuk yüzünde kızamayacağı bir gülüşle başını olumsuzca salladı, sonra yüzündeki ifadeyi silip bugün ilk kez karşılaştığındaki ciddi ifadeye bürünüp sakin bir sesle, "hayır, sadece o kişi olduğumu düşünmen sevindirdi." dedi.

Kamelya yutkunduğunda kızaran yüzünü gizlemesi için atkısını burnuna doğru çekti. Sanki genç adam da bu sözleri nasıl söylediğine anlam verememişti ve bir süre aralarında esip üzerlerine kar tanelerini usulca konduran rüzgar dışında kimse bir şeyler ima etmemişti.

"Ne yapacaksın?"

"Hangi konuda?" diyerek sorusuna soruyla karşılık verdi Kamelya.

Bulut kızın gizemini sakladığı gözlerine baktı ve istemeyeceği şeyler duymaktan korkarak yeniden konuşmaya başladı. "Gidip onunla buluşacak mısın?"

Kamelya hâlâ açık olan hologramdaki haritaya baktı. Şimdi bu parlak kırmızı nokta sabah gördüğü zamanki kadar kalbini hızla attırmıyordu, hatta ilgi duyduğu bile söylenemezdi. Bulmak istediği şey karşısında duruyordu. "Sanmıyorum," dedi ve uygulamayı kapadıktan sonra ekledi, "sanırım tüm iyi şansımı bugün bu karşılaşmayla harcadım, eğer sen de istersen sonunu görmek istiyorum."

"Bu sonu ben de görmek isterim."

Bakışları yeniden buluştuğunda yüzlerindeki gülüş genişlemiş ve az sonra gülmeye başlamışlardı. Tam da şu an, sevgililer günü yeniden anlamını kazanıyor ve kalplerine kazınıyordu. Kar taneleri havada süzülüyor ve başka caddelerin üzerine yeni karşılaşmaları süslemek için yere düşüyorlardı. Onların hikayesi ise aslında tam da burada başlıyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro