2.1
Selaaaaaaaaaaaaaaaaaaaam.
Bilin bakalım kim yine çekiliş düzenliyor?
Tbükü ben.
Arkadaşlar en çok yorum yapana bir karakter adı daha vereceğim kfslcllsdl
Valla elalemin adı olacağına benim okurkelelerimin ismi olsun şğckskdjsk
İyi okumalar🦎
***
"Erim! Madem annenler gelecek, niye haber vermiyorsun? Ağzına kertenkele sokacağım ha! Şu yastıkları ortadan kaldır, bir de yatağı topla." Hızla ayağa fırladım ve Erim'e emirler yağdırmaya başladım. Erim Bey ise annesi ve Emir'lerin geleceğini bana şimdi haber veriyordu. Annesi ta Münih'ten geliyordu ama Erim Bey bir haber bile vermiyordu. Hasta halimle çok kötü görünüyordum. Erim etrafı toplarken üzerimi değiştirmeliydim.
"O kadın için hazırlık falan yapmana gerek yok." diye mırıldandığında derin bir nefes verdim. Neden böyle yaptığını bilmiyordum, sorgulamadım da.
"Öyle olmuyor işte, elimde değil." dedim ve ayna karşısına geçtim. Yeniden kısalttığım kaküllerimi ellimle düzelttim ve birbirine dolaşan dalgalı saçlarımı taradım. Dolaptan rahat ve şık olmasına özen gösterdiğim kıyafetler çıkardım. Şu zamana kadar hiç '5 ay sonra geliyorum anniş' ve buna benzer baskıları olan tişörtler almamıştım. Ve bununla gurur duyuyordum.
"Geldiler!" Erim'in salondan seslenmesiyle duymayacağını bilsem de kabul edercesine mırıldandım. Aynadan son bir kez kendime baktım ve aşağıya inmeye başladım.
Karşımda gördüğüm kadın resmen otoriter biri olduğunu belli edercesine bağırıyordu. Beyaz, kısa ve bukleli saçları, beyaz gömlek ve kalem eteği, keskin siyah gözleri ve gergin yüzü onu benim kaynanam yapan en büyük özelliklerdendi. Bu kadın resmen dünyaya kaynana olmak için gelmişti. Bir insan en fazla bu kadar kaynana olabilirdi.
"Merhaba." dedim ve elimi uzattım. Gönülsüzce uzattığım elime baktı ve utana sıkıla tuttu. Ondan sonra Betül'e gülerek 'hoşgeldin' dedim. O da bana aynı şekilde yanıt verdi. Sanki benden eskisi kadar nefret etmiyordu.
Betül'e yaklaşarak sordum. "Emir yok mu?"
"Stalk yapıyor, aşık olmuş." dediğinde kıkırdadım. Kim olduğunu merak etmiştim.
Emir eliyle koltuk takımını işaret etti. Sevgili kaynanacığım (!) beni dikkatli bir şekilde süzdü. Geçen sefer gereksiz Ardal'ın ailesi ile tanıştığımda beni gayet hoş karşılamışlardı, ilk defa istenmediğimi bu kadar belli eden bir aile görmüştüm.
"Ee Erim, Adabel'den sonra çıtayı baya düşürmüşsün." Nihayet ortamdaki sessizliği bozan kaynanacığım, keşke sessizliği hiç bozmasaydı dedim.
"Anne!" Betül uyarırcasına annesine bakınca Ayşegül Hanım omuz silkti.
"Bizi biraz yalnız bırakır mısınız?" Erim bize bakmadan nefret dolu bakışlarını annesinin üzerinde tuttu. Betül bana bakınca kendimi yeniden bir Hint dizisinin içerisinde hissettim.
"Bari mutfağa gidip kahve yapalım." diye mırıldandım. Betül de arkamdan beni takip ederken bir yandan da istemsiz bir şekilde Erim ve sevgili kaynanamın ne konuşacağını merak ediyordum.
Elbette kahveyi makine yapacaktı.
Dolaptan dört paket kahve çıkardım. Betül de ketıla su koyuyordu.
"Ben... Üzgünüm." Bunu söyleyen Betül'e baktım. Ne için üzgün olduğunu anlayamamıştım. Sahiden yüzü düşmüştü.
"Ne için?" diye sordum merakla. Hafiften tebessüm etti.
"İlk başlarda büyük bir önyargı ile geldim seni görmeye. Ama bu seninle alakalı değildi, abimle alakalıydı." dediğinde başımı sorun değil dercesine sağladım. Onları böyle görünce Pera, Sara ve Hera'yı özlediğimi farkettim, bir de yeğenlerimi. Onlarla Umut öldüğünden bu yana yüz yüze görüşmemiştim. Ablam Hera ve abim Sara ara sıra arıyordu ama Pera'nın zerre umurunda değildim. Bana karşı en yumuşak ve sevgi dolu olan Pera'ydı. Bir abide olan her özellik onda vardı. Pera doğal olarak ona karşı nankör olduğumu düşündüğü için beni affetmeyecekti.
"Sevindim." diye mırıldandım ve bardakları çıkardım. Hâlâ kendimi tam iyileşmiş hissetmiyordum ki o da bunu farketmiş olacaktı ki tepsiyi alıp içeriye götürdü. Ben de onu takip ettim.
"Kız mı, erkek mi?" Ayşegül Hanım'ın bana bakarak sorduğu soruyla ilk önce boğazım düğümlenmiş gibi hissettim.
"H-Henüz kontrole gitmedik. 4. aya girince gideceğiz." dememle kahvesinden bir yudum aldı.
"Aile babası olmaya bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum Erim." Ayşegül Hanım karşı koltuktan Erim'e aşağılayıcı bakışlar atıyordu ve bunu görmemek için resmen kör olmak gerekiyordu.
"Kahveni içte git." Erim'in bunu demesiyle şaşkınlıkla ona baktım. Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu, aklım almıyor. Bu kadınla ne problemi vardı?
Erim'in bunu demesiyle herkes yeniden suskunlaşırken 'ben de buradayım!' diye bağırmaktan son anda vazgeçtim. Ortalık durgunken bir anda telefonumun bildirim sesi tüm odayı doldurdu. Mahçup bir ifadeyle telefonuma baktım.
Emir: Annem orada mı?
Ona cevap olarak 'evet' yazdım.
Emir: Beni sorarsa ders çalışıyormuş dersen sevinirim yengeciğim. Görüşürüz, çaktırma!
Mesaja sessiz bir şekilde kıkırdayıp, telefonu kapattım.
Ve fırtına öncesi sessizlik devam etti...
***
Erim kapıyı kapatıp derin bir nefes verdi. Ben de arkamı dönüp gidecekken sırtımda hissettiğim ağırlıkla arkama dönmeye çalıştım.
"Erim senin boy 1.85, benim boy 1.60. Üstüne üstlük iki canlıyım, seni nasıl taşımamı bekliyorsun?" dedim gülerek. Kendi kendine homurdandı.
"Böyle kalmak istiyorum." dedi ve üzerimdeki ağırlığı azalttı.
O böyle yaptıkça ona daha da çekiliyordum. Tamam Erim'den hoşlanıyordum ama ona yalan söylemiş gibi hissediyordum. Ve ben yalan söylediğim bir adama aşık olamazdım. Aşık olduğum bir adama da yalan söylemezdim. Teoman sadece endişeleniyordu ve boşu boşuna fazla düşünüyordu. Ben Erim'e söyleyip kurtulacaktım.
"O kadar yalanın arasından, bir tek sen doğrusun..." Mırıldanırcasına söylediği şeylerden sonra yutkunamadım. Yalan olan ailesiydi, bahsettiği ise ben miydim?
Söyleyemedim. O an sadece doğru olmak istedim.
"Biraz uyu henüz tam olarak iyileşmedin." dedi ve beklemediğim bir refleks ile ayaklarım yerden kesildi. Düşeceğimi hissetmemle Erim'in omzuna tutundum.
Biraz omzunu mıncıkladım, kas var mı yok mu diye.
"Kilo aldım. Taşımana gerek yok." Gerek var.
"Evet, almışsın.'' Demesiyle ciddi olup olmadığını kontrol etmek için ona baktım. Gülmemek için kendini sıkıyordu. "Tüy gibiyim be! Sadece biraz balık etliyim o kadar." dedim kendimi savunurcasına. Bana canıgönülden (!) inandığını belirten bir şekilde mırıldandı.
"Eh, balina da bir balık, sen de haklısın." demesiyle omzuna vurdum. "İndir beni!"
"Dalga geçiyordum!"
"İndir de Ardal'a gideyim." Ağzına sıçmak için.
"Ne demek lan Ardal?" diye sinirle soludu. Tamam, saçma bir espriydi. Ama tepkisini merak ediyordum.
"Eski kocam olan işte." diye mırıldandım ve onunla göz teması kurmadım. Eğer bakarsam dalga geçtiğimi anlardı.
"Gidemezsin!" dediğinde alayla ona baktım. Biraz şansımı zorlamaktan zarar gelmezdi. "Valla o beni balina etli severdi."
"O balina etli sever ben her türlü se-" diyecekken durdu. "Her neyse. Kötü bir şaka."
Ne diyeceğini deli gibi merak etmiştim.
***
"Geliyorum Rana. Yoldayım!" dedim ve telefonu kapattım. Kulaklıklarıma arabanın bir köşesine fırlattım. Bu arabayı da en kısa zamanda satmalıydım. O adama dair hiçbir şey hatırlamak istemiyordum. Zaten bu ülkede araba sıkıntısı pek çekilmiyordu. Bunu satmama rağmen üstüne biraz ekleyip güzel bir araba alabilirdim. Zaten karnım biraz daha büyüyünce kullanabileceğimi sanmıyordum.
Dikiz aynasından yanıma doğru baktığımda siyah ve lüks bir arabanın ben evden çıktım çıkalı orada olduğunu farkettim. Belki de yollarımız kesişiyordur, bilemem ama içimde tanımlayamadığım bir huzursuzluk vardı.
Ne olur ne olmaz hızımı arttırıp farklı bir yöne saptım. O da benim yaptığımı yaptı ve aynı yöne saptı. Ben eski hızımda devam ederken o daha da hızlanıyordu.
Sanki beni sıkıştırmaya çalışmak istercesine.
Kasisi atlattıktan sonra kenarda duran pastane dikkatimi çekti. O köşede durup bir süre pastanede oyalanabilirdim. Arabayı kenara çektiğimde arkama bile bakmadan pastaneye girdim. Çikolatalı bir pasta istedikten sonra duraksadım ve oraya bakmamak için büyük bir çaba gösterdim. Parayı ödeyip pastayı aldım.
Arabamın yanına gittiğimde üzerinde Almanca bir şeyler yazan not dikkatimi çekti.
*Dikkat edin! O arabanın içinde siz de olabilirdiniz. Çenenizi sıkı tutup başkalarının sırlarını ortaya dökmezseniz daha iyi olabilirsiniz. Araba için üzgünüz.
Arabamın arkasına baktığımda ezilmiş ve çizilmiş olduğunu gördüm.
Bu notu kimin bıraktığı ise bariz bir şekilde ortadaydı.
***
"Görüşürüz. Kendine iyi bak!" Rana'ya sarıldığımda aslında ondan ayrılmak istemediğimi farkettim. Korkuyordum. Biraz yürüyüp hava almak iyi olacaktı. Bugün her ne kadar Rana ile konuşmak istesem de beni dinlemedi. Erim konusu için akıl almam gerekiyordu, o ise gönlümden geçen şeyi yapmamdan yanaydı. Fakat bugün gelen notun da neyin nesi olduğumdan haberim vardı.
Kurfürstendamm Caddesi'nde yürürken etrafıma da iyice bir göz atıyordum. İster istemez paranoyak gibi davranmaya başlıyordum. Elimden geldiğince hızlı yürüyüp, insanların arasından gidiyordum. Kalabalık olan yerler her zaman en güvenli olanıdır.
Elimde hissettiğim bir ten ile bir adım öne çıkmam bir oldu. Düşmemek için tanımadığım bir kadına tutundum. Ondan garip bakışlar yiyince özür diledim.
Hızla arkama döndüm ve etrafa göz gezdirdim. Kahretsin ki şüpheli kimse yoktu. Çantamdan sarkan kağıt dikkatimi çekti.
*Dikkat et! Hamile hâlinle düşersen senin için iyi olmaz. Fakat çenenizi kapatırsanız sevgili kocanızda iyi olur, siz de. Özellikle de onun iyi olmasını istersin değil mi?
Biri beni kesinlikle kasıtlı olarak itmişti.
***
"Bilmiyorum Teo. Korkuyorum" dedim ve başımı ovuşturdum. Yatakta bağdaş kurmuş Teoman ile telefonda konuşuyordum. Ona bugün yaşadıklarımı anlattım. Erim'in evde olmamasını fırsat bilerek rahat rahat içimi döküyordum.
"Ardal sözünü tutacaktır. Erim'den önce bebeğini düşün. Ben sana sonsuza kadar sakla demiyorum, sadece sabret. Ortalık durulunca Erim'e anlatmanın bir yolu olacaktır." dediğinde bıkkınlıkla derin bir nefes verdim. Ben de bunu yapmak istiyordum ama yoruluyordum. Erim'e ve bebeğime bir şey olacak düşüncesi içimi yiyip bitiriyordu.
"Bilmiyorum Teo, Erim'den bunu sakladıkça omuzlarımdaki yük artıyor. Nefes alamıyorum." dedim. Ardaldan boşandıktan sonra başımdan dert eksilmiyordu.
"Bir sıkıntı yoksa, bir sıkıntı vardır Liya. Geçecek."
"Orasi öyle tabii. Bir süre bekleyeceğim. O hafiften kurtulunca Erim'e her şeyi söyleyeceğim, içimde tutmak istemiyorum." dediğimde beni onaylarcasına mırıldandı. En doğrusu buydu. Ardal emin olduğu zaman söyleyecektim her şeyi.
"Rana selam söylüyor. Kapamam gerek." dediğinde ben de aynı şeyi söyledim. Telefonu kapatıp yatağın bir köşesine fırlattım.
"Neymiş bana söyleyeceğin o önemli şey?" Kapının ardından duyduğum sesle gözlerim bir çift mavi gözü buldu.
***
Bölümü beğenenler?
Ardal AntiFan Kılab yöneticisi olanlar?
Kaynanayı sevenler/ sevmeyenler?
Byü.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro