1.8
Medya galp ben
Selaaaaaam! Nasılsınız?
Üstteki görüntü aşırı mood;
İthaf vermeyeceğim, en çok yorum yapana bir karakterimin adını vereceğim.
Bölüm Şarkısı: Snake Charmer (nedense bunu istedim şğcosöcğ)
İyi okumalar💥
***
Aldığım mesajla kalbim endişeyle çarparken arka masada oturan Erim'e bakmamak için büyük bir çaba gösteriyordum. Bakarsam Ardal malı çakabilirdi.
Hızla arkamı dönüp ona baktım. Lisedeyken hızlı çocuk kesme konusunda kendimi geliştirmiştim. Onun için yakalanacağımı sanmıyordum. Arka masalarda oturan lacivert tenis şapkası takan Erim'i görünce gergince gülümsedim. Siyah güneş gözlükleri, sadece bizi görebileceği kısmı delik olan gazetesi, onu profosyenel bir dedektif yapmaya yetiyordu.
Ardal'ın sesini duyduğumda yeniden ona baktım. "Ich liebe dich. Wenn du das Baby als Problem siehst, ich habe dir schon verzieht." (Eğer bebeğin sorun olduğunu düşünüyorsan, sorun değil. Ben seni affettim.)
Ardal'ın ciddi bir şekilde söylediklerine alayla güldüm. O beni affetme yetkisini beni boşadığı zaman kaybetmişti. Sinirle elimdeki telefonu sıkmaya başladım.
"Wir können es Abtreiben lassen. Das Baby soll von mir werden." (O bebekten kurtulabiliriz. Benden bir bebeğin olsun.) demesiyle bendeki kayışlar koptu. Rahat bir şekilde söylediği şeyi farketmiyordu sanırım. Hızla ayağa kalktım ve içtiği yarım kahveyi başından aşağı döktüm. O yanmanın etkisiyle hızla ayağı kaktı.
"Türkçede bir söz vardır. Bilir misin Ardal? Çoğu zaman umutsuzluklarla dolu, üç harfli. Aşk değil, nah!" dedim ve meşhur el hareketlerinden birini çektim. Anlamayacağını bilsem bile söylemek istemiştim. Garsonlar hızla Ardal'ın yanına yaklaşırken üzerimden büyük bir yük kalktığını hissettim.
Çantamı alıp çıkışa yöneldiğimde arkamdaki adım seslerini duyabiliyordum.
"Güzel yalandı. Bir an olsun sana güvendiğim için Ardal'ı, Rana sanacaktım." Kulağımın dibinde duyduğum sesle korktum. Hızla arkamı döndüğümde Erim'i gördüm. Hâlâ sinirli görünüyordu.
"Ama ben-" Ben bahanemi uyduramadan o sırtıma dokunarak beni çıkışa sürükledi. Helvam fıstıklı olursa sevinirim.
"Ama sen yok Liya! Bana o adam için yalan söyledin!" Haklı olduğu için bir şey demedim. Ya da diyemedim.
"Ben neden orada olduğunu senden değil de siktiğimin Hardal'ından öğreniyorum?!" demesiyle derin bir nefes verdim. Erim sık sık küfür etmezdi, şimdi etmesi bu sefer onu gerçekten sinirlendirdiğim anlamına geliyordu.
Elimle kaldırımı işaret ettim. "Arabam şurada."
"Ulan akıl mı kaldı? Hardal puştu konum atınca arabayı unutup gelmişim." Sinirle yakınarak elini saçına geçirip çekiştirmeye başladı. Ben sürücü koltuğuna geçtiğimde nedense gülmemek için zor tutuyordum kendimi.
Neden böyle gerizekalı bir şeyim ben?!
Arabayı çalıştırdığımda dikiz aynasından hâlâ Erim'in çatık kaşlarını görebiliyordum.
"Neden geldin buraya? Ardal için mi?" Sorduğu soruyla gözlerimi yoldan ayırmadan cevap verdim.
"Nereye?"
"Bu ülkeye neden geldin?" Bunu neden merak ettiğini anlamamıştım. Bu ülke benim için bir kaçış yoluydu. Bu ülke ailemden, dostlarımdan kaçmak için sığındığım bir yerdi.
"İkiz kardeşim ve ben hep burada okumak isterdik. O çok güçlü birisiydi. Her zaman tuttuğunu koparır, hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmazdı." Sahiden Umut benim aksime mücadeleci biriydi. Buraya yerleşmek onun fikriydi. Biz hiçbir zaman kopmamıştık, onunla beraber ben de buraya yerleşip mutlu olmaya çalışmıştım.
Olamadım, olmaya çalıştım.
"Eksik." dediğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Ne demeye çalışıyordu?
''Ben asıl nedeni duymak istiyorum. Neden geldin?'' diye devam ettirdi cümlesini. Onu duymamış gibi yaptım. Cevap verme zorunluluğum yoktu. Kalp atışım hızlanıyordu. Hatırlamak istemedim.
"Heves ettim işte." diyerek geçiştirdim sesimin titrememesine özen göstererek. Neden sorguya çekiliyordum?
"Bana yalan söylemeni sevmiyorum." Hâlâ Ardal için burada olduğumu söylemesi sinirimi bozuyordu. Sinirle elimin altındaki direksiyonu sıktım.
"O zaman neden bu konu açılınca gözlerin doluyor, neden kendini sıkıyorsun? Bana neden yalan söylüyorsun?!" dediğinde ağzımdan abartılı bir of çıktı.
"Çeneni kapat ve ne olduğunu sorma! Benim neden bu ülkede yaşadığım seni ilgilendirmez! Seni ilgilendiren tek kısım Ardal yüzünden burada olmadığım! Kendi ideallerim için geldiğimi sansan yeterli! Eğer biraz daha çeneni kapatmazsan, sağa çekip inmeni bekleyeceğim!" Ben sinirle, tek bir nefeste bunu söylerken onun ağzı 'o' şeklini almıştı. İlk defa ona bu kadar yüksek sesle bağırıyordum. Ama fazlasıyla çok konuşuyordu ve bu beni bile sinirlendirmişti.
Cidden, ne aksiyon dolu bir gün...
***
Eve geldiğimizde Erim'in bana ayırdığı misafir odasında biraz dinlendim. Kendisi de odasına kapanmış, telefonla konuşuyordu. Hayatımda ilk defa bir erkekten trip yiyordum ve alıştığım bir durum değildi.
Bu eve geldiğimden beri kıçımı kaldırmadığımı farkedip mutfağa girme kararı aldım. Yeterli malzemelerin olup olmadığını kontrol etmek zamanımı almıştı. Yerlerini iyice ezberlediğime emin olup malzemeleri çıkardım. Maultaschen* yapacaktım. Açıkçası çok iyi yemek yapamazdım. Maultaschen ise yapabildiğim nadir yemeklerden biriydi. Yumurta, un, mantar vb. malzemeleri tezgâha koydum.
Ardal bu yemeği hiç sevmezdi. Bugün de onun şerefine bu yemeği yapacaktım.
Maultasche* = Geleneksel bir Alman yemeği
***
İki buçuk saat sonra mutfaktaki işlerimi bitirdim. Masadaki dağınıklıkları topladım. Yemek yapmayalı uzun zaman olmuştu. Bizim evde yemekleri her zaman Rana yapardı.
Merdivenlerden gelen adım sesini duyduğumda masanın hazır olduğundan emin olmak istercesine yeniden kontrol etmiştim. Masa hazırlamayalı da uzun zaman oluyordu. Ardal genellikle ev yemeklerini benimle yemezdi.
"Zahmet etmeseydin. Dışarıda yiyeceğim." Erim'in kalın sesini duyduğumda hayal kırıklığına uğrayan bakışlarımı ona geçirdim. Çok ciddi duruyordu. Zaten birkaç gündür eve gelmiyordu. Şimdi de trip yapıp gidecek miydi? Bir de aptal gibi uğraşmıştım.
"Dışarıda yemeni istemiyorum. Burada yiyeceksin." Emir verir gibi konuşmama karşılık alayla güldü. Dişlerini bile görmeyi özlediğimi farkettim.
"Pekâlâ. Öyle olsun." Ee ne demişler? Hanımcılık ka-za-na-cak!
Masaya oturup önündekilerden yemeye başladı. Ben de sandalyemi çekip oturdum. İkimizde konuşmuyorduk. Öylece yemeğimizi yiyorduk. Bu sessizlik beni daha çok geriyordu, onun sesini duymayı çok istiyordum ama konu açmaya cesaretim de yoktu.
"Güzel olmuş. Eline sağlık." dediğinde afiyet olsun dercesine mırıldandım.
Artık konuşmalıydım. Zaten altı yıldır susuyordum.
"Ben buraya geldim, çün-" diye devam edemeden elini kaldırdı susmam için. Gözlerime bakmıyordu. Soğuk bakışlarını bile göremiyordum.
"Gerek yok. Bana bir şey anlatmak zorunda değilsin." Bunu dedikten sonra hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktı. Ne yani, böylece gidip trip mi atacaktı? O ayağa kalktığında gitmemesi için bileğinden tuttum. Okuduğum kitaplarda adamın, kızın elinden tutması gerekiyordu ama umursamadım.
"Şimdi anlatmazsam, hiç anlatamam. Dinle." dedim fısıldarcasına. Bunu dedikten sonra gözlerimi sıkıca kapattım. "Ben ortaokulda, lisede, hayatımın her evresinde çok sevilen bir çocuktum. Haliyle biraz da şımarık..." Bunu söyledikten sonra gözlerimden bir yaş firar etti. Duraksamadan devam etmek istedim.
"Ben her zaman balerin olmak istedim. Herkes çok zarif bir balerin olduğumu söylerdi. Gerçekten öyleydim. Fazla yetenekliydim. Bale yaparken kendimi kaybederdim. Çok güzel şarkı söylerdim, çok güzel gitar çalardım, harika resim çizerdim, güzel bir fiziğim vardı, resmen mükemmeliyetin vücut bulmuş hali bendim..." dedim ve tepkisini görmek için ona baktım. Elimin arasındaki bileğini serbest bıraktım. Onun hâla yere bakarak beni dinlediğini görünce anlatmaya devam ettim.
"Okulda çok popülerdim, fazla sevenim vardı. Bir gün, sadece bir günde her şey berbat oldu. Bale kursunun ardından okula gittim. Okula gitmeden bir saat önce kursa giderdim. Bale yapmak beni rahatlatırdı. Umut'la okula gittiğimde o benim çıkmamı söyleyip bir yere gitti. Ben de onayladım. O zamanlar fazla yorgun giderdim okula. Her ne kadar kabullenemesem de fazla yoruluyordum. Çok hayat dolu biriydim. Her zaman bir işi saatlerce yapacak gücü buldum kendimde. Umut'a bakmak için aşağı ineceğim sırada oldu her şey." dedim ve yutkundum. Göz yaşlarım yavaşça hıçkırığa dönüşüyordu.
"Uyandığımda bir hastane odasındaydım. Kafam allak bullaktı. Doktorun dediğinde göre başımı sert bir şekilde vurmuştum. Kalktığımda çok... Çok farklı biri oldum. Bir daha asla bale yapmadım, bir daha asla şarkı söylemedim, bir daha asla okul beni etkinliklerine sokmadı. Uyandığımda... Her şey değişmişti. Okulda bir ruh gibiydim. Bu elimde değildi. Ben hiçbir zaman eski Liya olmadım, olamadım. Eski, hayat dolu Liya bir anda ortadan kaybolmuştu, onun yerine soğuk, ruhsuz bir Liya gelmişti. Bir daha hiçbir zaman pisi pisilerimi elime almadım. Arkadaşlarım, hatta hoşlandığım çocuk... Hepsi birden gitti. Adeta hafızamı kaybetmiş gibiydim." derken gözyaşlarım yeniden yanaklarımla buluştu.
"Umut her zaman kendini suçladı. Beni her gördüğünde, benim her yalnız olduğumu gördüğünde kendinden nefret etti. Onu rahatlatmak için çok şey söyledim. Ama o benim ses tonumun bile değiştiğini söyledi ve kendini suçladı. Arkadaşım sandıklarımın, öğretmenlerimin, tanıdığım herkesin benim değiştiğimi görmesi beni sinirlendirdi. Dayanamadım. İntihar etmeye çalıştım. Onu da yapamadım. Okulumu görmek, o şehri görmek bana her dakika acı verdi. Uğruna feda olmak istediğim ülkemin ismini duymak bile canımı yaktı. Herkes zarif Liya'yı geri istedi ama Liya o gün ölmüştü."
"Sus." Erim benim gözyaşlarımın şiddetlendiğini farketmiş olacaktı ki susmamı istedi. Ama anlatmak istedim.
"Soluğu burada aldık. Ailem buna çok karşı çıktı. Onlar bize çok düşkündü. Ailenin beklenmeyen son üyeleriydik. En küçük olmamız, ilgiye alışık olmamız demekti. Bu şehir Umut'un hayalleriydi. O buraya aşıktı. Evimizi görmek beni geçtim, Umut'un da vicdan azabı çekmesine neden oluyordu. Buna dayanamadım. Liseyi orada yarım bıraktım ve buraya yerleştik. Burada okuduk. Burada dostlar edindik ve eski Liya öldü. Eski Liya Umut'uyla birlikte aşkını da gömdü. Yeni Liya sadece ilgi bekledi! Yeni Liya, yeniden filizlenmeye başlayan Umut'unu da gömdü! Yeni Liya şu an bu aptal şehirde gereksiz bir Hardal yüzünden burada değil! Gömdüğü Umut'uyla birlikte kalmak için burada!" Sözlerimin etkisi onda neydi bilmiyorum. Ama artık bunları söylediğim için omuzlarımdan büyük bir yük kalkmıştı.
Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. Belimde hissettiğim kollarla birlikte gözlerim açıldı.
"Bu adam bebeğini ve annesini, eski ya da yeni, harika ya da değil, umursamadan, her zaman sevecek."
***
Bölümü beğenenler ?
İlk defa ciddili yebe yazdım dlskdksks
Liya Babanında sırrını öğrenmiş oldunuz, ne düşünüyorsunuz?
Byü.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro