0.7
Medyada Erim var.
Umarım beğenirsiniz bu bölümü.
İthaf niasozer
acelyacavdar_ 'ın kitaplarını da önermek istiyorum. Hepsi birbirinden harika
*Şu sıralar daha sık bölüm atmaya çalışacağım.
*Nedeni ise Wattys2018 etiketini kitabımın kapağında görmek istemem.
Bana şans dileyin!
İyi okumalar pıtırcıklarım.
Kısa yb yazıyor diyenlere not: gırdınız galbimi. 1 ay bekletsem bende 10k kelime yazarım .s
Bu arada TEOG, yok pardon YKS, ay o da değildi LGS nasıl geçti?
Siz mi ona girdiniz, yoksa o mu size girdi?
**
Hızla arkamı dönüp pişkin pişkin gülen Ardal'a kötü bakışlar attım. Fazla yakın olduğumuzu düşünerek birkaç adım geriye çıktım. Ne hakla bana bunu sorabiliyordu?!
"Verschwinde Ardal!" (Defol git Ardal!) Bunu dememle birlikte alaylı bir şekilde güldü. Bu gülüşü narin ellerimi suratının her bir köşesinde çarpma isteğimi arttırıyordu.
"Gib es zu. Du liebst mich immernoch."
(İtiraf et. Hâlâ bana aşıksın.) Küstahça söylediği şeylere karşılık daha fazla sinirlendim. Tamam, onu tamamen unuttuğum söylenemezdi fakat boşamış olduğu karısına bu lafları sarfetmesi çok sinir bozucuydu.
Seni Alman sıpası seni!
"Rede kein dummes Zeug Ardal! Verschwinde!" (Saçmalayıp durma Ardal! Defol git!)
"Ich warte, bis du es zu gegeben
hast." (İtiraf etmeni bekleyeceğim.)
Yavaşça aramızdaki mesafeyi arttırmaya başladı. O bana yaklaştıkça ben geri adım atıyordum. Aniden sert bir duvara çarpmamla duraksadım. Ardal gözlerini benden ayırdı. Ben de onun baktığı tarafa döndüm ve kaşları çatık bir Erim gördüm. Mavi, kısık gözleri iyice koyulaşmış, gözlerini kırpmadan Ardal'a bakıyordu. Ardal ise bu sinirin sebebine anlam verememişçesine Erim'e bakıyordu.
Boyum kısa olduğu için Erim'in sadece sakallarını görebiliyordum. Benim ona baktığımı hissetmiş gibi bana baktı. Yüzündeki ifade beni korkuturken bir şey söylemeden Ardal'a bakmaya devam etti. Resmen Hint dizilerinin içinde hissediyordum kendimi.
"Was ist das Problem?" (Sorun ne?) Bana yönelik sorduğu soruya cevap verdim. Henüz ona Ardal'ı anlatmak istemiyordum. Belki utanıyordum belki de vereceği tepkiyi görmek istemiyordum.
Belki de Ardal ile ilgili hiçbir şeyi hatırlamak istemiyordum. Evet, evet. Unutmak istiyordum.
"Nichts." (Hiçbir şey.) dedim samimi olmasına özen gösterdiğim bir ses tonuyla. Fazla inanmamış gibi görünüyordu fakat üstelemedi. Eli belimdeki yerini buldu ve dudağının kenarı kıvrıldı.
"Uns ist etwas dringendes dazwischen gekommen Ich muss meine Verlobte mitnehmen. Ich wünsche Ihnen einen schönen Tag noch." (Acilen bir işimiz çıktı. Nişanlımı götürmem gerekiyor. İyi günler." Erim yalancılığını konuşturarak, kelimeleri bastırarak adeta Ardal'a meydan okurcasına konuşuyordu.
Aslına bakarsanız Erim'in bendeki ilk izlenimi her zaman aynıydı. Hovarda, umursamaz, rahat. Fakat şimdi karşımda duran Erim, çok farklıydı. Günlük hayatta her ne kadar rahat olursa olsun sinirlendiği zaman yalan söylemekten çekinmiyordu. Adamın sinirlenişi bile efendi bir biçimdeydi.
"Macht nichts. Guten Tag." (Hiç sorun değil. İyi günler.) Ardal bozulmuş ifadesini gizlemeye çalışarak güldü. Alttan alttan el hareketi çekmek istesem de Erim'in varlığını hatırlayıp duraksadım. Ardal sert bir şekilde yutkundu ve bana baktı. Ben ise Erim'e 'gidelim artık' gibisinden bakıyordum. Erim eski gülümsemesini takınarak beni tabiri caizse sürüklemeye basladi.
Bu adam tehlikeliydi.
Dışarı çıktığımızda valenin Erim'in arabasını getirmesiyle gözlerini yumdum. Erim'in banane diyeceğini merak ediyordum. Nasıl bur tepki verecekti, çok soru soracak mıydı, bir süre konuşmayacak mıydı?
"Binmeyecek misin?" Donup kaldığım yerden Erim'in seslenmesiyle yürümeye başladım. Arabaya bindiğim zaman yutkundum. Erim ise tek kelime etmeden sürmeye başladı. Ara ara ona bakıyordum fakat yakalanmıyordum. Bildiğim kitap karakterleri çok yakalanıyordu ve ben onlarsan nasibimi almış, artık profesyonel olmuştum.
"Ne işimiz var?" Merakla sorduğum soruya karşılık gözünü yoldan ayırmadı. Baya bir trafik vardı ve eve gitmem biraz zaman alacak gibiydi.
"Erim cevap verir misin?" Beni umursamaması artık sinir bozucu olmaya başlamışken sesimi yükselttim. İki eliyle kavradığı direksiyonu bıraktı ve bana döndü. Yüzünde çok farklı bir ifade vardı. Eskiden baktığı gibi bakmıyordu. Bu adamı bu kadar sinirlendiren neydi?
"Bana ne zaman söylecektin? Çocuğumuz doğunca falan mı?" Sonlara doğru alayla fısıldadığı şeyler adeta dilimin lâl olmasına neden oldu. Ona verecekbir cevabım yoktu. En azından pek mantıklı bir cevabım yoktu.
"Üzgünüm ama benim için cidden kolay zamanlar değildi."
"Barda da Ardal'ı gördük, öyle değil mi? Ona inat benimle birlikte oldun. Beni aptal yerine koydun!" Sonlara doğru sesini yükseltti. Kendini kullanılmış hissediyordu.
"Bir anlık bir hata olduğunu söylemen bile daha az acıttı biliyor musun? Ama kullanılmak... Eski kocana inat olsun diye benim bebeğimi taşıyorsun!" Öfkeyle söylediği sözler kalbime ok misali saplanırken, gözyaşlarımın kayıp gittiğini hissettim. Normalde bir şekilde üste çıkar, sorunu hallederdim fakat hamilelik hormonlarım sağ olsun hemen gözyaşlarım olaya müdahale ediyordu.
"Sarhoştum. İnan bana hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Amacım hiçbir zaman seni kullanmak değildi." Ağladığımı farketmesiyle çatık kaşları düzeldi.
''Artık bir önemi yok." Ne yani? Trip mi yiyordum şimdi de?
"Hadi ama! Tripleşecek kadar ergen değiliz!" Dayanamayıp söylediğim sözler onu az da olsa şaşırtmıştı. Fakat altta kalmayarak cevap verdi.
"Trip atmıyorum tabii ki! Senin hassas dönemlerin ve üzerine fazla gitmek istemiyorum!" Söylediği şeylerden sonra yanaklarıma kan pompalandığını hissettim.
"Aferin adam ol."
***
Sabah güneş ışıklarının gözlerime hücum etmesiyle veya alarm sesinin kulağımı becermesiyle kalktığımı söylersem, kesinlikle sizi kandırmış olurum. Güneşlik denen şey icat edildi ne de olsa, değil mi?
Üzerimdeki bej rengi yorganı tabiri caizse tekmeleyip yere fırlattım. Komodinin üzerinde duran suyumdan bur yudum aldım. Başıma giren şiddetli ağrıyla hiç kalkmamış olmayı diledim. Gözlerimi yumdum ve yavaş yavaş başımdaki ağrının geçmesini bekledim. Omuzlarıma krem rengi, puantiyeli sabahlığımı geçirdim ve ayağa kalktım. Kesinlikle uyanmaktan nefret ediyordum.
Aniden gelen mide bulantısıyle adımlarımı hızlandırarak lavaboya gittim. Bir süre sonra rahatladığımı hissederek derin nefes verdim.
"Liya. İyi misin?" Rana endişeli bir şekilde yanıma geldi ve eğildi. Yavaşça başımla onayladım. Fazla hareket etmek istemiyordum.
"Hadi kalk, kahvaltı edelim. Sonra folik asit şeysinden içersin." Uzattığı elini tutarak kalktım. O çıktığında kapıyı kapattım ve yüzümü yıkadım. İnternette bebek yerine yerleştiği için bu tür bulantıların olabileceğinden bahsediyordu.
"Günaydın!" Teo elindeki gazeteden kopup bana kısa bir bakış attı. Ona aynı coşkuyla olmasa da cevap verdim. "Günaydın." Şüpheli bir şekilde kaşlarını çattı.
"Ne oldu? İyi misin?" Sırayla sorduğu sorulara cevap verecek hâlim yoktu fakat kendimi zorlayarak da olsa cevap verdim. Açken resmen hiçbir şey yapasım gelmiyordu!
"İyiyim sadece biraz acıktım." Başıyla onayladı ve masaya oturdu. Tabağıma peynir ve zeytin aldım. Rana ise coşkulu bir şekilde içeriye girdi ve elindeki tavayı ortaya koydu.
"Eveeet! Şef Rana iş başında. Bu akşam ne tıkınmak istersiniz efendim?" Garip dans hareketleri yaparak içeriye girdi. Nazik bir şekilde konuştu. Hamile olmamdan bu yana evde ben ne istersem o pişiyordu. Normalde Rana'yı mutfağa sokmak bir hayli zordu bu nedenle hamile olmanın iyi yanları sonuna kadar kullanıyordum.
"Akşama eve geç gelebilirim. Siz yiyin." Teo sorarcasına kaşlarını çattı. Bir yandan tabağına kahvaltılıklardan koyuyordu. "Nereye?"
"Şirkete gideceğim. Patronun İtalyan misafirleri gelecek." Rana bunu duyunca keyifle gülümsedi. "Kızım sen de ne manyaksın ya! Patron benim bebeğimin babası olacak var ya! Şirkette CEO yaparım kendimi. Azıcık aç gözlerini!" Teoman benim cevap vermemi beklemeden lafa atladı.
"Aferin Rana Hanım! Kariyer planlarınızı çizmişsiniz bile. Hem evdeki tek akıllı Liya'ydı. Onu da yoldan çıkarma.'' Ben onların bu haline gülerken bir yandan da kahvaltı etmeye devam ediyordum. Teoman yemeye başlarsa sofrada bir şey kalmazdı.
"Bu kızın kocası olacak herif Erim Ayvaz canım! Azıcık tembellik de olsun yani! Ayvaz ailesine bir torun verecek bu kız!" Bu sefer sinirlenme sırası bendeydi.
"Kocam falan olmuyor Rana! Saçmalama. O sadece benim bebemin babası. Fazlası yok!" Rana bu dediğime kaşlarını çattı. Teo ise desteklercesine bana baktı.
Aman, Allah yazdıysa bozsun.
***
Şirkete girdiğim zaman beni gören Mine koşarak yanıma geldi. Kırmızı topuklu ayakkabılarını yere vura vura yürüyordu. Kasıtlı yaptığı bariz bir şekilde ortadaydı ve bu fazlasıyla sinirimi bozdu. Mavi, fırfırlı ve kısa eteği, kırmızı büstiyeriyle garip bir şekilde uyum halindeydi. Kimsenin kıyafetine karışma lüksüm olmadığını biliyordum ama içimdeki kıskançlık duygusu ağır basıyordu. Bu kız Erim'in asistanıydı. Kim bilir günde kaç defa Erim'in odasına girip çıkıyordu?!
Ben kendim için değil, bebem için söylüyorum.
"Hoşgeldiniz Liya Hanım. Erim Bey sizi bekliyor." dediği şeye karşılık başımı yukarı aşağı salladım. Erim'in odasının kaçıncı katta olduğunu unutmuştum. Olaylı geçen yemeğin ardından bir hafta olmuştu ve Erim'le sadece doktor randevusu için konuşmuştuk. Almanya'da bebeği sadece iki kere görme hakkı veriliyordu. Fazlasının bebeğe zarar olduğu düşünülüyordu. Biz de hakkımızı cinsiyet öğrenirken ve kalp atışını dinlerken kullanmayı düşünüyorduk.
Giriş katta öylesine geziniyordum. Gelmeyeli yıllar olmuş gibi hissediyordum. Danışmada oturan kızı bulabilseydim ona soracaktım fakat yerinde yoktu.
"Sevgili karıcığım. Beni mi arıyorsunuz?" Duyduğum sesle birlikte adeta yerimden sıçradım. Hızla arkamı döndüm ve dirseğimin bir yere çarptığını hissettim.
"Erim sen aptal mısın?!" Arkama döndüğümde yüzünü buruşturmuş, karnını tutan bir Erim gördüm.
"Elin ne ağır senin ya?" diyerek yakındı. Ben de kaşlarımı çattım ve gözlerimi ona diktim. "Her neyse. Misafirler birazdan gelir." diyerek doğruldu. Ben de göz devirdim ve asansöre bindim. Ben asansörde Erim'i beklerken o, tam karşımda durdu ve yukarıya baktı. Dişlerini gösterecek şekilde güldü ve asansöre bindi. Bu adan deli miydi? Cidden aklının içinde ne tilkiler döndüğünü merak ediyordum.
"Neye gülüyorsun?" dediğimde asansör kapısı kapandı.
"Asansör girişindeki 'Arızalı' yazısını görmedin galiba." dediginde omzuna bir yumruk geçirdim. "Aptal! Neden söylemedin?!" diyerek çemkirdim. O da ellerini iki yana açtı. "Seninle daha çok vakit geçirebilirdim. Hem merak etme. Yarım saat sonra Mine sorunu halledecektir."
"İşimiz Mine Hanım'a kaldıysa..." diyerek mırıldandım. O da gülerek bana baktı.
Telefonuma gelen bildirim sesiyle telefonumu cebimden çıkardım. Muhtemelen eski mesajdı. Fakat telefonum görülmemiş mesajları beş dakika sonra tekrar hatırlatıyordu.
Alman Sıpası: Wo bist du? (Neredesin)
İnternet çekse ve yanımda Erim olmasa okkalı bir küfür savurmak isterdim.
"Ardal mı?" Duyduğum sesle Erim'e baktım. Hangi akla hizmet onun yanında mesajı açmıştım ki?
Gergin bir şekilde yutkundum aynı zamanda Erim'in mavililerine maruz kalmak zorundaydım. Erim gerçekten haklıydı ama yapabilecek bir şey yoktu.
"Bana anlatman gereken bir şey var mı?" Sinirli bakışlarını benimle buluşturan Erim'e baktım. Sinirlenince gerçekten çok korkutucu oluyordu.
"Şu lanet asansör neden durur ki?" Kendi kendime sinirle söylendiğim şeye karşılık olarak alaylı bir şekilde güldü. Koskoca şirketin asansörü nasıl durabilir? Ne cüretle?
"Onun için az ve öz konuşalım. Bana anlatman gereken şeyi hemen anlat. Yoksa-" demesine kalmadan sözünü kestim.
"Yoksa ne?!"
"Yoksa hava için biraz tasarruf etmemiz gerekecek." Bu gülüş cidden hiç hayra alamet değildi. Erim sinsi bir şekilde gülümserken adeta kalbimde minik bir deparlanma hissettim.
"Sana hiçbir şeyi açıklamak zoru-" diyemeden dudaklarımın üzerinde hissettiğim baskıyla dona kaldım. Ateş adeta tüm vücudumu, her bir hücreme kadar sararken, belimde duran elleri ensemi bulmuştu. Ben ise şaşkınlıktan ne hareket edebiliyor ne de tepki verebiliyordum. Aklından geçen şey bu muydu?
"Tasarruf etmemiz gerekti."
Ve aniden açılan asansör kapısı.
Arkasında nasıl bir Liya bıraktığını bilmeden yürüyen Erim.
***
Bölümü beğenenler?
Erim Bey ne yapıyorsunuz diyenler?
Ardal'a Yallahhh diyenler?
Valla bölüm kısa demeyin. Yazma isteği kalmıyor. Neredeyse 2k. Ben de 2-3 günde bir atıyorum. Ve dershaneye de gidiyorum.
Byü.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro