93. Bölüm: Sirius Black Aşık Olmuştu
Eveet, sevgili okurlarım, sevgililer gününüz kutlu olsun! Umarım bölümü beğenirsiniz, yorumlarını bekliyor ve sizleri çok seviyorum 🌸
🍀
"Owen! Biraz daha burada kalırsak treni kaçıracağız, haydi!"
Deborah Williams'ın sinirle söylemeye çalıştıkları Owen Atkins'in yüzündeki yayvan gülümseme yüzünden sadece kıkırdama olarak çıkıyordu ağzından dışarıya.
Uzandıkları çimler vücutlarının şekline bürünmüş, yanlarından, arkalarından ve önlerinden bir sürü öğrenci geçmiş, valizleri hakkında söylenmiş, evlerini özledikleri dillendirmiş, mezun olan 7. sınıflar gözyaşlarına boğulmuştu ancak onlar hala orada aynı pozisyonda kalmıştı. Deborah bağdaş kurmuş, bacaklarının üstüne yerleşmiş Owen'ın saçlarını karıştırmış; Owen ise gözlerini kapatıp saçlarındaki parmakların narinliğini, saçlarında çizdikleri desenleri hissetmeye, sevdiği kızın sesindeki huzurun onun bedenini tamamen sarıp sarmaladığını düşünmeye odaklanmıştı.
Owen mırıldandı. "Kaçırmayız, seninkiler seni geride bırakmaz, ben de sen giderken arkandan koşuştururum."
Deborah kaşlarını çatıp çocuğun kapalı gözlerine odalandı. "Gerizekalı, niye dram sahnesi yaratıyorsun durup dururken? Hem senin de alacakların var, biliyorsun."
"Ne kadar çevrem dolu da olsa yapayalnız olduğumu biliyorsun." Owen gözlerini açıp Deborah'a baktı. "Hem görmüyor musun, çevremizden geçen 7.sınıfların ayrılıklarını? Bizim de seneye halimiz böyle olmayacak mı?"
Deborah çocuğun dalgın ifadesine gülümsedi."Owen sanırım seni daha fazla üzmem gerekecek. Hüzünle parladığında gözlerin o kadar güzel görünüyor ki, saatlerce bakabilirim." Çocuğun yüzünde tebessüm yaratabildiğini görünce rahat bir nefes alıp devam etti. "Ayrıca, biz öyle ayrılmayacağız çünkü seninle aynı okulda okumayacağım diye ağlayacağımı kim söyledi?"
Owen minik bir kahkaha atıp uzandığı yerden doğruldu. Deborah'ın çenesini tutup burunları birbirine çarpana kadar yaklaştırdı. "Tamam o zaman, ben ağlarım, sen de gözlerime bakarsın olur mu?"
"O güzel renklerin yaşla parladığını görürsem kafanı uçururum biliyorsun değil mi?" Deborah fısıldadı. "Ayrıca unuttun mu, ben senin kocaman çiçek bahçesindeki minik çiçeğinim. Senle ben, sonsuza kadar o çiçek bahçesinde yaşayacağız. Beraber uzanacağız çimenlere, aynı bugün olduğu gibi. Gök dikkatimi çekmek için parlayacak en mavi rengiyle ancak ben senin gülen lacivertlerinden başkasına bakmayacağım Owen."
Deborah çocuğun boynunu kavrayıp dudaklarını örttü. Etrafındaki koku, yanındakinin verdiği güven... Annesinin yanında hissettiği huzuru onca yıl sonra ilk defa bu kadar somut hissediyordu.
🍀
"Remus!"
Remus Lupin valizini çekiştirmeyi bırakıp arkasına döndü. Berrak sesin sahibi olan sevgilisi Hayley Tate arkasındaydı, kendisine sesleniyordu. Yüzüne mini bir tebessüm kondu, ilişkileri ilerliyor olsa da hala ilk günkü heyecanını yaşıyordu.
Hayley koşar adımlarla kendisinin yanına gelip ellerini göğsüne dayadı. "Çabuk bana duyduklarımın doğru olduğunu söyle. Çabuk bana sonunda Lily Evans'ın aklını başına topladığını ve beraber olduklarını söyle."
Remus kahkaha attı. "Demek bir gecede yayılıyor haberler ha? Evet, beraberler, sonunda. Dün odada ne kutlamaları döndü bir bilsen."
Hayley gülümsedi. Remus'un koluna girip valizi ondan aldı ve sürüklemeye başladı. Dolunay zamanının yaklaştığını biliyordu ve Remus'un halsiz halini görmekten nefret ediyordu.
"Oh, sonunda! Pekala, bana 6. sınıf tavsiyesi verebilecek misin?"
Remus gülümseyerek eğildi ve sevgilisinin başına öpücük kondurdu. "Erkeklerden uzak dur?"
"Remus Lupin!" Hayley derin bir nefes alıp gülmemek için dudaklarını büzüştürdü. Alaycı bir ses tonuyla devam etti. "İleride çocuklarına bu anı anlatırken senin kıskanç bir baba olduğunu mu düşünmelerini istiyorsun?"
Remus kaşlarını kaldırıp sevgilisine baktı. Espri de olsa minik minik dakikalarda aklına Hayley ile gelecek planlamasının ne kadar farklı olduğu geliyor, morali bozuluyordu. Hayley'yi ne kadar sevse de beraber bir geleceklerinin olmayacağı barizdi.
"Çocuklarım olmayacağı için anlatmam gerekmeyecek Hays. Yine de karşı komşumuz Eva teyzenin gözündeki imajımı korumak için uğraşmam gerekecek demek ki."
🍀
Sirius Black yanında duran Ariel Chase'in altın renkli saçlarını hızlıca bir topuz yapıp kafasına devasa bir ağırlık olacak şekilde yerleştirmesini izledi. Daha sonrasında, kendisinin az önce ona verdiği siyah tokayla topuzunu çevrelemeye başladı. Üçüncü kere çevirdikten sonra kolunu indirip gözlüklerini ittirdi. Mavi gözler kendilerinin Sirius tarafından izlendiğini fark edemeyecek kadar yorgundu, bitmişti, enerji yoksunu kalmışlardı. Babasının ağırlaşan hastalığı sebebiyle Sirius, Ariel'ın geceler boyu uykusuz kaldığını, yüzünün nadiren güldüğünü, ağlamamak için dudaklarını eskisinden daha çok ısırdığını biliyordu. Dudakları ona yeterli gelmemiş olacak ki Ariel tırnak yataklarına düşman kesilmişti, devamlı elleriyle oynuyor, dudağını ısırmasıyla elinde bir yara daha açıyordu.
Sirius mutluluğunun, huzurunun bir kısmını dahi olsa Ariel ile paylaşmak için her şeyini verebilirdi. Gözlerinin tekrar parıldaması, kahkahalarının hayat dolu olması, hayran bıraktıran zekasını konuşturması için her şeyini verebilirdi.
Sirius bazen bu gerçekle yüzleşmek istemese de bir noktadan sonra kaçamıyordu gerçeğinden. Sirius Black aşık olmuştu ancak sevdiği asla onu onun istediği gibi sevmeyecekti. Ona olan sevgisi her geçen gün canını yakıyordu. Onun yürüyen bir ölü haline gelmesi, hissetmeyi, düşünmeyi, ruhunun nefes almayı durdurmasını görmek Sirius'un canını yakıyordu. Öylesine yakıyordu ki Sirius yapabilse anında canından can verecekti Ariel'a. Sadece tek bir kahkaha bile olsa karşılığı, Sirius hazırdı.
Yıllarca en iyi arkadaşı James ile dalga geçmiş, aşık olmakla ilgili demediğini bırakmamış, el ele yürüyen aşıkların arkasından dil çıkarmıştı. Ancak dün gece James ile Lily'yi ilk defa o kadar mutlu ve huzurlu görmüş, bir bütün olabildiklerini, aşk kapsülünün somut hale gelebildiğini görmüştü. Dünden beri de, bir tarafı sevinç çığlıkları atıp James'in mutluluğuyla coşarken, diğer tarafı umutsuzlukla haykırmakla meşguldü.
Sirius haykıran yarısına yine susmasını öğütledikten sonra gülümsedi. "E Ari, benden ayrılacağın için üzgünsün yine."
Ariel kendisine uzun uzun baktıktan sonra minik bir tebessüm kondu yüzüne. İşte buydu, Sirius için mutlulukların en büyüğüydü. İki yarısı bir olup mutlu olmuştu o an. Ta ki, Ariel'ın yüzündeki tebessüm yerini ciddi bir ifadeye bırakana kadar.
"Biliyor musun, bugüne kadar tüm ayrılıklarımızda bunu söyledin, ben de hepsinde dalgaya vurup geçtim ama Sirius, sanırım bu sefer gerçekten yanımda olmayacağın için üzgünüm."
Sirius ne diyeceğini bilemez halde beklerken Ariel ona konuşma fırsatı vermeden devam etti:
"Nasıl teşekkür ederim bilmiyorum. Bazen gerçekten yoruluyorum Sirius, çok yoruluyorum. Ama hani 'arkandayım' klişesi var ya, yorulduğumda arkama baktığımda seni görüyorum. Gerçekten arkamdasın, önümdesin, sağımda ve solumdasın. Benimlesin, ben düşerken beni tutuyor, ağlarken güldürüyor, ölürken yaşatıyorsun. En güzel tarafı da, o kadar güzel yapıyorsun ki; o kadar masum, o kadar iyi niyetlisin ki, sen bile farkında değilsin. Çok özür diliyorum. Sevgine layık olamadığım için, seni, senin beni sevdiğin gibi sevemediğim için özür diliyorum Sirius."
Sirius dolu gözlerini saklama uğraşına girmeden kızı kendine çekip sıkıca sardı. Ariel'ın kafasını omzuna sokuşturduğunu hissetti. Sesinin titremesine aldanmadan fısıldadı. "Sadece gül Ariel, tek istediğim gülmen."
Ariel bir süre sonra kendini geri çekip gözlerindeki taze yaşları temizledi. Sirius'a bakıp gülümsedi. Sirius yanında olduğu sürece gülebiliyordu. Etrafı karanlıktı, Sirius ise bulabildiği tek ışık haline gelmişti.
Sirius'un bakışları ileride vedalaşmakta olan Peter Pettigrew ve Maria Taylor'a ilişti. Peter sevgilisini öpüp Maria'nın arkadaşlarına uzaktan el salladıktan sonra koşarak kendilerine yaklaşmaya başladı.
"Ari, Pati! Diğerleri de bindi mi?"
Sirius kafasını iki yana salladı. "Saplar ekibi olarak beklemedeyiz Pete. James ve Lily'yi görebilene hediye setim var, Deb Owen'la beraber, maalesef, Jenna ise Regulus'un yanındadır diye düşünüyorum. Aha bak, Lupin geliyor. Hays yanından ayrılmış sanırım."
Peter, en yakın arkadaşının koluna girip yanlarına gelmekte olan Remus Lupin'i izlemeye başladı. "Düşünsene Patiayak, bizim de vedalaşacağımız günler geliyor."
"Hayır." Sirius kararlılıkla cevapladı. "Ben sizi bırakmam, kolay kurtulamazsınız benden. Daha Çatalak ve Lils'in çocuğunu yetiştireceğiz beraber. Anne ve babadan önce ona 'Mükemmel Sirius' demeyi öğreteceğim."
Remus uzaktan seslendi. "Desene Sirius, yolumuz uzun."
Peter gülümsedi. "Kesinlikle, uzun." Minik bir sayım yaptıktan sonra devam etti. "Tamam dört kişi ettik, kaldı dört. Deb de geliyor, o uzakta gördüğüm de Jen ve Regulus değil mi? Tamam, o zaman sadece yeni aşıklarımız kaldı gelmeyen."
Sirius gözlerini kardeşine odakladı. Jenna'nın yanındayken nasıl mutlulukla gülümsediğine, gözlerinin içinin nası parladığına odaklandı. Öyle odaklandı ki yanında durup omzuna yumruk atan Deborah'ı bile görmedi.
Deborah, Sirius'un odağının kardeşi üzerine düştüğünü görünce yutkundu. İki kardeşin aralarının asla düzelmeyeceğini biliyordu. İkisi de birbirini seviyor ama farklıları normal karşılamayı bilmedikleri için asla aralarını düzeltemiyorlardı. Deborah kafasını çevirmek üzereyken Jenna'yı uğurlayan Regulus'un bakışlarının kendisini yoğun ilgiyle izleyen abisine kaydığını gördü.
Deborah o an tenis maçı izlediğine emindi, kardeşler arasındaki bakışma her geçen saniye yoğunlaşıyor ancak hiçbir duygu belirtisi vermiyordu. Regulus onu çağıran arkadaşlarına dönmeden önce belli belirsiz, emin olmayarak abisine selam vermek amaçlı elini kaldırdı havaya. Kendisi ve Regulus kadar şaşkın olan Sirius'un cevap vermediğini görünce Regulus havadaki elinin orada ne işi olduğunu anlamaya çalışırcasına eline baktıktan sonra elini hızlı ve absürt bir hareketle aşağı indirip arkadaşlarına döndü.
Oysa Sirius, yanındaki Deborah'ın bile duyamayacağı bir fısıldamayla kardeşinin ismini mırıldanmıştı.
Sirius'un kardeşinin ardından yoğun odağı Jenna Dare'in çığlıyla kesildi. "İşte, yesyeni çiftimiz!"
Sirius karşıdan gelen James ve Lily'nin el ele tutuşmuş haline bakıp içinden kahkahalar attığı halde, yüzünde ifade oluşturmayı başaramıyordu. Regulus'a zamanında yanıt verememesi canını sıkmıştı. Omzunda beliren el, Sirius'u korkuttu. Arkasında duran Ariel fısıldadı:
"Hepsi geçiyor Sirius. Hepsi geçiyor. Bak, bir kardeşine üzülürken diğerinin daimi mutuluğunu yakaladığını görüyorsun. Buruk sevinçler, seni James'in kötü arkadaşı yapmaz. Sadece ruhunun dinlenmeye ihtiyacı olduğunun göstergesidir. Gülümse Sirius, hepsi geçiyor, yeter ki gülümse."
Sirius, Ariel'e dönmeden omzundaki elini tutup gülümseyerek cevap verdi. "Haydi, bu seneyi de noktalayalım."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro