1.5
Medya Anonim : X Y yeni kipatım tşk öd
Herkese merhaba!
Adeleden hello demeyeceğim çünkü moralim bozuk. Her ne kadar takmamaya çalışsam da bazı yorumlar canımı sıkıyor. Ben hiçbir zaman profosyonel olduğumu iddia etmedim, benzersiz, eşsiz bir kitap yazdığımı da iddia etmedim. Ben can sıkıntısı ile hareket eden bir insanım, yaza yaza öğreniyorum. Anamın karnından yazar olarak doğmadım yani.
Bir süre girmem dedim ama uzak kalamıyorum sizden =)
Çekilişi daha çok kişi kazansın diye, iki isim koydum.
8,25k 💜
İyi okumalar 🍀
***
"Evlensek ya." Erim'in benimle göz teması kurmayarak söylediği şeyler, ben de şok etkisi yaratmıştı. Daha önce bu konu için konuşmuştuk. Bebeğimize bir aile ortamı sağlamak için çaba gösterecektik ama unutulup gitmişti. Şimdi yeniden bu konuyu açmak ben de garip duygulara yer açmıştı. Sahi bu duyguların ismi neydi? Aşk olamayacak kadar uzak, sevgi denemeyecek kadar yakındı.
Bir süre aklımdan bunları geçiremedim. Bir yılda iki düğünü bünyem kaldırır mıydı? Sahiden şirketteki kızların dediği gibiydim... Ama onlar bilmiyorlardı, bu bebek benim için umuttu.
"Dediğimi unut." Ben bunları düşünürken Erim aniden elimin arasındaki bileğini çekti. Ben arkasından ona bakakalırken onun sert ayak seslerini duyuyordum. Neden bu kadar sinirlenmişti bu herif?!
***
~Emir~
"Beti! Çaktırmadan 12 yönüne bak." Bir kafede oturmuş, sap olduğum için Beti ile takılıyordum. Belki burada tavlayabileceğim güzel hanımefendiler olabilirdi!
"Saat 12 yönünde sen oturuyorsun gerizekalı!" dediğinde harbiden öyle olduğunu farkettim. Ama yönleri bilmediğim için elbette cahilliğimi sakladım.
"O zaman bana bak güzelim." deyip göz kırptım. O ise gözlerini devirip telefonuyla oynamaya devam etti. Ben ise hâlâ arka masadaki kızı kesiyordum. Kumral saçlı kız, düşmekte olan gözlüklerini düzeltti ve derin bir nefes verdi. Yanında oturan adama sinirle bir bakış attı. Ona hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu. Ben ise çaktırmadan (!) onları izliyordum. Ama helal olsun, kızın yanindaki çocuk harbi yakışıklıydı.
Cesaretimi toplayıp ayağa kalktım. Betül yapacağımı anlayıp durmam için işaret veriyordu. Ben ise onu dinlemeyip arka msaya yaklaştım. Yeşil gözlü, şerefsiz yakışıklı bana baktı ve kaşlarını çattı. Ben ise yeşil gözlü herifi azıcık iteledim. Kumral saçlı kızın elini öptüm ve nazik bir Berlin beyefendisi gibi konuştum.
"Die männer sind Iügner, hübsche baby." (Erkekler aldatıcıdır, güzel bebek) Bunu dememle kız gözlerini sonuna kadar açtı ve arkasını işaret etti. İri yapılı yakışıklı beyefendi bu hareketim karşısında sinirlendi ve bana baktı. Namussuzun oğlu harbi yakışıklıydı.
"Was laberst du şerefsiz it?!" (Ne saçmalıyorsun şerefsiz it?!) demesiyle şaşırma sırası bendeydi. Bu herif Türktü. Böylece ben de yırtabilirdim. Milli güçlerimizi kullanarak bu işten sıyrılmalıydım. Kumral saçlı kız ise 'abi! 'diyerek onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Oha! İnanamıyorum şu an. Harbi şoklardayım reis. Ben de Atamızın evladıyım yahu! Ne mutlu Türk'üm diyene! Kardeş sayılırız bak! Hem ne demişler kardeş kardeşin kardeşine muhtaçtır, öyle değil mi?" Milli duygudan gavatlığa geçiş yaptığım sırada Beti yavaş yavaş kaçma planları yapıyordu. Adam beni yakamdan tutup masaya yatırmaya başlamıştı, tövbe estağfurullah!
"Abi yapma!" Gözlüğüne kurban olduğum konuşurken ben de onu izleme fırsatı buldum. Beti yan masada muhtemelen onun ikizi olduğum icin utanç duyuyordu.
"Beti! Gördün mü, kız da bana aşık!" dediğimde Beti hızla gözlerini pörtletti. Karşımdaki yakışıklı namussuz yakami daha sıkı kavrarken kendimi korkmaktan alıkoyamadım.
"Yok! Ben bilmiyor sizin dili. Berlin ben, nayn falan! Gutın morgın, Alamanyadan geliyorum Acun Abi-" Betül beni tanımadığını kanıtlamak için şekilden şekile girerken ben ise gülmeye başladım. Karşımdaki abi sinirle solumaya başladığında, kendime güzel bir mezarlık düşünmeye başlamıştım.
"Sen kimin kardeşine yavşıyorsun ulan?!" Yeşil gözlü şerefsiz yakışıklı, bunları yaparken sevgilim - adını bilmiyorum - beni korumak için abisini tutuyordu. Şapşik ya, kesin bana aşık.
"Senin." dedim omuz silkerek ve yeniden gülmeye başladım.
"Teoman yeter! Gidiyorum ben!" Sevgilim isminin Teoman olduğunu öğrendiğim abisine bağırırken ona bir kez daha aşık oldum. Gözlüğüne kurban olduğum ceketini alıp abisine son bir bakış atarken, Teo reis yakamı bıraktı ve kardeşinin peşimden gitmeye başladı.
"Zeynep Öykü! Beklesene!''
Demek ismi Öykü idi.
***
"Erim. Ben de gelmeli miyim?" İşe gitmek için hazırlanan Erim derin bir nefes verdi. Erim'den durup duruken para almak benim tarzım değildi, ben her ne olursa olsun çalışmaya devam edecektim. Hiç olmazsa başka yerde çalışırdım.
"İsminin anlamını bu kadar taşıyan birini görmemiştim daha önce." diye mırıldandı kendi kendine. Bunu söylerken dudaklarında oluşan hafif tebessümü görmüştüm. Sahi, benim ismimin anlamı neydi?
Tamam, ilk defa gördüğün adamdan çocuk yapmak yanlıştı. Ama o gece Ardal orada başka kadınlarla takınmasaydı ben de çocuk yapmazdım.
"Boşu boşuna üzüleceksin, ne gerek var?'' diyen Erim'e yavru iguana bakışları atmaya başladım. Sahi, ben yapınca yavru kedi olmuyordu. Varsa yoksa iguana.
"Tamam Erim, anladım ben seni." Trip moduna geçerek kollarımı birbirine bağladım. Şu an gerçekten yaşıma uygun bir şey yapmıyordum, farkındayım ama onlarla yüzleşmem gerekiyordu. Böyle kaçarsam bir sonuca varamazdım. Umut'umu kaçarak büyütemezdim.
"Liya, neden böyle yapıyorsun? Bazen sen mi çocuğu taşıyorsun, çocuk mu seni taşıyor, anlamıyorum." demesiyle gözlerimi pörtletip ona baktım. Böylece benden büyük bir trip yiyeceğini anlayan Erim çaresizlikle gözlerimi yumdu.
"Hiçbir güç seni oraya götürmeme neden olamaz Liya."
***
(OLDU)
"Şimdi sakin oluyorsun, kimseyle göz teması kurmadan benim odama geçiriyoruz. Bir de şunu takıyorsun." dedi ve bana bir yüzük uzattı. Düz, gümüş bir alyanstı.
"Bu benim mi?" diyerek saçma bir soru sordum. Henüz arabadan inmemiştik. Daha doğrusu cesaretimizi toplayıp öyle inecektik.
"Senin olması için içinde senin isminin yazması gerekir." dediğinde gözlerim istemsiz olarak yüzüğe kaydı, yüzüğün içinde yazan şeyi gördüğümde öksürük krizine girmiştim.
Liya Ayvaz?!
"B-Bu benim ismim değil!" dediğimde onun çoktan arabadan inmiş olduğunu gördüm. Bir hareketiyle bombayı patlatıp gidiyordu, resmen saçmalık!
Ben de arabadan indiğimde mecburen o yüzüğü takmıştım. Erim haklıydı, sadece bebem için yapacaktım. Ayakkabılarımın çıkardığı tok sesle birlikte şirkete girince herkesin gözü bize takılmıştı. Onlar kendi aralarında fısıldaşırken gözlerimin dolmaması için 3. Dünya Savaşı'nı başlatmıştım.
"Hızlı yürüsene biraz." diyen Erim kaşlarını çattı ve tabiri caizse elimi tutup beni sürüklemeye başladı. Asansörün önüne geldiğimizde giriş katı anlattığım için mutluydum. Giriş kat en tehlikeli kısımdı. Şirketin en işlek ve dedikodu toplayan yeriydi.
Aklıma hâla Erim'in elini tuttuğum gelince elimi çektim. Şirkette temas etmek istediğim şeylerden biri değildi.
"Odamda bekliyorum.'' dediğinde hızla başımı salladım ve onu takip etmeye başladım. Anlaşılan Erim de bugün tersinden kalkmıştı. Ya da onu gergin hâle getiren bendim.
Erim'in odasına girmemizle birlikte rahat bir nefes verdim. Erim hiç düşünmeden koltuğuna oturup bilgisayarını açmıştı. Ben de siyah, deri koltuklardan birine oturmuştum.
Aklıma Erim'in sabah dediği şey gelince merakla kaşlarımı çattım. İsmimin anlamını en iyi şekilde taşıdığımı söylemişti. Google Amca'ya ismimin anlamını yazdım.
'Sabrın en güzel hâli'
Peki ya Erim benim ismimin anlamını nereden biliyordu? Ben de Erim'in isminin anlamını merak ederek araştırdım. Ben de daha önce onun ismiki duymamıştım.
'Bir şeyin ereceği uzaklık.'
"Erim sanırım ben hastayım" dememle Erim'in mavilileri ile goz göze geldim. Daha önce çok renkli gözlü insanla tanışmıştım. Öncelikle ismi lüzumsuz baş harfi Ardal. Ama daha önce Erim'in mavilileri kadar güzellerini görmemiştim. Çok şefkatli bakıyordu ve hiç yabancı gelmiyordu.
Sanki yıllardır aynı gözler altında esir gibiydim.
"Ne hastası? Hastaneye gidelim mi?" Ona hissettiklerimi nasıl açıklayacaktım ki. Ferhat'ın hastalığı her neyse bende de aynı belirtiler vardı.
"Ya hani Ferhat vardı ya. Zavallı çocuk hastaydı, efkarlıydı, bana derdini anlatıyordu. Sen de ona 'sıç düzelir' dedin ya. Onun hastalığı bende de var." demesiyle içtiği su boğazında kaldı ve birden öksürmeye başladı. Ben neden böyle tepki verdiğini anlamamıştım. Yoksa çok ciddi bir hastalık mıydı?
"Erim ne oldu?! Ölecek miyim, o kadar ciddi bir hastalık mı?!" Benim büyük bie endişe ile söylediğim şeylere karşılık olarak o gayet hissizdi. Neler olduğunu anlamamış gibiydi.
"T-Tam olarak belirtileri neler?" diye sorduğunda düşünürmüş gibi yaptım. Hemen hemen Ferhat'ın ki ile aynıydı.
"Ya işte karnımda kasılmalar, ara sıra nefes alamama, heyecanlanma gibi şeyler..." diye mırıldandığımda Erim ciddi olup olmadığımı ölçer gibiydi.
"Sen emin misin Ferhat'ın ki ile aynı olduğuna?" diye sordu. Ben de hiç düşünmeden başımla onayladım. O da hafif tebessüm etti. Dudakları kıvrılırken, sarı sakallarını sıvazlamaya başladı.
"Ay Erim! Yoksa hastalık ölümcül mü?! Bak doğruyu söyle!" dedim ve işaret parmağımı ona doğrulttum.
"Karşılık bulamazsan çok ölümcül olabiliyor..."
Ve o gün Erim yine aklımı karıştırdı.
Ben yine hiçbir şey anlamadım.
Ölümcül olan neydi? Hastalık mı, hissettiklerim mi?
***
Eveeeeeet
Bölümü beğenenler?
Liya harbi mal diyenler?
Erim seni yerim diyenler?
Emir giydikçe açılan ayakkabı gibisin diyenler?
Teo ve Emir'in akraba olmasını kutlayacak olanlar?
Byü.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro