42. Bölüm: Her Şey Farklı Olacaktı
Lily'nin koşarcasına yatakhaneye girip kapıyı çarptığını görünce Ariel meseleyi öğrenmek üzere topuklarının üstünde dönerek Remus'la burun buruna geldi. Yaşadığı şokla bir iki saniye kadar kıpırdamadan durduktan sonra çocuktan yayılan çikolata kokusunu fark etti. Çikolata kokusunu. Hani şu uğruna ölürüm dediği tek şeyin kokusunu. Remus'un telaşla gerilemesiyle absürtlüğünü fark edip o da geriye doğru bir adım attı. Remus'la göz göze gelmekten utanması gerekiyordu belki de, ama Remus onun yakın arkadaşıydı herhalde durup onu yanlış anlayacak hali yoktu ya? Hem Remus'un sevdiği biri olduğunu biliyordu. Her akşam ve sabah aynı pozisyonda kimsenin onu fark etmediğine inanarak Slytherin masasını izliyordu. Ariel kaç defa anlamaya çalışmıştı kimi dikizlediğini, ama Regulus Black ile Hayley Tate'in sürekli yan yana oturduğunu düşünecek olursak, Ariel Remus'un hangisini dikizlediğini kestiremiyordu. Elbette Hayley Tate'in şansı daha yüksekti ne de olsa Remus daha önceleri de kızlarla çıkmıştı, aniden eşcinsel olunmayacağına göre Remus oturup Regulus Black'i süzüyor olamazdı, değil mi?
Ariel düşüncelerinden silkelenerek Remus'a samimi bir ifadeyle döndü. Saçma sessizliğini açıklaması gerekiyordu.
"Kusura bakma, tam da James'i arıyordum sövmek için ama sana tosladım biraz."
Remus önünde utanmanın ucundan bile geçmeyen kıza baktı ve özgüvenine hayran oldu. Tamam Ariel'in ona sulanmak gibi bir amacının falan olmadığını biliyordu ama az önce hedefi olduğu bakışların garipliği ile uzaylıymışcasına muamele edilmesinden sonra az da olsa utanmalıydı değil mi?
"Sorun değil Ari. James, epeyce gergince dolanıyordu etrafta. Ne olduğunu sordum ama takmadı yani oralarda dolanıyordu. Bulursun hemen. Volta atıyordu."
"Tamamdır. Teşekkürler."
Remus arkasını dönecekken Ariel en iyi fırsatı yakaladığına karar verip kollarını bağlayarak sağ ayağına yaslandı. Fısıltıya yakın bir ses tonuyla Remus'un kahve gözlerine baktı.
"Hayley Tate demek."
Remus'un adı duyduğu anda gerildiğine dair her işaret ortadaydı. Sık ve hızlı alınan nefes, kaçırılan gözler, ellerle oynamak... Ve Ariel'in dikkat etmeye üşendiği diğer her işaret.
"Kim dedin?"
Ariel içten içe çocuğun umutsuzca Hayley Tate'den haberi yokmuş gibi davranmaya çalışmasını izledi.
"Hayley Tate."
"Tam olarak kim oluyor?"
Ariel daha fazla dayanamayarak kahkaha attı.
"Hadi ama Remus, inandırıcı bile değilsin."
Remus Lupin derin bir nefes aldı.
"Ari, nerden çıktı o kız?"
"Onu sana sormayı planlıyordum. Her yemekte aynı pozisyonda ve tam olarak aynı zamanda oturup kızı dikizlemeni sorgulayacaktım."
Remus Ariel'den sır saklanmayacağını bir kez daha görmüş oldu. O, daha çok Deborah'ın gözü açık bir tip olduğunu sanıyordu, sonuçta o kızın James ile garip bir benzerliği vardı ama Ariel'i tamamen unutmuştu.
Kızın mavi gözlerindeki derin ifade her şeyi bildiğinin açık bir kanıtıydı. Daha fazla zorlamaya gerek yok diye düşündü Remus. Sonuçta, inkar etse de Ariel'den kaçabilecek değil di ya?
Ellerini havaya kaldırıp teslim oluyormuş gibi gözüktü.
"Tamam! İtiraf edersem beni bırakıp James'i sorgulamaya gidecek misin?"
Ariel beyaz dişlerini gösterecek kadar geniş bir gülümseme takındı güzel yüzüne.
"Anlaştık Remus. İtiraf et, ve ben de yakanı bırakayım. Yani en azından şimdilik bırakayım sanırım."
Remus istemsiz olarak sırıttıktan sonra konuşmaya başladı.
"Tamam. Hayley Tate güzel bir kız, ve yemeklerde oturup onu dikizlemek de yeni hobim."
Ariel çocuğa oldukça yanaşarak elini tek omzuna koydu ve parmak ucunda yükselerek Remus'un kulağına fısıldadı.
"Dikkat et de, gören tek ben olayım. Martinez ile Perk bize tek rahat nefes aldırmıyor. Hem de ta Lils ile Perk ayrıldığından beri. Tate ile olan ilişkin başlamadan bitsin istemiyorsan çaktırma."
Remus duydukları üzerine çekilip şaşkın bir ifadeyle Ariel'e baktı.
"Ciddi misin? Ben onları tamamen unutmuştum ve onlar da tamamen bizi unutmu--"
Ariel gerginlikle etrafına bakmaya başlayarak Remus'un lafını kesti.
"Hey! Lupin sus!"
Remus kıza hak verircesine kafasını salladı. Çok bağırmıştı.
Ariel James'i gözüne kestirip hızlıca ona yönelmeden önce Remus'a göz kırpıp karşılığının geldiğini izledi.
James Potter ile konuşması gerekiyordu.
🍀
(Remus ile Ariel konuşurken James)
James Potter şöminenin karşısındaki koltuğa oturup elleriyle başını hapsedip saçlarını çekiştirmeye başladı.
Nasıl beceriyordu ki?
Her seferinde Lily ona biraz daha yaklaşmışken kızı kendisinden zorla uzaklaştırmayı? Özel bir yetenek olsa gerekti ki, yaşayan tek canlı örneği gibi gözüküyordu ve her seferinde mükemmelce de işe yarıyordu!
James bir kez daha kendinden nefret etti.
Kızı öpmeden bıraksaydı, ölür müydü?
Ama şimdi kabullenmek gerekirdi ki, kızın süt beyaz tenine dudaklarını bastırıp minik bir öpücük koydurmak her şeye değerdi. O kadar güzeldi ki. Sadece mükemmeldi ve James onun kokusunu bir kez daha alabilmek için her şeyinden vazgeçmeye hazırdı.
Ama yok, o James Potter'dı değil mi, hayatında her şey yoluna giriyorken ortaya çıkıp bir bokluk yapıp her şeyin içine sıçıp her şeyin mahvolmasını izlemeliydi.
Tabi, çünkü anca böyle James Potter olabilirdiniz.
James nefesinin altından küfredip saçlarını bıraktı ve asasını çıkardı. Şöminenin alevlerine asasını yöneltip sözsüz olarak alevlerle oynuyordu, ta ki oldukça düşünceli görünmesine rağmen boyunca sırıtan Ariel Chase yanına oturana ve kendisine sinir bozucu bir şekilde bakmaya başlayana kadar.
James kızın bakışlarından rahatsız olmaya başlayınca dönüp elalarını mavilere dikti.
"Efendim Ari?"
Ariel sanki beklediği işaret buymuşçasına yumruğunu James'in omzuna geçirip, daha sonra ise acıyan elini çaktırmadan okşarken durmadan saydırmaya başladı.
"Sen ne kadar aptal bir insansın James! Tam Lily yola gelecek 1-2 yıl içinde diyoruz, sen kızı aniden gene sinir ediyorsun! Yine ne yaptın da kızı sinir küpü ettin bilmiyorum ama daha seni öpeli ne kadar olmuştu ki, Merlin aşkına, bıraksaydın da kız bir kızlar tuvaletindeki şoku atlatsaydı!"
James kafasını kaldırmadan her bir lafı dikkatlice dinlerken dinlemiyormuş gibi davrandı. Ariel durmadan konuşuyordu, hem de gerçekten durmadan. Hayır, her şeyi geçmişti James, bu kız nefes almaya ihtiyaç da mı duymuyordu?
"Yeter! Lütfen, başım ağrıdı. Çağırsana Evans'ı, bir bana olan tavrını göreyim."
Ariel kaşlarını çattı.
"Evet o da hemen gelir, çünkü en çok konuşmayı istediği kişi de sensin, öyle değil mi?"
James sözlerin acı keskinliğini fark edince bir saniyeliğine Ariel'in ona ettiği lafları kulak ardı etmeye başladı.
Haklıydı.
Sonuna kadar.
James Potter asla Lily Evans'ın konuşmak isteyeceği biri olmayacaktı.
Bunu da kendisi istemişti. James ona onun için her şeyden vazgeçebileceğini açıkça belirtmişti. Belki sözlü olarak değil, ama davranışlarıyla James emindi ki Lily kendisini sevdiğinden oldukça haberdar ve emindi.
James derince iç çekti.
Durup tekrar Lily'nin arkasından koşmaya ne kadar devam edecekti ki? Hem de her gün kavga ettiği Sümsükus ile olan dostluğunu da hesap edecek olursak?
James iç çekti.
Belki de Lily'ye farklı bir duygu tattırmalıydı.
Yarın, diye düşündü. Yarın her şey farklı olmalıydı. Her şey farklı olmalıydı.
Deborah heyecanla koşuşturup Jenna'yı kolundan çekerek Ortak Salona girdiğinde Ariel konuşmayı kesip en yakın iki arkadaşına baktı. James de Ariel'in susma nedenini merak edip düşüncelerinden arınarak kızın gözlerinin odağına dönünce sebebini anladı. Jenna ile Deborah oldukça heyecanlı ve mutlu gözüküyor, Ortak Salonu tarıyorlardı.
James omuz silkti.
"Eminim ki seni arıyorlardı Ari."
"Ben de farkındayım beni aradıklarını, her sarışına iki kez bakıyorlar, ama beni bulmalarını bekliyorum."
"Neden?"
Ariel çocuğa dönüp onlardan dört sene içinde öğrendiği muzip sırıtışla baktı.
"Ki onlar da gelip sana sövsün diye!"
James buruk bir kahkaha atıp Jenna'nın heyecanla onları gösterip Deborah'ın kolunu çekiştirmesini izledi. İki kız düşe kalka yanlarına yanaştı.
Deborah James'e tek kaşını kaldırırken Jenna Ariel'e döndü.
"Ari, Deb ve benim sana söylememiz gereken çok önemli bir şey var."
🍀
(James şöminenin karşısında yalnız oturur, Remus da Ariel ile konuşurken Lily)
Lily değişik duygular içerisindeydi.
Bir yanı, gidip Potter'ı öldüresiye lanetlemek ve yumruklamak istiyordu. Sinir bozucu bir çocuktu. Ne demek bir anda öpmek? Gerizekalı mıydı ki?
Ama Lily'nin susturmaya çalıştığı diğer bir yanı ise gidip Potter'ı öpmek istiyordu. Doyasıya. Yumuşacık dudakları yanağına değince uçuşan kelebekleri cidden hissetmişti.
Tabiki Lily iki yanını da dinlemiyor ve iki yanını da oldukça saçma buluyordu.
Yani, 1. yanını dinleyip Potter'ı lanetlerse bu onu durdurmazdı ki, sadece o beyinsiz kendisini daha fazla sinir etmeye çalışırdı. Sonuçta, onunki gerçek aşk değildi, sadece inat etmişti, Lily'yi o yüzden istiyordu ama onu daha fazla da şımartamazdı. Zaten Patronus'taki öpücük olayı başlı başına bir hataydı.
2. yanı da ondan az saçmalamıyordu. Lily, o çocuğu sevmiyordu ve sevmeyecekti de. James Potter sadece bir Hogwarts anısı olarak kalacaktı yaşlı bir nene haline geldiğinde. Torunlarına anlatacağı bir aptal. Daha fazlası değil. Ve Lily biliyordu ki karnındaki kelebekler, onu durmadan öpmek isteyişi, çocuktan etkilenişinin tek bir sorumlusu vardı. Ve bu da aşk değildi. Hormondu. Sadece basit ergenlik hormonu. Başka bir şey değil.
Lily kafasını yastığa gömdü sertçe. Hiçbir şey olmamış gibi davranacaktı. Çünkü aslında olmamıştı da.
Aniden fikrini değiştirdi.
Farklı yaklaşmalıydı ki daha fazla kafası karışan o olmasın.
Yarın olsun da Çapulcuları göreyim, diye düşündü. Bundan, bu andan sonra her şey farklı olacaktı. Her şey farklı olmalıydı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro