58. Bölüm: Lily'yi Unutacak, Mesut Olacaktı
Ciara Garcia kim diye sormuş herkes, işte size daha önce aralarda bahsettiğim Ciara Garcia'lı bölüm.
Umarım cast hoşunuza gitmiştir.
Ha bu arada, bölümün bitişi yüzünden bana söverseniz anlarım.
🍀
"Selam Remus."
Ariel gülümseyerek iksir dersinde çocuğun yanına yerleşti Peter Pettigrew'dan önce davranarak. Çocuğun ters bakışlarını hissedebiliyordu yavaşça Sirius ile James'in arkasındaki sıraya, Jenna'nın yanına yerleşirken.
"Hey, Ari." Remus sakince yanıtladı mavi gözleri dalgın da olsa kurnazlıkla bakan kızı.
Ariel kitap sayfalarını dikkatsizce karıştırarak dün akşam uykusundan feda edip okuduğu bölmelere baktı. Daha öncesinde unuttuğu için çalışamamıştı işleyecekleri konulara, o da gecesini feda edip uykuya meydan okuyarak ince ayrıntısına kadar çalışmıştı konularını.
"İksir dersini seviyorum."
Remus, kendisinin saçlarını durmadan karıştıran James'e aldırmadan yanıtladı.
"Sen her dersi seviyorsun."
James ellerini Remus'un saçlarına yaslayıp çenesini ellerine dayadıktan sonra güldü. Olduğu pozisyonun garipliği veya Remus'un ters bakışları ilgisini çekmiyordu bile.
"Aylak haklı Ari, sihir tarihini bile ilgiyle dinliyorsun."
Ariel dönüp gözlüklü çocuğa baktı. Dağınık saçları uzamıştı, hiç kesmeye niyeti yok gibiydi, yuvarlak gözlükleri burnunun ucuna kaymıştı, ela gözleri parlıyordu neşeyle.
"Duydum ki, Lily ile ders randevunuz varmış? Gerçi sen Monica'yla sürekli bu kadar dip dibe olduktan sonra Lily'yle hala neden bu kadar ilgilisin anlayamıyorum."
Çocuğun bakışları donuklaştı, bir süre aynı yere bomboş baktıktan sonra kafasını hafifçe sallayıp mırıldandı.
"Evans'ın benimle ilgilendiği mi var?"
"Martinez seninle ilgileniyor ancak sen bir türlü onunla ilgilenmiyorsun. Demek ki bu işler ilgiyle doğru orantılı değil."
"Öyle olmalı aslında." James Ariel'e tersçe baktıktan sonra arkasına yaslandı ve düşünceli bakışlarını en önde oturan kızıla dikti. Kafasından ne geçtiği hakkında az çok fikri vardı Ariel'in ancak hiçbiri hoşuna gitmese bile şu an uğraşması gereken farklı sorunları mevcuttu.
"Ee Remus," Ariel uzun süredir ısırılan dudaklarını serbest bıraktıktan sonra sordu. "Sana bir şey sormam için uygun bir zaman mı?"
"Ben de ne zaman konuya gireceğini bekliyordum Ari, buyur."
Ariel hafifçe gülüp bakışlarını yere çevirdi. Neyi nasıl söylerse Remus'un ağzından laf alabilirdi, bilmiyordu.
"Hani Jen'in fotoğraflarını çeken bir psikopat vardı ya, senin yakaladığın."
Remus soluk benzinin solabildiği kadar solduğunu hissetti. Ariel'in fotoğrafçıyı yakaldığınu bilmesini beklemiyordu. Ancak o an fark etti Remus, kızın kafasındaki her ayrıntı şekillendikten sonra gelip kontrol ettirme çabasında olduğunu.
"Evet?" Sakince cevapladı Remus.
"Acaba diyorum sen onu yakaladıktan sonra seni tehdit ettiği için bunca zaman susmuş olabilir misin?"
"Ne ala--" Ariel'in yalanlayan bakışlarıyla Remus başlamayan lafını kesti. Bu kadarını tahmin etmiş olmasını beklemiyordu kızın. "Nereden bildin?"
"Bana cevap ver ki sana cevap vereyim. O kişi kimdi?" Ariel ciddi ifadesini dikti Remus'un kahvelerine.
Remus tüy kalemini bıraktı masaya titreyen ellerini belli etmemek amacıyla. "Biliyorsun zaten Ari, gözlerinden belli, neden soruyorsun inatla?"
"İsmi senin ağzından duymam gerekiyor ki, aklımdaki tehdit onaylansın."
Remus sesini alçatabildiği kadar alçalttı. Etrafına tedirgince bakınıp James ile Sirius'un arkalarındaki Peter ve Jenna ile konuştuğunu görünce hızlıca döktü dudaklarından kabul şartını.
"Ne James'e, ne de Jenna'ya söyleme, anlaştık mı?"
Ariel kafasını aşağı yukarı salladı. Bu konuyla daha sonra ilgilenecekti.
Remus çatlak dudaklarını ayırıp gözlerini yumarak, bedenindeki her hücrenin en minik ayrıntısına kadar karşı çıkmasına aldırmadan fısıldadı uzun zamandır en büyük sırmışcasına sakladığı ismi.
"Regulus Black."
🍀
Ariel ile Deborah heyecanla koşar adım yürürken çevredekilerin bakışını farkında bile değildi. İkisi de deli gibi adrenalinde boğuluyorlardı, Ariel anlatmıştı Remus ile aralarında geçen konuşmayı, şimdi tek gereken koca Hogwarts'da Regulus Black'i bulmaktı.
"Her şey oturdu Deb! Sadece Remus'un onayına ihtiyacım vardı-- aslında yoktu bile!"
Deborah kızın azalmayan heyecanına mizah katmayı denedi.
"Sen, Ari, tam bir dahisin, harcanıyorsun aramızda."
"Biliyorum, ama bazen geç işliyor bendeki zeka."
Deborah saçlarını ittirerek ağzını kapattı tek eliyle kıkırdarken. Olduğu ortamın samimiliği kendisinin de benliğini rahat bırakarak özgür hissetmesini sağlıyordu ve bundan memnun olduğu kadar memnun olduğu başka hiçbir şey yoktu.
"Acayip de mütevazısın."
"Hadi ama Debs, Einstein bile mütevazı değildi, ben neden olay-- Regulus!"
Ariel ellerini ağzına kapatarak olduğu yerde durdu kulaklarına kadar kızararak. Durmadan arkasından konuştuğu çocuğa rezil olmuştu, utancının etkisiyle şansının getirdiği mutluluğu hissedemiyordu bile.
Regulus elini siyah saçlarından geçirerek önce Ariel'i sonra Deborah'ı süzdü. Eskisi kadar nefretle bakmıyordu ikisine de. Jenna'nın etkisiydi bu durumun büyük kısmı. Tabii Regulus'un dinmek bilmeyen nefret azaltma çabalarınında etkisi vardı, her ne kadar pek işe yaramasalar da.
Regulus hayatı boyunca değişik duygulara ev sahipliği yapmayı alışkanlık haline getirmişti, onu rahatsız etmiyordu artık duygularını saklamanın getirdiği yalancı davranışları.
Karşısındaki Deborah Williams en yakınıydı küçüklüğü boyunca, her zmaan yanında olduğunu hissettiği tek kişiydi. Daha sonra onun eksikliğini kapatmıştı Hayley Tate ile, Deborah hakkında bildiği gerçekler ile uzaklaştırmaya çalışıyordu kızı ruhundan, ama onda bıraktığı inanılmaz derin etkiler sayesinde zor olacağa benziyordu bu durum.
Ariel Chase ise daha yabnacıydı ona. Ama biliyordu sarışının abisiyle arasındaki birçok tartışmaya engel olduğunu, derin bir saygı duyuyordu da ayrıca ona, babasının yaşadığı durumdan sonra bu kadar güçlü kalmasından dolayı. Abisinden ve onun arkadaşlarından nefret etme dürtüsü sayesinde duyduğu sempatiyi de arkalara itiyordu, istemsizce.
"Efendim?" Sakince cevapladı beyninde dönüp duran düşüncelerine karşı.
Ariel kızardığı hızla eski haline dönerken ifadesi ciddileşti. Çocuğun yüzündeki boş ifade rahatsız etmişti kendisini.
"Seni arıyorduk aslında, karşımıza çıkman çok güzel oldu. Bir sorumuz var sana."
Çocuk kaşlarını çatarak fırtınalı gri gözlerini Ariel'e dikti. Bu bakışlarıyla Sirius ile aralarındaki benzerlik oldukça fazlalaşıyordu.
"Umarım değerli zamanımdan yediğin kadar değerli bir sorudur."
Deborah kollarını bağladı, Regulus'un umursamaz tavırları canını sıkıyordu, hele de kendisi onu böylesine önemserken.
"Sence de artık aramızı düzeltmemiz gerekmiyor mu?"
"Seninle aramız bozuk muydu ki?"
Ariel boğazını temizleyerek araya girdi, tartışma sırası değildi.
"Sana düzgünce soracağım, bana düzgünce cevap ver. Yalan söyleme, bana işlemez."
Regulus'un yüzünü hafif bir gülümseme kapladı. Ariel aynı kendi dilinde konuşuyor gibiydi.
"Bu hoşuma gitmeye başladı. Buyur?"
"Jenna'nın resimlerini çeken psikopat sen miydin?"
Yüzündeki gülümseme silinmişti anında. O saniyeden sonra reddedemeyeceğini biliyordu, kızın yüzündek ifade her şeyi seriyordu ortaya, bunun zavallığı da rahatsız ediyordu onu.Regulus göz temasını bozmadan ciddiyetle yanıtladı.
"Lupin çenesini tutamadı mı?"
Deborah olduğu yerde sıçradı. "Sendin! Nasıl-- tamam çok mantıklı geliyor kulağa ama hayır! Reg, bu-- Jen'e söyleyeceğim."
Regulus ellerini öne uzatarak salladı. Beynini bir telaş dalgası kaplamıştı.
"Hayır, söyleme. Lütfen, uzun zaman sonra kazanmışken onu, kaybettirme bana."
Ariel kaşlarını çattı. "Jenna bunu bilse ne der haberin var mı senin? Delirir. Net olarak, delirir."
"Lütfen, Ariel, bunu bana yapamazsınız. Bakın ne isterseniz yapayım ama-- anlamıyorsunuz."
Ariel kollarını çözüp yanında sallandırdı. Çocuğun bakışlarındaki samimiyeti görebiliyordu ve lanet okuduğu vicdanı ona istemediği şeyler yaptıracağının sinyallerini vermişti bile.
"Fotoğrafların hepsini istiyorum. Tüm kopyalarını, dediğim gibi, tüm fotoğrafları."
Regulus hızla başını aşağı yukarı salladı. Ne dense kabulüydü o an.
"Hepsini getireyim yarın, yeter ki çenenizi kapalı tutun."
Ariel saçlarını ittirdi. "Şimdilik susacağım ama sadece ikinizi yakıştırdığım için. Sonrasında ise tekrar bu konuşmayı yapacağız. Anlaştığımıza sevindim Regulus. Sonuçta bundan sonra anlaşmaya ihtiyacımız olacak."
Regulus kafasını hafifçe eğdikten sonra geri kaldırarak gülümsemesini genişletti. Sakinlemişti kafasının içi. Şimdi tek istediği Jenna'nın ela gözlerini görmekti.
"Jenna'dan haberiniz var mı?"
Deborah minik bir kahkaha attıktan sonra dışarıyı işaret etti.
"Lily ile beraber, bahçede yürüyorlar, hızlanırsan yakalarsın."
"Teşekkürler." Çocuk arkasına bakmadan hızla uzaklaşmaya başladı.
Ariel sırtını duvara verip saçlarını parmağına doladı.
"Resimleri çektiğini bu kadar kolay kabullenmesini beklemiyordum."
Deborah ellerini ovuşturdu, Regulus'u fazla iyi tanıyordu ve emindi bunu yapacağından, en başından beri.
"Zaten başka kim olabilirdi ki? O da durumu farkındaydı."
"Jen'den kısa süreliğine olsa da bir şey saklamak hoşuma gitmiyor."
Deborah kasvetli düşüncelerine rağmen karşıdan geleni görünce gülümseyerek seslendi yanındaki sarışına.
"Aha Ari, seninki geliyor, yürüyen egosuyla."
Ariel ellerini saçlarından uzaklaştırıp karşıya baktı parlak mavi gözleriyle.
"Ciara Garcia." Öfkeyle mırıldandı.
Ciara Garcia uzun zamandır Ariel'i olabildiğine gıcık eden Ravenclaw öğrencisiydi. Dikkat çeken keskin zekasıyla bilinirdi önceleri, bu senenin başından beri ise zekasından önce dikkat çeken pembe saçlarıyla tanınmaya başlamıştı. Güzel bir kızdı, güzel bir fiziği, güzel bir yüzü ve en önemlisi parlak bir zekası vardı.
Lezbiyendi kendisi, Hufflepuff bir kız arkadaşı vardı. Okulda arkalarından konuşan gruplardan kız arkadaşı çok etkilense de Ciara'nın umru değildi, bu da özgüveninin minik bir sembolüydü.
Muggle doğumlu olmasının verdiği minik bir özgüven eksikliği tamamen silinmişti ondan, okulun belki de ilk haftasında. Farkındaydı yeteneklerini, başarısını, güzelliğini, zekasını, kullanıyordu dibine kadar.
Güzel de bir egosu vardı.
Deborah güldü kızın nefretine karşılık. "Aslında iyi biri Ari, sen fazla abartıyorsun, iyi tarafalrını görmeyi reddediyorsun."
"O parlak pembe saçlarını Ravenclaw kravatına dolayarak sökmek istiyorum, ve tabii kesinlikle iyi biri, varlığının zehir saçması dışında."
Ciara gülümseyerek Ariel'e döndüğünde Deborah Ariel'in tepkisine gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
"Chase, nasıl gidiyor?" Kız ince ama vurgulu sesiyle sordu Ariel'e.
Ariel olabildiğince yapmacık gülümsedi karşısındakine. "Garcia, seni görmeden daha mutluydum."
"Neden?" Kız pembe saçlarını ittirdi. "Ödevinin uzunluğu benimkinden kısaydı diye mi? Sana başarısızlığını mı anımsatıyorum?"
"Bana hatırlattığının tek şey, insanların ne kadar gereksiz varlıklar olabilecekleri."
Deborah bıkkınlıkla saçlarını çekiştirdi, izlemek ne kadar eğlenceli olsa da, bu durum onu sinir etmeye başlamıştı, aslında biliyordu ikisinin normal bir muhabbet kurduğu anda aralarının iyileşeceğini, görebiliyordu ruhlarının benzerliğini.
"Siz ikiniz kıyaslama yapıp birbirinizi ezmeye çalışmadan konuşamayacak mısınız?"
Ciara parlak dişlerini sererek sırtını dikleştirip ikisine de boyunun verdiği avantajla yukarıdan baktı küçümseyen bakışlarıyla.
"Belki de bazıları anlaşmak için yaratılmamışlardır Deborah, eh, yani en azından tanrıya inansaydım öyle düşünürdüm."
Ariel mavilerini kısarak yaklaştı kıza. Dedikleri hiçbir şey ifade etmiyordu ona, tek istediği kızın saçlarını kökünden kazımaktı.
"Bütün bu marjinal olma çabaların yok mu, delirtiyorsun beni. Yok pembe saçlar, lezbiyen olduğunu açıklamalar, aksan, bakışların, kıyafetlerin... Anla şunu, bomboş bir insansın sen, marjinal olma çabaların bile bir boka yaramıyor."
Ciara yakınındaki kızın pembe dudaklarından koyulaşmış mavi gözlerine kadar dolandırdı acelesiz gözlerini. Kusursuz bulduğu yüz hatlarını tek tek kazıdı zihnine.
"Bu kadar kıskandığını bilmek bile beni mutlu ediyor. Ne desem az kalacak Chase." Ciara gülerek uzun parmaklarını Ariel'in sarı saçlarının dalgalarından geçirdi. "Kendine iyi bak."
Ariel özenlice yürüyen kızın ardından seslendi.
"Umarım iğrençliğinde boğulursun Garcia."
🍀
"Jamesie?"
James kendisine seslenen yumuşak ve tanıdık sesi duyduğunda refleksle çevirdi başını.
İşte karşısındaydı tüm güzelliğiyle.
Monica Martinez.
Dolgun dudaklarındaki kırmızı ruj dikkat çekiciydi, siyah, uzun, dalgalı saçları ve koyu renk gözleriyle bakışları anlamlanıyordu. Şekilli burnu yanaklarının arasındaki mükemmel konumu bulmuştu, belki de güzel kelimesinin sözlük karşılığıydı Monica Martinez.
"Efendim Moni?" James sakince cevapladı gülümseyen kızı.
"Antrenmanlar diyecektim, ne zaman sıkılaşacak?"
James kızın cevap bekleyen bakışlarına aldanmadan dolgun dudakların hareketlerini izledi.
Belki de haklıydı Ariel, bu işler ilgiyle işlemiyordu.
Ama belki de öyle işlemeliydi.
Yorucuydu kendisini istemeyen, iten biriyle beraber olmaya çalışmak, neden onunla olmak için gözlerine yalvaranlardan biri olan Monica ile denemiyordu ki tekrardan? Mutluluğu bulacaktı belki de esmer kızla, Lily'yi unutacak, daha mesut olacaktı.
Minik birkaç adımdan sonra James kızın çenesini kaldırıp kendisine yaklaştırdı.
Monica'nın yüzündeki ifade giderek heyecanlanırken James kafasını eğerek kızın alt dudağını dudakları arasına alarak emmeye başladı, elleri yavaşça kızın belini kavrarken.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro