1.1
Medya; Emir ve Betül
*İki günde 3 bölüm🍀
Bu ek bölüm gibi olduğu için diğer bölümden itibaren ithaflar devam edecek.
Bu arada Minik Sapık yeniden güncel olacak. Yebe geldi.
Ben şunu merak ediyorum. Hiç erkek okuyucumuz var mı? Şğckskdnsks
Neyssssssss
İyi okumalar 🍀
***
Yanımda yatan Ardal'ı dürtükledim. Uyanmak bilmiyordu resmen. Böyle giderse işe geç kalacaktı. Uyumasını fırsat bilerek yumuşak saçlarıyla biraz oynadım. Artık hamileliğin son aylarında idim ve karnım beni biraz zorluyordu. Ardal da bunu bildiği için şu sıralar hep evde oluyordu. Hoşuma gitmiyor desem yalan söylerdim.
"Guten Morgen." dedi esneyerek. Bu uyuşuk hallerine güldüm. "Guten Morgen." dedim cılız bir sesle. Ellerini karnımda birleştirdi. Ben de karnımın üzerindeki ellerini tuttum.
"Wie geht es Verina?" (Verina nasıl?) Verina bizim kızımızdı ve ona kavuşmamıza sadece bir ay kalmıştı. Büyük buluşma için herkes çok heyecanlıydı. Özellikle de Ardal. Hangimize benzeyecek, çok merak ediyorduk.
"Sehr gut." (Çok iyi) dedim gülerek. O da beyaz dişlerini göstererek güldü. Ben yorgunluktan gözlerimi yumarken değişik hissettim kendimi.
***
"Hey! Liya, iyi misin? Korkutuyorsun beni." Rana endişeyle yüzüme bakıyordu. Gözlerimi yumarak karnımı tuttum. Aşırı derecede fazla midem bulanıyordu ve ben kusmaktan nefret ederdim. Ayaklarımı sürüye sürüye lavaboya gittim ve eğildim. Rana ise yürümeme yardım ediyor, saçlarımı topluyordu.
"İyiyim midem bulanıyor sadece." dedim ve biraz daha öylr oturdum. Sanki biraz hareketsiz durursam her şey daha iyi olacakmış gibiydi.
"Liya ne oldu? Neden ağlıyorsun?" Rana yanıma eğildi ve perçemimi kulağımın arkasına sıkıştırdı. Anlayışla kolumu sıvazladı. Hamile olduğum sürece bana çok iyi davranıyorlardı, hoşuma gitmiyor desem yalan oluyordu.
Rana'nın demesiyle yanaklarımın ıslandığını farkettim. Ağlama nedenim gözlerimin önüne gelince ağlamam şiddetlendi. Bunun için neden ağladığımı bilmiyordum ama ağlamak istiyordum. O rüya beni iyi hissettirmemişti. Kesinlikle onu hatırlamak çok kötüydü ama hayatımda silemeyeceğim gerçeklerden biri de Ardal idi.
"Bir rüya gördüm. Hamileydim." Hıçkırıklarımın arasından söylediğim şeylerlden sonra devam etmemi bekledi. Resmen en yakın arkadaşıma, Rana'ya bile anlatmaktan çekiniyordum. Erim'e karşı suçluluk duygusu biriyordu içimde. Onu kandırmış gibi hissediyordum. Ardal'ı gördüğü gün dedikleri geldi aklıma.
"Ama Erim yoktu. Ardal vardı. Verina vardı. Sarı olan hiçbir şey yoktu." dediğimde Rana kaşlarını çattı ve anlayamadığım şekilde homurdandı. "Hay ben bu Hardal'ın..." Sesin geldiği yöne baktığımda sövmekte olan bir Teoman gördüm. Yeşil gözlerinin ağırlığını üzerimde hissediyordum. O da endişelenmiş olmalıydı.
"Teselli amaçlı bir yere gitmek ister misin?'' Teoman'ın sorduğu soru istemsiz bir şekilde alayla güldürdü beni.
"En son teselli için bir yere gittiğimizde hamileydim Teo." dediğimde Rana gülmemek için dişlerini sıktığı belliydi. Teo'ya beni kaldırması için elimi uzattım. Kalktığımda uyuşan kıçımı unursamadan yüzümü yıkadım.
"Ne zaman bitecek şu mide bulantıları?'' diye sordu Rana. Yüzümü havluyla kuruladıktan sonra ona baktım. "Üçüncü ay bitene kadar." dedim ve gözlerimi ovuşturdum.
Pislik Ardal uyku uyutmamıştı.
***
"Erim Bey odasında mı?" Danışmada oturan Mine'ye sorduğumda bilgisayarda bir hayli meşgul olduğunu gördüm. Sanırım bu şirketteki tek rahat çalışan bendim. Bu da beni kötü hissettiriyordu, sanki torpilli gibiydim.
Düşmekte olan gözlüklerini kaldırdı ve bana baktı.
"Erim Bey sizi bekliyor Liya Hanım. Emir Bey ve Betül Hanım da oradalar." dediğinde başımla onaylayıp teşekkür ettim. Emir başıma bela olacak gibi görünüyordu ama Betül kimdi, onu anlamış değilim. Koridor sonundaki asansör yine aklıma gereksiz anıları getirince merdiven vasıtasıyla yukarı çıkmaya karar verdim.
İki basamak çıktım ve yoruldum.
Hayır ne yapayım yani? Hamileyim çabuk yoruluyorum. Geriye baktığımda harbiden iki basamak olduğunu gördüm. Biraz soluklanıp yeniden çıkmaya başladım. Hamileliğim kendini çok çabuk belli ediyordu. Erim'in odasına geldiğimde etraftaki çalışanlara göz attım. Onlardan pek fazla hoşlanmıyordum. Sürekli Erim'in odasına girip çıkmamdan dolayı gözler üzerimdeydi. Onlar inat kapıyı çalmadan girdim.
Kapak!
"Yenge dediğim de bu kadın işte Bet! Beni çok seviyor. Seni de sevecektir." Erim, Emir ve onların bir kopyası daha ayağa kalktığında ben resmen hareket edemez hâle gelmiştim. Ne demeliydim, ne yapmalıydım, hiçbir fikrim yoktu. Ardal'ın ailesi gayet rahat insanlardı ve beni iyi karşılamışlardı. Şimdi ne yapmalıydım?
"Selam. Betül ben, şu sarı kafanın kardeşiyim, hippi gibi gezinenin ise ikiziyim. Sen de Liya olmalısın. Yirmi dört yaşındasın. Çevirmensin. Yıllardır burada yaşıyorsun. Memnun oldum." dedi ve yerine yeniden oturdu. Bu soğuk tavrı nedeniyle biraz ürksem de bir şey demedim.
Emir'in ise uzattığı elini tuttuğumda beni kendine çekip sarıldı. Bunu beklemediğim için biraz şaşırdım ve tepkisiz kaldım. Emir, Betül'ün aksine fazla sıcakkanlı idi.
"Hoş geldin." deyip koltuğuna oturan Erim'e baktım. Kardeşlerine her an bir pot kırabilecekmiş gibi bakıyordu. Muhtemelen nasıl tanıştığımızdan bahsetmemişti. Ve böylesi daha iyiydi. Beni gerçek yengeleri zannediyorlardı.
"Daha önce hiç evlendin mi?" Betül'ün soğuk sesi odayı doldururken, beni uzun bir teste çekeceğinden emin olmuştum. "Hayır." Verebileceğim herhangi bir yanıt Erim ile ailesinin arasını bozabilirdi. Biraz daha Betül'ü incelemeye başladım. Onlar sevdiğim insanlara çok benziyordu. Betül'ün göz renkleri aynı abisini andırıyordu. Kemikli burnu ve ince dudaklarıyla Emir'in ikizi olduğu çok belliydi. Üzerindeki bakışları hissetmiş olacaktı ki dudakları alayla kıvrıldı.
"Ne oldu? İyi inceledin." Bunu dedikten sonra Erim onu uyaran bakışlar attı. Bu tavrına sinirlensem bile anlayışla cevap vermeyi tercih ettim.
"Sadece birine benzettim." Aslında bu doğruydu. Emir ve Erim abimlere, Betül ise ablama çok benziyordu. Fakat onların aksine Pera, Sara ve Hera üçüzdü. Emir ve Betül'ün diyalogları ise ben ve ikiz kardeşimi andırıyordu. Onları gerçekten çok özlemiştim.
"Yapma ya." diye mırıldandı. Ve kahvesinden bir yudum aldı. Daha sonra Erim olaya el atmak istercesine konuştu. Onun sesi resmen bir teneffüs misali can kurtarıyordu.
"Sen bir şey içer misin?" diye sorduğunda reddedecektim ki Betül benden önce davranmıştı. Ukala bir tavırla konuştu. "Farkettim de bu şirkette hep kafein içeren içecekler var. Sevgilin için neden sağlıklı içecekleri menüye eklemiyorsun abi?" Demek hamile olduğumu biliyordu. Erim dün anlatmış olmalıydı. Bu nedenle belki de bana cehpe alıyorlardı. Evlilik dışı bir çocuk olduğu için istememeleri biraz kalbimi acıtırdı.
"Bazen abimin bu kadını haketmediğini düşünüyorum. Valla benim sevgilim benim çocuğumu taşısa marka adını 'Liya Des' falan yapardım." deyip gülmeye başladı. Beni korurcasına Betül'e söylediği şeyler beni de güldürmüştü. Betül sinirlenmiş olacaktı ki yanında oturan Emir'in ayağına bastı.
"Yolculuk nasıldı? Münih'te bazı şeylerin iyi gitmediğini söylüyorlar." Erim konuyu dağıtmak istercesine yeniden araya gitmişti. Demek Emir ve Betül Münih'te oturuyordu. Bu benim içime az da olsa su serpmişti.
"Münih'te bir sorun yok ama annem ve babam bir sevgilin olduğunu hatta bir bebeğin olduğunu öğrenirse kıyameti koparacak. Demedi deme ve biraz daha sakla. Annem şu sıralar kalpten gidebilir.'' dediğinde Erim sıkıntı ile nefes verdi.
Şimdi anlamıştım, orada pek hoş karşılamayacaktım.
"Afedersiniz. Buna bakmam gerek." diyen Betül çalan telefonunu açarak Erim'in odasından çıktı. Onun çıkmasıyla derin bir nefes verdim.
Emir gülerek konuştu. "Aslında dün çenemi tutamadım. Ben haber verdim. Bet'in böyle olduğuna bakma yeğeni için heyecanlı."
"Umarım..." diye mırıldandım. O süre içinde Emir bana kendinden bahsediyordu. Okuduğu okulu, yaşını, gezdiği yerleri, hatta kestiği kızları. Sanki yıllardır dostmuşuz gibi bazı şeyleri anlatması hoşuma gidiyordu. O sürede beni izleyen bir Erim olduğunu farkediyordum.
"Bugün garip görünüyorsun." Erim'in sesini duymam ile Emir'i dinlemeyi bıraktım ve ona baktım. Endişeli görünüyordu ve bu benim vicdan azabımı ikiye katlıyordu.
"Sabah biraz midem bulandı." Üstüne üstlük eski kocamla, bebeğimi gördüm.
"Keşke gelmeseydin biraz dinlenirdin.'' dediğinde Emir parmaklarını ağzına soktu ve gözlerini devirdi.
"Fazla romantizm. Ölmeliyim." diye mırıldandı. Erim'den kötü bakışlar yeyince, ellerini iki yana açtı ve pes edermisçesine gülümsedi.
"Daha iyi hissediyorum, sorun değil." dedim ve rahatlaması adına gülümsedim. O da yavaşça başını aşağı yukarı salladı.
"Abi sen yengeye hiç iltifat ediyor musun?" Emir'in konuyla alakasız olarak sorduğu soruya karşılık Erim ukala bir şekilde ona baktı.
"Nasıl bir iltifat bekliyorsun?" dediğinde Emir düşünürmüş gibi yaptı. 'Hmmm' gibisinden mırıltılar da çıkarıyordu arada. Bitki çayından bir yudum aldı ve eli ile saçını düzeltti.
"Ya ne bileyim, 'suda klorür, seninle bir ömür' gibisinden bir şeyler olabilirdi." Sanırım onun romantiklik anlayışı da bu idi. Ama bilmediği tek şey Erim ve benim tek bağım karnımdaki bebekti.
"Sen sevgililerine nasıl iltifat ediyorsun?" diye merakla sorduğumda bu soruyu beklemediği apaçık ortadaydı. Erim bu sorunun cevabını biliyor olacaktı ki gülmeye başladı. Emir abisine bakarak derin nefes verdi.
"Sadece bir sevgilim oldu ve ona hiç iltifat etmedim, edemedim." dediğinde merakım artıyordu. Bu konu onun yarası gibiydi. "Neden?" diye sordum devam etmesini istercesine.
"Kızın dört ismi vardı. İltifat edene kadar edeceğim iltifatı unutuyordum." dediğinde ben de gülmeye başladım. O da bozulmuş olacaktı ki önündeki sehpa ile bakışıyordu. "Kızın adı neydi" diye sordum merakla.
"Yenge diyorum ya. İsmi o kadar uzundu ki onu bile unuttum!" Sonra aklına gelen anıları anlatmaya başladı ve aralarda kendiliğinden homurdandı.
En azından Emir'le aram iyiydi.
***
Betül ve Emir'in gitmesinin ardından yaklaşık iki saat geçmişti. Eve gidecektim ama bugün Erim'in işlerini bitirmesini bekledim. Nedenini bilmiyordum. Alması gereken son dosyayı almayı unuttuğu için ben onu giriş katta bekliyordum. Betül ise Münih'te işleri çıktığını söyleyip gitmişti. Açıkçası bu benim işime gelmişti çünkü benden pek hoşlandığı söylenemezdi.
"Selam Liya. Kimi bekliyorsun?" Duyduğum ses ile birlikte arkamı döndüm. Uzun boylu, esmer bir adamı görmüştüm. O bu şirkette çalışan on Türk'ün arasındaydı. İsmi de sanırım Ferhat olmalıydı.
"Selam. Erim Bey'i bekliyorum." dediğimde beni onaylarcasına mırıldandı. Bir şey söyleyecek gibiydi ama çekiniyordu. Dudağını dişledi ve konuşmaya başladı.
"Bir dakikan var mı? Ama dışarıda konuşalım. Erim Bey'in arabasının orada beklersin." Kabul ettim. Muhtemelen gizli bir şey söyletecekti. Çalışanların mesaisinin bitmesine daha yarım saatten fazla vardı. Giriş kat bu nedenle bir hayli yoğundu. Herkes işini erkenden bitirip sıcacık yatağı ile kavuşma hayali kuruyordu. Çıkışa doğru yavaş adımlar atıyorduk. En sonunda yeterince uzaklaştığımızı farkedip durdum.
"Hani anlarsın ya. İnsan birini görür, kalbi hızlanır.'' Bunu neden anlattığını anlamadığım için aklımı farklı yerlere yoruyordum.
Yoksa...
"Kalp hastası mısın?! Kalp çarpıntın var! Ama korkma. Erim Bey'e söylersen inan yardım edecektir. İstersen konuşurum ben onunla.'' Hızlı hızlı söylediklerim onu daha çok geriyordu. Yoksa daha ciddi bir hastalığı mı vardı. Ay gitti, gencecik çocuk ya!
"Hayır öyle değil. Hani böyle akciğerlerin onu görünce işlevini kesmiş gibi olur..." diye anlatmaya başladığında yeniden sözünü kestim. Bu çocuğu Allah'ın tüm belaları bulmuştu resmen. Ve ben de Liya Açıkel olarak ona yardım etmeliydim.
"Akciğer hipertansiyon mu? Onun da tedavisi var." dediğimde eliyle alnına vurdu. Kanser miydi acaba?
"Liya, dinle. Midemde hafif sızlanmalar oluyor seni görünce, kelebekler falan-" duyduğum sesle irkilmiştim. Kaba bir sesle ortamın içine eden kaşları çatık bir adet Erim görmem bir olmuştu.
"Sıç gel kardeş. Kabız olmuşsun." Erim, normalde asla çalışanların etrafında argo kelime kullanacak bir patron değildi. Şu zamana kadar da olmamıştı. Fakat Ferhat'a gayet sert bir dilde bundan bahsetmişti.
Ellerimin üzerindeki sıcaklık ile ellerime baktığımda. Benim minnak ellerimi kaplayan, kocaman ellere baktım. Ve evet, bu ellerin sahibi malûm kişiydi. Beni adeta sürüklercesine götürmeye devam ediyordu. Ferhat'ın ise gözleri ellerimizde kalmıştı.
Şimdi anlayıp tüm şirkete yayar mıydı?!
"Kemerini tak, sinirliyim sus " Erim Bey tüm dileklerini bir anda sıralamıştı. Arabay bindiğimde dikiz aynasından çatık kaşlarını görebiliyordum. Ama neden böyle boş yere sinir yaptığını anlamıyordum.
"Sana girişte bekle diye mesaj attım ve cevap alamadım. Bir saat cevap vermeni beklemek isteseydim, dumanla haber gönderirdim Liya.'' Erim sinirlenince gerçekten kırıcı oluyordu ya da hormonlarım beni her şeye kırılmaya itiyordu.
"Cevap versene!" dediğinde sinirlerimi bir anda zıplatmayı becermişti.
"Sus dedikten sonra cevap vermemi isteyen bir aptalın tekisin Erim! Bazen dengesiz herifin teki oluyorsun!" Ona dengesiz dememin bir diğer nedeni ise beni öpmesiydi ve bunu yaptıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranması. Resmen benimle alay ediyordu.
"Ne işin vardı çıkışta?" diye sordu sinirli sesini bastırmaya çalışarak. Bana sesini yükselmemeye özen gösteriyordu ama pek beceremiyordu. "Sinirlisin sonra konuşalım." dedim yorgun bir şekilde. Gerçekten onunla uğraşacak halim yoktu.
"Sinirli falan değilim!" dedi gayet sinirli bir şekilde. Bu halleri onun saçını başını yolma isteğimi arttırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Dolan gözlerimi saklamak için cama döndüm.
Hamile olduktan sonra sulugözün teki olmuştum.
"Özür dilerim." Bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ağladığımı farkettiği için özür dilemesi de beni kızdırıyordu. Ağlayan insanlar da onun zaaflarından biriydi.
"Dileme! Durdur arabayı." Biraz klişe olsa da okuduğum kitaplarda böyle deyince adam haksız olduğunu anlıyordu.
"Ulan arabayı sürmüyorum ki. Boş boş oturuyoruz." Erim 'in yakınmasıyla harbiden hareket etmediğimizi farkettim.
"Ne işin vardı Ferhat'la?" diye sordu sakin sesiyle. Neden merak ediyordu ki? Onu ilgilendirmiyordu diyerek saçma triplere girmek isterdim ama yapamadım.
"Neden böyle gereksiz bir tepki verdin?" diye sordum ben de. Normalde soruya soru ile karşılık vermek tarzım değildi ama Erim beni değiştiriyordu.
"Çünkü..." dedi ve bana baktı. Ondan bakışlarımı kaçırmamı bekliyordu ama yapmadım. O bana baktıkça ben ona daha derin bakıyordum. Diyeceği şeyi ise deli gibi merak ediyordum.
Az önce Ferhat'ın dedigi her şey bana da oluyordu, acaba en kısa zamanda ben de mi doktora gitsem?
"Kıskandım." Sessiz bir şekilde fısıldaması bile benim şaşırmaya yetmişti. Gözlerimi sonuna kadar açtım. Aklıma geçen gün ki basılmamız gelince sıcaklamaya başladım. Erim'in koyulaşmış gözleri yeniden o ana girdiğimizi gösterirken daha fazla bakamayacağımı farkedim gözlerimi kapattım ve bekledim. Ne olacaksa olsundu artık!
Dudaklarımın üzerinde hissettiğim baskıyla henüz yeni kapattığım gözlerim kendiliğinden açıldı. Dudakları yalnızca benim dudaklarım üzerinde bir süre bekledi. Ve o dakika sadece orada ikimiz vardık. Geri çekildigi an bakışlarım hemen yere kaydı. Bir daha asla onun yüzüne bakamazdım. İmkanı yoktu!
"Bu cevap sana bir süre yeter..."
***
Bölüm sonu kim böyle?
Betül/ Emir?
Kıskanç Erim'i sevdiniz mi?
Rüyada Ardal olmasından korkanlar?
Byü
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro