Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

0.3


Merhaba herkese! Sınav haftam olduğu için pek sık yazamıyorum. Neyse ki Çarşamba bitiyor 😁

Buraya karakterlerimizi bırakalım.


Öncelikle oy ve yorum verirseniz sevinirim 😊

İyi okumalar ❤

***

  Ataklarımla ritim tutarak pembe kanepemin, minnak minderlerinin bir aşağı, bir yukarı kalkmasını izliyordum. Mavi kırlentin fermuarıyla oynuyordum. Göz temasını kesmiştim. Adeta kendi kafamda takılıyordum. Teoman ise bıkkınca bir nefes verdi ve yeşil gözlerini devirdi. Rana ise 'hadi artık' dermisçesine bakıyordu.

"Şu pencere battaniyemi kapatta öyle konuşalım. Güzel gözlerim hasar görüyor Rana!" Bu elbette biraz zaman kazanmak içindi. Şu sıralar Rana, teyze olacağı için pek mutluydu. Bu nedenle bana katlanmak zorunda kalıyordu. Bıkkınca bir nefes vererek ayağa kalktı ve pencere battaniyemi örttü. Içerisi az da olsa güneş ışıklarından arınmıştı. Teoman artık bıktığını belli edercesine lambaderi yaktı. Bu kadar şeyi sadece zaman kazanmak için yapmıştım. Teo benim en yakın arkadaşımdı ve ona hamile olduğumu söylemekte zorlanıyordum.

"Hadi artık! Rana bari sen söyle!" Kaşlarını çatıp yakınmaya başladı. Büyük ihtimal sadece ikimizin de ondan bir şey sakladığını bildiği için kendisini 'keriz' gibi hissediyordu.

Evet. Kerizdi.

"Ah, pekâla. Liya ha-" Rana memnuniyetle Teoman'a cevap verecekken ayağımdaki sarı, benekli terliği ona doğru fırlattım. Annemden öğrendiğim birkaç atış taktiği vardı. Evdeki tek küçük  kız kardeş olmak bunu gerektirirdi. Rana isabet ettirdiğim göbeğini tutarken Teo'ya yapmacık ve hanımefendi gülüşlerimden attım. Teoman bu halimize çok kısa bir süreliğine olsa da güldü.

"Sıkılıyorum artık Liya." dediğinde derin bir nefes aldım. Artık söyleyipte kurtulmam gerekiyordu.

"Teoman... Benhamileyim." Hızlı bir şekilde söylediğim şeye karşılık mal mal suratıma bakmaya devam etti. Rana gözlerini devirerek pes etti.

"Ne diyorsun kızım sen?"

"Hamile!" dediğimde gözlerini pörtletti. Kafası karışmış gibi görünüyordu. Oturduğu yerde biraz daha doğruldu. Ellerini birbirine kitledi..
"Kim?!"

"Şey... B- Rana! Rana hamile. Dayı oluyorsun.'' dediğimde Teoman hareket etmeyi bıraktı. Rana'ya öyle bir baktı ki bir an baba oluyor zannettim. O değil de ben suçu neden Rana'ya  atmıştım?!

Neyse, o bunu haketti.

  Tamam, hamile olmak ayıp bir şey değildi. Benim için küçük bir mucizeydi ama bu şekilde kesinlikle olmamalıydı. Büyüdüğü zaman babasının kim olduğunu kesin bir dille söyleyebilmeliydi.

Acaba çocuğu Ardal'a mı kitlesen?

İç sesimin aklı yine manyaklıklara gidince güzel kafama hafiften patlattım. Ardal benim ona vereceğim bir bebişi kesinlikle haketmiyordu! Hem, Ardal kimmiş ya? Sen hayırdır Ardal?

Teoman aniden ayağa kalktı ve hiç beklemediğim bir anda Rana'yı kucağına aldı. Rana gözlerini pörtletti. Ve bana çok kötü bir bakış attı. Teoman yerinde duramazken, Rana tedirgin bir şekilde Teo'ya bakıyordu.

"Ulan dursana!" Rana kızgın bir şekilde Teoman'a vururken o ise gülüyordu. Bugün bu çocuğa bu neşe nereden gelmişti?!

"Baba olacağımı neden ilk bana söylemedin?!" Teo'nun dediği şeyle şaşırma sırası bendeydi. Rana'yı yere indiren Teo, olanlardan habersiz Rana'ya bakarken Rana ise bana bakıyordu. Şu an ortam çok gergindi. Ve ortadaki keriz tabii ki de Teoman'dı. Zavallının hiçbir şeyden haberi yoktu. Rana bana anlatacaktım gibisinden bakışlar atarken ben hâlâ ne olduğunu idrak edememiştim.

Ulan ben salladım tuttu mu?

"S-Siz birlikte misiniz?" Sorduğum soruya karşılık olarak Teo gülerek Rana'yı kolunun altına aldı. Gerizekalı benim sayemde baba olduğunu sanıyordu. Fişek beynim yine ortalığı karıştırmıştı. Rana gözlerini yumdu ve sabır dilercesine yukarıya baktı. Teo'nun üzüleceğini bildiği için bir şey de diyemiyordu.

"Evet. Sen bebeği kimden zannediyordun?" diye sordu Teo. Zavallı arkadaşım baba olacağını zannediyordu fakat hâlâ arkadaşının kırdığı cevizlerden de bi'haberdi. Neyse bir süre böyle idare edelim.

"Tabii ki anlamıştım aramızda bir çekim olduğunu Teocuğum! Teessüf ederim, bu gözler neler gördü? Maşallah, Allah analı babalı büyütsün. Neyse Liya Açıkel kısacası kraliçe kaçar. Hadi görüşürüz!" Ben onları yalnız bırakmak adına çantamı ve telefonumu aldım. Rana derin bir nefes vererek Teo'ya nasıl anlatacağını düşünüyordu gerçekleri. Neyse ben kendimi sağlama alayım da. Rana halleder.

Rana'm: Seni kendi ellerimle öldüreceğim!

***


Evden çıktıktan sonra arabama yöneldim. Sanırım Ardal'ın bana bıraktığı en iyi şeylerden biriydi bu araba. İkincisi ise parmağımdaki yüzüktü. Her ne kadar parmağımdan çıkarıp fırlatıp atmak istesem de aklıma yaşadıklarımız geliyor ve yüzüğü tekrar parmağımdaki yerine oturtuyordum. İki buçuk ay olmuştu neredeyse, artık bir yerden unutmaya başlamam gerekiyordu. Benim için zor olacaktı ama mükemmelliyetim bana bu konuda yardımci olacaktı. Buna eminim.

Tam da şu saniye, orada, arabamı görünce aklıma geldi.

"Tamam! Şu saniye şurada unuttum seni Ardal Müller! Bebeğim var benim!" dedim ve ellerimle garip hareketler yakınmaya başladım. Etraftan geçenlerin bana garip bakışlar iliştirdiğini tahmin edebiliyordum fakat umurumda değildi.

Acaba Instagram'a hikaye çekip atarsam Ardal'ın fanları onu unuttuğumu anlar mıydı?

Derin bir nefes vererek radyoyu açtım. Sevdiğim bir müzik kanalına denk gelince durdurdum. Şu an evden uzak Allah 'a yakın olmalıydım. Aksi takdirde Rana beni bulup, gebertecekti.

Çıkan şarkının dizeleri tanıdık gelince yüzümü buruşturdum.


Was für eine Nacht!

Bin mit ‘nem Schädel aufgewacht,

Gieß' den Kaffee wie in Zeitlupe ins Glas.

Dem "Wenn du magst, kannst du noch bleiben"

Folgt ein unsicheres Schweigen;

Du schließt die Tür, es wird still, ich schau' dir nach.


Tam unutmaya karar vermişken bu da neyin nesiydi?! Bizim şarkımız çıkmıştı!

"O şarkıyı da hiç sevmezdim zaten. Zorla katlandım. Öğk. Kaka." dedim ve sinirle radyoyu kapattım. Telefonum çalmaya başlayınca kulaklığımı taktım ve dinlemeye başladım.

"Hallo." diyerek giriş yaptım. Beklediğim yanıt çok geç gelmedi.

"Hallo Frau Acikel. Ich rufe Sie aus dem Xoxo Unternehmen an. Ich denke, Sie werden sich an mich erinnern. Herr Ayvaz würde Sie, sobald Sie Zeit haben, zu einem Bewerbungsgespräch einladen." (Merhaba Bayan Açıkel. Xoxo Des şirketinden arıyoruz. Beni hatırlarsınız sanirim. Erim Bey sizi iş görüşmesi müsait olduğunuz ilk anda bekliyor."

Ne yani? CV'mden etkilenmişler miydi? Bu gerçekten iyi bir haberdi. Tanınmış bir şirkette çevirmen olarak tanışmak kariyerim için altın basamaklardan biriydi. İsmi lüzumsuz ex kocam için işimi bırakmak hayatımın en büyük pişmanlıklarından biriydi. Bu hatayı telafi etmem için harika bir şans tanınmıştı.

Heyecanlı bir şekilde yanıt vermeye başladım.  "Natürlich, ich werde in kürzester Zeit dort sein. Ich wünsche Ihnen einen schönen Tag noch." (Tabii ki, kısa zamanda orada olacağım. İyi günler!" dedim ve telefonu kapattım.

Kendi kendime güldüm. İster istemez gözüm göbeğime kayınca derin bir nefes verdim. O bebek hakkında hiç düşünmemiştim. Acaba bundan sonra ne olacaktı?

"Amaan! Onu da dokuz ay sonra düşünürüm." diyerek direksiyonu tuttum.

***

"H-" Şirkete geldiğimde yeniden danışmadaki kızın olduğu yere gittim. Tam konuşacaktım ki beni durdurdu.

"Merhaba Liya Hanım. Tülin ben. İki kez telefonda konuştuk.'' Uzun boylu, alımlı kadın kendini tanıtınca ben de ona karşılık olarak elimi uzattım. Ne yani bu kadın Türk müydü?

"Madem Türktün neden beni boşuna Almanca konuşturuyorsun?" Şakayla karışık sorduğum soruya güldü ve onu takip etmemi söyledi. Çantamı koluma astım ve onu takip etmeye başladım. Koskoca şirkete benden daha mütüşümsü birisi gelmemiş miydi? Şahsen ben patron olsam beni işe almazdım.

"Burası Erim Bey'in odası. Sizi bekliyor." Siyah bir kapının önünde durduğumuzda kapının yanındaki isme baktım.

Erim Ayvaz...

Önüme düşen kabulleri geriye doğru ittim ve kapıyı çaldım. 'Herein' dediğini duyunca hızlı adımlarla içeriye girdim.
Topuklu ayakkabımdan çıkan tok ses kendime olan güvenimi arttırırken yüzüme 'bence ben harika biriyim, neden beni işe almıyorsun?' gülüşümü takındım.

"Hallo. Ich bin Liya. Ich kann die Sprachen: Spanisch, Japanisch, Englisch und Türkisch. Es wird für Sie vielleicht irrelevant sein, aber ich bilde meine Chinesisch-Kenntnisse weiter aus. Ich hatte zuvor in der 'Kolkert de Passi' unternehmen gearbehitet, musste aber aus verschiedenen Gründen dort gekündigen." (Ben Liya. İspanyolca, Japonca, İngilizce ve Türkçe biliyorum. İşinize pek yaramaz ama Çince'mi de geliştiriyorum. Kolkert de Pasi şirketinde de çalışmıştım fakat çeşitli nedenlerden dolayı ayrılmak zorunda kaldım. )

Kapıdan içeriye girer girmez taramalı tüfek misali kendimi tanıtmaya başladım. Zaten Cv'de olan şeyleri özet geçmiştim ama olsun. Benim bu hızlı ve heyecanlı girişime karşılık karşımdaki sarı kafa gülmeye başladı.

Sarı, dalgalı saçları, mavi gözleri, beyaz teni ve pembe dudakları... Bu adam tam bir bütündü ve bana fazlasıyla tanıdık geliyordu.

Göz göze geldiğimiz an gülümsedi.

Bu gülüş... Bana bir yerden tanıdık geliyor.

"Deis reicht aus. Weiteres steht schon sowieso in ihr Lebenslauf." (Yeterli. Fazlası CV'de yazıyor zaten.) dedi gülerek. Elindeki dosyayı gösterdi ve tekrardan bana baktı. Bu manyak yakışıklı neden devamlı bana bakıyordu.

Şu bakışların bu kadar anlam kazanacağını tahmin edemezdim.

Yavaş adımlarla saatine baktı. Hâlâ bir şeyler demem için bana bakıyordu. Valla ben diyeceğimi dedim. Hadi artık beni işe aldığını söyle!

"Außerdem habe ich erwartet dass du dich an mich erinnerst Liya. Ich bedaure es!"

'Ayrıca beni hatırlamanı beklerdim Liya. Üzüldüm.'

Söylediği şey kulağımda yankılanırken dik dik ona bakmaya devam etti. Gözlerim seğirmeye başlamıştı.

Sarhoştum...

Ve bir sarı kafa aklımı çelmişti.

Ve de o sarı kafa karnımdaki bebeğin babasıydı.

"Lanet olsun sana! Bilerek yaptın değil mi?" Kaşlarımı çatıp sorduğum soruyla gülmeyi kesti ve ayağa kalktı.

"Ben hiçbir şeyi bilerek yapmadım. Sen bana kendi ayaklarınla geldin Liya!" O da benimle beraber tartışıyordu.

"Ben her türlü erkek modeli gördüm, emin ol! Benimle birlikte olduktan sonra ne yaptın peki? Arkadaşlarına da bahsedip dalga geçtin mi?" Hamilelik hormonlarım, çatlak Liya ile buluşunca ortaya harika bir şaheser çıkıyordu. Böylece her kavgaya gidebilirdim.

"Saçmalayıp durma! Burada ki en mağdur insan benim. Deli gibi bir ay boyunca seni aradım! Orada sabah çekip gitmen ne kadar onur kırıcı bir hareketti senin haberin var mı? Eşinden boşandıktan sonra beni sadece bir yara bandı olarak kullandın ve çekip gittin!" Parmağını bana doğrultarak sarfettiği sözler karşısında durdum.

Deli gibi biray  boyunca seni aradım!

Eşinden boşandıktan sonra beni sadece bir yara bandı olarak kullandın ve çekip gittin!

Galiba o da kendince haklıydı. Onu yara bandı olarak kullanmıştım ve sabaha da terkedip gitmiştim.

"Her kadın seninle yatarken böyle düşün-" diyecektim ki eliyle ağzımı kapattı. Gittikçe bana yaklaşıyordu ve onun uzun boyu karşısında çok minik kalıyordum.

"Her gece bir kadınla eğleniyormuşum gibi bir halim mi var?" Ciddi bir şekikde söylenmeye başladı. Bir kez olsun açıksözlü olmaktan zarar gelmezdi.

"Evet."

"Yapma ama!" dedi ve arkasını döndü. Derin bir nefes verdi. Moralini bozduğum bariz bir şekilde ortadaydı. Sıkkınca masanın kenarına oturdu.

Ben bu iş icin şanslı olduğumu söylemiştim değil mi? Siz onu geri alın.

"Bir buçuk ay boyunca seni düşündüm. Ve sen ne yaptın? Beni suçladın. Tek başına yaşamadık bunu!" Keşke çocuğu da tek başına yapsaydın be reis. Bir dakika. Ne dedi o? Kimi düşünmüş kimi?! Beni beni. Liya'yı.

"Benim elimde armut toplamıyordu, bunu bilsen yeter." Bir Liya Açıkel her zaman haklıydı, olmasa bile o bir zeytinyağı misali zirvedeki yerini alırdı.
Üstad burada -yani ben- 'senin çocuğuna baktım ben be! Boru mu?'demek istemişti.

Bu işin benim için bittiğini anladığım zaman kapıdan çıkmak için bir adım attım. Gideceğimi anlayan sarı kafa ayağa kalktı ve garip bakışlar attı. Kapıyı açtığım sırada sert bir şekilde kolumu tyttu ve kendine çevirdi. Başım dönuyor zaten! Şöyle ani hareketler yapma!

"Nereye gidiyorsun? Bu daha burada bitmedi!"

"Benim için bitti! Tek gecelik bir hataydı, konuştuk halletik!" Söylediğim şeyler onu iyice kızdırırken ne kadar iyi yalan söyleyebildiğimin de farkına varmış oldum. Onun için tek gecelik olabilirdi ama benim için bir ömürlük olacağa benziyordu.

"Bunu na-" O cümlesini tamamlayana kadar biraz sendeledim. Minnak bedenim bu kadar ekşın kaldıramıyordu. Gözlerim istemsizce kapanır iken onun sesini duydum.

"Hey iyi misin?!"

Tanrım, bugün neler yaşadım böyle?"

***

2 saatte anca 2k kelime yazabildim. 3k olacaktı ama ellerim yoruldu. Sizi bekletmeyip hemen yayınlamak istedim. Elbet karşılıksız yapıyorum ama beğendiğiniz bölümlere oy vermekten çekinmeyin lütfen.

Bölümü beğenenler?

Liya/ Erim haklı?

Sizce Liya  Ardal'a veri dönmeli mi/ imkansız mı?

H
A
D
İ

E
Y
W

Püiff yoruldum sgdjsjdjdodkg

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro