81. Bölüm: Evlenmek İçin Çok Küçük
Ariel Chase 1. sınıfların binalarına yerleşmelerini izlerken kendi telaşını hatırladı. O kadar heyecanlanmıştı ki durmadan terliyordu, gözlükleri devamlı burnundan kayıyordu. Büyük sınıfların ona tebessümle baktığını anımsıyor, ben de mi böyle bakacağım büyüyünce diye düşünmüştü. İsmi okununca dudağından akan kanı hızla yalamış, gerginliği belli etmediğini uman bir gülümseme yerleştirmişti suratına. Hemen o akşam yerleştikten sonra ailesine mektup yazmış, kendisi kadar heyecanlı olan babasına Gryffindor olduğunu söylemişti.
Ariel gözlerini 1. sınıflardan ayırdı. Karşısında oturan Remus'un masanın üzerine yerleştirdiği parmaklarını inceledi. Birbirine kenetlenmiş parmakları birbirlerinin üzerinde ritim tutuyordu. Ariel kendi ellerine çevirdi bakışlarını. Babasının ona öğrettiği ilginç bir numarayı hatırladı. Sol elini yumruk haline getirdi. Sağ elinin işaret parmağını, sol elinin işaret parmağı ile orta parmağı arasında kalan boşluğa hafifçe vurmaya başladı. Çıkan tok ses onu gülümsetti. Babası ona bunu öğrettiğinde 7 yaşında olduğunu hatırlıyordu.
Ariel gözlerini Slytherin masasına çevirdi. Yeşil bezeli cübbelerine baktı. Cübbelerdeki yeşil aklına evlerinin bahçesindeki yeşil çimenleri getirdi. Babası onu ne kadar kovalamıştı orada. Ariel kendi kahkahalarının yankısını duyuyordu kulaklarında. Babası en sonunda onu hep yakalar, çimenlere uzanırlardı sonrasında nefes nefese kalmışken. Uzun saçlarına çimenler karışırdı. Akşam olup babasıyla eve dönmeden önce babası Ariel'ın saçlarında kalan çimenleri ayıklardı. Annesi hoşlanmazdı eve dökmesinden saçlarındaki çimenleri. Annesinin alerjisi olduğundan babasıyla olabildiğince dikkatli davranırlardı ayıklama yaparken.
Ariel derin bir nefes aldı. Ne görürse görsün aklında babasından başkası yoktu. Babası sadece onu saçlarına dokununca hatırlıyor, onun dışında herkese saldırıyordu tehlikede olduğunu düşünüp. Babasını o halde görmeye ne kadar devam edebilirdi bilmiyordu. Her görüşmelerinde ruhunun en derinlerinden bir parça zorla tutulup koparılmış, Ariel'dan uzaklaştırılmış gibi hissediyordu. Yanıyordu, ruhu yanıyordu. Sönmeyen bir kıvılcım taşıyordu kendisiyle.
"Ari? Biraz daha nefesini tutarsan patlayacaksın sanırım. Kıpkırmızı oldun, seni buraya getirmek iyi fikir değildi; senin için bayıldıktan sonra izin almalıydık."
Ariel dalgınlıkla sese doğru kaldırdı başını. Karşısındaki Remus Lupin birbirine kenetlediği parmaklarını açmış, endişeli bakışlarla kendisini süzüyordu.
Ariel sahte bir şekilde gülümsedi. Nefesini tuttuğunu bile farkında değildi, sadece düşüncelerinde dolaşıyordu.
"Dalmışım Rem, iyiyim ben."
"Ne düşünüyorsun? Dudakların yine kanıyor."
Ariel elini önemli değil manasında salladıktan sonra sağ gözünden akan yaşını gizlemek amacıyla kafasını sağa çevirdi. 1. sınıfları izliyormuş gibi davranmaya başladı.
Vermesi gerektiğini aklında tuttuğu derin bir nefes aldı. Bu sıkıntıyla devam edemezdi, her nefeste aklına gelen anılarla yaşayamazdı. Bir yolunu bulmalıydı. O Ariel'dı, her şeyin bir yolunu bulurdu.
🍀
6 gün sonra
Deborah karşısındaki çocuğa gülümsedi.
Lacivert gözlü Ravenclaw'ın cübbesi yine son derce ütülenmişti, saçları son derece özenle yapılmıştı. Bakışları insanı rahatsız edecek derecede keskindi, gördüğüyle yetinmiyor, daha da derine inmek istiyor gibi bakıyordu. Hatları aynı bakışları gibi keskin olan burnu her ifadesiyle suratının ortasındaki baskınlığını kaybetmediğine emin olacak şekilde yer değiştiriyor, kalın kaşları yerlerinde duramıyorlardı. Deborah'ın aksine ellerini konuşurken sakin tutmayı biliyordu. Dişleri çizilmiş gibi mükemmel, eksiksiz, yerli yerinde parlıyordu. Mükemmel.
Owen Atkins'i tanımlayacak tek sıfatı bulmuştu: Mükemmel. Her şeyiyle mükemmeldi. Deborah bazen çocuğu incelemekten dediklerine odaklanmakta sıkıntı yaşıyordu. Bu zamana kadar idare ettiğini düşünüyordu çocuğu ama Owen dudaklarındaki tebessümle her şeyi farkında olduğunu yeterince belli ediyordu o an.
"Deborah, biliyorum karşı konulamıyorum ama biraz odaklansan?"
Deborah hafif bir utanç eşliğinde kahkaha attı. Saklama gereği duymadı utancını, ne de olsa karşısındaki bir Ravenclaw'dı. Ariel Ravenclaw olmadığına ve Ariel!den hiçbir şey saklayamadığına göre Owen'dan saklamaya çalışmak anlamsızdı.
"Kusura bakma ama sadece merak ediyorum. Bu kadar hazırlanmak kaç saatini alıyor?"
"Yarım saat." Owen omuzlarını silkti. "Şimdi gerçekten dediklerime odaklanacak mısın?"
"Mümkün değil! Sadece Sirius hazırlansın diye yarım saat bekliyoruz ki o süslenmiyor bile, yalan söylüyo--"
"Sadece duştan sonra saçlarımı tarıyor ve dişlerimi fırçalıyorum."
"Cübbeni nasıl açıklayacaksın o zaman, nasıl bu kadar ütülü ve düzgün oldu--"
"Deborah, lütfen!"
Deborah saçlarını geriye ittirip Owen'ın cübbesinin yakalarını kavradı. "Bir kere daha lafımı kestiğini duyarsam pişman olursun." Gülümseyerek çocuğun yakalarını serbest bıraktı. Lacivert gözlerde gördüğü anlık şaşkınlık ve korku hoşuna gitmişti. "Evet, şimdi dinliyorum."
"Pekala, senden önce Sirius'la konuştum bu konu hakkında--"
"Sirius'la mı konuştun? Sirius'a açılmamış ol, lütfen Sirius'a açılmamış ol!"
Owen kafasını omzuna eğerek çarpık bir gülümse gönderdi Deborah'a. "Belki sadece beni dinlemeye odaklanırsan gerçekten işimiz çok kolaylaşacak." Deborah sustuğunu belli ederek dudaklarını birbirine bastırınca Owen devam etti.
"Sirius'a açılmadım, yani açıldım ama düşündüğün konuda değil. Deborah, Sirius'a ilgim vardı evet ama sadece dış görünüşüydü kendisine çeken. Ben bu konu ile sana yaklaşınca fark ettim ki farklı şeyler gerçekten dönüyormuş gönül işlerinde. Şöyle düşün koca bir çiçek bahçesindeydim ve Sirius en parlak çiçekti. Ben de şımarık bir çocuk olarak parlak olana yöneldim ne olduğuna bakmadan. Tesadüf eseri parlak olana ulaşmak için yoluma çıkan minik bir çiçekle tanıştım ve ona elimi yaklaştırdıkça, çevreme dahil ettikçe aslında kimsenin pek fark etmediği kadar güçlü ve gizli bir ışık saçtığını gördüm. İlk gözüme takılandan daha parlak, daha güzel olduğunu fark ettim. Dışarıdan parlamıyordu çünkü güzelliğine rağmen incinmişti, asla onarılmayacak bir yara bırakmıştı dışarıdakiler ona, annesini elinden alarak ama dışarıdan ne kadar hırpalanırsa hırpalansın içerideki o kadar güçlü ve inatla savunulmuştu ki hala diğerlerinden daha kuvvetli bir ışık saçıyordu. Büyülendim Deborah, çiçeğin her yaprağına, köklerinin ulaşabildiği derinliğe, dışının değil, içinin parlaklığına hayran oldum. Bugün de sonunda cesaretimi toplayıp çiçeğe eğildim ve kulağına fısıldadım sessizce."
Deborah nefesinin kesildiğini hissediyordu. Hayatı boyunca düşlerinde bile böylesine romantik sahneler yer almamıştı. Bir an telaşlandığını hissetti. Owen bu kadar romantik olduktan sonra anca evlenme teklif edebilirdi. Evlenmek için çok küçük olduğunu hatırladı Deborah. Çocuğa korkuyla baktı. Owen'ın bakışlarının da kendisininkini görünce korkuya teslim olduğunu fark etti.
"Ne dedin, çiçeğe yani; öyle meraktan soruyorum."
"Sevgilim olur musun, dedim." Owen'ın sesindeki özgüven tınısı yerini Deborah'ın bakışları yüzünden endişeye bırakmıştı.
"Ay, Merlin'in boklu donu adına, evlenmiyorum!" Deborah rahat bir nefes aldı. Oysaki karşısındaki Owen kızın tepkilerine anlam veremiyordu.
"Merlin'in boklu donu olduğunu nereden çıkardın? Deborah ne diyorsun Merlin aşkın-- neyse Merlin'den bahsetmek istemiyorum."
Deborah evlenme korkusuyla Owen'ı unutmuştu. Çocuğun kafasının karmakarışık olduğunu fark ediyordu.
"Yani Merlin tamamen Sirius yüzü-- neyse! Evet Owen, çiçek sana evet diyor."
İkisi de tedirgin havanın anında dağıldığını anlayınca kahkahalara boğuldu. Deborah, Owen'ın Sirius konusunda ciddi olduğunu düşünüyor, biraz da Owen'dan hoşlandığı için Sirius'a bunu iletmiyordu. Tabii ana sebep bu değildi ama itiraf etmemekte direnen duygusal tarafı çocuğun ona karşı duyguları olduğuna çok sevinmişti. Özellikle de böyle romantik bir biçimde dillendirmesi Deborah'ı yersiz olarak korkutsa da asla unutmayacaktı çiçek bahçesini. Belki kader yollarını Sirius aracığıyla birleştirmişti, belki minik tesadüfler onları karşılaştırmıştı. Deborah ne olup bittiğini bilmiyordu ama yine de karşısındaki Owen Atkins ile kahkaha atabildiğine, Owen Atkins'in çiçek bahçesinde kendisinin çiçeği olduğuna memnundu.
🍀
Bölüm saçma bir şekilde kısa oldu farkındayım ama şöyle bir durum var, uzatabiliyordum, o zaman da çook uzun oluyordu. Ben de okumaktan sıkılacağınıza kısa bölüm okuyun diye düşündüm.
Ay ben bunu niye anlatıyorum ki, neyse umarım keyif almışsınızdır. Bu arada bölüm gelsin diye beni istediğiniz kadar taciz edebilirsiniz çünkü unutuyorum. Ciddi anlamda bugün diğer bölüme yeni bölümü hatırlatan yorumu yapan arkadaş kimdi unuttum ve dönüp kendisini etiketlemeye de üşendim ama o olmasa bu bölüm baya da bekleyecekti hazır halde.
Neyse tamam yine çok boş yaptım.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro