41. Bölüm: Öhö Öhö
Hellö,
Lütfen bu seferlik bu kısmı okumaya gayret edin.
Bu bölümü biraz part part yazdım. Garip ve bütünlükten uzak gelebilir ama 4.sınıfın sonlarına ulaşmam gerekiyor.
Bı gidişle bunlar mezun olduklarında kitap bi 200 bölüm olacak. (Random atacaktım ama garip durunca sildim. Siz burda random var diye düşünün.)
Bu kitap bitince -artık bitsin- 5 yeni AU yayımlamayı düşünüyorum. Destek olur musunuz? İkisi texting, ikisi one-shot ve diğeri de normal bir hikaye olacak şekilde. (Tabiki hepsi Jily'yle ilgili değil, saçmalamayın.)
Buraya kadar okuyan olduysa burdan öpüyorum, tamam tamam okumayanları da öpüyorum, ponçiklerim benim!
Sihirli okumalar! Umarım beğenir, yorum yapar ve köşedeki minik yıldızın içini doldurursunuz!
🍀
"Siz nesiniz nesiniz?"
Lily somurtarak koyu kahve gözlerini pörtleten Deborah'a baktı. Kaç defa daha tekrarlaması gerekiyordu ki? Derince iç çekip bir defa daha söyledi.
"Ruh eşi."
Kızın ifadesi aniden değişti. Sanki Lily'nin daha önce söyledikleriyle değil de şimdiki söyleyişiyle her şey netleşmişti kafasında. Yüzündeki şok ifadesi yerini mutluluğa bıraktı. Açık ağzı dudaklarını dişlerinin arasında kıstırarak kapandı, gözleri normal hallerine dönerek yanaklarının yukarıya çıkıp onları sıkıştırmasıyla kısıldı.
Ve dudaklarından Lily'nin duymaktan en çok çekindiği kelimeler döküldü.
"Bunu James'e söylemem lazım!"
Deborah'ın aniden ayağa kalkmak için çabalamasıyla Lily hızlı davranıp kızın elinden çekti ve onu yere oturttu. Net bir ifadeyle ona baktu ve çok açıkça belirtti.
"Hayır."
Deborah beklediği cevabı duymuş olmasına rağmen oldukça şaşırmış gibi yaptı. Bir umut onu ikna edebilirdi.
"Neden?"
"Potter'a böyle bir şey söyleyerek onu şımartamazsın."
Deborah kaşlarını çattı.
"Ne diyorsun sen Lils? Böyle bir şeyi bilmeye onun da hakkı var."
"Hayır yok. Sonuçta merak eden bendim, o değil."
"Ama--"
"Debbs hayır! Merlin aşkına, pişman ediyorsun beni!"
Deborah kaşlarını serbest bırakmayı reddederek yukarı kaldırdı. Bu onların arasında kalamayacak kadar önemli bir olaydı. Sonuçta senenin başında beri bir araya getirmeye çalıştığı çift hakkında sonunda olumlu gelişmeler yaşanıyordu.
"O zaman Ari ve Jen'e söylerim."
"Hayır--"
Deborah bu sefer Lily'nin kazanmasına izin vermeyecekti. Tamam James'e henüz söylemeyecek olabilirdi ama Jenna ve Ariel öyle ya da böyle bilecekti.
"Ya Ari ile Jen, ya da James. Sen seç."
Lily pes edercesine ellerini kaldırdı.
"Ama Jen'e söylersen Potter anında duyacak. Birbirlerinden sır saklamak için fazla yakınlar."
Deborah kıkırdayarak ayağa kalktı. İstediğini almıştı.
"Ben tembihlerim onu merak etme."
Lily duvardaki saate bakınca ağzı açık kaldı, Deborah'tan önce ayağa kalkıp kızı çekiştirmeye başladı.
"Dersi kaçıracağız. Hadi, neredeyse ders başlayacak."
"Sen kitabını unutmamış mıydın?"
Lily hafifçe kızararak Deborah'a baktı.
"Hayır. O seni uzaklaştırmayı hedefleyen bir yalandı."
Deborah gözlerini devirip Lily'nin koluna vurduktan sonra iki kız koşa koşa İksir dersine yetişmeye çalıştılar.
🍀
(3 ders sonra arada)
"James!"
James dönerek arkasına baktı.
Arkasından koşan ve korkutucu derecede tanıdık gelen kıza. 4.senenin başından beri onun hakkında bir şeylerin çok tanıdık geldiğinden emin olduğu kıza.
Deborah Williams'a.
Tam da Quidditch seçmelerinin sonucunda takıma kime alacağını açıklamak için takımıyla buluşacaktı.
"Efendim Deb?"
Kız hızlı soluklarının arasında gözlerini James'inkilere dikerek cevapladı.
"Beni de seçmelere al."
"Ne?"
Deborah gözlerini devirdi ve önündeki kuzguni saçlı çocuğa baktı. Nefeslenmek için biraz durduktan sonra konuşmaya devam etti.
"Seçmeler diyorum, ben de Quidditch takımında olmak istiyorum. Beni de seçmelere al."
James göz devirdi. Bu kız onun dediği herhangi bir şeyi dinleme zahmetine ne zaman girecekti?
"Seçmeler bitti demiştim ya, sabah."
Deborah gözlerini kırpıştırarak James'e baktı. 'Hayır'ı bir cevap olarak kabul etmeyecekti.
"Hadi ama, beş dakika için beni kırma James. Hem yakın arkadaşımız takım kaptanıysa faydalanmalıyız değil mi?"
James çarpık bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirdikten sonra Deborah'a baktı. Kafasını onayladığını belirtmek için salladı. Gözlüklerini ittirdikten sona dudaklarını gülümsemeden ayırıp 'Accio' ile çağırdığı süpürgesini Deborah'a uzattı. Neden yaptığını bilmiyordu ama içinden bir ses doğru yaptığını söylüyordu.
"Hadi gidelim. Fazla vaktim yok."
Deborah gülümseyerek süpürgeyi aldı ve James'in arkasından yürüyerek süpürgeyi yere bıraktı. Sessizce ve hızlıca ilerleyerek ellerini çocuğun geniş omuzlarına yerleştirdi ve çevik hareketlerle tek hamlede sırtına atladı.
James sırtındaki ağırlığı hissedip elleriyle kızın ayaklarını kavradı. Deborah asasını çekip yerdeki süpürgeyi 'Accio' ile çağırıp bağırdı.
"Hadi James, zamanımız yok diyordun, koş!"
James kafasını arkaya yatırıp Deborah'a baktıktan sonra güldü ve hızlıca koşmaya başladı. Deborah'ın üstündeki kavrayışını ve yüksek sesle bağırışını duydu.
Tabiki ikisi de kendilerini izlemekte olan Monica Martinez ile Tom Perk'den haberdar değildi.
🍀
(Akşam yemeği için Büyük Salonda)
Deborah ellerini masaya yaslayarak dikkatleri üstüne çekti. Yüzünde pis bir sırıtışla arada James ile bakışıyor sonrasında ise diğer yediliye göz gezidiriyordu. Kimsenin onu takmadığını fark edince ellerini masaya sertçe vurup bağırdı.
"Öhö öhö!"
Ariel ve Jenna birbirleriyle anlaşmış gibi dudaklarını büzüştürerek davul sesi çıkarmaya başladılar.
Lily ise ellerini masaya vurarak gürültüyle onlara eşlik ediyordu.
Remus garip bir bakışla dörtlüyü izliyordu.
"Ne yapıyorsunuz siz?"
Sirius kaşlarını havaya dikerek Remus'a döndü.
"Hani şu hep size yaptırmak istediğim varya. Önemli duyurular yapacağım sırada beni rezil edip bıraktığınız."
Remus dudaklarını ısırıp gülmemek için zor duruyorken Sirius'a dönüp yanıtladı.
"Ama şimdi kabul etmen lazım şu an oldukça garip gözüküyorlar. Herhalde bizim böyle gözükmemizi istemezdin."
"Emin ol her şeyden çok ist--"
Deborah masadaki kaşığı Sirius'un kafasına vurdu. Gene bir Remus ile Sirius kavgası izleyemezdi. Genelde çok uzun sürüyordu.
"Şimdi değil! (Sırıttı) Önemli bir şey açıklayacağım."
Herkes yerleşip düzgünce Deborah'a döndükten sonra Deborah gülerek James'e baktı, daha sonra ise diğerlerini inceleyerek hiç lafı dolandırmadan konuya girdi.
"Ben artık Quidditch oyuncusuyum!"
Masadaki kısa sessizliğin yerini alkışlar ve fısıldaşmalar alırken Deborah heyecanla yarattığını izliyordu.
Diğerleri gülüp Deborah'ı tebrik ederken Peter olduğu yerde durup 'Tebrikler' diye mırıldandı. Havasında değildi. Eniştesi kanserken ayağa kalkıp zıplayacak halde de değildi.
Deborah çocuğun sessizliğini fark etmek için kendi mutluluğu ile fazla meşguldu. Ama diğerleri Peter'ın bu durumunu farkındaydı.
Kutlamalar bitip Gryffindor masası yerine oturdu. Bir süre boyunca klasik gündemden ve 'Karanlık Lord'dan' bahsedildikten sonra masa sessizleşti.
Remus herkesin yemekle fazla meşgul olduğunu fark ettiğinde, nihayet, çatalını bırakıp yanağını avucuna yasladı ve gözlerini son rutini olarak, gene, Hayley Tate'e dikti. Kimse onu fark etmezse, aynı son 3 gündür olduğu gibi yemek bitene kadar da Hayley Tate'den gözlerini koparmak istemiyordu.
🍀
(Gryffindor Ortak Salonu)
James Lily'yi kolundan çekiştirerek, ve tabiki onu ölene kadar lanetleme tehditlerini duymazdan gelerek, merdiven altına oturttu. Kendisi de karşısına geçip zümrütlerin ölümcül bakışlarından rahatsız olmamaya çalıştı. Onunla konuşması gerekeni konuşana kadar tehditkar sözlerini ve bakışlarını görmezden gelmek zorundaydı.
"Evans--"
James konuya giremeden Lily sabırsızlıkla ve sertçe lafını kesti.
"Ne var?"
James yüzünü buruşturdu.
"Hadi ama, ben en azından iki üç kelime söylememe izin verirsin diye düşünmüştüm."
Lily James'in başarısız bir taklidini yaptıktan sonra dirseklerini dizlerine yasladı ve James'i düşünmekten vazgeçmeye çalıştı nafile bir çabayla. Hele de o elalar ona anlamlı anlamlı bakarken bu daha da zor oluyordu. Kendini toparlayana kadar James ondan yanıt beklercesine bakmaya başlamıştı bile. Ki o, James'in en son ne dediğini duyamayacak kadar boğulmuştu düşüncelerinde. Yine de, bunu ona belli etmek zorunda değildi, değil mi?
"Hadi Potter, sabaha kadar bekleyemem ya! Ne söyleyeceksen söy--"
Bu sefer James kızın lafını kesip araya girdi.
"Neyin var?"
Lily alayla dudaklarını büzdü.
"Başıma bela olan bir domuzum var. Senin neyin var?"
James ise Lily'nin alaycılığından çok uzaktı, olabildiğince ciddiydi.
"Beni çıldırtan ama çıldırttıkça da kendine bağlayan bir Zambağım var."
Lily duyduklarıyla gözlerini indirip göz temasını kopardı. Bunları söylememesi gerekiyordu. Şimdi günlerce tek cümle hakkında düşünecekti.
"Ne istiyorsun?"
"Diyorum ya, neyin var? Solgun gözüküyordun. Garip garip baktın kahvaltıda bana. Bir şey mi oldu diyecektim."
Lily ellerini birbirine çırparak ayaklandı. Daha fazla Potter onu konuşması için zorlarsa gerçekten konuşacağından korkuyordu.
"Hayır Potter. Bir şeyim yok. Ve emin ol, olursa da bunu sorgulayacak olan da sen olmayacaksın."
Lily arkasını dönerken James kızı kolundan yakalayıp kendine doğru çekti. Öpücüktekinden daha yakın bir pozisyondaydılar şu an. Birbirlerinin kalp atışlarını hissedebiliyorlardı. Gözleri birbirlerini bulduğunda James Lily'nin konuşmasına izin vermeden telaşla başladı. Hemen harekete geçmezse Lily'nin onun konuşmasına izin vermeyeceğinden emindi.
"Sen bir gün bana ve cazibeme aşık olduğunu kabul ettiğinde, en çok yanında olan ben olacağım. Ve emin ol Zambağım, o gün ne kadar geç gelirse gelsin, bir gün gelecek."
Lily kolunu kurtarmaya çalışırken James hızlıca eğilip yanağına minik bir öpücük kondurdu. Minikti belki ama Lily'yi ürpertecek kadar keskindi.
Lily hızlıca çekilip James'in yüzüne tokat attı. Arkasına bakmadan koşarcasına uzaklaşmaya başladı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro