89. Bölüm: Yaşam Rönesansı
Deborah Williams bahar mevsiminin tanıdık nazik esintileri dalgalı saçlarını hareket ettirirken karşısında oturup yüzünü güldüren güneşinin içini ısıttığını hissetti.
Owen Atkins. İlişkilerinin üzerinden aylar geçmesine rağmen hala sevgilim demeye alışamadığı sevgilisi.
Baharın gelişiyle gevşeyen disiplinden yararlanarak giyim kurallarını yıkan Hogwarts öğrencilerinin aksine Owen her zamanki gibi tepeden tırnağa kuralları taşıyan bir tabela gibi geziniyordu okulda. Saçları doğal biçimde taranmış yine de şekillendirilmişti, Ravenclaw kravatı yine düzgünce ütülenmişti, pantolonu gömleğini içine almış, ayakkabıları güzelce boyanmıştı.
Deborah çocuğun pantolonuna işaret etti. "Çimenler pantolonunun ütüsünü bozacak, kalkıp başka bir yere oturabiliriz aslında."
Owen kravatını gevşeterek ayakkabılarını çıkardı. Kafasını, Deborah'ın kucağına yerleştirdikten sonra kızın saçlarının uçlarıyla oynamaya başladı. "Deb, sıçayım ütülerime! Temiz hava, toprak, gün ışığı senin yüzünü gülümsetip seni mutlu ediyorsa ben çamurda da otururum."
Deborah gülerken ellerini Owen'ın saçlarına daldırdı. "Ben iyiyim hatta durum değerlendirmesi yapacak olursak, herkes bana kırılmak üzere olan bir cam bebekmişim gibi davranmazsa daha iyi olacağım."
"Sen ve cam bebek mi? Deborah, sen kırılamayacak kadar güçlü bir bebek olduğunu kanıtladın."
Deborah alayla güldü. "Ya ne demezsin!"
"Hayat seni kırmaya çalıştıkça, gökdelenlerden aşağıya fırlattıkça, üzerinde tepindikçe, kollarını ve bacaklarını çekiştirip seni senden çalmak için her şeyi yaptıkça sen hayatın karşısına defalarca, bıkmadan usanmadan çıkıp kırılmayacağını söyledin. Azmin kitaplara konu olmalı, yaşama hevesinin çocuksuluğu seni yenilmez yapıyor. O kadar güçlüsün ki, kader seni kıskanıyor."
"Bu dile getirdiklerin o kadar güzel ki Owen ama tek bir sorun var. Dışarıdan kulağa böylesine güzel ve dayanıklı çizilen bir kadın portresi var, ne yazık ki ben o değilim. Yıpranıyorum, debeleniyorum, ağlıyorum; kısacası ayakta durmak bir yana, gökdelenden itilmeden kendi kendime düşüyorum zaten."
Owen hafifçe güldü. Deborah'ın kendi başarılarını farkında olmaması onu üzmüştü. "Hayır, hayır. Sen anlamıyorsun. Önemli olan yere düşmek, ağlamak, can çekişmek zaten. Önemli olan bunları hissettikten sonra kalkmak. Her şeye rağmen pes etmemek. Gerek insanlardan, gerek anılardan destek almak."
Deborah omuzlarını silkti. Dışarıdan umursamaz görünmeye çalışsa da Owen'ın tane tane dile getirdiği her kelime beynine işlemeye başlamıştı bile. "Haklısın sanırım ya da beynimi yıkıyor ve beni ayakta tutmaya çalışıyorsun. Her ikisine de razıyım. Direnmek, ana kelime bu. Arkadaşlar, aile, duygular... Hepsi kıymetli ama anılar kadar değil. Anılar ne kadar büyüleyici öyle değil mi? Geriye dönüp bakıyorsun hayatının her yeni dönemecinde, geriden geriye sana gülümsüyorlar, seni sen yaptıkları için takındıkları gurur var gülümsemelerinde. Güzel anıların sana el sallamak için öylesine yukarı zıplıyorlar ki kötü olarak nitelendirdiklerin sadece kafalarını uzatabiliyorlar. Onlar da hüzün dolu bir şekilde gülümsüyorlar sana. Seni sen yaptıkları için. Kin tutmaları gerekirken hiç kin tutmuyorlar. Seni en çok geliştirenler oldukları halde en çok aşağılananlar, geriye dönüp bakıldığında görmekten çekindiklerimiz olmalarına rağmen koşulsuz bir bağımlılıkla takipteler devamlı."
"İşte bu Deborah'ım, bu insanın hayatta darbe almadan sahip olabileceği bir vizyon değil. Kendi yaşamının rönesansını yaşıyorsun, farkında mısın?"
Deborah kaşlarını çattı. "Ben bunları aldığım darbe yüzünden, veya sayesinde, kazandıklarım. Sen nasıl bu kadar çok bilgi sahibisin 'yaşam rönesansı' hakkında?"
"Her şey tetiklemiş olabilir. Bazılarının gözleri daha çabuk açılır. Benimkiler ise komşumuzun evinde çıkan yangında ölmesiydi. Daha 12 yaşındaydım. Bir ay boyunca kendime gelememiştim ama o bir ay bittiğinde ve odamdan çıktığımda eski Owen olarak çıkmadım."
🍀
James Potter sol elinin yüzük parmağının ilk eklemini siyaha boyamayı bitirmek üzere olduğu için seviniyordu ki, Lily Evans elindeki tüy kalemi çekti.
"Potter, acil çalışmamız gerektiğini sen söylemedin mi? Dikkatini ver."
"Haklısın ama elimde değil, sıkılıyorum."
Lily, elinde duran tüy kalemi çevirmeye başladı. James Potter iki gün önce kendisinden iksir dersi için yardım istemişti. Eh, Lily de James'e karşı bir şeyler hissetmeye başladığına inandığı bu günlerde isteğini geri çevirecek değildi ya, kabul etmişti. Bundan önceki her yıl karşılığında bir şey isterdi çünkü James Potter ile ders çalışmak her zaman bir eziyetti ama bu yıl, iksirde yardım istemesi için üstüne para bile verebilirdi. Bunun en önemli sebeblerinden biri de Valeria Alvin'in de iksirde çok iyi olduğunu bilmesiydi.
Yani Valeria dururken James'in gelip kendisinden yardım istemesi Lily'nin bayağı hoşuna gitmişti. Yine de neden Valeria ile çalışmak istemediğini bilmiyordu.
"Sıkıcı olabilir ama emin ol, sınavda rezil olursan daha da sıkıcı olacak. Devam edelim mi, hazır mısın?"
James ellerini saçlarına daldırıp buklelerini iyice dağıttı. "Bir şeyin mi var? Hasta falan mısın?"
Lily kaşlarını çattı. Ne ima etmeye çalışıyordu? "Hayır, çok iyiyim, bahar falan da geldi malum. Kötü mü görünüyorum?"
"Yo yo. Öyle değil, bana karşı çok sabırlısın; sinirlenmiyorsun. Göz teması bile kuruyorsun. Üstelik Grayden ile de konuştum geçen gün, bana seni sordu. Uzun zamandır ondan kaçınıyormuşsun. Bana mı tutuldun en sonunda, ne?"
Lily anında beyninin telaş içinde kafasında sağa sola dolu koşuşturduğunu hissetti. Ne diyecekti, o kadar mı barizdi, itiraf edemezdi, ya reddedilirse veya daha kötüsü, ya en sonunda yine çocuğa karşı bir şey hissetmediği sonucuna varırsa? Ne diyecekti o zaman, yine kalbini kıramazdı. Bir de Valeria vardı, James ile flörtleştiklerinden haberdardı. İnkar etmekten başka şansı olmadığını biliyordu ama çocuğun tepkisi hiç de kendisine açıldığında Lily'nin verdiği tepki gibi değildi. Sakindi, gözleri merakla parlıyordu, Lily'den bir saniye bile ayırmıyordu gözlerini, sanki yalan söyleyeceğinden haberdardı. Lily yanında Ariel'ın olması için tam o an neleri feda etmezdi ki ve üstelik James'in eski yıllarda kendisine her gün açılması, çıkma teklif etmesi gözünde nasıl büyüyordu o an, anlatılamazdı. Eğer o Gryffindor ise Lily o an kesinlikle değildi.
"Nereden çıktı şimdi bu?"
James Potter, tüm okulun aşina olduğu Çapulcu gülümsemesine bürüdü yüzünü. "Niye bu kadar geç cevap verdin?"
"Böyle bir teoriyi sindirmek kolay değil, onca yıllık geçmişimizden sonra."
"Sen geçmişin hangi tarafındasın bilmiyorum ama ben bayağı samimi anlarımızı hatırlıyorum. Hani, bayağı samimi. Hem onca yaşanandan sonra bana vurulman o kadar mı ütopik?"
Lily, çocuğun kendisiyle oyun mu oynadığını yoksa cidden bazı soruların cevaplarını mı aradığını bilmiyordu. James'in kafasından geçenlerden bihaber olması kendi hamlesini de belirsiz hale getiriyordu. Satranç oyunun ortasında gibi hissediyordu. Sıradaki hamle kendisinindi.
"Bilmiyorum, bunu sadece sana vurulursam yanıtlayabilirim. Niye bu kadar sorguluyorsun? Benden vazgeçtiğini biliyorum ama Valeria ne düşünür bu konuşmayı dinlerse?"
Lily, James'in bakışlarındaki muzipliğin kayboluşunu hissettiğinde çocuğu mat etmeye bir adım daha yaklaştığını hissediyordu. Cevabı tam Ariel'ın gurur duyacağı bir cevaptı. Ondan hoşlandığını inkar etmiş ama açık kapı bırakarak Valeria'yı sohbete dahil etmeyi başarmıştı.
"Valeria da her şeyi farkında, Monica da farkındaydı, sen de farkındasın."
Lily beklenmedik bu hamleyle kaşlarını havaya kaldırdı. "Neyi farkındayız?"
"Senin için herkesten vazgeçebileceğimi farkındasın. Ne kadar uğraşsam da kaderin seni geride bırakmama izin vermediğini farkındasın."
"Valeria'yı da kullanıyorsun Potter. Aynı Martinez'i kullandığın gibi."
James hayretle kaşlarını kaldırıp Lily'ye baktı. Lily içinden kendisine küfretti, yine istemsizce çocuğu terslemiş, mat edeyim de kalbini kırmaya çalışmış, istemediği sözcükleri sarf etmişti.
"Hiçbirini kullanmadığımı sen de biliyorsun, biri birini kullanıyorsa da , ben senin tarafından kullanılıyorum. Yıllardır Lily, yıllardır karşında ezilmemden hoşnutmuş gibi davranıyorsun. Benden uzaklaşmıyorsun da, sadece ezilmemi bir kere daha olsun tatmak için."
"Senden uzaklaşmıyorum değil Potter, anlamıyor musun? Senden uzaklaşamıyorum."
Lily Evans gözlerinin James Potter'ınkilerle buluştuğu o günü unutmayacaktı. Yıllarca dillendirilmemiş bütün duygular meydana çırılçıplak serilmişti. Korku, ikisinin de duygularının önüne atlamış, yollarını kapatmıştı. Dilleri korku tarafından mühürlenmişti, duygular dile getirilmedikçe canlanamayacaktı ancak ikisi de o an içlerindeki cesareti meydana çağıramadı.
Uzun bir sessizlik sonrası Lily tüy kalemi masaya bıraktı. "Haydi, devam edelim de bu bölümü bitirelim hiç değilse."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro