Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

48. Bölüm: Söyleyeceğim

Başlamadan önce my ponçiks, okumanız gereken bir yazar notu var.

Bu aralar iyi değilim saçma sapan iltifat ihtiyacım tuttu, ve o yüzden oturup önceki bölümlere yapılan yorumlara, veya panom ile mesajlara yanıt veremeyebilirim.* Tabiki en sonunda her şeyi yanıtlayacağım.* Ama siz yine de yazın bir şeyler panoya. Yetim gibi kalmasın orası.

Sadece bölüm atıp çıkacağım bir süre boyunca, bir de bölüme yapılan yorumları yanıtlayacağım. Çünkü ben ne kadar emek harcıyorsam, siz de o kadar yazıyorsunuz ve cevabı kesinlikle hakediyorsunuz.

Şimdi sizi geriye götürüyorum.

Are you ready?

Lily ile James'in sarılma anına.

Haydi bakalım.

Not: Bu arada, hoşunuza gitmeyen bir yazım tarzım ya da merak ettiğiniz herhangi bir şey varsa *saçmalamayın tabiki nospoi demeyeceğim* sorun lütfen. Sorularınızı görmek hoşuma gidiyor.

Love you all ♡

🍀
(Lily ile James)

Lily kollarını kendisine dolamış James Potter'ın göğsüne kafasını iyice yapıştırdı ve gözlerini yumup çocuğun kendine özgü kokusunu içine çekmeye başladı.

Buna ihtiyacı olduğunu hissediyordu.

James Potter'a ihtiyacı vardı.

Kulağa garip geliyordu ama sonuçta Lily'nin birine deli gibi ihtiyacı varken yanında olan kişi ne Ariel'di, ne Jenna, ne de Deborah. Onun için burada olan, Petunia'nın onun için göndermiş olduğu kişi James Potter'dı. Başkası değil. O zaman ona ihtiyaç duyması garip olmazdı değil mi?

James'in tek kelime etmeden ona sarılması ilk başta garip gelmişti. Tam olarak "Neyin var?" tarzı bir şey sorup bolca konuşması gerekiyordu Lily'nin tanıdığı James'e göre. Ama biliyordu ki, James onun yardıma muhtaç olduğunu anlamıştı ve o yüzden buradaydı hala.

James Potter ilk sıcak gözyaşının cübbesine işlediğini gördükten sonra kıza daha da sıkı sarıldı ve onun da kendisine uyum sağlarak kafasını göğsüne daha çok gömdüğünü fark etti. Lily Evans'ı bu kadar üzecek - hatta kendisine temas ettiği için lanet atmasını engelleyecek kadar - ne olabilirdi bilmiyordu. Ama ne olursa olsun onun için orada olacağını bilmesini istiyordu. Nedensizce, James'in yaptığı hiçbir iyilikten haberdar olup olmaması umru bile değildi, sadece yalnız olmadığını bilmesini istiyordu. Gözlerini yumup çenesini iyice kızın kafasına yerleştirdi. Lily artık bırakmıştı gözyaşlarını, serbestçe ıslatıyordu James'in tişörtünü. Çekinmeden gömülmüştü kendisine. Belki de James'in orada olduğunu da farkında değildi, ancak bu James için sıkıntı değildi, şu an gösteriş yapma modunda değildi, sadece onun için orada olmak istiyordu. Sonsuza kadar sarılmak istiyordu ona, yapabileceği kadar çünkü şu an yapabileceği tek şey de bu gibi gözüküyordu.

Lily hıçkırıklarını susturup fısıldadı. Gecenin karanlığında ve kocaman oarlayan ayın ışığında dinlenen canlıları rahatsız etmemek için sessizce konuşuyor gibi görünüyordu dışarıdan bakan biri için.

"Bu aptalca gelebilir ancak--"

James hızlıca kızın lafını kesip araya girdi.

"Senden duyduğum hiçbir şey hiçbir zaman aptalca değil."

James kızın tutmaya çalıştığı hıçkırığını kaçırıp minik bir kahkaha attığını görünce azıcık da olsa rahat ve mutlu hissetti. Ta ki Lily'nin dudaklarından oldukça can yakan kelimeler dökülene kadar.

"Seni Petunia mı gönderdi James gerçekten? Bana karanlığa tutulan mumum olacağını söylemişti. Senin o olamayacak kadar kirli olduğunu biliyorum o yüzden dürüst ol bana, neden gelmedi ki kendisi?"

James derince yutkundu bir süre düşünüp hızlı gelen sözlerin anlamını tarttı kafasında. Saatlerce boyamaya uğraştığı beyaz kağıdın yırtılıp suratına fırlatıldığını hissetmişti. Sadece Lily'nin yanında olduğuna inanmasını istemişti, o ise kendisinin ona yardım etmeye gönüllü olamayacak kadar pislik olduğuna inanıyordu. Ve evet, bu en acı olanıydı. Diana Black sayesinde öğrenmişti sevdiğinin ona değer verdiğinden haberi olmamasının ne kadar korkunç sonuçlar doğurabileceğini. Şimdi ise, aynısını yaşıyordu aslında. Evet o sonucunda ölmemişti belki ama kalbi ağrıyordu. Hem de çok. James gözlerine sıcak yaşların akın ettiğini fark edince kafasını yukarı kaldırıp kıza kollarını daha da sıkı sararak fısıldadı.

"Evet. Beni Petunia gönderdi. Kendisi için mumu biraz tutup tutamayacağımı sordu, kabul ettim."

James, Lily'nin sıkı kollarının arasından kayarak geriye çekilip gecenin lacivertinde parlak zümrütlerini kendi yüzüne dikişini izledi. Dolgun saçlarıyla uyumlu kızıllıkta olan dudaklarında minik bir tebessüm vardı, gözleri parlıyordu uzaktan minik gözüken tüm yıldızlar gibi. James tam olarak o an ilk defa öyle hissetmişti. Aslında o da bilmiyordu tam olarak nasıl hissettiğini. Tutkulu? İstekli? Mutlu? Belki asla ölmeyecek gibi? Her ne hissettiyse o an, ona tüm her şeyden daha iyi gelmişti. Parmak uçlarındaki uyuşmayı hissediyordu, evet ta parmak uçlarına kadar hissediyordu.

Lily mutluluğun verdiği adrenalinle çocuğun yanağına hızlı bir öpücük kondurarak kulağına eğilerek fısıldadı.

"Petunia'ya teşekkür ettiğimi söyle James."

James kızın tereddütsüz adımlarla uzaklaşmasını izlerken kendi kendine mırıldandı.

"Söyleyeceğim."

🍀

(Jenna, Noel Tatili için ayrılırken)

James ile Jenna sanki yıllar boyu görüşmeyecek gibi sarılırken Peter baygınlıkla kafasını Ariel'in omzuna gömdü.

"Bunlar bu kadar kısa bir tatil için bu kadar zorlanıyorken yazın nasıl ayırlıyorlar?"

Sirius kafasını Ariel'in diğer omzuna yaslayarak Peter'ı Ariel yerine yanıtladı. O çok fazla alışmıştı sarılma ayinine.

"Emin ol Peter, tanık olmak istemezsin. Resmen saatler alıyor diyebilirim."

Peter gülerek önündekilere sevgiyle bakan Deborah'ın kolunu tutup kendilerine çevirdi. Kız mumya gibi dikiliyordu orada. Hiçbir hareket belirtisi göstermeden.

"Bu sene Jenna ile James'in ayrılma senfonisini beraber izleyelim olur mu?"

Deborah gülerek kafasını aşağı yukarı salladı. Ta ki Sirius yanına gelip tek kolunu kızın omzuna yerleştirip kulağına fısıldayana kadar.

"O sırada biz bizimkiyle meşgul olacağız."

Deborah samimi bir tebessümle yanıtladı onu. Belki çok sadeydi, ancak Sirius için yeterliydi. Can dostu için yeterliydi.

Jenna James'ten ayırlıp çocuğun yanağına büyük bir öpücük kondururken Remus bir ses duyduğuna emindi.

Hem de aynı bir fotoğraf makinesine benzer olan şu ses.

Hani şu bir Jenna & James anında daha duyduğu. Ve bir diğerinde. Ve büyük ihtimalle ondan sonrakinde de.

Remus Ariel'e dönüp geri geleceğini fısıldadıktan sonra bacaklarının el verdiğince koşmaya başladı. Fotoğraf makinesinin sesini duyduğu yöne doğru. Kendisinden kaçan bacakların yolda çıkardığı sese doğru.

Dün gece zorlu bir gece geçirmişti. Gene göz göre göre izin vermişti arkadaşlarının her şeyi onun için riske atmasına. İçi yanmıştı, ama duyduğu acıyı azaltmıştı gene fedakar arkadaşları. Sonuçta bir Çapulcu olmak da bunu gerektirmez miydi?

Ancak belki şu an olduğu durumdan oldukça rahatsızlık duyuyor olabilirdi. Koşmaya çalışıyordu evet ama koşulları, lanet olasıca koşulları, onu oldukça zorluyordu. Ama Remus kararlıydı, şu fotoğrafçıyı yakalayacaktı. Bu iş burada bitmeliydi.

Remus göremediği siluete doğru seslendi.

"Hey sen!"

Remus koşucunun oldukça hızlı olduğunu fark edebiliyordu, şöyle bir gerçek vardı ki Remus da oldukça zorlayan bir rakipti. Uzun, ince ve kendi altında titreyen bacaklarının izin verdiği kadar koştu ve asasını çekti.

"Petrificus totalus!"

Remus'un laneti ıskaladığında koşan siluet durup kendisine dönerek bağırmaya başladı. Sesi oldukça öfke taşıyordu.

"Ne zaman bir büyücüye arkadan vurmaya çalışacak kadar düştün Lupin?"

Remus gülümseyerek gördüğü şoktan kurtulmaya çalıştı ve bir iki adım daha ilerleyerek aradaki mesafeyi kapattı. Ses oldukça tanıdıktı ancak Remus'un emin olması gerekiyordu.

"Bilerek ıskalamadığımı söyleyebilir misin? Hani sadece dikkatini bana çevirmek için - ki sanki oldukça da başarılı oldum-."

Karşısındakinin gözleri gölgedeyken bile belli olacak kadar şaşkınlıkla parlayarak Remus'tan biraz uzaklaştı.

"Sen-- sen bir kaçıksın! Ruh hastası!"

Remus kollarını çaprazlayarak karşısındakine baktı. Şimdi tam olarak çıkarmıştı kim olduğunu.

"Asla aklımdan geçecek bir isim değildin. Neden? Neden onların fotoğraflarını çekiyorsun?"

Çocuk kaşlarını çatarak Remus'a baktı.

"Üstün zekan seni burada yarı yolda bırakmış Lupin. Belki de biraz dinlendirmelisin onu."

"Zırvalamayı kes de cevap ver bana!"

Çocuk iki elini de teslim olurcasına havaya kaldırıp sinirli çocuğa karşı sinir bozucu bir kahkaha kopardı.

"Sakin olmayı denemen lazım dostum. Bu tavırlar sana gitmiyor."

"En son kontrol ettiğimde annem değildin."

"En son kontrol ettiğimde sen de bu kadar aptal değildin."

Remus sinirle öne doğru çıkarak asasını çekti. Bu iş fazla uzuyordu sanki.

"Az önce bilerek ıskalamış olabilirim ancak isteyince güzelce lanetleyebilirim!"

Çocuk bıkkınca sordu.

"Ne istiyorsun?"

Remus hiddetine sahip çıkmayı diledi. Neden bu kadar aptalı oynamaya çalışıyordu ki bu?

"Neden fotoğraflarını çekiyorsun durmadan, James ile Jenna'nın?"

"Oh, hayır. James Potter umrumda değil. Hatta genelde onu fotoğraflardan siliyorum."

Remus derin bir nefes aldı. Sinirlerine yakında hakim olamayabilirdi.

"Peki neden durmadan James'in içinde bulunduğu anları çekip duruyorsun?"

Çocuk umursamazca omuz silkti. Ancak gözlerindeki ifade tam tersine işaret ediyordu belki de.

"Çünkü en çok o zaman mutlu oluyor, çünkü onun mutlu olduğu anlara aşığım ben."

Remus almaktan korktuğu cevabı duyacağından emin olsa da tereddütle sordu.

"Kimin?"

Çocuk kafasını öne eğip adem elmasını belli edecek şekilde yutkundu ve tekrar Remus'a baktı. Gözlerindeki ifade yumuşamıştı aniden.

"Jenna Dare."

Remus yaşadığı kısa süreli şoktan silkelenerek geri çekildi ve tehditkar ses tonuyla seslendi.

"Ya bana fotoğrafları verirsin ya da Jenna'ya tam şu an söylerim. Belki de direk James'e söylemeliyim ki sonun Matthew'a benzesin."

Çocuk Remus'a tanıdık gelen acıyla gülümsedi.

"Ah hayır Lupin, sen beni tehdit edecek konumda değilsin, özellikle de Hayley Tate de işin içine girebiliyorsa."

Remus her gün dikizlediği halde konuşmaya çekindiği Slytherin'linli kızın adıyla gözlerini pörtletti.

"Bu da ne demek?"

"Sen beni nasıl Jenna'yla tehdit edebiliyorsan ben de seni Hayley ile tehdit edebilirim demek. Bunu bir düşün. Senin ağzından bir kelime çıktığını duyarsam, ki ben her şeyi duyarım, senin de işin Hayley ile biter."

Remus kaşlarını havaya kaldırıp bilmiş ifadesini takındı ve tekrar çocuğa döndürdü kahve gözlerini.

"Söyleyeceğim."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro