0.5
Merhaba herkese!
Sizce medya kapak olmalı mı?
Sözümü tuttum ve ithaf alanlara baktım.
İthaf: veca45 bölüm senindir!
İyi okumalar 🌼🌼
***
Bir yandan tedirgin bir şekilde Rana'ya bakarken diğer yandan bakmaya korktuğum Teoman beni bakışlarıyla öldürüyordu. Muhtemelen Rana aşırı ilgiye dayanamayarak Teo'ya her şeyi anlatmıştı. Teo yeşil gözlerini kısmış bir şekilde garip hareketler yapıyordu.
"Anlat artık!" diyerek patladı en sonunda. Ben de bu anı bekleyerek konuya balıklama atlamaya karar vermiştim.
"Dayı oluyorsun." dediğimde yüzünde herhangi bir değişiklik olmadı. "Bunu zaten biliyorum Liya!" diyerek çemkirdi. Rana'ya baktığımda 'anlatmak zorundaydım' dercesine bakmıştı. Bir yandan dudağımı ısırıyor bir yandan Rana'ya acınası bakışlar atıyordum. Ha, ne kadar işe yarardı, orası meçhul.
"Hani şu... Kafa dağıtmak için gittiğimiz yer var ya... İşte o gün senin içkini içmiştim. Kendi içeceğimi içmediğimi anlayınca da yüzümü buruşturdum ama sonra olan oldu işte..." diyerek açıkladım. O ise beni pür dikkat dinliyordu. Başıyla devam etmem için işaret verdi. Ben de derin nefes verip anlatmaya devam verdim fakat bu fazla utanç vericiydi!
"Sonra ismi lüzumsuz baş harfi Ardal olacak o herifi gördüm! Çok mutluydu ve bu beni çok sinirlendirdi, yanına iki-üç kadın almış eğleniyordu. Her şey bir anda oldu ve sana anlatamadım. Baba mevzusu için seni heyecanlandırdığım için ise üzgünüm." dedim ve göz temasını kestim. Ardal'dan boşanmaktan çok -gerçi o beni boşadı- artık bir kitap karakteri olmadığımı anladığım zaman ayrılık canımı yakmaya başlamıştı. İlk aşkıyla evlenen aptal çalışanın, kendini patronuna kaptırması... Ben cidden böyle bir hikayeyi İngilizceye çevirmiştim.
Fakat nedense oradaki kız patronuyla evlenip futbol takımı kuruyordu! Bu da benden size bir tavsiye olsun, asla kendinizi aptal aşk romanlarıyla kandırmayın.
"Tamam. Fakat bir daha lütfen benim arkamdan iş çevirmeyin. Özellikle yalan söylemeyi bırak Liya" deyip güldüğünde yanına gittim ve sarıldım. Rana da bize baktı ve dayanamayıp yanımıaza geldi. Teo ikimizi de omzunun alına aldı.
"Ee sen dün neler yaptın?" diye soran zavallı Rana başıma gelenlerden habersiz anlatmamı bekliyordu. Şimdi anlatsam Erim'le olan randevuma geç kalacaktım. Evet, onunla randevum vardı. Bundan sonra ne yapmamız gerektiğini tartışacaktık.
"Erim her şeyi öğrendi." dediğimde ikisinin de gözleri yuvasından firlayacakmış gibi oldu. "Nasıl öğrendi? Peki ya ne söyledi? Aldır falan demedi değil mi? Yoksa bir güzel kenara çekmem gerekecek." diyen Teoman gözlerini kıstı ve düşünmeye başladı. Tahminen şu an çoktan Erim'in kafasını ezme hayalleri kuruyordu fakat boşunaydı.
"Teo! Benim eniştem öyle bir adam değil!" Bu sefer Rana'nın kafasını ezme planları kurma sırası bendeydi. Enişte derken?!
"Senin tek bir enişten vardı! O da ismi lüzumsuz baş harfi Ardal!" Bana bunu dediğim için kızgın olan bir bebeğim ve sizler vardınız fakat yapabileceğim pek bir şey yoktu.
Malesef insanın ilk aşkını unutması o kadar basit olmuyordu, hele ki bu adam sizin kocanız ise.
"Hâlâ unutmadın gitti. Tamam, Ardal da benim eniştemdi ama ben ona Ardal diyordum. Onun için bırakta birinne türkçe sesleneyim!" diyerek yakındı.
"Insanın ilk kocasını, ilk aşkını unutması o kadar kolay olmuyor. Tamam, şu an ondan nefret ediyorum ama bu Erim'e bir şeyler hissettiğim anlamına gelmez." diyerek açıklama yaptım. Rana'nın sarı saçlarını tepeden toplamaya başlaması ile Teo, Rana'nın bu muhabbetten sıkıldığını anlamıştı.
"Kimse sana Erim denen herifi seviyorsun demedi zaten-" diye devam eden Teoman'ın sözünü Rana kesti. "Sadece bebeğinin babasına bir şans verebileceğini düşünüyorum Liya. Senin bir ailen yok. En azından Almanya'da değiller. Sen artık gerçekten mutlu olmayı hakediyorsun. Belki bu adam seni mutlu edebilir, ha, ne dersin?"
Rana'nın dediklerini düşünmek istemedim. Şu devirde insanların birbirine güvenmesi her şeyden daha zordu. Ve ben asla tek gecelik bir ilişki yaşadığım adama güvenemezdim. Şunun şurasında kaç diyaloğumuz olmuştu ki?
"Adamın adını bir söylesene. Google amcaya aratalım." Teo cebindeki telefonu çıkardı ve Google'ye girdi. Sahiden iş görüşmesine gidince bakmıştım adına. Güzel bir ismi vardı.
Erim Ayvaz.
"Erim Ayvaz." dediğimde Rana'nın kıkırdamalarını ister istemez duydum. Söylemek istediği bir şey vardı ama korkudan diyemiyordu. "Kızmayacağım. Söyle!" dedim merakımdan.
"Bir gün Liya Ayvaz olarak aratırız kim biliiir?" dedi tepkimi ölçmek istercesine. Sinirle omzuna vurdum. Böyle bir şey olamazdı.
"Yuh! Adam harbi zengin lan!" dediğinde dayanamayıp ensesine vurdum.
"Sen yapsaydın çocuğu o zaman Teoman! İyi süzgün!" Alıcı gözüyle bakan Teo gözlerini devirirken Rana lafı yapıştırmakta geç kalmadı. "Teo bakmasana! Adamın karısı kıskanıyor!"
Sinirle ayağa kalktım.
"Ben çıkıyorum. Geç dalganı sen de!" dediğimde Teo kaşlarını çattı. "Tamam ya. Rana da susuyor şimdi." dedi ve Rana'ya susması gerektiğini söyledi. Rana da alaylı bakışlarını takındı.
"Bana kızma. Erim'le buluşmaya gidiyor, benimle alâkası yok yani." Pembe kanepenin üzerinde duran devasa mavi kırlentli yastığı ona fırlattım. Teo'nun kafasına gelince gülümsedim. O ise mırıldandı. Sehpanın üzerinde duran telefonum titremeye başlayınca mesajın kimden geldiğini çoktan tahmin edebilmiştim.
+49*****: Liya, Erim ben. Sarı olan.
+49*****: Umarım yanlış konum atmamışsındır çünkü ben evin önünde bekliyorum.
"Ben çıkıyorum. Ocağı ellemeyin uslu uslu oturun."
***
"Ee çay kahve içmeye mi geldik?" dedim geldiğimiz yere göz atarak. Erim beni renkli bir kafeye getirmişti fakat nedenini hâlâ anlayamamıştım.
"Bir şeyler içsene." dediği şeye karşı göz devirdim. Tamam, çok değerli vaktim var triplerine girmeyecektim ama sadece biraz naz yapmak istiyordum. Bu adamla aramdaki tek bağ bebek olmalıydı.
"Ne diyeceksen de. Gitmek zorunda kalacağım." dediğimde pes etmişçesine baktı. Kahvesinden bir yudum aldı ve başını cama çevirdi. Kahretsin hamilelik hormonlarım. Bu adam şu an fazla harika görünüyordu. Fazla sert bir yüz hattı olduğunu söyleyemezdim, her şey fazlasıyla dengeliydi.
Onu keserken yakalanacağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ben aşk kitaplarından nasibimi aldım.
"Sence de tanışmaya bir yerden başlamamız gerekmiyor mu? Bana karşı soğuk davranarak bir şey kazanamazsın. Sen istesen de istemesen de bizim bir çocuğumuz var." Normalde fazlasıyla güleryüzlü olmasına rağmen bunu ciddi bir tavırla söylemişti.
O benim hayatıma çok ani bir giriş yapmıştı ve çıkmasının da imkânı yoktu. Çıkamazdı.
"En yakın zamanda evlenmemiz gerek." dediği şeyle içtiğim su boğazımda kaldı ve aniden öksürmeye başladım. Elimle ağzımı kapattım ve tepkisini ölçmek için ona baktım. Kahretsin ki bu adam ciddiydi. Endişeli bakışlarını benimle buluşturdu.
"Hey! İyi misin?" dediğinde başımı olumsuz bir şekilde salladım. Elbette iyi değildim.
10 ay içerisinde iki düğün... Kalbim dayanmaz.
"Bak! Son zamanlarda benim için çok fazla şey oldu. Ben seninle evlenemem. Bana sorun çıkaracak bir ailem yo-" diye devam edecekken lafımı kesti.
"Senin sorun çıkaracak bir ailen olmayabilir fakat benim sorun çıkaracak bir ailem var." dedi ve konuşmasına devam etti. "Bu çocuğa sandığımdan daha az değer veriyorsun havuç kadın!" Son cümlesini alaylı bir şekilde söylemesi beni fena hâlde sinirlendirirken sert bir şekilde masanın altından ayağına bastım. Yüzünü buruşturdu.
"Sakin ol! Bunu nikahımızda yapman gerekirdi!" dediğinde gözlerimi devirdim.
"Sen benim bu çocuğa ne kadar önem verdiğimi bilemezsin! Anladın mı?" Ona tüm gerçekleri anlatamazdım. Anlatırsam beni yanlış anlayabilir, hatta bu çocuktan vazgeçebilirdi. İnsanlar üzerinde kötü bir izlenim bırakmak istemezdim. Kasıtlı olarak bu çocuğa sahip olduğumu düşünmelerini istemezdim.
"Neden o zaman böyle yapıyorsun Liya? Bana tecavüzcü muamelesi yapmandan bıktım!" Kaşlarını çatarak, sinirle söylediği şeyler karşısında yanıt veremedim. Ben ona nasıl davranıyordum ki?
"Sana ne yapmışım da-"
"Bana nasıl bakıyorsun, haberin var mı? Benden iğrenirmişçesine."
En son beğeniyle süzmüştüm. Hatlar karıştı galiba.
"Sandığın gibi kötü biri falan olduğum yok. Bu bebeğe bir gelecek vaad edebilirim. Ona iyi bir aile ortamı yaşatabilirim, bunu yapabiliriz. En önemlisi ise ben ona iyi bir baba olabilirim. Ve sen de iyi bir anne olmayı diliyorsan bana bebeğimiz için katlanabilirsin. Öyle değil mi?" Siniri az da olsa geçmiş gözüküyordu. Söylediği şeyler bende mantıklı düşüncelere yol açıyordu. Ben onun kadar çabuk benimseyemesem de o çoktan bebeğimiz olduğunu kabullenebilmişti. Belki de ona zarar vermek... O kadar da kötü bir fikir değildir.
"Ben bebeğim için her şeyi yaparım. Sen de bunu o kalın kafana sok." Gülümsemesinin yerine geldiğini görünce ben de ister istemez güldum.
"Evlenmeyi de kabul ediyorsun o zaman?" dedi tek kaşını kaldırarak. Bunun için karar vermek çok ani olacaktı.
"Biz en iyisi bir süre nişanlı taklidi yapalım. Evlilik planlarımda olan bir şey değil!" Evlenmek... Bir daha aynı hataya düşeceğimi sanmazdım. Çoktan akıllandığımı düşünüyorum.
"Sen nasıl istersen. Benimle yan yana olmaktan şüphe etmiyorsun yani?" Benimle oynamayı gerçekten çok seviyordu.
"Neden korkayım be?'' diyerek çemkirdim. O da düşünürmüş gibi yaptı. "O zaman benimle bir iş yemeği yapmaktan çekinmezsin, ha? Alışman gerek. Magazinlerin bazı şeyleri konu alması gerekli." dedi gözünü kırparak.
Kısacası 'ben ünlüyüm' diyordu yani. Fakat onun bilmediği bir şey vardı. Ben daha önce bir evlilik yapmıştım ve yeterince magazin konusu olmuştum. Hatta belki de 'Ardal'ın eskisi' olarak magazin sayfalarına düşmüştüm. Alışkındım yani.
"Gelelim bakalım. Ama nişanlın olarak değil tercümanın olarak!" dedim. Elbette nişanlısı olarak gidecektim fakat şansımı denemekten zarar gelmezdi.
"Ortağım Almanca biliyor ama sen bilirsin."
***
Arabamın anahtarını valeye uzatınca merdivenleri çıkmaya başladım. Restoranın girişinde montum alınırken Erim'in rezervasyon yaptırdığı masayı aramaya başladım. Cam kenarındaki Erim dikkatimi çekince ona doğru yaklaştım. Üzerindeki siyah smokini ve ona uyum sağlayan siyah saati, 'E' yazan gümüş kol düğmesiyle fazla şık bir havası vardı. Telefonuyla konuştuğu için henüz beni görmemişti. Onun yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Ses dikkatini dağıtmış olacaktı ki bir süre bana baktı ve baş aşağı süzdü. Telefondaki kişi her kimse ona kapatması gerektiğini söyledi ve telefonunu masanın üzerine bıraktı.
"Çok fazla güzel kadın gördüm fakat senin kadarını değil." dedi çarpık bir gülüş atarak. Benimle alay ettiği çok bekliydi. Üzerimdeki siyah, kısa elbise adeta ona uyum sağlarken göz devirdim. Tahminen birçok güzel kadın tanımıştır fakat bu beni ilgilendirir mi? Elbette hayır.
"Senin beğenmene gerek yok. Erkek arkadaşım beğendi zaten." dediğimde yüzündeki alaylı gülümseme yavaş yavaş yok oldu. Ben ise bu ruh değişimini keyifle seyrettim.
"Anlamadım?" dedi tek kaşını kaldırarak. Dişlerimi gösterecek şekilde güldüm.
"Boşver." Dalga geçtiğimi anlayınca gülen yüzü geri geldi.
"Ee nerede bu ortağın? Gelmiyor mu?" diye sordum. Saatine baktı ağır adımlarla. "Trafikte kalmıştır. Yolda olması gerek." dedi ve bana döndü fakat yüzüme değil karnıma bakıyordu.
"Ee kızım ne yapıyor?" dediğinde kaşlarımı çattım. Ne malûmdu kız olduğu?
"Ne kızı? 1.5 aylık bebek daha." diyerek üste çıktım. O ise omuz silkti.
"Tamam bir tane de erkek olur. Madem eşitlikten yanasın." Utandığım için onun yüzüne bakamadım. Elbette ki utanınca yüzüm kızarmıyordu. Sert bir şekilde karnına vurdum.
"Hey! Yavaş olsana. Ya başka bir yere gelseydi. O bizim geleceğimiz!" dediği şeyle gözlerim yuvadan çıkacakmış gibi oldu. Bu adam iyice edepsizleşmişti.
"Bebeğim doğsun da ilk işim kıçına tekmeyi basmak olacak Erim Ayvaz!" Sinirle söylediğim şeyler onda hiç etki yaratmamış gibi görünüyordu. Bu adam çok sinir bozucuydu. Hiçbir şeyde etkilenmiyor, hep gülüyor!
"Tamam, tamam! Dalga geçiyorum. Hem benim ortak da geldi zaten." Gözlerini restoranın girişiyle buluşturunca karşımdaki takım elbiseli adama baktım. O da bana şaşkın bir şekilde bakıyordu.
Mavi gözleri her zaman olduğu gibi parıldarken onu uzun zamandır bu kadar yakından görmediğimi farkettim. Sakallarını kesmiş, saçlarını az da olsa kısaltmıştı. Kalbim göğüs kafesimden fışkıracakmış gibi atarken derin bir şekilde yutkundum. Ağzımdan sadece tek bir kelime cıktı.
"Ardal..."
***
Eveeeeet. Bölümü beğenenler?
Sizleri bekletmek istemedim fakat iki saat boyunca anca 2000 kelime yazabildim. Birazını da bilgisayardan yazdığım için daha kolay oldu benim için..
Favori karakteriniz kim?
Erim/ Ardal?
Sizce bundan sonra neler olacak?
Görüşmek üzere!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro