16.BÖLÜM
Acılarımın üzerine örttüğün toprak hâlâ ıslak. Kurumaması için, gözyaşlarımla suluyorum...
Yeşillikler içerisinde etrafa serilen birkaç banklar, taşlı topraklı yollar, hafif bulutlanmaya yüz tutmuş gökyüzü ve onun güzelliğini ödül alan kuşlar.
Saatlerdir aynı manzaraya göz süzüyordum. Yatağımın pencereye yakın olması bana ayrıcalık mıydı bilmiyordum ama gerçek olan şey ise sessiz bir duvardan iyiydi. Bulutların arkasına saklanan güneş saklambaç oynar gibi arada kendini göstermekten geri kalmıyordu.
"İyi görünüyorsun?" Arkamdan gelen ses bir an beni irkiltirken, geriye dönerek odaya giren Doğan'a gözlerimi diktim.
"Daha iyiyim." Derken yavaş adımlarla pencereden uzaklaştım.
Elim hafif sızılar gösteren karnımda dururken iki adımda yatağa ulaşmıştım. Uyanalı kaç dakika, ya da kaç saat oldu bilmiyorum ama Doğan'ın gözlerini ovuşturmasından daha yeni uyandığını anlamıştım. Gün yeni yeni aydınlanıyordu.
"Sıkılmış gibisin. Bugün gidiyorsun burdan merak etme." Diyerek adımlarını bana doğru ilerletmeye başladı. "Son bir kontrol yapalım."
"Miraç mı gelecek beni almaya?" Konuşurken bir yandan Doğan'ın yardımıyla yatağa doğru uzandım. Karnıma saplanan acı yüzümü buruştururken dudaklarımı birbirine geçirmekle yetindim.
"Hayır, bildiğime göre Kenan dayı seni kendi evine götürecek." Diye mırıldanarak sorularımı yanıtlarken, üzerimdeki sıfır kol tişörtü hafif yukarı doğru sıyırdı.
"Peki, Miraç orda mı? Ya da oraya mı gelecek?" Derken sesim karnımdaki acıdan fısıltı şeklinde çıkmıştı. Doğan yara ile ilgilenirken arada saplanan acılar canımı yakıyordu. Miraç'ın ise neden hâlâ ortalıklarda olmadığını merak etmiştim. Beni vurmadan önce dayısının yanına göndereceğinden bahsetmemişti.
"O kadar bilgi bilmiyorum." Dudağının kenarını kıvırmış, tebessüm iletmişti kahve gözlerime.
Ne soracağımı bilmeyerek düşünce denizine atlarken Miraç'ın ne yapmaya çalıştığına anlam veremedim. Beni vurduğu hâlde gelip görmemişti. Tamam, belki baygınken gelmiş olabilirdi ama sonra gitmiş ve birdaha haber gelmemişti. Aramaktan bile üşenmişti ya da umursamamıştır. Her zaman ki Miraç bu. Neden umursasın ki beni?
Geçen dakikalar sonra Doğan üzerimdeki tişörtü tekrar örterken odaya giren Miraç'ın dayısına çevirdik ikimizde bakışlarımızı. Miraç'ı andıran yüz hatlarına karşın daha sevecen biri gibiydi. Ancak beni vurma fikri ondan çıkması benim ve onun arasındaki tuğlaları daha çok yükseltmişti.
Bir dakika ya ben neden herkesi Miraç ile kıyaslıyordum? Kafam gerçekten allak bullak olmuştu. Gittikçe çorba kazanına dönüyordu. Yoksa bunun bir açıklaması olamazdı.
"Durumu nasıl?" Derken Doğan'dan ayırdığı bakışları bana doğru kaymıştı. Kahve rengi gözleri yumuşaklığını bedenimin tüm kanına yayarken gözlerimi onun gözlerinden ayırdım.
"Daha iyi."
"O zaman gidebiliriz?"
"Tabi... Dikkatli olması şartıyla gidebilir."
Konuşmalar birbirine karışırak beynimi bulandırıyorken başımı iki yana sallayarak uzandığım yerden doğrulmaya çalıştım. Doğan kalkmaya çalıştığımı görünce yaklaşarak yardım etti. Yerdeki sporları tekrar Doğan'ın yardımı ile ayağıma geçirdim ve kapıya doğru ilerlemeye başladım.
O adamla konuşmak istemiyordum. En azından belki yaptığı şeyin farkına varmıştır.
Koluma girmiş Doğan ile birlikte kapıya doğru ilerledik ve bu sıkıcı, kokusuyla insanı bunaltan klinikten dışarı çıktık. Kapıda bekleyen arabanın şöförü benim dışarı çıkmamın ardından arka koltuğun kapısını açmıştı.
"Biraz daha hızlı." Gergin çıkan sesi kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Etrafa bakıp duruyordu.
"Oldu, birde istersen koşayim?" diye homurdanırken gözlerimi baydım ve kapısı açık duran arabanın arka koltuğuna yavaşça oturdum.
"Al şunu tak." Diyerek elinde nezamandır duran ama benim farketmediğim siyah cam kaplı gözlüğü gözlerime taktı ve salık saçımı dahada yüzüme doğru getirdi.
"Ne yapıyorsun?"
"Birileri seni görürse tanımaması için." Pek memnun olmayan bakışları umutsuzca yüzümde dolaşıyordu.
"Bir faydası olmadı ama, eskisinden daha iyi gibi."
Arkadan arabaya doğru yanaşan Miraç'ın dayısı, Doğan ile kısa bir vedalaşmadan sonra arabanın ön koltuğuna bindi.
"Umarım bir dahaki sefere sağlam bir hâlde görüşürüz, yaralı ceylan."Diyerek göz kırptı ve cevap vermemi beklemeden açık kapıyı kapattı.
'Yaralı ceylan...'
Hiç sevmemiştim bu sözü ancak, bana ne kadarda uyuyordu? Hep öyledi zaten. Sevmediğim, hoşuma gitmeyen şeyler beni bulurdu. İstemediklerim peşimi bırakmazken umutlarım benden kaçar olmuştu.
Araba hareket ederek ilerlerken başımı cama yasladım. Gözlerimdeki gözlük rahatsızlık versede çıkarmadım. Bu kadar acı yaşamışken yaşananların boşa olmasını istemiyordum.
Peki Miraç, babam denilen adamı yakalayınca ne olacaktı? O adamı öldürecek kadar kîni vardı. Ama beni düşünmüyordu. O, babam denen adamın yaptıkları ağır olabilirdi ama birkez olsun onunla konuşmak isterdim. Yaptıklarının, hayatıma çomak sokmanın sebebini bilmek istiyordum.
Neden?
Bunları neden yaptığını öğrenmek istiyordum. Miraç bunu öğrenmeme izin vermezdi biliyorum ancak bunu bana çok görmesi kalbime ağır bir yük yerleştiriyordu. Yaptıklarının bir açıklaması olamazdı tabi ama nedenini merak ediyordum işte. Aklımdaki soru işaretleri yok olsun istiyordum.
Arabada yayılan ses bir anda beni daldığım düşüncelerden ayırırken kapalı gözlerimi araladım. Miraç'ın dayısı, etrafta yayılan rahatsız edici sese son vererek telefonu açtığında 'Emre' ismini duymak, yaslandığım yerden dikelmemi sağladı.
"Ne oldu Emre?"
"....."
"Nedir söyle..."
"......"
"Ne demek Miraç ortalıklarda yok?! Sen yanında değil miydin?!"
Nasıl yani? Miraç ortalıklarda yok muydu? Nereye gidebilir ki? Emre, bir an olsun yanından ayrılmazken ne olmuştu da yanında Emre yoktu? Ama biraz daha düşûnünce bir kez daha ortalıklardan kaybolduğunu hatırladım. Yine bir yerlere kafasını dinlemeye gitmiştir belki diye düşündüm.
"Allah kahretsin! Nasıl böyle bir hataya düşer anlamıyorum. Tamam... Tamam bir habere ulaşırsan bana bildir. Şimdi yoldayız biz, geri dönemeyiz."
Düşüncelerimin gittiği yöne ok gibi saplanan gerçek vücut ısımı dengesizleştirirken derin bir soluk çektim içime. Miraç gerçekten ortalıklarda yoktu. Dinlenmek için bir yere gidecek olsa Emre'ye haber verirdi ama konuşmalardan anladığım kadarıyla Emre'nin de hiç birşeyden haberi yoktu.
Miraç'ın yaptığı işlerden dolayı düşmanı fazlaydı ama beni öldürdüğü ortaya serilmesinin ardından onun kaybolması tesadüf olamazdı. Babam denilen adam onu tekrar kaçırmış olabilir miydi? Eğer o yapmış ise ona tekrar zarar verebilirdi. Miraç bu kez olanların altından kalkamazdı. Geçmişi zaten onu hasta ederken tekrar aynı şeyleri yaşaması ona pahalıya patlardı.
Peki ben neden bir anda bu kadar onu düşünüyorum? Endişeleniyor muyum yoksa? Hayır... Hayır, sadece merak ediyorum o kadar. Neden endişeleniceğim ki?
"Ne oldu Miraç'a?" Aklımdaki soruyu dayanamayarak dile getirdiğimde dikiz aynasından üzerime dikilen gözlerle rahatsızca yerimde kıpırdadım.
"Hiç birşey... Uyu istersen, üç veya dört saat kadar yolumuz var daha."
Sorumun cevabını alamama hissi kalbimin ortasını yakarken başımı tekrar cama yasladım. Neden neler olduğunu söylemiyorlardı? Acaba Miraç'ın başı dertte miydi? Belki şimdi eziyet ediyorlardır ona. Peki bu durum neden benim içimi huzursuzlaştırıyordu? Onu umursamamam gerekirken, düşünce yoğunluğum onun üzerindeydi. Hep ondan bir gün intikam almak istiyor hissiyle dik durmaya çalışıyordum. Şimdi eğer ona birşey olduysa, ya da eziyet ediyorlarsa benim sevinmem gerekirdi.
Ama neden sevinmiyordum? Şimdi başka bir eve gidiyordum ve oraya Miraç'ın gelip gelmeceği bile belli değildi. Onu en son gördüğüm an, beni vurduğu zamandı. O herzaman sert ve gür olan sesi bir söz vermişti. Miraç sözünü tuttu. Onun yanında, o evde ise bir aydan fazla süredir kalıyordum. Alışmışken, şimdi başka bir hayata sürükleniyor gibi hissediyordum.
Düncelerim birbirini kovalayarak boşlukta dolaşırken gözlerimin nezaman kapandığını, hangi ara uyuduğumu hatırlamıyordum. Ama, sarsılıp ve bir süre sonra duran arabanın etkisiyle gözlerimi aralayarak uyanmıştım.
Yaslandığım yerden sırtımı dikleşerek etrafı süzmeye başlarken gözlerimden kayan siyah cam kaplı gözlüğü düzelttim. Karşımda duran büyük bir Villa ile dudaklarım birbirinden ayrıldı. Bu ev denilmeye bin şahit gereken Villa'ya bakarken verdiğim tepkilerden utandım.
Dilâ görseydi benim gibi utanmak yerine ağzına geleni söyledi. Miraç'ın evine verdiği tepkiyi hatırladığımda dudaklarım kendiliğinden kıvrıldı. Şimdi burayı görseydi kim bilir ne tepki verecekti.
"Hadi in kızım." Bir an yan tarafımdan gelen ses ile irkilirek döndüğümde kapının açılmış olduğunu gördüm. Ne kadar daldıysam artık, kapının açıldığını farketmemiştim.
Yavaşça kapıya tutunarak arabadan indim ve Miraç'ın dayısı olan adamın yanında Villa'ya doğru ilerlemeye başladım. Yerler çakıl taşlarıyla kapıya doğru yol şeklinde dizilmişti ve her iki taraf çimenlerle kaplı yeşillikler içindeydi. Gerçekten çok güzel bir yerdi ve bahçesi böyleyken kim bilir içi nasıldı? Her adımımda biraz daha hayran kalıyordum.
"Yardım etmemi ister misin?"
"Hayır, gerek yok." Derken istediğimden fazla soğuk çıkan sesim beni şaşırtmıştı. Her ne kadar samimi davranıyor olsada ona hâlâ kızıyordum.
Kapıya varmadan iki üç merdiveni tırmanmakta zorlansamda başarmıştım. Kapı zili, daha biz çalmadan açıldığında karşımda genç bir kız belirmişti. Boyu benden üç dört santim uzunluğunda olsada giydiği topuklu ayakkabının etkisi olduğunu varsaydım ve gerçekten çok güzel bir kızdı.
"Enişte?" Diyerek yüzündeki gülücüklerle Kenan denen adama sarıldı. Onların sarılma faslından sonra kapıda çok beklemeden içeriye girmiştik. Beni dışarıda tutmak istemiyordu ki, etrafta dolanan korumaların gözleri üzerimizde dolanıyordu. Bir kafesten başka bir kafese tıkılmıştım sanki.
Derin bir nefes alarak büyük salonda etrafı süzerken bu evi tasarlayan kişiye ödül vermek gerektiğini düşündüm. Duvardaki tablolardan, büyük yemek masasına, cam kenarında televizyon ünütesinin önünde ki yarım ay şeklindeki koltuğa ve şuan bizim oturduğumuz rengini gözlüklerden dolayı çok az farkettiğim oturma köşesine kadar her şey çok güzel dizayn edilmişti.
"Güneşten korunmana gerek yok artık canım, gözlüklerini çıkara bilirsin." Az önce kapıda bizi karşılayan, adını henüz bilmediğim kızın söyledikleriyle hâlâ gözlük taktığımı hatırladım. Saatlerdir taktığımdan dolayı alışmıştım.
Çıkarmak için Kenan denen adama onay ister gibi başımı çevirdim. Beni anlayarak başıyla onay verdiğinde gözlüğü gözlerimden ayırarak çıkardım. Bir an etrafı daha renkli görmek tuhaf gelsede gözlerimi kırpıştırarak görüşümü düzelttim. Hayata siyah beyaz cam ardından bakmanın güzelliği yanı sıra renkli havası birbiriyle yarışırdı.
"Zeliş," diyerek cümlesine başlayan adamın ardından iki çift göz benim üzerime dikildi. Meraklı bakışlara karşı savaş açan ifadesiz bakışlarım vardı.
"Miraç'ın karısı olur. Bir süre burada, bizimle kalacak Yeşim."
Kenan denen adamın söyledikleriyle adını yeni öğrendiğim Yeşim'in gözlerinde beliren büyük şaşkınlık bedenime yansıdı. Neye şaşırdığı tartışılırdı. Burada kalacak olmama mı? Yoksa Miraç'ın karısı olmama mı? O an hiç birşeyden haberinin olmadığını anlamıştım.
"M-Miraç'ın karısı mı? Miraç evlendi mi?" Derken sesi içine kaçar gibi sessizdi ve gözleri inanamazca üzerimde dolaşıyordu. Gerim gerim gerilirken rahatsızca elimi saçıma attım ve diplerini kaşıdım.
"Miraç gelecek mi?" Birden konuyu değiştirerek çekingen bir ifadeyle, aklımda dönüp diken gibi batan soruyu dile getirdim.
Burada kimseyi tanımıyordum. Miraç'a en azından biraz alışmıştım. Bu düşünceyle derin bir yutkunma boğazımdan kayarken elimdeki gözlük ile oynuyordum. Tıpkı annesini soran bir çocuk gibiydim.
"Miraç mı?" Dedi Yeşim kaşlarını kaldırarak küçümseyen bir bakış attı. Buna yönelik kaşlarım çatılırken yanlış bir soru mu sordum diye aklımdan söylediklerimi gözden geçirdim.
"O buraya gelmez."
"Yeşim, Zeliş rahatsız. Sen ona bir oda ayarla uyusun dinlensin." Konuyu çevirmesi gözlerimden kaçmamıştı ancak uyumaktan bıksamda galiba bu yabancı insanların yüzlerini görmekten iyidi. Uyumasamda yalnız kalmak istiyordum.
"Hazırlatıp geliyorum." İsteksizce ayağa kalktı ve bana kısa bir bakış atarak salondan çıktı. Yaptığı davranışlardan beni burada istemediğini apacık belli ediyordu. Ancak ona karşı ne yaptığımı hâlâ bilmiyordum ki, tanışalı yarım saat bile olmamıştı.
"Yeşim, karımın yeğeni. Bazı nedenlerden dolayı burada kalıyor. Kendisi biraz soğuk biri olabilir. Kolay kolay kimseyle samimi olamaz ama zamanla alışırsınız birbirinize. Bu evde huzursuzluk istemiyorum."
"Huzursuzluk yaratacak kadar uzun bir süre kalmayacağım burada. Miraç gelecektir beni almaya."
"Miraç bir sûre gelmeyecek."
"Neden?.. Ne kadar süre bu?" Dedim ama yine susarak sorumu yanıtsız bırakmıştı.
Kendi de bilmiyordu bu sürenin ne kadar olduğunu. Bana söylemiyordu. Yine birşeyler dönüyordu ve bu adam benden gizliyordu. Ama Miraç beni bırakmazdı burada biliyorum. Ne yaparsa yapsın, ne kadar zarar verirse versin beni burada bırakmazdı.
Biran içimde biriken sinirle karşımdaki adama bakarken dudaklarımı aralayarak dilime gelenleri döktüm.
"Bana bundan bahsetmedi... Yine bu olanlar sizin fikriniz değil mi? Bunca olay yetmezmiş gibi onu yanlızlığıyla başbaşa bıraktınız. Onu düşündüğünüzü sanıyorsunuz ama çok yanılıyorsunuz. Burda, başımda duracağınıza neden onun yanında değilsiniz? Tedavi olması gerekiyor ve siz onun yanında iyileşmesini sağlayacağınıza, intikama sürüklüyorsunuz. Birde dayısı olacaksınız," derken yüzümü buruşturarak başımı iki yana salladım. "Çok yazık."
"Hiç birşey bildiğin yok. Miraç... O istemedikçe kimse yanında duramaz. Tedavi olması için yıllarca uğraştım ama dinlemiyor. Ayrıca-" diyerek tekrar söze başlayacakken,
"Oda hazır." Diyen Yeşim'in ardından dudaklarını birbirine bastırarak sustu.
Yavaşça karnıma dikkat ederek ayağa kalktım ve kapı çıkışına doğru ilerledim. Sırtıma çarpan bakışları umursamadan önden ilerleyen Yeşim'i takip ettim.
İlerlerken merdivenlere rastladığımda, gözlerim yukarı doğru tırmandı. Gözlerim gibi kolay olsaydı keşke yukarı tırmanmak. Yeşim beni takmadan yukarı çıkmaya başlamıştı bile. Yaralı olduğumu bilmese de nezaketen yanımda ilerlememesine göz devirdim.
İçime çektiğim soluğun ardından, güç bela merdiven korkuluğundan yardım alarak yavaşça yukarı çıkmaya çalıştım. Elim yaramın üzerinde dakikalarça verdiğim savaşa kan ter içinde devam ediyordum. Yeşim kaşları çatık bir hâlde, yukarıda durmuş karnıma bakıyordu.
Bu duruma gerilen vücudum sonunda yukarı tırmandığında, derin soluklarımın dikenleri karnıma saplanıyordu. Sanırım fazla zorlamıştım. Yüzüm hissettiğim acı ile buruşurken, Yeşim'e doğru ilerleyerek gösterdiği odaya girdim.
"Bu oda da kalacaksın." Diyerek birşeye ihtiyacım olup olmadığı sormadan omuzlarından aşağı sarkan sarı saçılarını eliyle savurarak odadan çıktı.
Gözlerimi birkez daha devrilirken odaya göz attım. Çift kişilik yatak, bir dolap, komidin ve boydan bir aynanın olması tam da bir misafir odası olduğunu gösteriyordu. Zaten burada fazla bir süre kalmayacağıma dair tahminler yürütürken, odayı pek umursamadım. Garip olan bir his vardı sanki içimde. Anlatması zor, tarifi imkansız.
Ben... Yerimi yadırgıyordum.
Boğazımın kuruluğu kendini hatırlatırken, saatlerdir yolda olmanın etkisiyle susadığımı hissettim. Ama aşağı inerek, tekrar yukarı çıkmakta zorlanabilirdim ve bu kez dikişlerim dayanamayarak, patlayabilirdi.
Yavaşça ilerleyerek kapıya vardım ve odadan çıkarken birinin karşıma çıkmasını diliyordum. Biri çıkıp, bir ihtiyacım olup olmadığını sormuyordu. Bu nasıl misafir perverlikti? Kimse ilgilenmiyordu benimle. Doğan'ın yanında, o iğrenç kokusu olan klinikte kalmayı yeğlerdim.
Odadan çıktığımda gözlerimle etrafı tarıyor bir et yığını, insan gafleti arıyordum. Nereye kaybolmuşlardı bunlar? İçime çektiğim nefesi çaresizce verirken, gözlerim duvar kenarındaki açık kapıya takıldı. Biri oraydı ve gölgesi görünüyordu.
Memnuniyetle kıpırdayan gölgeye doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Sonunda bu katta birini bulmuştum. Yaklaştığım kapıdan içeriye girerek, etrafı göz süzerken gördüğüm görsel dudaklarımın istemsizce aralanmasını sağladı.
Gözlerim karşımdaki bedenin yaptığı hareketlere daha da şaşırırken neler olduğuna anlam veremedim.
Kendime tanıdığım birkaç dakika iznin sonucu kurumuş dudaklarımı aralarken arkamdan gelen sert ses ile kanıma karışan korku vucüduma aşılandı.
"Çık dışarı!"
* * *
Bölüm sonu...
Bölümle ilgili yorumları alayim bakim :")
Not: Yorum ve votesiz geçme lütfen...
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro