94. Bölüm: Merlin ve Donu
Evet arkadaşlar, son senemize geçiyoruz; yani bu demektir ki ortalama 10 küsür bölümümüz kaldı hikayeyi sonlandırmak için, o yüzden son defa, istediğiniz bir şey, görmek istediğiniz, unuttuğumu düşündüğünüz bir şey varsa buraya bırakın yorum olarak. Her yorumu okuduğumu ve olabildiğince cevaplamaya çalıştığımı biliniz, gerek son bölüm gerek ilk bölüm, her bir yorumu okuyor, olabildiğince cevaplamaya çalışıyorum. Benim için her yorum çok kıymetli, lütfen, bunu ne zaman okuyorsunuz bilmiyorum ama okuyan herkesin fikrini belirtmesini rica ediyorum. Bana motivasyon olan yorumlarınızı ve sizleri çok sevdiğimi tekrar belirtip artık bölüme geçiyorum. ❤️
🍀
Ariel, kendisine doğru yürüyen dört arkadaşına baktı. Yüzünü anında kaplayan gülümseme gittikçe büyürken arkadaşlarına el salladı.
James'in elini tutmuş Lily çocuktan sıyrılıp yanındaki Deborah'ı çekiştirerek Ariel'a doğru koşmaya başladı. James'in sağındaki Sirius, arkadaşının omzuna elini doladı ve adımlarını hızlandırdı Ariel'a doğru.
Ariel, Lily'nin güçlü kavrayışıyla nefesinin anlık olarak kesildiğini hissedip kıkırdadı. Arkadaşlarını çok özlemişti geçen yaz tatilinde. Deborah, Ariel'a sarılan Lily'yi çekiştirip uzaklaştırdıktan sonra kendisine sarılıp gözlüklerini ittirdi.
Ariel tam ağzını açıp kızlara onları ne kadar özlediğini söyleyecekti ki, James Potter'ın haykırışı kendisini böldü. "Yok artık Ari! Saçlarını kestirmiştirsin, hem de onca yıl sonra!"
Arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında Ariel özgüvenle gülümsedi. Hayat enerjisinin yenilendiğini, içindeki kırık cam parçalarına rağmen gülümsemeyi hatırladığını, hayata tekrar tutunmayı başardığı günü geçirdi aklından.
Babasının yatağının başında duran Ariel, gözyaşlarını bir kere daha silip gözlüğünü ittirmişti. Babası saatlerdir kendisine sadece Denizimin Kızı diyip durmuş, saçlarını okşamıştı. Ne bir kelime çıkmıştı ağzından ne de Ariel'ı hala hatırladığına dair minik bir işaret vermişti. Sadece Denizimin Kızı demiş devamlı Ariel'ın saçlarını okşamıştı. Ariel artık babasının onu tanıyıp tanımadığını seçemiyor hale gelmişti. Saçlarının uzunluğunun Denizin Kızı ismini hatırlattığını ve devamlı bunu tekrarladığına emin olmuştu. Babasının hafızasından silinmesi kendisinin canını acıtıyordu. Kendisi ağlarken tepkisizce saçlarını okşaması içinde bir parçayı daha öldürüyordu. Yatağın dibinden ayrılamıyordu ancak biliyordu ki kendisinin saçlarına sahip bir başkası da otursa babası için fark etmeyecekti. Kendisi dışında herkese saldırır olmuş, kendisiyle ilgilenen hemşireler kendisinden korkar olmuştu. Ariel babasının gözlerinin önünde canlı canlı öldüğünü görüyordu adım adım ve babasından kopan her parçayla Ariel tutunmaya çalıştığı dallardan birini daha kaybediyordu ellerinin arasından. Her parça ellerinden sıyrılırken canını yakıyor, kesikler bırakıyordu. Asla kapanmayacak olan açık yaralar sürekli kanıyordu.
Ariel vücudunun daha çok çığlık attığı bir günü anımsamıyordu. Babasının kavrayışları arasından kurtulup koşarak odasından çıkmıştı. Annesinin ardından seslenmesine aldırmadan hastane kapısından çıkıp sokağa atmıştı kendini. Koşmayı bırakmadan evinin yolunu tutmuştu. Acıyan ruhunu avucunun içine alıp acıyan kısmı öldürene kadar sıkmak istemiş, kimin duyup duymayacağını düşünmeden çığlıklar atmak istemişti. Bulutlara yetişip nefes almak, aynı zamanda toprağın en altına inip orada boğulmak istemişti.
Evinin kapısından içeri girdiğinde ayakları şişmişti bile. Yaklaşık on beş kilometre kadar durmadan koşmuş, ağlamış, bağırmıştı. Banyoya kendini atıp eline çekmecedeki makası almıştı. Uzun süre aynaya bakmıştı. Ellerini lavaboya dayayıp aynaya iyice eğilmişti. Gözlüklerini çıkarıp köşeye koyduktan sonra kendini incelemeye başlamıştı. Mavi gözlerinin sönen ışığını, ifade vermeyen yüzünü, şişmiş gözlerini ve kızarmış burnunu incelemişti iyice. Isırmaktan yaralarla dolu olan dudağında gezdirmişti işaret parmağını. Parmağındaki kanı aynaya sürtmiştü.
Aynadaki kan kendisini ne kadar incittiğini, kendi kendine verdiği zararın büyüklüğünü, babasının ölümü ile beraber kendisini de kendi kendine ölüme sürüklediğinin sembolüydü.
Ariel aynadan uzaklaşıp gülümsemişti. O andan sonra kendini sevmeye karar vermişti. Babasıyla ölmeyi kabul etmiyordu, edemezdi. Bunu ne annesine ne de arkadaşlarına yapmaya hakkı vardı. Ama en çok da kendisini üzmeye hakkı yoktu, Ariel bunu geç de olsa fark etmişti.
Eline aldığı tutamı çenesine hizalayıp makası korkusuzca geçirmişti. Kestiği tutamın uzunluğuna bakıp gülümsemişti. Yaşlar yanaklarından akarken, Ariel tek tek saç tutamlarını kesmeye devam etmişti. Her bir tutamla yaşadığı acılara veda etmek istiyor ancak sanki kestiği her bir tutamla yüreği tekrar tekrar kızgın kora atılıyor gibi hissetmişti.
Aynadaki görüntüsüne bakıp şaşkınlıkla izlemişti aynadaki Ariel'ı. Gözleri ağlamaktan şişmiş, yanakları yaşlarla ıslanmış, dudakları kan içinde kalmıştı. Saçları artık çene hizasındaydı, kötü kesilmiş olduğu her haliyle belliydi ancak Ariel'ın dikkatini çeken bu olmamıştı.
Hafiflemişti.
Belini aşan saçları kesildiğinde hafif hissedeceğini düşünmüştü ancak yaşadığı hafiflik sadece saç boyu değildi. Evet, aynadaki kız ağlamış ve hıçkırmıştı. Yüzü gözü şişmiş, yaş içinde kalmış, dudakları paramparça olmuştu ama Ariel'ın dikkatini çeken bu da olmamıştı. Aynadaki kızın mavi gözleri olmuştu.
Mavi gözler, okyanus gibiydi. Ariel aynaya yaklaşmıştı. Aynadakinin kendisi olduğunu kabullenememişti, aynadaki kız Ariel'a çok yabancıydı.
Aynadaki kızın gözleri mavinin her tonuna sahipti, içeride dans eden renkler vardı. Koyu maviler dağılmıştı, yaşadığı acıyı resmeder gibiydi, hiçbir zaman gitmeyecekti acısı, Ariel'ın ruhunun içine serpişip orada Ariel'ın büyümesini izleyecek, her zaman kendisini hatırlatacaktı. Koyu mavilerin yanında arkadaşlık yapan açık tonlar ise şu son birkaç yılda kaybettiği masumiyetini temsil edecekti, zamanla silineceklerdi belki ama Ariel onların orada, bir zamanlar orada olduklarını asla unutmayacaktı. Tüm tonlara eşlik eden ana mavisi ise kendi ruhuydu. Her mavi tonunu kabul etmek zorunda olan bir ev sahibiydi, Ariel'dı.
Ariel, aynadaki kızın kendisi olmasını kabul ettiği an annesi girmişti banyodan içeri. Ariel hastaneyi koşarak terk ettiğinden beri peşinde olan annesi dolu gözlerle kızına bakıp gülümsemişti. Yavaşça kızının yanaklarını avuçlayıp alnına minik bir öpücük kondurmuştu.
🍀
Ariel aklına üşüşen anılarını uzaklaştırıp cevap bekleyen şaşkın simalara döndü. "Evet, hayatıma son yılımızda yenilik gerektiğini düşündüm. Nasıl olmuş?"
Lily yüzünü kaplayan bir gülümseme ile kendisine döndü. "Bayıldım."
"Sıçayım!" Sirius'un çığlığı Ariel'ın saçına olan tüm ilgiyi çalmıştı. Sirius'u korkutarak sırtına atlamış olan Remus Lupin kahkaha atarken Sirius onu sırtından atmaya çalışıyordu. "Merlin'in sabun yüzü görmemiş boklu donu adına Aylak!"
Remus ile beraber gelen Jenna Dare yanındaki Peter Pettigrew'a dönüp fısıldadı. "Sirius 'Merlin ve Donu' açılışı yaptığına göre güzel bir yı bizi bekliyor diyebilir miyiz?"
Peter kahkaha atıp Jenna'ya döndü. "Kesinlikle. Yeni yıl her zaman beni heyecanlandırır ama bunun sonuncu olduğunu düşündükçe içim içimi yiyor."
Jenna'nın yüzünü ekşi bir gülümseme kapladı. "Yaşamamız ve paylaşmamız gereken o kadar çok anı varmış gibi hissediyorum ki Pete, tam olarak herkesi tanıyorum artık ama nedense bu huzur halinin, paylaşmakta olduğumuz ve paylaşacağımız anıların sonunun hızla yaklaştığını hissediyorum. Ödüm patlıyor sizsiz kalmaktan."
Peter kolunu Jenna'nın omzuna dolayıp diğer eliyle kızın yanağını sıktı. "Sadece son yılımız diye öyle hissediyorsun Jen, her şey zaman geçtikçe iyi gelmeye başlayacak merak etme, sadece ana odaklan, mutlu ol."
Jenna kafasını sallayıp anladığına dair birkaç inandırıcı klişe cümle söyledikten sonra ilerisinde yürümekte olan arkadaşlarına baktı uzun uzun.
Kendisinin yanından ayrılmış olan Peter, Deborah ve Remus'un arasına sıkışmıştı. Deborah heyecanla ikisine bir şeyler anlatıyor, Peter kahkahayla dinliyor, Remus ciddi bir ifadeyle anlatılanları yorumluyordu.
Ariel'ın iki tarafına üşüşmüş olan Deborah ve Sirius'a yaz tatilini özetliyor, uzun zaman sonra gülümsüyordu. Deborah sık sık heyecanlanıyor, Ariel'a sarılıp öpüyor, daha sonra yerinde zıplaya zıplaya dinlemeye devam ediyordu. Sirius'un yüzündeki ifade bir kez daha Sirius'un Ariel'ı atlatamadığını belli ediyor, elinden bir şey gelmeden Ariel'ı safça sevmeye devam ediyordu. Ariel'ın çok daha iyi olduğuna emin oldukça yüzü daha da renkleniyor, saklamaya çalıştığı gülücükleri yüzüne yayılıyordu.
Hepsinin önünde yürüyen James ve Lily her şeyden bağımsız el ele tutuşmuşlardı. James arada sırada Lily'nin belini kavrayıp kendine çektikten sonra kafasına minik bir öpücük konduruyor, Lily'nin kızarmasına sebep oluyordu. Jenna ikisini de daha mutlu gördüğünü hatırlamıyor, dünyayı dışarıda bırakmalarına baktıkça seviniyor, birbirlerinin elini tutunca dünyayı devirebileceklermişcesine yürümeleriyle gurur duyuyordu.
Jenna arkadaşlarına uzun uzun baktıktan sonra yüzünü geniş bir gülümseme aldı. Kocaman bir ailesi olmuştu burada, Hogwarts'ta. Asla geride bırakamayacağı bir ailesi olmuştu ve içindeki kötü hissiyat onu giderek daha da korkutmaya başlıyordu.
Düşüncelerini susturmakta zorlanırken beline sarılan ellerle irkildi. Regulus'un tanıdık parmakları belini iyice sarınca kıkırdadı. Sevgilisine dönüp genişçe gülümsedi. Aradığı her şey Regulus'un gözlerinde saklıydı sanki.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro