45. Bölüm: Bu İş Fazla Uzadı
Lily karşısında duran gruba baktı ve iç geçirdi.
Pekala, Ariel ve Jenna'ya Deborah hakkında bir özür borçlu olabilirdi, ama Çapulcular da onlarla beraber çimenlerde oturuyorsa hiçbir şey borçlu değildi. Ya da, belki hala borçlu olabilirdi, en azından Çapulcular gidince söylenmesi gereken bir iki klişe vardı.
James ile arasındaki soğuk savaş oldukça güçlü bir biçimde devam ederken Lily diğer Çapulcularla konuşmama işinde zorlanmaya başlamıştı.
Onlarla -tabiki James Potter hariç- oldukça samimi bir ilişkisi vardı ve onlarla iyi anlaşabiliyordu. Sirius, Remus ve Peter'ı kendinden beklenmeyecek şekilde samimi buluyordu, gayet eğlenceli zaman geçirmeyi de başarıyordu. Onlar Çapulculardı belki evet, ama bu onları sevmesine ve arkadaşı olarak görmesine engel değildi.
Ama madem bir karar almıştı, James kendisinden özür dileyene kadar da onlarla konuşmayacaktı.
"... ne dersin Lils?"
Lily kendisinden cevap bekleyen Remus'a baktıktan sonra kafasını okumadığı halde okuyormuş gibi davrandığı kitaba geri indirdi. Onlarla konuşmayacaktı. Her ne kadar kendini kötü hissetse de.
Remus, Lily'nin ne yaptığını ve onlarla konuşmak istemediğini bilse de çaktırmamaya ve kızı zorlamaya devam etti.
"Lils?"
Lily Remus'un merak dolu bakışlarını üzerinde hissetse de yanıt vermedi.
Ancak James sinirlenmeye başlıyordu.
Madem bu kız hiçbiriyle konuşmayacaktı, madem kızlarla da arası bozuktu, o zaman ne diye burada onlarla oturup ortamın içine etmeye devam ediyordu?
Samimi arkadaşlarıyla oturuyordu, ancak Lily kimsenin varlığını kabullenmeden öldürücü bakışlar atacak gibi durmayı planladıysa gidebilirdi. Şu an kimsenin onun şu tavrından hoşlanmadığını da biliyordu.
James gözlerinin odağını Sirius'a yöneltti. Toplanmamış uzun saçları yüzünü gölgeliyor, gri gözleri donukça bakıyordu. Ve James bugün -oldukça garip olacak şekilde- onun yüzünde tebessüme dair hiçbir şeye rastlamamıştı.
Ve Sirius'un somurtkanlığının sebebi olan Deborah ise ellerini çenesine dayamış, koyu renkli gözlerini çimenlere sabitlemişti. Uzun saçları itilmeye ihtiyaçları varmış gibi kızın yüzünü örtmeye devam ediyordu ancak Deborah onları itemeyecek kadar meşguldü*, somurtmakla.
James bu duruma gözlerini devirdi. Bunu kendisi çözecekti.
James ayağa kalkıp üzerini silkeledi. Gözlerini yerdeki çimenlerini koparıp Ariel'in saçlarına yerleştiren Jenna'ya dikti.
"Jen, Ari. Bir gelir misiniz?"
Kızlar birbirlerine bakarak kalkarken James farkında olmasa da Lily de üçünü en az diğerleri kadar merakla izliyordu. Bu durumdan rahatsızdı ancak James'in diğerlerinden saklayacak neyi olduğunu bilmiyordu. Belki sadece Jenna'yı çağırsaydı anlardı, sonuçta fazlasıyla yakındılar ancak Ariel de işin içindeydi, her ne kadar James onunla da yakın olsa da Ariel'le çok özel sırrını paylaşacak olsa grupla da paylaşmaktan çekinmezdi diye düşünüyordu.
Biraz uzaklaştıktan sonra James iki kıza bakmadan somurtmaktan başka bir şey yapmayan Sirius ile Deborah'a odaklandı.
Daha sonra önce Ariel'in meraklı mavilerine, daha sonra ise 'Ben biliyorum ne diyeceğini' şeklinde bakan Jenna'ya döndü.
"Yani bir şey yapmayı planlamadınız mı?"
Ariel kafasını olumsuz anlamda salladı. Tahmin ettiği şeyi konuşacaklardı. Sirius ve Deborah'ın 2. Dünya Savaşı kadar büyük etki yaratan küslüğü.
"Olmuyor James. Bir türlü plan yapamıyoruz. Ve Noel tatiline üç gün var, eğer bir şey yapmazsak boku yedik demektir. İkisi de gidip birbirleriyle konuşamayacak kadar inatçı. Yani küçüklükleri nasıl beraber geçti anlamıyorum. Hiç mi küsmediler? Küstüklerinde kim birleştirdi, çünkü kendi kendilerine birleşmiş olmaları imkansız."
Jenna kafasını ayaklarından kaldırıp doğruca James'e baktı. Madem olmuyordu, en basit ve temel olan taktikten yola çıkarlardı.
"Sen ve Ariel, Sirius ile konuşun; ben, Remus ve Peter da Deborah ile konuşuruz. Aradaki buzları eritmeye ve birbirlerinden özür dilemeye çekeriz."
James dudaklarını ısırıp kararsız bakışlarını etrafta gezdirirken Jenna ne olduğunu çok iyi anlamıştı, etrafa bön bön bakan Ariel'in aksine. Lily neden planın içinde değil, diye soracaktı. Ee sonuçta James Potter'dı o, Zambağını sormazsa garip olurdu zaten.
"Lily'yle aramız biraz bozuk, çenesini tutamayan Ari sağolsun, o yüzden onu planın dışında tutalım. En azından aramızda sorun kalmayana kadar. Deborah ile Sirius'u barıştıralım derken Lily sorun çıkarmasın."
James kafasını salladı. Tam geri dönüp oturacakları sırasında Jenna, Ariel kendilerinden uzaklaşır uzaklaşmaz çocuğu elinden yakaladı ve kendisine çevirerek Ariel'in aksine gitmesine engel oldu.
"Neden James?"
James ela gözlere baktığı an Jenna'nın ne demek istediğini anladı. Onlar için alışkanlık olmuştu artık. Birbirlerinin duygularını ve anlatmak istediklerini rahatça anlamak. Neden Lily'yle soğuk savaş içinde olduğunu soruyordu.
"Bilmiyorum Jen. Sadece Evans'ın bana olan tavırları kaldırabileceğimden fazla gelmişti. Ben de belki araya biraz mesafe koymalıyız diye düşündüm."
Jenna hafifçe geri çekilerek James'e tek kaşını kaldırdı. Sonra hafifçe gülerek devam etti.
"Saçmalıyorsun James. Neyse şu Deb ile Pati'yi halledelim senin de hakkından geleceğim."
James gülerek Jenna'yı kendine doğru çekip yanağına bir öpücük kondurdu. Jenna da parmak ucuna yükselip James'in yanağına oldukça büyük bir öpücük yerleştirirken ikisi de bu samimi hallerinin fotoğraflarının çekildiğinden oldukça habersizdi.
🍀
(Akşam Quidditch Çalışmasında)
Deborah sinirle ellerini yumruk yapıp karşısında James'e yavşayan Monica Martinez'e baktı.
Kız ciddi ciddi 'Gel de beni öldür.' mantığıyla yaşayan bir kızdı. Eh, o zaman Deborah'a da onu öldürmek kalırdı değil mi?
Deborah düşüncelerinden arınıp Monica'nın 'Oyun taktiği geliştirme' adında James'le flörtleşme çabalarını dinlemeye çalıştı.
Bu ilk antrenmanıydı, ve şimdiden bu kıza katlanamıyorduysa, sonraları ne bok yiyecekti?
"... Ve böylece maçı kazanabiliriz Jamesie ne dersin?"
Deborah 6. sınıf olarak maçta yer alan Taylor'ın konuşmasına izin vermeden ortaya atladı. Şu an susamazdı. Öfkesini dışa vurmalıydı bir şekilde.
"Hayır Martinez, yapamayız. Eminim Jamesie'cik de hak verecektir bana, değil mi?"
Deborah James'e dönüp tek kaşını kaldırdı. James anında kızın ne demeye çalıştığınu anlamıştı. Yanlış bir şey dese de, takımdan biri yakın arkadaşın olunca destek çıkmak zorundaydın. Ve Deborah da tehditsel bakışlarıyla bu durumu açıkça ortaya koyuyordu. James hafifçe gülerek Monica'ya döndü.
"Ya ya Moni, görüyorsun ya Deb haklı. Olmaz. İsterseniz daha beklemeden antrenmana başlayalım."
Takım süpürgelerini alıp havaya yükselirken Monica formasını düzelten Deborah'a baktı. Ondan nefret ediyordu.
"Biliyorsun ya Artemis, aynı pozisyonda oynuyoruz. Sen Allison Ally kadar uyumlu bir tip değilsin, o yüzden ayağını denk al da aramız bozulmasın."
"Bence sen ayağını denk al Monica ki, ben Vurucu sopalarından birini kazayla kafanda kırmayayım."
Monica tek kaşını kaldırdı.
"Ahah, beni tehdit mi ediyorsun sen güzelim?"
"Daha çok uyarı diyelim, olacakları haber vermek adına. Sonra ağlarken anımsarsın bunları."
"Deborah mıydın sen?"
Deborah yanına gelen ve sinirli bir ifade takınan 6. sınıf Tutucu'ya baktı. Harold Williams'a. Ne istiyordu?
"Evet. Ne oldu?"
"Konuşma."
Deborah şaşkınlıkla sordu.
"Efendim?"
"Konuşma diyorum, çeneni kapat ve oyna."
Deborah takımın iğrençliğini fark edince o Vurucu sopasına daha çok ihtiyacı olduğunu hissetti. İlk olarak James'e vuracaktı, bu ikisini hala takımda tuttuğu için, daha sonra Harold'a, hani şu kendini götten fazlası sanan aptal için, en son da Monica'ya vurup sopayı kıracaktı.
Evet, Deborah'ın bütün Quidditch tecrübesi için planladığı şey buydu.
Süpürgesini eline alıp sertçe havalanarak kendini Quidditch'e verdi.
🍀
(Antrenman Sonrası)
"Merlin aşkına Deborah! Takımdan defolur musun? Koca antrenmanı boka çevirdin!"
Deborah Monica'yla aralarında duran James'e aldırmadan kızın üstüne yürümeye çalıştı.
"Bana tek bir laf daha söyle Martinez, ben de sana o siyah saçlarını yedireyim!"
"Sen? Sen bana saçlarımı yedirene kadar ben senin gözlerini oymuş olacağım sürtük!"
Deborah sinirinin bozulduğunu belli eden saçma bir kahkahadan sonra James'n kavrayışından kurtulmaya çabalayıp debelenmeye başladı. Bu kız fazla oluyordu artık.
"Debs! Moni! Manyak mısınız? Durun bir!"
"Önce saçlarını, sonra da 'sürtük' dediğin dudağını yedireceğim san--"
"Debs!"
Deborah; James, Monica'ya yöneldiği an minyon olmanın verdiği avantajla aradan sıyrılıp takımın Vurucusunun yere bıraktığı sopayı kaptı ve Monica'nın kafasına geçirdi.
Takımın tüm oyuncuları saniyeler içerisinde Monica Martinez'i yere sermeyi başaran, ve en önemlisi, kimseye çaktırmadan aradan sıyrılan minik kıza şaşkınlıkla bakıyordu.
Ta ki Monica sinirle yere kalkıp yumruğunu sertçe Deborah'ın gözüne geçirene kadar.
Takımdakiler durumun ciddiliğini kavrayıp araya girmeye çalışırken iki kız oldukça sinirli bir biçimde asaları tamamen unutmuş ve yumruk yumruğa kavgaya dalmışlardı.
Taylor ikisini de uzağa fırlatacak büyüyü bağırarak söylediğinde iki kız da oldukça uzağa serildi. Mahalle kavgasına dönmüştü ortalık.
İlk toparlanan gözü şimdiden şişmiş olan Deborah oldu. Ani bir hareketle asasını çekip bağıracakken James kızın asasını bir 'Expelliarmus' ile alıp iki kızın arasına geçti. Gözlerinde öfke okunuyordu.
"Saçmalıyorsunuz! İkinizde boktan bahanelerle birbirinize karşı olan bireysel kininizi takıma taşıyamazsınız! Böyle olursa, ikinizi de takımdan atacağım!"
Takım ses çıkarmadan James'e bakarken o tekrar bağırdı. Onun sert biri olduğunu biliyorlardı, ama ilk defa bu kadar sert görüyorlardı.
"Tamam! Antrenman bitti! Dağılabilirsiniz! Yarın tekrar aynı saatte buradayız!"
Takım dağılırken James Deborah'ın kolunu sertçe yakalayıp kızı Hastane Kanadının yoluna sürüklemeye başladı. Ona sinirliydi ama bu onu düşünmeyi bırakacağı anlamına da gelmiyordu.
"James! Kolumu acıtıyorsun! James!"
James koridorun ortasında Deborah'ın kolunu bırakıp hiddetle ona döndü.
"Mesele Moni veya ondan ne kadar nefret ettiğin değil, değil mi? Bunlar sadece Sirius'la küstün diye oluyor."
Deborah yüzünü ekşitip saçlarını ittirdi.
"Ne alakası var? Umrumda değil o benim!"
James gözlerini devirerek kıza inanmadığını ortaya koyan bir bakışla baktı.
"Tabi canım, zaten o yüzden yüzün sirke satıyor."
Deborah aniden pes edercesine koridorun ortasına oturup elleriyle yüzünü örtünce James hiddettin vücudunu terk ettiğini hissedip Deborah'ın karşısına yerleşti.
Yere oturunca daha net fark etti ki, kızın omuzları sarsılıyordu. James derin bir nefes aldı. Kız ağlıyordu. Elini Deborah'ın omzuna yerleştirip diğer eliyle de yerde ritim tutmaya başladı stresten.
"Bana anlatır mısın? Neler olduğunu?"
Deborah ellerini yüzünden ayırıp acı dolu gözlerini James'inkilere dikince çocuğun içinden bir ürperti geçti. Bu bakışı tanıdığına emindi.
"Ben-- ben sinirlendim tamam mı? Neden ona bağırdığımı da bilmiyorum, sadece-- özlüyorum onu! Kimse anlamıyor, hatta babam bile ama aramızda özel bir bağ vardı. Bana Artemis diye seslenen tek kişi olarak kalmalıydı James. O piçlerin ağzında kirlenmemeliydi masum annemin dudaklarından dökülen ismim."
James hala bakışları nereden hatırladığını çözmeye çalışırken kafasını temizledi ve ayağa kalkıp Deborah'a elini uzattı.
"Hadi gidelim. Hastane Kanadını boşver. Önce Sirius ile konuşacaklarımız var. Bu iş fazla uzadı."
🍀
*"Meşguldü" nasıl yazılıyor?
Tamam garip bir soru ama yazamadım.
Neyse umarım doğru yazmışımdır.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro