Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

0.6

Medya: İsmi lüzumsuz baş harfi Ardal'ı gören Liya

Herkese Adeleden Hellloooo!

İthaf GorkeMersin

#bunlarıbiliyormuydunuz = oy verenleri yemiyorum

Herneyseeeeeeegğ

İyi okumalar 🌷🌷

Bu arada geçmiş kısmı Almanca olacak ama ben Türkçe yazacağım. Çevirmeye üşendim 🌼

***

Liya Boşanmadan Önce...

Ardal'ın tapılası derecedeki bu yakışıklılığı benim dikkatimi dağıtırken telefonumun ekranını kapattım ve derince bir nefes verdim. Telefondan Ardal ve benim fotoğraflarımıza bakıp prova yapıyordum. Üzerime en güzel elbisemi geçirmiş kocacığımın eve gelmesini bekliyordum.

Dün artık bir çocuk istediğimi düşünerek doktora gittiğimde kabus gibi bir gerçek suratıma tokat misali değil adeta bir yumruk misali çarpmıştı. Bir yıl içinde çocuk sahibi olmam gerekiyordu, aksi takdirde Ardal benden ilk fırsatta soğurdu. Bu kadar yakışıklı bir adama sahip olmuşken, hatta aşık olmuşken ona bir çocuk verememek üzücü olurdu. İlk başlarda fazlasıyla üzülmüştüm ama sonra 'senin bir kocan var, durumu anlayınca anlayış gösterecektir' diye düşünüp ona açıklama kararı almıştım.

Hizmetlimiz Adie, kapıya bakmaya giderken ben de kendi kendime derin nefesler veriyordum. "Sen yaparsın Liya.
Hem kocan sana çok aşık." diye mırıldandım kendi kendime.

Ardal'ım, yiğidim, tüm heybetiyle bana yaklaşırken yüzündeki gülümseme de hiç eksik olmuyordu. Ben de onu karşılamak amacıyla ayağa kalktım. Yanıma gelince belime elini koydu ve dudağıma bir minik bir buse kondurdu. Ben de gülümsedim.

"Hayatım, nasılsın?" Sorduğu soruyla yüzüm düştü. Bunu farketmişçesine kaşlarını çattı. "Üzerini değiş sen, sonrasında konuşmamız gereken şeyler var." dedim. O da bir sorun olduğunu anlamıştı fakat fazla üstelemedi. Yavaşca başıyla onayladı ve yukarıya, odamıza çıkmaya başladı. Ben ise oturma odasında volta atıyordum. Beni terkederse ben mahvolurdum.

Ardal çok yakışıklı ve zengin bir adamdı. Ve eminim ki beni terkederse hemencecik yeni birini bulurdu. Bana olan aşkını hissedebiliyordum fakat beni çocuk sahibi olamayacağımı bile bile sever miydi, ondan hiç emin değilim. Resmen okuduğum aşk kitaplarının asla gerçekleşemeyeceğini bildiğimi sandığım an aşık olmuştum ve bu adam rüya gibiydi.

Ama ben değildim.

Merdivenlerden gelen adım sesleriyle dikkatimi Ardal'a verdim. Nedes alıp, nefes veriyordum ve vereceği tepkiden ölesiye korkuyordum. İçimden hiç etmediğim kaar dua etmeye başladım. Sekiz aylık evliliğimiz boyunca bir kez olsun bebekten bahsetmemiştik. Bu da şüphelerimi az da olsa doğruluyordu.

"Evet hayatım. Seni bekliyorum." Tam önüme gelip durduğunda oturmak istediğimi belli edercesine koltuğu gösterdim. Aniden yığılıp kalırsam koltukta yığılırdım. Ne olursa olsun valla, kendimi de düşünmek zorundaydım.

"Şimdi kulaklarını aç ve iyi dinle. Belki bu dediğimden sonra benden ayrılmak isteyebilirsin-" dediğimi tamamlayamadan sözümü kesti. "Ben seni seviyorum ve hiçbir neden senden vazgeçmeme neden olmaz." Ah, bu adam fazla tatlıydı. Umarım söyleyeceğim şeyden sonra da öyle olurdu.

"Dün doktora gittim ve bir yıl içinde hamile kalmazsam bir daha çocuğum olamayacağını öğrendim." Söylediğim şeyler karşısında üzerimden bir yük kalktığını hissettim. Kenetlediği ellerimiz yavaş yavaş birbirinden kopuyordu sanki. Eliyle burun kemerini sıktı. Bu hareketi beni korkutuyor iken kendimi sakinleştirmek için çabaladım. Bunu hazmetmesi için ona fırsat vermeliydim.

"Bak Liya..." Konuşmaya başlamasıyla yutkundum. O da duraksadı. Ne diyeceğini tartar bir hâli vardı.

"Ben seni seviyorum. Çok kısa bir süre içinde hayatıma girdin ve doğal oluşun beni çok etkiledi. Benim için sıradan bir çalışan değildin, kabul. Güzelliğin, sakarlığın, başarın hatta şu aptal davranışların... Hepsiyle benim için harika bir bütündün ama-" diye devam edemeden sözünü kestim istemsiz bir şekilde. Bu kadar güzel bir şekilde konuşup ama demesinin tek bir nedeni olabilirdi, o da beni terketmek.

"Ama?"

"Üzgünüm Liya. Ben baba olmak için çok gencim."

***

Hâlâ bakışlarımı ondan ayıramaz iken onu ne kadar özlediğimi farkettim. Mavi gözleri beni görünce garip bir hâle bürünmüştü. 1,5-2 ay boyunca ben resmen yıkılmıştım -çocuk yaptığımı unutursak- fakat o her zaman ki endamıyla masaya oturdu. Gözlerimi ondan ayıramazken hâlâ ona karşı bir şeyler hissettiğimi anladım. Bana kızabilirsiniz fakat o benim ilk aşkımdı ve onu unutmak bu kadar kolay olamazdı. Onu görmek bana kesinlikle acı veriyordu, aynı zamanda mutluluk.

Fakat içimde o kadar kötü bir his var ki... Sanki karnımdakine ve babasına ihanet ediyormuş gibi hissediyordum.

"Entschuldigung, es gab Stau. Wie geht es Ihnen Herr Ayvaz? " (Kusura bakmayın. Fazla trafik vardı. Nasılsınız Erim bey?) Masaya oturduğundan bu yana bana bir kez olsun bakmamıştı. Bu canımı yakarken sessiz kalmayı ve yok olmayı diledim. Ona nasıl baktığımı bilmiyordum. Aşkla mı bakıyordum yoksa nefretle mi, bıkkınlıkla mı bakıyordum yoksa özlemle mi? Dediğim gibi bilmiyorum.

"Macht nichts. Mir geht es gut." (Hiç sorun değil. İyiyim.) Erim'in sıcak kanlılıkla verdiği cevaptan sonra bakışlarını bana çevirdi ve beni yeni görmüş taklidi yaptı. Bu adam kesinlikle iyi bir oyuncuydu. Kaşlarını hafiften yukarıya kaldırdı ve göz göze geldik. Eski mavileri bana eskisi gibi bakmıyordu. Zaten eskisi gibi bakmasını dilemezdim. Benim gibi bir kadından boşanmakla, çocuk yapmayı reddetmekle hayatının en büyük hatasını yapmıştı. Ondan intikam almak gibi saçma bir şeyi asla yapmayacaktım. Bundan sonrası sadece çocuğum ve benden ibaret olacaktı. Hayatımda kesinlikle yeni birine yer olmayacaktı.

"Wer ist die hübsche Dame neben Ihnen?" (Erim Bey, bu yanınızdaki güzel kadın da kim?) İltifatına karşılık olarak Erim çakmasın diye yalandan gülümsemek zorunda kaldım. Sahte gülümsemem ona komik gelmiş olacaktı ki o da gülümsedi. Zavallı Erim ise her şeyden habersiz Ardal'a bakıyordu. Terslik olduğunu farkedercesine kaşlarını hafiften çattı. Ben ise Erim'in neden kaşlarını çarptığını anlamamıştım.

"Ich..." (Liya benim n-) Erim'in beni tanıtacağını anlayınca lafını kestim. İnanın, Ardal Erimle aramda bir şey olduğunu anlarsa beni tüm basına rezil edebilecek güçteydi.

" Ich bin die Dolmetscher von Herr Ayvaz. Er hat mich darum gebeten dashalb bin ich mit ihm da. "
(Ben Erim Bey'in tercümanıyım. Kendisi rica etti. O nedenle buradayım.)
Ardal'a nefret dolu bakışlarımı ilettim. Bunu dememle birlikte Erim'in de öksürük krizine girmesi bir oldu. Suyundan bir yudum alınca ona baktım. Onun gözlerini hiç böyle görmemiştim.

Sanki bana biraz sinirli bakıyordu. Gözleri bir okyanustu ve ben yüzme bilmiyordum.

Erim gibi tatlış bir adamı ilk defa sinirli görüyordum ve bana sinirli olması beni daha çok geriyordu. Fakat neden bu denli sinirli olduğunu anlamamıştım. Erim Xoxo Des şirketinin sahibiydi. Eğer Ardal aramızda bir şey olduğunu öğrenirse Erim'in itibarını yerle bir ederdi ve benim Erim'e bunu yapma hakkım yoktu.

Şimdi farkettim de Erim'in mavilileri Ardal'ınkinden daha güzel bakıyor.

"Ich verstehe dich." (Anlıyorum.) Gibisinden mırıldandı. Erim yemek siparişini verirken Ardal'ın da bana meydan okuduğu çok belliydi. Erim ben ve kendisi için bir yemek isterken Ardal bana baktı ve siparişini verdi.

"*Fischbrötchen." Aklıma gelen şeylerle gözlerimi sıkıca yumdum. Aklı sıra benimle oyun oynuyordu.

**

"Of Ardal! Gece yarısı neden benim adını bile söyleyemediğim bi' yemeği istiyorsun ki?!" Kendi kendime söylenirken Fischbrötchen denilen yemeği nasıl yapacağımı düşünüyordum. Yaprak sarma yap dese koşa koşa yapayım. O ne be?! Gece gece balıklı sandviç istemek de ne?!

"Birileri aşçılığını konuşturuyor." Benimle dalga geçer gibi söylediği şeye göz devirdim. Benimle uğraşmaktan oldukça zevk alıyor olmalıydı.

"Aşkım ismini söyleyemediğim yemeği nasıl yapabilirim?" Bence kesinlikle haklıydım. Senin karın Türk! Sarma iste, Adana, Urfa iste! Balıkla aran iyi değil arkadaş!

"Hmm... O zaman seni yemek zorunda kalacağım."

**

Aklıma gelen anıyla gözlerimin dolduğunu hissettim. Erim'in kolunu dokundum ve kulağına fısıldadım.

"Lavaboya makyajımı tazelemeye gidiyorum." Başıyla onayladıktan sonra çantamı koluma taktım ve gözyaşlarımı sildim.

'Wc' yazan yere girdiğimde ilk işim aynaya bakmak oldu. Derim nefesler verip Ardal'ı nasıl patakladığımı hayal etmeye başladım. Önceden aşık olduğum -ayıp ettiniz şimdi asla sevmiyorum- gözlerini oyup, kucağına da on beş tane bebek koysam ne güzel olurdu.

"İnşallah on beş tane beben olur Ardal Müller!" diyerek hırsla rujumu çıkardım. Sürdükten sonra kapağını kapattım ve önüme düşen kahküllerimi kulağımın arkasına sıkıştırdım. Artık kahkülden çok perçem gibi duruyordu.

Lavabodan çıktığımda topuklarımı yere vura vura hıncımı alıyordum. Bir de süslenmiştim. Onun için süslendiğimi falan zannediyorsa baya yanılıyordu. Erim için-

Bie dakika ben Erim için neden güzel görünmek isteyeyim ki?
Ben sadece kendim için güzel görünmek istedim.

Azıcıkta Erim için. Miniminnacık.

Aniden ensemde hissettiğim nefesle yutkundum. Bu koku fazla tanıdık geliyordu.

"Hast du mich vermisst?" (Ne o, özlemedin mi beni?)

***

*Fischbrötchen= Valla balıklı sandviç gibi bir şey arkadaşlar. Sevilen bir Alman yemeği.

Ee bölümü nasıl buldunuz?

Sizce Erim neye sinirlendi? Anlaması pek zor olmasa gerek :)

Sizce Ardal ve Liya eskiden yakışıyor muydu?

YaRim mi, LiAr mı?

Şip ismine bilerek LiAr yaptım kxksksk İnce gönderiyi umarım anladınız

Görüşmek üzere!

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro