Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

46. Bölüm: Ona Kadar Say

Lily uyuyor gibi yapmaktan sıkıldığında yatağında doğrulup konuşan iki arkadaşına döndü.

Ariel sarı saçlarını -oldukça farklı olarak- açık bırakmış ve beline uzanmalarına karışmamıştı. Kemik çerçeveli gözlüklerini yatağının ucundaki masaya yerleştirmiş, beyaz ve yünlü bir pijama giymişti. Ne de olsa Noel yaklaşırken hava oldukça soğuktu, özellikle de akşamları.

Jenna ise kısacık kumral saçlarını tepesinde minicik bir atkuyruğuyla birleştirmişti, he rne kadar uykusuz gecelerle uğraşsa da ela gözleri gene enerjik bir şekilde açıktı. Kalın pijamasının altına incecik bir şort giymişti, Ariel'le üşemeyeceğine dair iddiaya girdiği için.

Ariel ile Jenna oldukça saçma şeylerden konuşup öğrencileri ve Profesörleri çekiştiriyor, Deborah'ın Quidditch'ten dönmesini beklerken oyalanıyorlardı. Yapılacak en iyi şey buydu. Kafaları meşgul etmek.

Lily doğru anın tam olarak şu an olduğunu biliyordu. Arasının bozuk olduğu, klişe dolu cümlelerle özür dilemesi gereken iki insan karşısında duruyordu, hem de onları engelleyecek hiçbir şey olmadan. Hafifçe doğrularak çekingen gözlerini ölesiye barışmak istediği arkadaşlarına çevirdi.

Yatağında doğrulduğunu fark eden iki kız konuşmayı kesip Lily'ye döndü. Ariel oldukça kızgındı Lily'ye saçma sapan bahanelerle Deborah'a yardım etmeyi reddettiği için, ancak Jenna kızgınlıktan çok acıyordu Lily'ye. Anlıyordu onu biraz aslında, durmadan kendisine asılan bir çocuktan (Her ne kadar James'i kardeşten öte görse de bu doğruydu) uzak kalmak için, ki bu en doğal hakkıydı, sevdiği üç Çapulcuya sırtını dönüyordu. Bunun oldukça zor olması bir yana, en yakın üç arkadaşının uzak kalmaya çalıştığı grupla içli dışlı olması, ayrı kalamamaları da Lily'yi zorluyor olmalıydı. Ariel belki saçma, Lily'yle kızma çabasından kaynaklanan inadı yüzünden göremiyor olabilirdi ancak Jenna net olarak biliyordu ki Lily de Çapulcularla yakın olmak istiyordu. Çünkü kızın içindeki bir parça Çapulcu ruhuna uyuyordu, aynı hepsinde olduğu gibi. Ruhundaki bir parçayı bastırmaya çalışmak da kolay olmasa gerekti.

Lily saatler gibi hissettiren saniyeler sonrasında hafifçe boğazını temizleyerek önce tek kaşı havada, ukala bir tavırla kendisine bakan Ariel'e sonra daha yumuşak bulduğu için konuşması daha kolay olan Jenna'ya döndü ve başladı.

"Ben üzgünüm. Jen, Ari bana inanmalısınız ki, gerçekten Potter'dan uzak kalmak istiyorum ve siz de bana yardımcı olmuyorsunuz açıkçası. Jen sürekli Potter'ın kendisinin yanında zaten, Ari sen de neredeyse onların yanından ayrılmıyorsu--"

Ariel kafasını daha da kaldırıp gardını indirmiş olan arkadaşına baktı. Ona üzülse de haksız, hatta oldukça haksız olduğu bir nokta vardı, bunu da söylemesi gerekiyordu.

"Kendi kararına uymak istemeni anlıyorum, ancak bizden arkadaşlıklarımızı sana göre şekillendirmemizi beklememelisin. O da arkadaşım, sen de arkadaşımsın. Seçim yapmamı mı bekliyorsun aranızda?"

"Benim için bir şeyleri bir süreliğine kendime kısıtlayabilirdin bence Ariel."

"Kusura bakma Lily sen benim annem veya babam değilsin, sen ne dersen onu yapacak da değilim!"

Lily kafası karışmış bir biçimde iç çekerek korktuğu soruyu sordu.

"Bana tercih ediyorsun Çapulcuları?"

Ariel kafasını düşünmeden 'evet' anlamında salladı.

"Gördüğün üzere."

Jenna kafasını hızla döndürüp Ariel'e baktı. Ne saçmalıyordu bu gene? Ne demek 'arkadaşlıklarını Lily için şekillendirmezmiş, Çapulcuları Lily'ye tercih edermiş?' Asıl, iyi bir arkadaş olarak yapılması gereken şey Lily için Çapulculardan bir süre uzak durmaktı ki zaten. Jenna tam araya girip karşı çıkacakken Lily ondan önce davranıp cübbesini kavradı ve dolu zümrütleriyle Ariel'e baktıktan sonra acıyla fısıldadı, ancak ikisi de rahatça duyabilmişti.

"Benden uzak dur bundan sonra. Gidip en yakın arkadaşlarınla hayatını mutlu mesut yaşayabilirsin."

Lily hızlıca odayı terk ederken Jenna ayağa kalkıp kızı takip edecekti ki Lily durup Jenna'nın göğsüne elini yaslayarak ve gözünden düşen yaşı saklamaya çalışmadan fısıldadı.

"Sakın. Sakın bir daha benim peşimden gelip bana ne kadar beni sevdiğiniz gibi saçmalıklardan bahsetmeyin. Yalanlara doldum artık. Özellikle de sizden gelenlere."

Lily, Jenna'yı karmaşık duygularla bırakıp fırtına gibi odadan fırladı ve sessizce kayboldu. Jenna hissettiği öfkeyle ellerini yumruk yapıp Ariel'e döndü. Kızın yüzündeki kendinden emin ifade gitmişti, omuzları çökmüştü, elleri yüzünü koruyabilecekmiş gibi boynunun etrafına dolanmıştı.

"Cidden mi? Ariel sen ne ara bu kadar gerizekalı oldun? Kız bizden özür diliyordu, anlıyor musun? Özür diliyordu ve biz kabul etmeliydik! Senin yaptığın gibi ortamın içine etmeyecektik! Merlin'in senin beynin kadar küçük hayaları adına Ariel, her şeyi boka çevirdin!"

Ariel kafasını kaldırıp gözünde biriken gözyaşı yığınını Jenna'ya gösterdi. Kafasını sağa sola sallıyor, sanki durumun gerçekliğine inanmayı reddediyor gibiydi. Jenna onu ilk defa ağlarken görüyordu. Neredeyse Ariel'in ağlayabildiği gerçeğini unutmuş gibilerdi. Gidip iki arkadaşını da yapabildiği kadar sıkıca sıkarak sarmaktan başka istediği hiçbir şey yoktu, ancak ikisini de yapamayarak olduğu yere, soğuk zemine yapıştırdı çıplak bacaklarını.

Ariel kendisine ağır gelen duygularından kurtulmak istercesine hızlıca saçlarını savurup başucundaki lambayı kapattı ve kafasını yastığa gömüp yorganının altına sığındı. Gözyaşlarını kimseye göstermeme derdinde değildi, kimseye zayıf veya güçlü olduğunu göstermemek gibi alakasız bir amacı yoktu o sadece kendinden, kendi zalimliğinden, kendi aptallığından kaçıyordu. En azından deniyordu. Ama açıktı ki, oldukça ıslak bir yastık ve uykusuz uzun ve yorucu bir gece onu bekliyordu. Belki de en kötü gecesi.

🍀

Lily cübbesinin cebine uzanıp asasını eline aldı ve yıldızlarla aydınlatılmış berrak gökyüzüne baktı. 

Aklının, her saçma sesin olduğu aklında da istiyordu yıldızları. Düşüncelerini berraklığa kavuşturacak, onu hayata döndürecek rehberlere ihtiyacı vardı.

Gözlerini kapatıp anılarına bürüdü çevresini.

Sımsıcacık samimi bir ortam.

Petunia, sevgili 'Tuney'si ile büyük depremden önceki anları.

Şöminenin karşısında iki kız vardı Biri sarışın diğeri kızıl. Biri uzun diğeri kısa. Biri küçük diğeri büyük. Biri korkularından utanan bir canavara, diğeri ise her zaman bir yanı eksik olacak bir cadıya dönüşecekti.

Ama o saf anda bunların hiçbiri yoktu bile. El eleydiler, her şey olması gerekenden iyi. Bütün uykusuz gecelerde, yalancı kahkahalarda, sessiz çığlıklarda, düşüşlerde, fırtınalarda beraber olmuşlardı o ayrılmayan eller sayesinde.  

Büyük olan küçük olana fısıldamıştı o gece, "Herkes güldüğünde ağlıyorsan, en büyük korkunla korkak bir canavar sayesinde yüzleşiyorsan, umutsuz anlarda kayacak yıldız için göz kırpmadan gökyüzünü dikizliyorsan, yanında istediğin seninle değilse, hatırla bunları. Bu anları. Her düşüşün bir uçuşa hazırlık olduğunu, her gözyaşının kahkahaya yol açtığını, her yorgun günün daha mesut olacaklarına yer verdiğini, her yaranın daha güçlü yapacağına inan. Çünkü ben her zaman sana sarılmak, elini tutmak için orada olmayacağım."

Kızıl olan korku dolu bir nefes bıraktıktan sonra asla uzaklaşmamak istercesine sıkıca sarıldı ablasına.

"Peki ben ne zaman seni çağırırsam, benim için gelecek misin Tuney?"

Sarı saçlar, minik çocuğun onaylayan kafa işaretiyle sallandı.

"Ona kadar say Lily. Ben her zaman yetişeceğim sana."

"Peki ya çok uzaktaysan ne olacak?"

"Ben sana birini göndereceğim. Sana benden başka yardım edebilecek belki de tek kişiyi. Anlaştık mı?"

Kızıl saçlı yeşillerini ablasının gözlerine diktikten sonra rahatlamayla sarıldı ablasına. Ona inanıyordu. Her zaman inanmıştı. Ablası her zaman korumuştu onu. Belki korunması gerekmeyenlerden bile. Elini sıkıca tutması bile yetmişti ona.

Lily yanağından süzülenlere inanmadan gözlerini tekrar açıp gökyüzüne doğru fısıldadı.

"Tuney. Sana ihtiyacım var. Lütfen, bana verdiğin sözü tut olur mu? Gel ve elimi tut Tuney. Daha fazlasını istemiyorum."

Lily her ne kadar saçma bir umut olduğunu bilse de beklemekten vazgeçemiyordu işte. Kendi kendine fısıldayarak saymaya başladı.

"Bir... İki... Üç... Dört... Beş... Altı... Yedi... Sekiz..."

Derin bir nefes aldı Lily. Gözyaşları kontrolden çıkmıştı. Titrek nefesinin altından fısıldamaya devam etti.

"Dokuz... On."

Etrafına bakındıktan sonra ellerini kendine dolayarak gözlerini yumdu. Ağlamamak için sıkıyordu kendini, halbuki beyninin aksine bedeni vazgeçtiğinin sinyallerini vermişti çoktan, süratlice yere damlayan gözyaşlarıyla.

Lily sığındığı köşenin yanında kendinden farklı bir varlık hissettiğinde kafasını hızlıca sağa çevirdi.

Beyninin hala çocuk olan bir tarafı ona Petunia'nın kendisini yarı yolda bırakmayıp, ona yardımcı olabilecek tek kişiyi gönderdiğini söylüyordu.

Hala realistliğini koruyan öteki taraf ise sadece tesadüf eseri, Lily'nin minik depresyon köşesine rastlamış olan James Potter'ın geldiğini söylemekte ısrarcıydı.

James siyah saçlarından tek elini geçirdikten sonra diğer eliyle gözlüklerini ittirip Lily'ye yanaşmakta yaşadığı tereddütü bir kenara bırakıp gözlerini gözleriyle birleştirdi.

İkisi de konuşmuyordu, ancak gözlerini de kaçırmıyorlardı, sadece sessizlik içinde bakışıyorlardı. Kenetlenmiş gözler belki de sonunda birbirlerini bulmuş gibi mutlulardı, aynı anahtar-kilit misali. İçlerinde yansıyan parlaklıklar kimi zaman sönüyor, kimi zaman ışıldıyordu evet ama o an tüm parıltılar sabitti, aynı diğer her şey gibi. Çünkü onlar anın sihrine kapıldıklarından dolayı fark etmedikleri üzere, ruh eşiydiler. Bu an, en iyi kanıttı.

Lily, kendisine uzanan uzun kolları görünce tereddüt etmeden James'e yanaşıp kafasını göğsüne dayadı. 

James kollarını belki ilk defa savunmasız olan kızın vücuduna doladı, çenesini göğsüne yaslanmış kafaya dayadı. Lily'nin buna ihtiyacı olduğunu biliyordu, hissediyordu, her ne kadar olaydan haberdar olmasa da Lily'nin kendisine ihtiyaç duyduğu böyle bir anda orada, onunla, sevdiğiyle olmalıydı.

İkisi de belki saatler boyu kıpırdamadan oturdular orada. Onları yakınlaştıracak en büyük olayın bu olduğunu fark etmemiş bir biçimde.

🍀

Bu bölümü yazarken nedensizce acayip duygulandım. Biraz daha uzun olsa ağlayabilirdim sanırım. Parmaklarımı klavyeden ayırmadan bir çırpıda yazdım, normalde 9237827 kere "yaz - kalk - yaz - tekrar kalk - düzenle" rutinimi yapardım ancak bu sefer koca bölümü sadece yarım saatte yazdım. Sanırım buna ilham deniyor.

Diğer bölümde fark ettim de okunma sayısı her ne kadar göz yaşartsa da (Love you) votelar okunmaya göre biraz düşük kalıyor. Lütfen okuyanlar yıldızı doldurabilir mi? Açıkçası bunu hak ettiğimi düşünüyorum çünkü bölümlere düşündüğünüzden fazla emek veriyorum.

Neyse, geciken bir bölüm oldu ancak umarım beğenmişsinizdir.

Diğer bölümde görüşmek üzere.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro