Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

2.0

Medya benim eski pp
Sizce pp'mde thor aşkm mı kalmalı nigı bebe mi?

HERKEZZZZZZZE ADELEDEN HELLLLLOOOOOOOOOOOOOOOO!

Gagalı günler

(Ha bir de en kısa zamanda takipçiler arasında kitap çekilişi düzenliyorum. Muhtemelen ya Alacakaranlık serisi vereceğim ya da Aynı Yıldızın Altında)

Ithaf kitapgamzekitap Syd_gll

Gagalı okumalar

Byü.

***

"Eski kocandan rüşvet aldığı için. Sana sahte bir rapor hazırladığı için."

"Bana yalan söylüyorsun?" Güçsüz bir şekilde Teoman'ın tişörtünün eteklerinden çekiştirdim. Bunun olmasının imkânı yoktu. O... O bu kadar ileriye gitmiş olamazdı! Bana bunu yapamazdı.

"Anlatmaya çalıştım. Birkaç gündür içim içimi yiyor." Sessiz bir şekilde fısıldadı ve bana sarıldı. Şu sıralar çok fazla ağlıyordum ve bu canımı sıkıyordu.

"Erim'e karşı, bebeğime karşı... Çok kötü hissediyorum..." Hıçkırıklarımı durdurmaya çalıştım ama yapamadım. Resmen karnımdaki bebeği bir hiç uğruna kullanmış gibi hissediyordum.

"O piç kurusunu öldüreceğim." dedim sinirle. Beni boşamasını kaldırdım, uzun süre depresyona girdiğim pek söylenemezdi. Ama bu... Ben bunu kaldırabilecek kadar güçlü değildim. Ben bunu yapamazdım.

"Erim'e söyleceğim. Söyleyip kurtulmak istiyorum." dedim ve burnumu çektim. Teoman bu duruma pek sıcak bakmış durmuyordu. Gözlerini mümkünmüşçesine daha çok açtı.

"Bunu yapmayacaksın!" dediğinde alayla ona baktım. Erim'e karşı hissettiğim suçluluk duygusu ele avuca sığacak gibi değildi. O gece barda Ardal'ı görüp sinirlenmiştim ama bebek... Erim'i ve bebeğimi bir hiç uğruna harcamak bana acı veriyordu. Ortada hiçbir neden yokken, durup dururken beni boşamıştı, ona olan aşkımı yitirmişti.

"Erim... Erim her zaman yanımda oldu. Onun arkasından iş çevirmiş gibi olmak istemiyorum! Erim bunu haketmiyordu, Erim bunu hakedecek hiçbir şey yapmadı! Erim ve bebeğime karşı ne hissettiğimi tahmin bile edemezsin!" Sinirli yakınışlarıma karşılık olarak başını sağa sola salladı yavaşça. Yeşil gözleri koyu bir hâl alıyordu. Ne düşündüğünü merak ediyordum. Neden bunu yapmamı istemiyordu.

"Erim bunu duyarsa seni terkedebilir! Asıl bunu kaldıramazsın. Onunla kasıtlı olarak birlikte olduğunu düşünecek.''

"Erim bana inanacak!" dedim büyük bir kararlılıkla. Buruk bir şekilde gülümsedi. Erim bunu duyunca ne tepki verecekti? Mavilileri ile beni boğacak mıydı, yoksa beni Ardal gibi büyük bir hiçliğe hapsedip gidecek miydi? Erim cidden beni ve bebeğimi terkeder miydi, o bunu duyarsa...

Teoman haklı olabilir miydi?

"Bak, şu durumda hiç kimse sana inanmaz. Özellikle de Erim. Bebeğin babasıyla birlikte mutlu bir şekilde büyüyecek. Erim denen adamın böyle bir detaya takılmasına izin vermeden yaşa, yoksa üzüleceksin." Teoman bunu derken nasıl ciddi olabiliyordu? Basbaya Erim'i kandırmamı istiyordu benden. Ondan bu ihaneti saklayamazdım. Ben bunu yaparsam Ardaldan ne farkım kalırdı?

"Ben Umut gibi olmayacağım... Benim kardeşim bana duyduğu vicdan azabı ile öldü! Ben Erim  ve bebeğim ile birlikte, bu vicdan azabı ile yaşayamam. Bu o-" diye devam edemeden sözümü kesti.

"Umut yok Liya. Umut öldü. Umut vicdan azabı çekiyordu ama senin onu affettiğini bilerek öldü! Umut yok Liya!
Eğer Erim bunu duyarsa elindeki son umudu kaybetmiş olacaksın! Sen mutlu olmayı hakediyorsun!" dedi ve yanımdan kalkıp gitti. Onun gitmesiyle gözyaşlarım artarken nasıl bir çıkmaz sokağa girdiğimi anlamıyordum.

Erim... Bunu haketmiyordu.

"Hadi ama! Bunu yapmak zorunda değilsin" Umut'un ısrarlı bakışları, ona itiraz etmemi zorluyordu. Gerçi ben itiraz ettikçe o daha fazla heves edip, hırslanıyordu. Kararlıydı, bir gün sahiden eski benliğime kavuşabileceğimi zannediyordu.

"Liya bir de şu fotoğrafa bak. Bu elindeki pisi pisileri hatırladın mı? Abime, onu sana alması için canını okumuştun." dedi ve elindeki biz düzine fotoğrafı komodinin üzerine koydu. Aynı zamanda hatırladıkça gülümsüyordu.

"Evet, hatırladım..." diye mırıldandım inanmasını umarak. Eski hobilerim, anılarım bana yabancı geliyordu. Zerre umudum kalmamıştı eski Liya olmak için. Ondaki hevesin %1'i bende olsaydı şu an ayakta olurdum.

Umut burukça gülümsedi ve oturduğu koltuktan kalktı. Yatağımın kenarına oturdu ve yüzümü avuçladı.
"Bana yalan söylemene gerek yok Liya. Benim hâlâ bir umudum var. Sen eski Liya olmasan da, ben seni seveceğim. İkizimsin sen benim, canımın yarısısın." Onun için zor da olsa tebessüm ettim.

"Sana söz veriyorum. Bir gün yeniden herkesin sevdiği Liya olacağım." diye mırıldandım. Bunu dememle omuz silkti.

"Bana söz verme Liya. Umut et. Başkalarına verdiğin sözler için değil, kendin için yaşa. Benim umudum ikimize de yeter."

Aklıma gelen anıyla gözyaşlarım şiddetlendi. Ben hiçbir zaman onun kadar güçlü olamamıştım. Hiçbir zaman eski Liya olamamıştım.

"Neredesin Umut? Sana ihtiyacım var."

***

Önümdeki eve aşağılayıcı bir bakış attım. Görmeyeli nasıl göründüğünü unutmuşum. Kış bahçesini gördüğümde aklıma gelen anıyla yüzümü buruşturdum. Bu lanet evde hiç yaşamamış olmayı dilerdim. Keşke bu eve gelinlikle geldiğim ilk güne alabilseydim zamanı. Veya o aptal imzayı attığım zamanı değiştirebilseydim...

Kapıyı sert bir şekilde yumrukladım. Birinin açacak olduğunu biliyordum ama alacaklı gibi çalmak bana zevk veriyordu.

Kapıyı açan kadını inceledim. Orta yaşlı, beyazlamaya yakın gri saçları vardı. Nazik bir ses tonuyla konuştu. Anlaşılan ben evden gittikten sonra eski çalışanları kovmuştu.

"Wen suchst du?" Kimi aradığımı soran kadını umursamadan kapıyı biraz iteledim ve içeriye girdim. Kadın bana engel olmaya çalışacaktı ki elimle durdurdum. İçeriye bir göz attığımda bu evi zerre özlemediğim aklıma geldi.

"Wo ist sie, arschgesicht?!" (Nerede o göt surat?!) Sinirle bağırdım salonun ortasında. Şu an kesinlikle keçileri kaçırmış gibi göründüğümün farkındaydım. Kadın ne diyeceğini bilememiş bir şekilde bana bakıyordu.

Merdivenlerden gelen adım ve homurdanma sesleri ile görüş açıma Ardal girdi. Bugün gözüme daha da kaşar gelmişti. Yeni uyanmış görünüyordu. Dağınık saçları bok mavisi gözlerini kapatıyordu. Beni görünce  yüzünde ki rahatsız ifadeyi sildi ve alayla güldü.

"Was willst du?" Ne istediğimi sormasıyla geniş bir kahkaha attım. O ise evdeki çalışana içeri gitmesi için baktı. Bana ise delirmişim gibi bakıyordu. Evet, delirtti.

"Das du stirbst." (Gebermeni.) dedim ve kollarımı göğüs hizamda bağladım. Ona bir pislikmiş gibi bakmaya özen gösteriyordum.

"Du bist lustig. Wahrscheinlich hast  du mein Geheimnis erfahren. " (Komiksin. Muhtemelen sırrımı öğrendin.) dedi ve bana yaklaştı. Bokumsonik kokusu midemi bulandırıken bir adım geriye gittim. Hâlâ nasıl bu kadar rahat olabilirdi aklım almıyordu. Bir an olsun, bana gerçekten bana aşık olabileceğini düşünmüştüm. Ne aptallık ama.

"Ich weiß nicht, wie Sie es geplant aber glaub mir, zum Glück hast du es geplant. Wenn ich nicht zu diesem Arzt gegangen wäre und du dich nicht von mir geschieden hättest, so könnte Ich Erim nicht kennengelernen."
(Nasıl bunu planladın bilmiyorum ama inan iyi ki yapmışsın. Eğer yapmasaydın, beni boşamasaydın Erim'i hiç tanımamış olacaktım.) dememle yüz hatları gerildi. İlk başlarda gayet rahat takılsa bile Erim'in adını duymaktan pek hoşlanmadığını fark ettim. Hoş, Erim de ona bayılmıyordu.

"Rede nicht so früh. Das liegt auch in meiner Hand. Der Mann kann jeden Augenblick alles erfahre." (Eğer yerinde olsaydım erken konuşmazdım. O adam her an her şeyi öğrenebilir." Tehditkâr bir şekilde söylediği şeyler sonrasında derin bir şekilde yutkundum. Her şeyi aptal kafasında planlamıştı, şimdi de beni Erim'e şikayet etmekle tehdit ediyordu. Anlaşılan üzerine döktüğüm kahve yetmemişti. Füze falan atmam gerekiyordu.

Omzuma yavaşça dokundu ve kulağıma yaklaştı. "Entschuldigung. Ich muss gehen. Pass gut dich auf"
(İzninle. Gitmem gerek. Kendine iyi bak.)

Sana bunu ödeteceğim. Yemin ederim.

***

Omuzlarımdan sarken siyah şalımı boynuma sardım. Hava sanki benim hüznümü farketmişçesine kendini bozmuştu, belliydi yağmur yağacaktı. Ardal'ın kandırdığı yetmiyormuş gibi bir de havadan ikinci darbeyi alıyordum. Toprak yol, nem nedeniyle biraz ıslanmıştı. Kokusu huzur veriyordu. Önüme doğru sarkan ağacın dalını hafiften kaldırdım.

"Selam. Belki yeğenini özlemişsindir dedim." dedim ve mezar taşının kenarına oturdum. Elimi toprağın üzerine koydum ve biraz okşadım. Belki toprak saçları kadar yumuşak değildi, insan elindekilerle yetiniyordu.

"Benim şu an neler yaptığımı görebiliyor musun?" dedim ve hafif tebessüm ettim. Yağmur damlaları mezar taşıyla buluşurken gözlerimi kapattım. Bu koku cidden insana huzur veriyordu. Ama iyileştirmiyordu.

"Artık sana dokunmak istiyorum, mezar taşına değil." dedim fısıltıdan farksız çıkan sesimle. "Dört sene oldu, alışamıyorum hâlâ. Bir gece çıkıp geleceksin diye beklemekten yoruldum artık. Senden başka kimsem yok, görmüyor musun?" Bugün çok fazla ağlamıştım, biliyordum ama mutlu olduğum zamanlarda gün geçtikçe azalıyordu.

"Bana umut etmeyi öğret. Ne yapmalıyım? Büyük bir hiçlikteyim. Kötü hissediyorum, sana karşı, Erim'e karşı, bebeğime karşı... Ağzımı açarsam onları kaybetmekten korkuyorum. Kapatırsam kendimi kaybetmekten korkuyorum. Söyle bana, ne yapacağım?" Benim ağlamam şiddetlenirken, yağmur damlalarının daha hızlı hücum ettiğini gördüm.

"Senin öldüğün gün, ağlamayalı uzun zaman olduğunu farkettim. İnsan değer verdiği birini kaybedince neler olduğunu o zaman anladım. Senden sonra... Bir de onu kaybedersem, bilmiyorum." Kelimeler, zikredeceğim şeyler, birer birer aklıma geldi. Ama hepsi birer bütün olup cümle oluşturamadı. O ve ben gibiydi. Ortada bir şeyler vardı, bizi birleştirecek nedenler vardı ama bir bütün oluşturmuyordu.

"Sen her zaman ümit ettin. Senin gibi olmak isterdim aslında. Tüm olumsuzluklara rağmen nasıl böyle olurdun hiç anlamıyorum. Ama yanılmışsın Umut. Ümit edince hiçbir şey düzelmiyor." Gözyaşlarım onun toprağıyla buluşunca kalbimde büyük bir ağrı hissettim. Henüz geçen gün omuzlarımdaki yükün kalktığını düşünmüştüm, bugün ise aynı yükün sadece yer değiştirdiğini düşünüyordum.

"Seni özledim! Neden gelmiyorsun?!"

İşte asıl umut buydu, cevap vermeyeceğini bile bile bağırmak.

"Kimse yok yanımda, bana söz vermiştin!" Sonlara doğru kısılan sesim artık gücümün kalmadığını belirtiyordu. Artık ağır geliyordu, onun yokluğu, eskiden aşık olduğum adamın beni kandırması, bir hiç uğruna Erim'le tanışmam... Eskiden böyle değildi. Fazla dostum vardı, herkes yanımdaydı. Şimdi neden burada tek başıma ağlıyordum? Eski Liya'ya ne olmuştu? Umut'un mezarı buradaydı, peki onun mezarı neredeydi?

"Ben varım ve hep burada olacağım!" Duyduğum sesle birlikte başımı yana doğru çevirdim. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken o çok sevdiğim mavililerine baktım. Endişeli görünüyordu, bana biraz yaklaştı. Sarı saçları sırılsıklam olmuş, siyah gömleği ıslak olduğu için üzerine yapışmıştı. Yanıma geldi ve önüme eğildi.

"Ben hep burada olacağım." dedi ve ellerimi tuttu. Lafını bitirmesini merakla bekledim. Her seferinde kendine hayran bırakmayı başarıyordu. Elimi tuttu ve kalbine götürdü. "Sen de burada olacaksın." Gözyaşlarım hızla yağan yağmurun arasında kaybolurken Erim buruk bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Üzerindeki ceketi çıkardı ve omuzlarıma örttü. Ben ise tepki veremeyecek kadar halsiz hissediyordum. Ayaklarımın yerden kesildiğini hissettiğim zaman gözlerim kendiliğinden kapandı.

Teşekkürler yağmur, benimle ağladığın için.

***

"Hamile bir kadına ilaç vermemem gerektiğini ben de biliyorum!"

Ağrıyan başım gözlerimi açmamı zorlaştırsa da birkaç kere denememle başardım. Ağrıyan sırtım hareket etmeme engel olduğu için olduğum yerde durmaya karar verdim. Erim'in evindeki odamdaydım. Kapı ardındaki Erim'in buraya geldiğini duyunca başımı oraya çevirdim.

"Uyandın mı? Üstün çok inceydi! Üşütmüşsün ve sekiz saattir uyuyorsun. Ne diye bu havada böyle dışarı çıkarsın ki? Doktorun çok su içmeni söyledi. Ayrıca olabildiğince şekerden uzak dur. Yeteri kadar uyuyup dinlenmeni söyledi. Ayrıca zencefil ve ballı olan şeyler de iyi gelebilirmiş. Ateşin yoktu ama öksürüyordun. İştah kaybı olabilir dedi. İlk önce meyveli yoğurt falan mı almalıyım yoksa sadece çay falan mı istersin? O değil de se-" Erim ilk defa bu kadar çok konuşuyordu ve ben şaşkınlıkla ona bakıyordum. Tek nefeste ben bile bu kadar çok şey söyleyemezdim.

"Erim reis bir sakin! İyiyim ben." dediğinde gözlerindeki bir anlık rahatlamayı gördüm. Yavaş adımlarla geldi ve yatağın kenarına oturdu.

"Çok korktum."

Erim...

Sanırım senden hoşlaşıyorum.

***

Bölümü beğenenler?

Liyadan da itirafı kaptık

Ardal'a meydan dayağı 💥💥 Gelenler?

Sizce liya ne yapmalı?

Byü.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro