2. Bölüm: Hogwarts Treni
Kuzguni saçlı çocuk, annesi ve babasıyla Hogwarts trenine doğru yol alırken etrafına göz atıyordu. Anne ve babasıyla vedalaşan çocuklar, kendisinden uzunca olan büyük sınıflar ve arkadaşlarıyla tekrardan görüştüğü için mutlu olan yüzler görmekteydi. Acaba seneye böyle olabilecek miyim diye düşündü çocuk. Asla arkadaş edinme sıkıntısı çekmemesine rağmen, 7 yıl boyunca okuyacağı efsanevi Hogwarts'ta her şeyin istediği gibi olmasını istiyordu. Korkulu düşüncelerini kafasından kovmak adına gözlerini kapattı ve yüzünü yanına eğilmiş olan annesine çevirdi.
"Haydi bakalım, James! Trene binme zamanın geldi sanırım, ne dersin?"
Çocuk güler yüzüyle kafasını salladı.
"Pekala anne. Haklısın. Imm, evet ben binmeliyim. O yüzden, işte şey, tamam yeter bu kadar hoşçakalın!" Dedi ve heyecanla annesine ardından babasına sarıldı.
Annesi kendisinden kurtulmak isteyen oğluna daha sıkı sarılarak omuzlarından tutup, geriye çekti.
"Şimdi James. Her şeyi gözden geçirelim hızlıca. Valizin burada. Tamam. Her hafta bize yazman gerektiğini de söyledik. O da tamam. Başka? Başka bir şey yok sanırım."
James bıkkınlıkla iç geçirerek annesinin mavimsi gözlerine dikti bakışlarını.
"Haydi ama anne, 11 yaşındayım 1 değil. Bana yüzlerce defa söylediğin şeyleri aklımda tutmam o kadar da zor değildir değil mi? Aynı şeyi tekrar tekrar belirtme lütfen. Mesela bak babama, gayet rahat. Değil mi baba?"
Babası oğlunun saçlarını hızlıca karıştırarak yanıtladı onu:
"Aslında James haklı, Olivia. Belki de biraz daha sakin olmalısındır ha? Her şey tamam. Eminim ki James iyi bir öğrenci olacaktır. Tabii biraz muziplik ölüm değildir oğlum." Diyerek göz kırptı hızlıca.
"Charlus!"
James bu konuşmadan sıkıldığını belli etmek amacıyla ofladı. Annesine ve babasına sarılarak onlara görüşürüz dedi ve bir şey demelerine fırsat bırakmadan trene bindi.
Boş bir kompartıman ararken uzun siyah saçlı bir çocuğun tek başına oturduğunu fark etti. Nedenini merak ederek hızla kompartımana daldı. Çocuğun siyah saçları hafifçe yüzünü kapatsa da yüz hatları açıkça belli oluyordu. Gözlerini eline dikmiş derin düşüncelerdeymişcesine ellerini inceliyordu. James'in içeriye girerken çıkardığı abartılı sesle düşüncelerinden arınıp 'bu gürültülü gerizekalıyı' görmek amaçlı kafasını kaldırdı.
İçeriye giren kuzguni saçları, ardından keyifle parıldayan ela gözleri inceledi. Uzun parmaklarıyla valizini köşeye yerleştirirken, kendisine büyük olan gözlüklerini düzeltiyordu. Tam olarak karşısına oturup elalarını ona dikti ve elini uzattı.
"Selam. Ben James, James Potter."
Siyah saçlı çocuk önüne uzanan uzun ince parmaklı ele dikkatle baktıktan sonra çocuğu ikiletmeden eline eliyle uzanarak sıktı.
"Sirius, Sirius Black."
Kuzguni saçlı çocuğun elalarında Black soyadının verdiği korkuyu görmeyi bekledi uzunca. Korkuyu göremeyip, aksine sevecenlik görünce 'acaba muggle doğumlu da ondan mı bilmiyor' diye düşündü. Ama Potter'ları tanıyordu. Aynı Black ailesi gibi uzun asırlardır safkan kalmayı başarmış ailelerdendi. Ama farklı olarak kendi ailesi kadar götü havada takılmıyorlardı. Annem bu tanımlamamı duysa ne der diye düşünüp kıkırdadı. Bunu annesine karşı kullanmalıydı. Gözleri tekrar elalara döndü. Soru sorarmışcasına bakıyordu. Sirius bunu açıklama gereği duydu:
"Black ailesinden korkmuyor musun?"
Elalarda gördüğü soğukkanlılık ve cesaret onu etkilemişti.
"Korkacak bir şey var da ben mi göremedim?" Diye sordu çocuk dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılırken.
"Herkes Blacklerden korkar. Ya bir Black'sindir ya da onlardan korkanlardansındır."
James hafif bir kahkaha attı.
"Ah, sanırım ben de bir hata var. Açıkcası ikisinden de değilim."
Sirius, bu çocuktan hoşlanmaya başlamıştı. Elalarında kendisini andıran bakışlar görüyordu.
"Bana sırrını açıklayacak mısın, yoksa seni ikna etmek üzerine daha fazla çalışmam gerekiyor mu?"
James gülerek yanıt verdi.
"Annem de bir Black idi. Annemden korkmadığıma göre senden de korkmam. Ama Black'lerin ailecek savunduğu tutumlar hoşuma gitmiyor."
James, karşısındaki çocuğun gri gözleri şokla açılırken onu keyifle izledi.
"Annenin adı ne?"
"Olivia."
"Olivia, Olivia Black. Hayır, tanıdık değil. Blackler geniştir, sanırım ondan dolayı tanımıyorum. Ben de onların tutumlarından hoşlanmam. Asla anneme 'Asil Black' konusunda katılmadım. Çok götleri havada davranıyorlar. Annenin de öyle huyları var mıydı?"
Elalar, annesine götü havada kavramının yakınlaştırılmasından rahatsız olduğunu belirtircesine açıldı.
"Annem asla sizinkiler kadar saçmasapan düşünebilecek biri değildir. Hatta kendisi bir Gryffindor'du."
Siyah saçlı çocuğun gözleri iyice açıldı ve yerinden fırlayarak James'i korkuttu.
"Ciddi misin? Annen bir Black ve Gryffindor mu?"
James sakinlikle yanıtladı.
"Evet."
"Daha fazla sevinemezdim. O zaman Slytherin olmaz zorunda değilim demek oluyor bu!" Diyerek sevinçle yerine oturdu.
"Demek Slytherin olmak istemiyorsun? (Sirius kafasıyla onaylayınca devam etti.) Peki ne olmak istiyorsun?"
Siyah uzun saçlı çocuk sanki günlerdir bunu planlıyormuşcasına yanıtladı:
"Gryffindor. Peki ya sen?"
"Tabii ki bir Gryffindor. Ben başka ne olabilirim ki?" Diyerek güldü ve bakışlarını çocuğa dikti.
Yaklaşık 5 dakika daha konuştuktan sonra kumral bir kafa uzandı kompartımanlarına doğru:
"Girebilir miyim? Boş yer bulamadım da."
Sirius hemen atıldı.
"Tabii, geçsene."
Yüzündeki çizikler James'in ilgisini çekmişti. Sıska çocuk valizini yerleştirip Sirius'un yanına, James'in karşısına yerleşti. Kahve gözleriyle karşısındakini incelemeye başladı. Yüzündeki yuvarlak çerçeveli gözlüklerini, gözlüklerin arkasındaki hayat dolu ela gözlerini, dudaklarındaki muzipçe sırıtışını iyice aklına not ediyordu. Çocuk bir anda sırıtışını bozmadan konuşmaya başladı:
"Ben James Potter."
Kumral saçlı çocuk sessizce gülümsedi ve hayat dolu elalara yanıt verdi:
"Remus Lupin."
Daha sonra yanındaki uzun siyah saçlı çocuğa döndü. Çocuğun yüzünde kendini James olarak tanıtanınkine benzer bi gülümseme vardı.
"Sirius Black."
Çocuğun gözleri hafifçe büyüyüp kısıldı.
"Bir Black ha?"
"Diğer aptal Blacklerden farklı bir Black."
"O nasıl oluyor?"
"Diğer aptalların safkan takıntılarına katılmamakla oluyor. İnsanları yargılamak için sebep arıyorlar. Benlik bir olay değil." Demesiyle omuzlarını silkti.
Remus yüzündeki hafif gülümsemeyle cevap verdi.
"O zaman bu güzel bir Black demek oluyor."
Tren düdüğü çaldığında içeriye dördüncü oğlan girdi. Koşmuş gibi bir hali vardı. Sarı saçları ter içinde ve kendisi de nefes nefeseydi. Hafif irice olan vücudu koşmayı kaldırmamış gibi gözüküyordu. Zar zor gülümsemeye çalışarak sordu:
"Oturabilir miyim?"
Yüzü çiziklerle dolu olan gülümseyerek cevap verdi:
"Tabii. Geçsene." Diyerek kuzguni saçlının yanını işaret etti.
Yavaşça yuvarlak gözlüklü çocuğun yanına ilişti. Çocuğa elini uzattı:
"Benim adım Peter Pettigrew. Peki ya sen?" Diye sordu
Kuzguni saçlıdan özgüven dolu bir yanıt geldi.
"James Potter."
Peter gözlerini karşısında oturan siyah saçlı çocuğa çevirdi. Sert yüz hatları ciddiyet taşsa da yüzündeki gülümseme öyle olmadığının en büyük göstergesiydi aslında. Çocuğa soru soran bakışlarla bakıp adını dile getirmesini bekledi.
"Sirius Black."
Daha sonra gözlerini onu içeriye davet eden çocuğa çevirdi. Çocuk sakinlikle sarışın çocuğun merakını yanıtladı:
"Remus Lupin."
Tren durana kadar konuşmaya devam ettiler.
🍀
(O sırada başka bir kompartımanda)
"Severus! Haydi buraya oturalım."
Zümrüt gözlü kız, yağlı siyah saçlı çocuğu arkasından sürükleyerek boş bir kompartımana soktu. Yani, neredeyse boş.
İçeride tek başına bir kız oturuyordu. Kısa, sarı saçları ve kemik çerçeveli gözlüklerinin arkasından parlayan mavi gözleriyle neşe saçıyordu. Kapıda duran kızıl saçlı kızı gördüğü anda onu içeriye davet etti. Çok güzel bir kız diye düşündü aniden. Omuzlarından aşağı süzülen kızıl dalgalı saçları ve zümrüt yeşili gözleriyle etrafı hayranca tarıyor her ayrıntıyı not ediyormuş gibi görünüyordu.
Kızın, arkasından sürüklediği çocuğa kaydı gözleri. Kırık gibi gözüken yamuk burnu ve karanlık siyah gözleri onda iyi bir izlenim yaratmaktan çok uzaktı. Etrafa soğuk bakıyordu. Gözlerinde hayat göremiyordu.
Derin düşünceleri kızın elini kendisine uzatıp karşısına oturmasıyla bölündü.
"Merhaba! Ben Lily, Lily Evans."
"Oh, Merhaba Lily. Ben de Ariel, Ariel Chase."
Siyah gözler herhangi bir sıcaklıktan uzak bir biçimde konuştu:
"Severus Snape."
Ariel çocuğun her halinden arkadaş canlısı olmadığını görebiliyordu. Ancak bu, onu daha fazla tanımasına engel değildi.
İçeriye, başka bir kız daha daldı. Telaşlı ela gözleri bir zümrüt bir de mavi gözlünün arasında gidip geliyordu.
"Lütfen bana burası da dolu demeyin. Yoksa gidip oynaşan iki 7.sınıfın yanına oturmak zorunda kalacağım."
Lily gülerek yanıtladı onu:
"Oturacak yer varsa boş değildir." Diyerek Ariel'in yanını işaret etti.
Kız elindeki keki bırakmadan valizini yerleştirip mavi gözlünün yanına oturdu ve oturduğu an konuşmaya başladı:
"Ahh, ne kadar rahatladım bilemezsiniz. Çok teşekkür ederim. Ha bu arada oturmuşken tanışalım öyle değil mi? Ben Jenna Dare."
Zümrüt gözlü kız anında onu yanıtladı:
"Lily Evans."
Kısa sarı saçlı kız, kızılın sözü biter bitmez atlayarak cevap verdi.
"Ariel Chase."
Elinde kekiyle oturan kumral saçlı kız, meraklı gözlerini Lily Evans'ın yanında oturan ve onları izleyen çocuğa çevirdi:
"Ve sen?" Diye sevecenlikle sordu.
Çocuktan gelen yanıt ise sevecenliğe çok uzaktı.
"Severus Snape."
Ela gözlerini telaşla kaçırdı Jenna. Ve yeni tanıştıklarıyla derin bir sohbete daldı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro