F İ N A L L E N D İ N İ Z
Merhaba herkese!
Açıkçası final için özel bir konuşma yapmam gerektiğinin farkındayım.
Bu süre içinde bana her daim destek olan okurlarıma çok teşekkür ederim. Ben sizleri çok sevdim, okurdan öte arkadaş olarak gördüm. Daha fazla konu bulmadığım için bu kitabı devam ettirmek istemedim. Eğer devam ederse saçmalardık. Ve ben de hiçbir kitabımın kötü bitmesini istemezdim. Açıkçası final demek son değil benim için, henüz özel bölümlerimiz var.
İyi okumalar, umarım beğenirsiniz.
Ve benii takip etmeyii unutmayınn ❤️
***
"Erim ışıklar da kapalı! Hiçbir şey göremiyorum." Erim güldü ve ışıkları açtı. O açtığında büyük bir şokla etrafa baktım. Burası liseydi.
"Özlemişsindir diye düşündüm." diyerek mırıldandı. Sınıfa bir kere daha baktım. Duvar boyası hariç değişen hiçbir şey yoktu. Hafif tebessüm ettim ve oturduğum sıraya dokundum.
Yaşadığımız olayların üzerinden üç ay geçmişti. Her zaman birbirimize destek olup, hiç ayrılmamıştık. Tabii eskisi gibi olmak için biraz zamana ve sevgiye ihtiyacımız vardı ama biz inanıyorduk. Her şey eskisi gibi olacaktı. Elbette ki içimizde her zaman ilk çocuğumuzu kaybetmenin acısı olacaktı.
Erim'in büyük ısrarları sonucunda İstanbul' gelmiştik. Altı sene sonra, ilk defa. Onun amacı beni ailemle aramı düzeltmemdi. Başarmıştı. Abim Sara beni görüldüğü zaman koşarak üzerime atlamıştı. Zaten ailenin en coşkulu olanı da oydu. Heyecanla bana ben yokken neler değiştini anlatıyordu. Ablam Hera ise sadece sarıldı, kokladı ve öptü. Diğer abim Pera hepsinden olgun bir kişiliğe sahipti. İlk başta ailenin beklenmeyen üyesi olduğum için aramızda yaş farkı vardı. Pera her zaman benim üzerime düşerdi ve en çok benimle ilgilenirdi. Bu birleşmenin en çok ona yaradığına yemin edebilirdim.
Hepsi bu yanımdaki adam sayesinde olmuştu.
"Okul müdürünü nasıl ikna ettin?" diye sordum merakla. Tebessüm etti. Ve elimi tutarak beni sınıftan çıkardı. Kim bilir nereye gidiyorduk?
"Okulu satın aldım." dediğinde omzuna vurdum. Zenginliğin gözü kör olsun.
Uzun koridordan geçerken hâlâ etrafıma bakınıyordum. Akşam saati gelmiştik ve haliyle kimse yoktu. Bu okulu ilk defa bu kadar sessiz ve boş görüyordum. Gözüma koridor sonundaki merdiven takılınca gülüşüm zamanla soldu. Orası benim hayatımın dönüm noktasıydı. Orası düş kırıklığıydı. Orası yalnızlıktı.
Erim baktığım yeri farketmiş olacaktı ki elimi bıraktı ve tam karşıma geçti.
"Spor salonuna gidelim, ha ne dersin?" dediğinde başımla onayladım. Oraya gitmekte benim için zor olacaktı ama Erim'e söyleyip moralini bozmak istemiyordum. Orada da gereğinden fazla anım vardı. Ve görmek bana iyi gelecek miydi, bir fikrim yoktu.
Spor salonunun ahşap kapısının önüne geldiğimizde duraksadı ve derin bir nefes vererek anahtarla kapıyı açtı. Acılan kapı ile birlikte benim de gözlerim faltaşı gibi açıldı. Oturma yerlerinin üzeri, zemin, basketbol potasının etrafı, giyinme odalarının kapıları, duvarlar, kısacası tahmin edebileceğiniz her yer benim resimlerimle dolmuştu. Kimisi karakalem çizimdi, kimisi fotoğraf makineleriyle çekilmişti. Ben etrafı incelerken fotografların hepsine bakmam imkânsız olsa bile inceledim. Çoğunda bale yapıyordum. Gitar çalıyordum. Yemek yiyordum. Gülüyordum. Ağlıyordum. Kahkaha atıyordum.
Her anım bu kadar fotoğrafa sığmıştı.
Karakalem çizimler ise o fotoğrafların aynısı gibiydi. Her ayrıntı özenle çizilmiş gibiydi. Altında da Erim'in imzası vardı. Gözlerim büyük bir şokla yeniden açılırken Erim'e baktım. Büyük bir gülümseme ile beni izliyordu.
"Bir gün yanlışlıkla spor odasına geldim. Çıkan müzik seslerinden çok rahatsız olmuştum. O gün şans eseri seni gördüm. Çok... Çok güzeldin ve kabullenemesem de dedim ki," dedi ve duraksadı. Ben ise onun cümlesini tamamlamasını merakla bekledim. "O gün iyi ki orada seni izlemişim." Hızla onun yanına gittim ve boynuna sarıldım. O da fazla vakit kaybetmeden kollarını belime sardı.
Kollarını benden ayırdığında işaret parmağımı ona doğrulttum ve gözlerimi kıstım. "O zaman temizlik odasının kapısının sürekli açılıp kapanma sesi de senin yüzündendi."
"Huh, anlamazsın sanmıştım." dedi ve elini ensesine attı. Gergin duruyordu. Sanki her an bir şey yapacakken, vazgeçecek gibiydi.
"Peki neden hiçbir zaman söylemedin" dedim fısıltıyla. O zamanlarda bunu söylemesini o kadar çok isterdim ki... Şimdi ise sadece ne kadar çok vakit kaybettiğimizi düşünüyordum.
"Benden nefret ediyordun. Aslında ben de senden nefret ediyordum ama bu nefretin aşka dönüşeceğini hiç tahmin etmedim." dediğinde alayla gülümsedim ve saçlarımı savurdum.
"Kahrolası cazibeme kapılmamak elde değil, kabullen." Ukala bir şekilde söylediğim şey için bana aşağılayıcı bir bakış attı.
"Gönül bu Liya Hanım, ota da konuyor havuca da." dedi ve kendi yüzünü gösterdi. "Az can yakmadı bu Erim de." Aslında her ne kadar bilmiyormuş gibi davransam da lisede Erim'in de çok fazla talibi olduğunu biliyordum. Her kız tarafından beğeni alıyordu ama davranışları ile herkesi kendinden soğutuyordu. En azından bu konu hakkında içim fazlasıyla rahattı.
O da lise zamanlarında kolay şeyler yaşamamıştı. Aslında o bu konulardan bahsetmemeye fazla özen gösteriyordu. Daha çok hatırlamak istemiyor gibiydi ama ben okuldaki dedikodulardan da az bir şeyler öğrenebiliyordum. Onun da pek aile sevgisiyle büyüdüğünü sanmıyordum benim aksime. Annesi, babasına ihanet edince uzun bir süre düzelememiş, onun dediğine göre. O zamanlarda kadınlara olan güveni yok olmuş.
"Liya'm..." dedi ve bana bir adım yaklaştı. Hâlâ onun üzerindeki bu gerginliği anlamıyordum. Bir an önce bana da söylemesini istiyordum.
"Şimdi sana bir şey soracağım ama 'evet' cevabından başka cevap kabul etmiyorum. Tamam mı?"
***
10 sene sonra...
"Anne! Çorabımın teki nerede?!" Genç kadın kızının ona öteki odadan seslenmesiyle gözlerini yumdu ve ismi kadar emin olduğu yeri söyledi.
"Yastıklarının altında!" Bir yandan da üzerini giyinmekte olan kocasına bakıyordu. Liya onun kravatını bağlarken o da kol saatini takıyordu. Yıllar sonunda hâlâ gram değişmeyen kocasının kravatını bağlamayı sebepsiz bir şekilde çok seviyordu.
"Ah, ah. Bir zamanlar bir kocam vardı. O da sırf karısı yorulmasın diye çocuklarını okula hazırlardı..." diye mırıldanan Liya'nın başına bir öpücük kondurdu Erim. Ve yorgun bir şekilde fısıldadı. "Bu adam hâlâ oralarda bir yerde ama gece küçük kızıyla atçılık oynadığı için çok yorgun." demesiyle çoktan karısının gönlünü aldığını biliyordu.
"Bu seferlik öyle olsun." dedi ve Erim'in yanağına bir öpücük kondurarak aşağıya indi. Yanında çalışan yardımcıları çoktan kahvaltı masasını hazırlamış ve çocukları sandalyelerine oturtmuştu. Liya bu tabloyu görünce tebessüm etti. On sene önce tek bir çocuk bile sahip olamayacağını düşünüyordu ama yanılmıştı. Sevdiği adam ve dört çocuğuyla birlikte çok mutluydu.
İlk önce oğlu Hazar'a baktı ve okul üniformalarını düzgün giydiğine emin oldu. O sarı saçları ve mavi gözleri ile birlikte amcası Emir'in adeta kopyasıydı. Her ne kadar Erim ve Emir de benzese bile Liya, Emir'e daha çok benzetiyordu. Hazar on yaşında olmakla birlikte iyi bir abiydi. İlk defa olmasa da annelik duygusunu onunla tatmıştı Liya.
Daha sonra ailenin ikizleri Umut ve Zeynel geliyordu. Onlar ise sekiz yaşındaydı. Birisi kızıl ve kıvırcık saçlı iken diğeri babası gibi sapsarı bir oğlandı. Erim onlar ilk doğduğunda hepsinin erkek olmasının şaşkınlığını yaşadı. Liya on sene önceden ona çocuklarının erkek olduğunu söylediğinde inanmamıştı ama kararlıydı. Aileye bir tane de kız üye katacaktı.
Ve o üye de Armina olmuştu. Küçük kız henüz dört yaşındaydı ve bir baba aşığıydı. Babası ne yapsa onu çekici buluyor ve ona bir sevgi gösterisi yapıyordu. Ailenin tek kızı olmasıyla birlikte bir hayli şımartılıyordu. Dört yaşında olmasına rağmen koca bir kadın gibi giyinmeyi çok severdi.
Herkes masaya oturduğunda Armina babasının yanına oturmuştu. Erim ona yemesi için yardım ediyordu. Kendisi yiyebilse bile babasının ona bir şeyler anlatarak yedirmesi hoşuna gidiyordu.
"Kızım bu lokmayı alman için ilk önce neden Galatasaray formamı pembeye boyadığını söylemen gerekecek." Erim'in söylediği şeye karşılık Armina suçsuzmuş gibi ellerini kaldırdı ve dudaklarını büzdü.
"Sana pembe çok yakışıyor baba." dediğinde Erim sahte kızgınlık numarasını fazla sürdüremedi.
Bunu duyan Hazar ise lafa atladı. Hazar her zaman ciddiydi ve her zaman gülmezdi. Kaşları çatık bir ifadeyle kız kardeşine baktı. "Geçen gün de ben uyurken yüzümü pembeye boyamışsın." dediğinde ikizler de ona hak verdi.
"Görmüyorsun sanmıştım." dedi ve abisine ona acıması için tatlı bakışlar attı.
Zeynel, Armina'nın üzerindekileri iyice inceledi. Armina bugün her zamankinden daha da özenerek giyinmiş görünüyordu ve bu Zeynel'in gözünden kaçmadı.
"Sen her gün kreşe tütü etekle gitmezsin. Şimdi ne değişti?" diye sormasıyla Armina geniş bir şekilde gülümsedi ve eteğini tuttu. Erim her zamanki rahatlığıyla cevap verdi.
"Tabii ki benim için giydi!" Liya ona emin misin? dercesine baktı. Zira o kızının kim için süslendiğini çok iyi biliyordu.
"Ardal geçen gün böyle çok güzel göründüğümü söyledi, ben de giydim." demesiyle Erim'in içtiği kahve boğazında kaldı ve öksürmeye başladı. Armina ise hâlâ gülerek babasına bakıyordu. Hazar kaşlarını çatarak gözlerini devirdi. Liya ise Erim' e bir bardak su uzattı.
"Ardal kim ulan?!" En sonunda nefes almaya başladığında sinirli bir şekilde söylendi. Umut babasının merakını gidermek için babasına söndü. "Armi'nin kreşten arkadaşı."
Erim bu isimden oldu olası hoşlanmazdı.
"Arkadaş ayağı gö-" diyemeden Liya kocasının söylediği şeyi anladı ve ağzını kapattı. Armi ise her şeyden habersiz babasına bakıyordu.
Erim ciddi bir şekilde kızına baktı. "Bak Armi'm. Bu Ardallar güvenilmezdir. Hem askerliği var mı bu çocuğun?! Sigortası var mı?!" Erim'in iyice saçmaladığını anlayan Liya araya girdi. Erim kıskandığında saçmalamakta üzerine yoktu.
"Erim dört yaşında çocuğun ne sigortası olacak?" dediğinde Erim omuz silkti. "Anası kılıklı işte, tüm Ardalları üzerine çekiyor." dediğine Hazar merakla kaşlarını yukarıya kaldırdı.
"Ha, dört yaşındaki çocuğun askerlik yapmamış olmasına şaşırmıyorsun, sigortasına mı şaşırıyorsun anne?" dedi Zeynel.
"Başka Ardal isimli kim var ki baba?"
"Hiçkimse anneciğim." dedi ve oğlunun omzuna dokundu Liya.
"Liya, Armi'nin kreşini değiştirelim. Valla üç tane erkek evlat büyüttüm. Hiçbirinde böyle zorlanmadım." diyerek yakınmaya başladı.
Liya kendiliğinden mırıldandı.
"Ardal'ın yarın bize evcilik oynamaya geldiğini bilsen ne yapardın acaba?"
"Annenizi kursa bıraktıktan sonra da sizi okula bırakırım." dedikten sonra herkesten onaylarcasına bir mırıldanma çıktı.
Liya, Erim'le evlendikten sonra bir bale kursunda öğretmen olarak çalışıyordu. Yıllar sonra bale yaparken tek hissettiği duygu özlemdi. Erim ise hâlâ Liya'yı kurstan alacağı zamanlar işten yarım saat önce gelir, karısını izlerdi. Yıllar boyunca bunu yapmaktan bıkmamıştı.
"Haydi takın çantaları kolunuza." dedi ve ayağa kalktı Liya. Çocuklar da ayağa kalktı ve çantalarını almak için yukarıya çıktılar. O sırada Erim karısının beline sarıldı. Liya knun bu hareketiyle irkilse de bir şey demedi.
"Liya benim canım sıkıldı. Bir çocuk daha mı yapsak?" Erim'in bunu demesiyle karnına bir yumruk yedi.
"Erim diğerleri sıkılınca sinenaya gider, yemek yer. Sen canın sıkılınca çocuk istiyorsun!" diyerek yakındı. Erim karnını tutarak omuz silkti.
"Ne yapayım Liya? Çocuk yapmamız gereken konular var!"
Ve herkes kendi hikayesinin baş kahramanıydı, ona eşlik edecek karakteri seçmek konusunda hata yapabilirdi. Ama her telafi, yeni birer karakterin simgesiydi.
***
Eveeeet. Final bölümünü nasıl buldunuz?
Elbette özel bölümler olacak ve özel bölümlerde çok eğleneceğiz.
Kendinize iyi bakın!
Byü.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro