1.3
O mesaj atmış ⬆️⬆️
Herkese Adeleden Helllllllllooooohğ
Bölüm Şarkısı: Muhabbet _ Sie Liegt In Einen Armen (maga bee bir nesil bu şarkıyı bilmeden yetişecek 🚬)
Bir sonraki yebe için istek şarkı da alabilirim.
Ithaf kitapsevenkartal GozlukluuYazar nuray_tpz nisa2160 Caparsila birokur_10
700 kelime yazdım ve silindi....
***
"Ay yeter artık Liya! Evde peçete kalmadı. Teo yedi sefer markete gitti. Bebeğim madem kendine acımıyorsun, karnındaki bebene acı ya!" Rana'nın sesini duyduğumda bir kere daha ağlamaya başladım. Teo, marketten gelip sümüklü peçetelerimi topluyordu. Rana ise beni teselli etmekle meşguldü. Ama olmuyordu işte! Bu gece Erim'in beni rezil etmesi, ifşa olmam, babalara özel bir saat tasarımını sunması ve oradan taksi vasıtasıyla uzaklaşmamın üzerinden tam tamına iki saat geçmişti. Tam kendimi yatıştırıp uykuya dalıyordum ki, bir kere daha onların bana nasıl baktığı aklıma geliyordu. Erim'den ilk kazığımı da yemiştim, vatana millete hayırlı olsundu.
"Ben ne yapayım Rana! Erim'i orada görmeliydin. Resmen gözlerimin içine baka baka, beni ateşe attı. Bile isteye, Ardal'a nispet yaparcasına beni rezil etti!" Hem de Ardal gibi beş para etmez herifin teki için. Beni ve umudumu ifşa etmişti.
En çok acıtan ise onun bana verdiği sözü tutamamış olmasıydı.
"Rana bi' içeri gelsene." Teo, Rana'ya kaş göz yaparak içeriye çağırıyordu. Ne diyeceğini çok merak ediyordum. Son peçetemi de attıktan sonra, Teo'nun yeni aldığı pakedi açtım. Aynı zamanda da Erim'e sövüyordum. Artık şirkete gidecek yüzüm yoktu. Hepsinin bana atacağı bakışı tahmin edebiliyordum, ben bunları kaldıracak kadar güçlü değildim. Hepsi benim Ardal Müller'den boşandığımı biliyordu. Üstelik nedeni bilmedikleri için böyle bir herifi nasıl kaçırdın? deyip gülüyorlardı.
Odaya giren Teo, aynı zamanda bakış açıma girince tereddütlü bir şekilde güldü ve yanıma oturdu. Ne diyeceğini merak ediyordum. "Burası biraz bayar seni, gel bi' hava almaya çıkalım." Sahiden bu oda benim yüzümden kasvet ile doluydu. Reddetme şansımın oluşmadığını anlayınca başımla onayladım. Beni kaldırması için elimi uzattım. Yataktan kalkamayacak kadar halsiz hissediyordum. Ben merdivenlerden inerken o da arkamdan geliyordu. "Aslında balkona da çıkabilirdik." diye mırıldandım kendi kendime. Teo da bunu duymuştu ama cevap vermemişti.
Evin önündeki banka oturdum ve derin bir nefes verdim. Hava biraz soğumuştu. Teo'yu beklerken sıkılmıştım. Nerede kaldığını düşünürken arkamı döndüm. Gördüğüm kişiyle sinirlerim yeniden kat sayıma çıkınca eve girmek için ayağa kalktım, gideceğimi farketmiş olacaktı ki eliyle beni engelledi.
"Leş gibi kokuyorsun, git."
Yalan, çok güzel kokuyordu.
"Konuşmamız gerek.'' Ona baktığımda onun da benden aşağı kalır bir yanı olmadığını farkettim ama onu bu kadar kolay affedemezdim. Sarı saçları dayandığı sokak lambasının altında parlarken alayla güldüm. Yorgun bakan mavililerini yere indirdi.
"Neyi konuşacağız? Beni kasıtlı olarak rezil etmeni mi, Ardal'a meydan okumanı mı, bana verdiğin sözü tutmayışını mı, hangisini?!" Hızlı hızlı bunları derken içimdeki siniri bir türlü atamıyordum. Konuşmak istiyordu ama konuşmuyordu bu beni daha fazla sinirlendirdi. Gerçi böyle bir şey yapmak için bir bahanesi olduğuna inanmak aptallıktı.
Bir anlık keyfi için yapmıştı. Bu kadar basit.
"Yapmak zorundaydım." deyince yeniden gözlerim doldu. Aklıma herkesin bana olan bakışı geliyordu. Patronunu ayartan kadın olmanın ne demek olduğunu Erim anlayamazdı. Bu aptal bahanesine karşılık ona bir adım attım. Sinirimi atmak istercesine göğsünü yumrukluyordum. Onda pek etki ediyor gibi değildi ama ben vurdukça o bir adım geri gidiyordu. Gözlerini yumdu ve sinirimi çıkarmamı bekledi.
"İstediğin kadar vur! Ben duydum, tamam mı? Eğer Ardal isterse, benim çocuğumu doğurup onunla barışacağını bildiğim için yaptım." dediğinde ciddi olup olmadığını anlamak istercesine ona baktım. Sahi böyle bir şey düşünüyor muydu? Onu yumruklamayı bıraktığım zaman havada duran ellerimi tuttu.
Yanılıyordu. Ardal bana yüzük alıp 'benimle boşanır mısın?' diyen bir adamdı, her ne olursa olsun hiçbir gerçek bunu değiştiremezdi.
"O aşağılık herif için beni ve bebeğimi rezil ettin Erim!" dediğimde alayla gülmeye başladı. Daha sonra kaşlarını çattı. Sinirlenmiş gibiydi ama sinirlenmesi gereken o değildi bendim.
Sıkı bir şekilde kollarımı tuttu ve mavilerini sonuna kadar açtı. O kadar yoğun ve sinirli bakıyordu ki, ürperdim. "Sen hiç aynaya baktın mı?! Gözlerini görmüyor musun?! Hâlâ o adama aşıksın ve ben bunu senin gözlerinde görürken senin hâla her şeyden habersiz olman sinirimi bozuyor!" Boğazı yırtılırcasına bağırıyordu. Sahiden ona aşık mıydım? Ardal gibi bir adama...
Omzumda bir ağırlık hissettiğimde Erim'in başını omzuma yaşlandığını gördüm. Kocaman adam, gözümde zayıf noktalarını sergilerken ben hiçbir şey yapamıyordum. Sinirli sesinin aksine o kadar sakin konuşmaya başlamıştı ki şaşırdım.
"Ve ben sana her baktığımda o adamı görmekten çok sıkıldım. Karnında benim çocuğumu taşırken, onunla olabilme ihtimaline dayanamıyorum, anlıyor musun? Ben bunu kaldıramıyorum." Aciz bir çocuk gibi fısıldadığı şeyler ben de şok etkisi yaratıyordu. Ardal'a meydan okuma nedeni sahiden bu muydu? Başını yavaşça omzundan kaldırınca bir boşluk hissettim.
İşaret parmağıyla beni gösterdi ve yorgunca gözlerime baktı. "Ve sen Liya Açıkel... Çok acımasızsın..." dedi fısıltıyla. Dedikleri kalbime bir ok misali saplanırken arkamdan çekip gitti. Ben ise hâla aynı yerde duruyordum. Aniden yağmaya başlayan yağmur gözyaşlarıma eşlik ederken Erim'e bakacak cesareti bulamadım kendime.
O ise çoktan gitmişti...
***
Erim'in gidişinin üzerinden tam tamına üç gün, beş saat, on yedi dakika, 55 saniye, 1 salise geçmişti. Şu süre zarfında beni bir kere olsun aramamıştı. Rana ve Teoman'ı ara ara arayıp bebeğin nasıl olduğunu soruyordu. En son kendimi haklı bulurken bir anda haksız duruma düşmüşüm. İçimde anlamlandıramadığım bir boşluk vardı ve en sevdiğim yemek bile bunu dolduramıyordu.
"Liyoşum, daha iyi misin?" dediğinde rahatlaması için 'evet' dercesine başımı salladım. Aslında hiçbir şey iyiye gitmiyordu. Kaç gündür ne bir şey yiyesim geliyor, ne de bir şey yapasım. Bütün gün yatakta oturuyor, uyuyordum. Normalde uykum çok hafiftir ama hamile olduğumdan beri gereğinden fazla uyuyorum.
Tabii bir de şirketteki kızların konuşma grubu var. Tam şirketteki kızlarla dost olmaya başlıyorum, yeniden her şey mahvoluyor. Hepsinin bana cephe aldığını görmek kötü bir duygu olurdu.
+49****: Oh Gott. Liya und Herr Ayvaz! (Aman Tanrım! Liya ve Bay Ayvaz!)
+49****: Ich wusste (Biliyordum)
+49****: Vor Ardal Müller, Dann Erim Ayvaz (Önce Ardal Müller, sonra Erim Ayvaz.)
Mesajlara daha fazla bakamayacağını anlayıp gözlerimi yumdum. Oysa Ardal'ın nasıl bir manyak olduğunu bilseler böyle konuşmazlardı. Artık ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum. Bu evde kalarak Rana'ya da çok yük oluyordum. Benim yüzümden patronundan izin almakta zorlanıyordu. Zaten üç beş parça eşyam vardı. Yeni tuttuğum evime gidecektim.
"Liya bu çanta ne?!" Rana odaya girmiş bana sorgulayıcı bakışlarla bakıyordu. Omuz silktim, ne olursa olsun çok yük oluyordum ona. Ayağa kalktım ve şişmiş göz altlarım için bir kapatıcı çıkardım.
"Evime gideyim, temizlik falan yapayım. Bok götürüyordur. Gitmeden Umut'un mezarına da uğrarım." dediğimde itiraz edecekti ki onu durdurdum. "İyiyim. Gerçekten." dedim ve sahte de olsa güldüm.
Umut beni rahatlatacaktı.
Elimi karnıma koydum ve bebeğimi hissetmeye çalıştım. Bizim kimseye ihtiyacımız yoktu.
Umut'um ve ben...
***
Arabamın anahtarını girişte bulunan tasa koydum ve montumu çıkarıp astım. Yaklaşık yarım saat mezarlıkta durup Umut'la dertleşmiştim. Bu bana iyi gelmişti. Mezarlıkta ağlamak insanı rahatlatıyordu, ağlayınca sorgulayan kimse yoktu. Odama çıkıp saçlarımı topladım. Yatağımın kenarına oturup dolabın aynasında kendimi gördüm. Aklıma ister istemez Erim'in dedikleri gelmişti.
"Sen hiç aynaya baktın mı?! Gözlerini görmüyor musun?! Hâlâ o adama aşıksın ve ben bunu senin gözlerinde görürken senin hâla her şeyden habersiz olman sinirimi bozuyor!"
Sahi, bunu nasıl görebiliyordu? Ardal'ı tanımıyordu. Ona aşık değildim, ama acı veriyordu. Gururumu incitmiş olması, benden bir parça istememesi canımı yakıyordu. Ben onun için ailemle bir kere daha küsmüş iken onun bu denli umursamaz olması sinirimi bozuyordu.
Ben ise Ardal'dan kaçıp Erim'e sığınıyordum.
Komodinin üzerindeki telefonumun bildirim sesi geldiğinde sinirle ayağa kalktım. Bu konuşma grubu fazla sinirimi bozuyordu ve artık bildirim sesini kısmalıydım.
Size ne, adam benim, bebek benim!?
Fakat bu sefer bildirim kızlardan gelmemişti. Üzerine basarak ne olduğunu anlamaya çalışmıştım.
Erim yeni bir fotoğraf paylaşmıştı.
Erim bembeyaz dişlerini benden başka birine sergiliyor, yanındaki kadının dudakları ise Erim'in yanağında idi. Ve bu kadın çok güzeldi. Kumral saçları, güzel fiziği... Fotoğrafı boydan boya atmışlardı. Erim'in eli kadının belini sıkıca sarmıştı. Resmen büyük bir sevgiyle ona bakıyordu ve ben kafayı yiyordum. Hızla aldığım derin nefesler beni sakinleştirmeye yetmiyordu.
"Ve sen Erim. Çok acımasızsın..." dedim ve odadan hızla çıktım. Gözlerimden yaşlar süzülürken Erim'in yaptığını düşünüyordum. Nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyordu?! Ben bu kadar kahrolurken onun başka bir kadınla gülmesi sinirimi bozuyordu. Merdivenlerden büyük bir hırsla iniyordum. Aniden karnıma giren sancıyla yavaşladım. Sanki onu korurmuşçasına ellerimi karnıma sardım. Duvara tutunmak istediğimde bir adım geri attım. Bunu yapmakla birlikte kendimi merdivenin bir basamağında otururken buldum. Şu an canım çok fazla yanıyordu. Gözlerim kapanmadan önce telefonumu aldım ve Erim'in numarasını tuşlayacağım sırada telefon ellerimden kayıp gitti. Kasıklarımın arasından sızan kana baktığımda gözlerim korkuyla açıldı. Duvara tutunarak ayağa kalkmak istesem de yapamadım.
Başımda hissettiğim büyük ağrıya gözlerim kapandığında çok geçti.
***
Bölümü beğenenler?
Erim napıyon aq diyenler?
Bebeğe ne olacak?
Neyse byü.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro