0.4
MEEEEEEEEEERHAABAAAAAA!
Nasılsınız efenim?
Bundan sonra şöyle bir şey yapacağım.
En çok yorum yapan okuyucuma bir bölüm ithaf edeceğim. Şu saniyeden itibaren başlamayı düşünüyorum.
Dün bölümü atmayı gerçekten çok istedim fakat 1 aylık kuzenime bakmam gerekiyordu, pek mümkün olmadı. Seviliyorsunuz 🌻
İyi okumalar ❤❤❤
***
Gözlerimi yavaşça aralamaya çalıştım. Ani baş ağrısıyla birlikte gözlerimi tekrardan yumdum. Sevmediğim hasta kokusunu alınca da yüzümü buruşturdum. Gözlerimi hafifçe araladığımda birden yanımdaki sandalyede uyuya kalmış sarı kafaya gözüm takıldı. Kolumdaki seru-
Ne?
Yanımdaki sarı kafa mı?!
Ani bir hareketle doğruldum. Etrafıma biraz daha boş boş bakındım. Neler olmuştu öyle? En son iş görüşmedindeydim, daha sonra sarı kafayla kavga ediyorduk.
Derin bir nefes verdim ve sarı kafayı uyanması için dürtmeye başladım. Sarı kafa biraz homurdandı ve hareketlendi. Hâlâ kalkmaması sinrimi bozarken koluna çimdik attım. Hızla yüzünü buruşturdu fakat gözlerini açmadı.
"Anne beş dakika daha!"
Ha?
Kendi kendime sinirden gülmeye başladım ve alayla cevap verdim.
"Kalk oğlum yerine yat! Yahu manyak herif kalksana!" En sonunda irkilerek yerinden fırladı. Bu hâli komik görünüyordu fakat umurumda değildi. Eliyle gözlerini ovuşturdu ve bana baktı. Ben de onun bakışlarına karşılık vermeye başladım. Normalde mavi renkli gözlerden pek hoşlanmazdım
-ben ve ex kocamın bunda etkisi büyük-
fakat bu adama ayrı bir hava kayıyordu. Sarı, uzun saçları birbirine girmiş, büyük gülümsemesi ile bana bakıyordu.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu bana daha çok yakınlaşarak. Tekrardan yanda duran sandalyeyi yatağın yanına doğru çekti. Ben ise nedense heyecanlanmıştım. Bana baktığı sürece bu devam edecek gibi görünüyordu. Sadece bir süre onun bakışlarına karşılık verebilirdim, sonrasında utanıp başımı çevirirdim.
Zamanında Ardal da öyle yapardı.
Aklıma getirdiğim lüzumsuz kişilik ile kafamı sağa sola salladım ve düşünce balonlarımı yok ettim. Bundan sonra ondan bahsetmek yoktu. Bebemi üzmemek için o adamı -ismine gerek yok baş harfi Ardal- düşünemk istemiyordum. Onun babası o değildi.
"Evet. İyiyim. Bir an önce çıkmak istiyorum buradan." dediğimde kaşlarını çattı.
Hoşt be. Heybetini gizli tut yiğidim, çatma kaşlarını.
İstemsiz bir şekilde düşündüğüm şeyler karşısında ufak çaplı bir şok yaşadım. Resmen iç sesim benden habersiz o adama asılıyordu. Daha düne kadar zerre hoşlaşmadığım adam hakkında bunları düşünmek...
Tanrım, hamilelik bana neler yaptırıyor böyle?! Kendine gel Liya!
"Henüz serumun bitmedi ve tahlil sonuçlarının çıkmasını bekleyeceğiz." Kahretsin! Tahlil sonuçları...
Tahlil sonuçlarında benim hamile olduğum ortaya çıkacaktı. Belki bu sarı kafa benim bebemi aldırmak isteyecekti? Benim bir şekilde bu herifin tahlil sonuçlarını görmesini engellemem gerekiyordu fakat elimden pek bir şey geleceğini zannetmiyordum. Güvenilir birine benziyordu fakat tek gecelik ilişki yaşadığım birine kapılıp gitmek benim ve bebeğim için doğru bir karar olmazdı.
"Olmaz! Ya da olur. Hatta sen git. Ben çok iyiyim. Tansiyon var bende. Bir düşüyor bir y-" diyerek itiraz etmeye devam edecektim ki elini dudaklarıma bastırdı. Yavaşça kulağıma eğildi ve fısıldadı. Bu hareketi huylanmama neden olurken, ufak bir tebessüm ettim.
"Çok konuşuyorsun havuç kadın!"
Hönk?
"Diye diye bunu mu dedin yani?" Ağzıma gelen ilk şeyi söylediğimde sesli bir şekilde güldü. Bir an gerçekten hoş bir şeyler diyeceğini sanmıştım.
Farkettim de ben bu adamdan sürekli iyi şeyler bekliyordum! Hamilelik hormonlarım beni bebemin babasıyla aramda olan çekime katkı sağlar iken hamile olduğumu öğrenirse de böyle gülüp gülemeyeceğini merak ettim. Pek sanmıyordum.
Aniden açılan kapıyla gözlerim kapıyı buldu. İçeriye giren doktorla birlikte ben tedirgin olmaya başlamıştım bile. Elinde tuttuğu dosyaya benzer şeyi indirdi ve sarı kafaya baktı. Artık engelleyemeyeceğimi farkettiğm anda bakışlarımı kaçırdım. Az sonra olacaklardan korkuyordum. Ya çok fevri davranırsa ne olacaktı?
"Sind Sie der Ehemann der Erkrankten? (Hastanın eşi siz misiniz?)
Doktorun yönelttiği soru ile sarı kafa ne diyeceğini bilemez hâlde başıyla onayladı.
"Ja der bin ich." (Evet. O benim.)
İşte korktuğum da buydu.
Sarı kafa neyim olduğunu sorunca doktor gülümsemeye başladı. Ve şaşırmış numarası yaparak bana baktı. Hamile olmak garip bir durum muydu?!
"Ich gratuliere Sie, sie werden Vater!" (Tebrik ederim baba oluyorsunuz!")
"Verdammt!" Dedim. (Lanet olsun!) Kendi kendime yakınmaya başladığımda başımı öne eğdim. Doktorun çıktığını çarpan kapı ile anladım. İkimizde bir süre konuşmadık çünkü bu fırtına öncesi sessizliğin ta kendisi idi. Başını öne eğdi ve ellerini saçlarına geçirdi. Aynı zamanda saçlarını çekiştirdiği de gözümden kaçmıyordu. Derin bir nefes verdi. Hâlâ inanamıyormuş gibi görünüyordu.
"Babası ben miyim?" Sorduğu soruyla hızla kaşlarımı çattım. Tamam, birbirimizi tanımıyor olabilirdik ama bir anda söylenecek şey miydi bu?
"Tabii ki sensin!" dedim ve gözlerimi yumdum. Onun nasıl bir yüz ifadesine sahip olduğunu görmek istemediğim için gözlerimi kapatmıştım. Eğer üzgün yüz halini görse idim muhtemelen ömür boyu unutamayacaktım, bu da çocuğuma bırakacağım kötü bir anı olacaktı.
"Neden üzgünsün? Bunu Alman nüfusunun çoğu yapıyor. Yaptığımız ayıp bir şey değildi-" Konuşmasına devam edecekken onu durdurdum.
Tabii canım, ne olacak alt tarafı bebek.
"Değildi. Sadece yanlış kişileriz anlıyor musun? Son zamanlarda bir çok şey yaşadım ve bu... Böyle olmamalıydı." Sonlara doğru ses tonumu azaltarak söylediğim şeylere karşı sustu. Ben de gözlerimi açtım ve ona baktım. Beklediğim tepkiyi vermemesi beni mutlu etmişti. Elleriyle yüzünü kapattı fakat ben onun nasıl bir tepki verdiğini görebiliyordum.
O gülüyordu.
Artık onu gördüğümü anlayınca başını kaldırdı ve bana baktı. Sesli bir şekilde gülmeye başlayınca eliyle ağzını kapattı. Fakat hâlâ kendisini engelleyemiyordu. Ben ona garip bakışlarımı atarken o ise benim bakışlarımdan habersiz görünüyordu. Bu herif kesinlikle benden daha mutlu olmuştu.
"Kalk! Gidiyoruz!" dedi ve elimi tuttu. Tuttuğu yer karıncalanmaya başlarken hâlâ onun ne yaptığını idrak etmeye çalışıyordum.
"A-Ama serum?" diye sorduğumda rahat bir şekilde cevap verdi.
"Onu al da gel." Kaşlarımı çattım ve ona baktım. Bu adam gerçekten manyağın tekiydi.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
"Kalp atışlarını dinlemeye!" Coşkulu bir şekilde söylediği şeye karşılık istemsiz bir şekilde güldüm.
"O daha çok küçük! Kalp atışı falan olmaz ki!" dediğim şeyle birlikte durdu. Ve düşürmüş gibi yaptı. 'Hadi yaa' gibisinden mırıldandı. Ben ise bir hazır kalkmış iken su içmeye karar verdim. Hastane odası fazlası ile sıkmıştı.
Çıkmak için hazırlanırken kolumdan tutulup çekilmemle ne olduğumu şaşırdım. Birden nefes alamadığımı hissedince saçımda bir el hissettim. Bir elini saçlarıma götürdü diğerini ise belime yerleştirdi. Dokunduğu yer adeta yanarken nefesimi tuttum. Başımı göğsüme yasladı ve çenesini başıma bastırdı. Bu hissettiğim de neydi böyle? Başımı yasladığım göğsünden onun da kalbinin aynı benimki gibi hızla attığını hissedebiliyordum.
İkimiz de çok farklı hissediyorduk.
"Teşekkür ederim. Her şey için."
***
Eveeeeeet. Sarı kafa, nam-ı değer Erim her şeyi öğrendi. Bakalım bundan sonra neler olacak?
Liya Ardal'ı unutup Erime güvenebilecek mi? Yoksa kendini tamamen kapatacak mı?
Zaman gösterecek.
Görüşmek üzere!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro