Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

8. Bölüm

"Eliz'in amacının ne olduğunu  biliyorum. İç savaş başlatmak. Bizi Ateş Kraliyet'ine hapsetti çünkü aramızı bozmak istiyordu. Büyük ihtimalle arşive girmek için izin alamayacağımızı düşündü. Ancak bunun işe yaramayacağı ihtimali de vardı." Manas'ın cümlesinin noktası oldum. "Bu yüzden İris'i ve Lina'yı yanına aldı. Ona gitmemizi sağlamak için. Ama ben hastalanınca abim ve İrem sizle onları kurtarmak için gitmedi. Bu yüzden Eliz ona ulaşamadı, şantaj yapamadı. Sizi mahzene hapsetmesiyle İrem'i getirmeyi başardı. Ama abim yoktu." sustum ve Manas'ın anlatmasına izin verdim. Taşlar yerine oturuyordu. "Ama uzun süre ortalarda olmazsak Uraz'ın bizi aramak için geleceğini biliyordu. Hele ki sen de yanımıza kaçınca. Bu yüzden karşımıza o saçma duvarı çıkardı. Ve Uraz geldi." susup omuzlarını dikleştirdiğinde daha çok kendi kendime "Ve İrem'i zehirleyerek abime bir anlaşma önerdi ve şantaj yaptı. Ancak başarısız olunca Manas ya da Melodi'ye zarar vermesini istedi çünkü bu da bir savaş için yeterli bir sebepti." diye mırıldandım. "Aynen öyle yaptı." Manas'la göz göze geldik. Geceyi burada, Toprak Krallığında geçirmiştik ve sabah Manas bizi meclisle karşılamıştı. Eliz'i yakalayana kadar dinlenmeyecek ve dinlenmemize izin vermeyecek gibiydi. "Sıktıysam kusura bakmayın siz bunu daha önce çözdüğünüz için sıkıcı gelmiş olabilir." Tüm meclisin bakışları Manas'ın bakışlarının odağı olan abim ve İrem'e döndüğünde kaşlarım çatıldı. "Başarısız olmuş bir planı tekrar incelemenin ne faydası var?" dedi İrem umursamazca. "Yani daha önce bunu biliyordunuz ve anlatma gereği duymadınız." Manas'ın cümlesiyle kaşları çatılan taraf İrem'di. "Ben öyle söylemedim."
"Aksini de söylemedin." dedi Manas sakince. "Ne zamandan beri bir varsayım oluşturduğumuzda sana rapor veriyoruz?" İrem için aynı şeyi söylemek pek mümkün değildi. "Yeter bu gereksiz kavgalarınız. Bu sadece bizi Eliz'e istediğini vermeye yaklaştırıyor." dedi abim. "Bunu çözüp bize anlatmamanız da öyle." dedi Manas sitemle. "Üç hafta önce vurduğun, kız kardeşini rehin aldığın kişinin ve onların en yakınlarının her şeyini sana anlatmasını bekleyemezsin." dedi sütlü çikolatam. "Aynı zamanda geçmişi de değiştirmezsin ama geleceğinin ondan daha iyi olmasını sağlayabilirsin." dedi abim, İrem'in ara bulmaktan uzak tutumuna anlam veremeyerek. "Evet, geçmişten ders alarak yaparsın bunu." dedi İrem buz gibi bir ses tonuyla. Dün gece Toprakların bizden eskisi kadar nefret etmediklerini düşünen kıza saatler içinde ne olduğunu çözmek zordu. "Geçmişten almamız gereken bir ders varsa o da birlik olmamız gerektiğidir. Bunlar senin sözlerin." dedim İrem'e bakarak. Ayakta olan Manas konuşurken aynı şekilde ayakta olan İris de onu izliyordu. "Bakın, hepimizin amacı aynı. Eliz'i durdurmak. Ondan hepimiz nefret ediyoruz çünkü hepimize büyük hasarlar verdi. Ondan intikam almamız gerek." dedi Manas gözleri meclisteki yüzleri tararken. Abim gözlerini kısarak "İntikam. İhtiyacımız olan bu. Neredeyse İrem'i öldürüyordu. İntikam almam gerekiyor." dedikten sonra İrem'in babası Akad'la göz göze geldi. Abim ne kadar sevimli sevimli baksa da Hava Kraliyeti'nin kralı abime biraz kızgın, oldukça da şaşkın bakıyordu. Elbette abim ve İrem'in çok yakın olduğunu biliyordu. Ama her zaman kızının abimi ölen abisinin yerine koyduğunu düşünürdü. Eh, düğünlerinde yapacağı konuşmada bu konudan bahsedebilirdi. "Yani lafın gelişi öyle İrem diyesim geldi, yoksa hepimize zarar verdi değil mi?" Meyra "Kesinlikle." derken İrem babasının duyamayacağından emin olduğu an Meyra'ya "Yalnız benden bahsediyor." diyerek göz kırptı. Manas "Dikkat edin. Ne zaman dört kraliyet bir yerde toplansa ya Eliz'i ya da yardımcısı Lina'yı orada görüyoruz. Her an karşımıza çıkabilir bile. Bu yüzden onun gözüne sokarak bir yerde toplanıp, ona güzel bir karşılama hazırlamalıyız. Anlıyorsunuz değil mi? Onu tuzağa düşüreceğiz. İki gün sonra Su Kraliyeti prensi Savaş'ın taç takmasını istiyorum. Çünkü durduk yere dört kraliyet bir salonda birleşse, bu durumdan şüphe duyulacağına eminim. Buradaki çoğu krallık birbirleriyle düşman olduğu için şüphe duyacaktır. O yüzden tüm krallıkların toplanması zorunlu olan taç takma baloları kusursuz bir plan. Eliz ve Lina bu durumda asla şüphe duymaz." Herkes ona katılırken Su Kraliyeti'nin kraliçesi İlda konuşmaya başladı. "Zaten Savaş'ın taç takma zamanı gelmişti." abim "Aah.. Bunca yaşlı kişinin arasında yalnızca benim genç bir kral olmam hoşuma gidiyordu. Şimdi niye Savaş kral oluyor ki?" dedi. Abimin hareketlerini gördükten sonra genç krallara karşı bir tutum sergilemeyen Su Kraliyeti bir an Savaş'ı kral ilan etmekten vazgeçecek sanmıştım. "Eliz'i yakalayınca ne olacak?" soruma karşı kimseden ses çıkmayınca kaşlarım çatıldı. "Ona bir şans vermiştiniz." diyerek sessizliği ilk bozan İris oldu. "Şans mı? Evet, elinden her şeyini alıp git bir köşede nefes al dedik." isterik bir kahkaha attım. "Onu öldüremezsiniz! Abi bunu yapamazsınız!" şaşkınca toplantı salonundaki yüzlere baktım. Kanar... O annesine kavuşmadan ölürse ben de ölürdüm. "Ne yapılması gerekiliyorsa onu yaparız." dedi abim bir bıçaktan daha keskin kelimeleriyle. Konuşması için İrem'e kaş göz yaptım. Sonuçta Eliz benim için neredeyse bir anneyken onun için onu nerdeyse öldüren kişiydi. Onun sözleri daha etkili olabilirdi. "Herkes ikinci bir şansı hak eder. Özellikle ilk şansı şanstan bile sayılmayanlar. İyi insanlar yanlış şeyler yapabilirler. Ben Eliz'e inanıyorum. Onun gözlerinde iyilik var. Rengini siyaha boyayan bizlere karşı bile kalbinde iyilik var. O yaşamı hak ediyor." abim gülecek gibi oldu. "Kızım sen iyi misin? Kadın seni az kalsın öldürüyordu! Ölüm, dört harf iki hece. Eliz, dört harf iki hece. Hadi elizyaşasınistler bunu da açıklasın!" herkes hak veren ve uzaylı görmüş arasında kalan bakışlarla abime bakarken ellerimi saçlarımın arasından geçirip son çare Manas'a baktım. Bakışları kolyeme kaydığında derin bir nefes verdi. "Öncelikle ondan bazı bilgiler alabiliriz. Mesela büyü gücü elinden alınmışken nasıl geri kazandığı gibi." abim parmaklarını ritmik hareketlerle masaya vururken sandalyesinde geriye yaslandı. "Nasıl kazandığını bilmiyorum ama henüz ondan aldığımız güçleri toplama aşamasında." dedi abim basitçe. "Bu yüzden o duvarda zamanı yavaşlatıp bizi bir buçuk yıl boyunca hapsetti. Savaş başlatmak ve eski gücünü kazanmak için." sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. Kanar söze girdi. "Evet güç topluyor ama eski gücünü değil. Karanlık,negatif, büyüde uzmanlaşmaya çalışıyor. Form, konum değiştirme bunlar aydınlık, benim tercihimle pozitif, büyüde iksir gerektiren büyülerdir. Ancak Eliz asasıyla bu büyülerin enerjisini yönetebiliyor." İris kollarını bağdaştırdı. "Bizim kullandığımız büyüler pozitif büyülerdir. Bu yüzden Eliz'in bize karşı nelerle gelebileceğini bilmiyoruz. Ama inananın bana Eliz'in eski gücünü alması hepimiz için daha iyi olurdu."

🌑🌑🌑

Su Kraliyet'inin ana kapısına giden yolda, kolum abimin kolunda ilerliyordum. Gökyüzü bulutsuz, hava hafif rüzgarlıydı. "Bu gece Eliz'i görebileceğimiz son gece olabilir." diye mırıldandı abim. Ses tonundan duygularını anlamak imkansızdı. Gözlerine duvar örülmüş gibiydi.
"Abi ne zamandan beri? Nasıl Eliz'i öldürmeyi düşünebilirsin?" dedim kolundan çektiğim kolumu kendi etrafıma sararken. "O, İrem'e zarar verdiğinden beri." cevabıyla dudaklarımı düz bir çizgi haline geldi. "İrem onun yaşamasını istedi." kapıya, güler yüzlü Su Kraliyeti ailesine yaklaşmıştık. "Çünkü bunu ondan sen istedin. Ayrıca İrem'den bahsetiyoruz. İrem katili mezarına çiçek getirse affedebilecek bir kız." hiç içimden gelmese de güldüm. "Eliz'de bir zamanlar öyleydi." abimin kaşları çatıldı. "Evet, bir zamanlar. O bir zamanlar kahramandı, o bir zamanlar şefkatliydi, o bir zamanlar kendinden başka herkesi düşünürdü. Ama bir zamanlardı. Anla bunu, bizim tanıdığımız Eliz çoktan öldü." bu akşama kadar abime vazgeçmesi ve vazgeçirmesi için her şeyi denemiştim. Bunlar son çırpınışlarımdı ve elimde tek bir kozum kalmıştı. "O hala bir anne." dedim. Güldü. "Eğer o bunun umrunda olsaydı gücünü topladıktan sonraki ilk işi bizi öldürmek değil oğlunu bulup ona sıkıca sarılmak olurdu." buraya kadardı. "Onu çoktan buldu ama ona sarılamaz." dedim abime bizi karşılayacak protokole iyice yaklaşırken. "Nedenmiş o?" dedi alayla. "Çünkü Eliz'in oğlu Kanar." abim bir an duraksayıp kahkaha attı. "Eliz'in oğlu koruyucu bir aileye verildi." başımı olumsuz anlamda salladım. "Tam olarak öyle değil." Kanar diğer büyücülerle birlikte annesini nasıl durduracaklarını tartıştığı için henüz aramızda yoktu. "Arya," dedi abim sinirle gülerek. "Olaylar yaşandığında sen üç, ben dört yaşındaydım. Nasıl tam olarak hatırlayabilirsin?" protokoledekilerle selamlaşmaya başladığımızda sustum ve abimin yönlendirmesiyle bize ayrılan masaya ilerledik. "Kanar'ın koruyucu ailesi biziz. Ve hatırladığımı kim söyledi. Eliz'in günlüğünden okudum. Kanar'ın çocukluğunu hatırlamaması, arşivde bulduğumuz not, ki o not da o günlüğün bir parçası, yapbozu sen tamamla abi." abim ani bir hareketle bana döndü. "Eliz'in günlüğü mü?" derken fısıldıyordu. Ancak gözleri... Gözleri adeta kükrüyordu. "Kulübenin adresini nasıl buldum zannediyorsun?" bakışlarım yanımıza ilerleyen Manas'daydı. Ona en çok yakışan renk olan siyah takım elbisesi üstünde, genelde hafif dağınık olan saçları arkaya doğru özenle taranmıştı. Daima üstünde olan bakışları bu görüntüsüyle mümkünmüş gibi daha da kendine çekiyordu. "Başka kimler biliyor?" dedi abim bir solukta. Sinirini yatıştırmak için gözlerini kapatmış, ellerini masaya ritmik hareketlerle vuruyordu. "Ben, sen ve İrem." abim artık sakin kalamayarak "İrem'i de mi bu işe bulaştırdın?" diye sesini yükselttiğinde bir kaç çift meraklı göz bize döndü. Abim onlara sorun yok dercesine gülümseyerek kadeh kaldırdı. "Biliyorum senden bunu sakladım. Ama ne bileyim işte? Bu yapılacak en doğru şey gibi gelmişti. Hem bana bağırma." dedim onun aksine sakince. Manas yanımıza gelmişti. "Bir sorun mu var?" abim başını olumsuz anlamda salladı. "Aryasonik işler işte." gözlerimi devirdim. Manas tatmin olmamış bakışlarla bizi süzerken İrem normalinden daha da beyaz bir yüzle yanımıza geldi. "Arya konuşmalıyız." derken gözlerinin dolu olduğunu görünce hızla ayaklandım. Abim de öyle. Manas ise... "Kızım biz niye tüm kötü haberleri senden alıyoruz? Felaket tellalı mısın sen?" Manas'lık yapıyordu işte. "İrem biri bir şey mi yaptı?" abimin telaşlı sesiyle İrem başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır hayır herkes iyi ben Arya'yla konuşmak istiyorum sadece." İrem'in koluna girip balo salonunun terasına ilerlerken Manas şüpheyle bize bakıyordu. "Arya biz ne yapıyoruz?" İrem, Su Kraliyetine yakışır şekilde boylu boyunca denize bakan terasın en ucuna doğru ilerlerken ağlamamak için kendini sıktığını gökyüzüne çıkardığı bakışlarından anlamıştım. "Bizi daima koruyan, koşulsuz seven çocuğa annesini öldürmede baş rolü veriyoruz!" ellerimi sıkıntıyla saçlarımın arasından geçirdim. "Kanar'la konuşmalıyız." başımı olumsuz anlamda salladım. "Ne diyeceğiz İrem? Selam, Kanar ya! Naber? Biz? Biz iyiyiz ya sen hayatın boyunca anneni ararken biz onun Eliz olduğunu biliyorduk ama senden sakladık. Ayrıca annenin suçsuz olduğunu da biliyorduk ama kanıt falan olmayınca iki itiraz edip sustuk onu senden ayırmalarına göz yumduk falan işte. Bugün de anneni öldürmelerine yardım et diye düzenlediğimiz baloda takılıyoruz. Ama bunu hep senin iyiliğin için yaptık. Abimden de sakladım bunu bu arada. Aynen abicim bence de Allah belamızı versin." İrem gözlerini kapatarak derin bir nefes verdi. "Uraz'la konuşacağım diyordun. Konuştun mu?" İrem'i aralık kapıdan giren abim yanıtladı. "Evet, konuştu." o da en az bizim kadar ne yapacağını bilemiyormuş gibiydi. "Buna artık ben bile engel olamam. Yani engel olurum ama R yapmam kimsenin hoşuna gitmez. Özellikle de Manas herkese Eliz'in bana bir anlaşma sunduğunu söylemişken onu kurtarırsam kabul ettiğim gibi saçmalılıklar yayılır. Ama iki seçeceneğimiz var. Bir: Eliz'in buraya gelmemesi için dua etmek. İki: Bu gece bir şey yapmadan izlemek. Eliz'i yakaladıktan sonra büyük ihtimalle bir mahkeme süreci olur. O süreçte onu kaçırırız. Görüldüğü yerde vurulma emrini kaldırtabilir, mahkeme istenmese bile olması için baskı yapabilirim. Pek belli etmesem de kralım sonuçta." içimde filizlenen umutla güldüm. "Eh, ben de yardım ederim asilliğimin de ele verdiği gibi müstakbel bir kraliçeyim sonuçta." İrem'in sözleriyle abim terasın çıkışına ilerlerken benim de yaptığım gibi güldü. "Ateş Kraliyeti'nin müstakbel kraliçesi." ben konuşurken İrem'in müstakbel eşi abim çoktan salona geçmişti. "Bunu bir daha söyleme." İrem'in bir bıçaktan daha keskin sözleriyle kaşlarım çatıldı. O şaşkınlığımı görünce havayı dağıtmak ister gibi güldü. "Ay! Buraya çok sıkıcı olan aşk hayatımdan mı konuşmaya geldik? Hadi içeriye gidip Meyra'nın kıyafetini eleştirelim. Maalesef kızın ruhum gibi beş yıl önce ölmüş moda anlayışı dışında eleştirilecek bir şeyi yok zaten. Hem müstakbel Ateş Kraliyeti Kraliçesi de o." Eliz'e meydan okur büyüklükte bir kahkaha attım. İrem'in kolunda salona ilerlerken "Meyra'nın abimi sevmesi abimin ona pas vereceği, hele ki sana aşıkken onunla evleneceği anlamına gelmez." ancak yuvarlak salonun tam ortasında yavaş bir parça eşliğinde dans eden abim ve Meyra'yı gördüğümde yutkundum. Herkesin bakışları onlardaydı. "Sizce de çok yakışmıyorlar mı?" Melodi'nin sesiyle İrem bakışlarını kaçırdı. "Evet, öyleler." Melodi'ye 'Ne yapıyorsun?' bakışı atarken eliyle bir saniye işareti yaptı. "Yani şahsen ben Uraz'ı seviyor olsaydım. Bu tablodan sonra kesinlikle hiç bir şey yapmadan oturur dalgın dalgın onları izlerdim." İrem çenesini dikleştirip kadehini etrafta dört dönen garsonlardan birinin tepsisine bıraktı. Bu sırada Çınar'ın yanımıza geldiğini fark edince kaşlarım havalandı. "Hayır." diye mırıldandım İrem'e doğru. "Alınmayın hanımlar, balonun en güzel hanfendisi, bana bir dans bahşedebilir mi?" İrem gülümseyerek Çınar'ın uzattığı elini tuttu. "Neden olmasın?" yüzümü buruşturdum. Gerizekalı bitterim benim. Savaş'ın sesiyle kendime geldim. "Bil bakalım yer yüzündeki en yakışıklı kral neden kendi balosunda dans etmiyor?" havalanan sağ kaşımla Savaş'a baktım. "Bilmem abim kendi balosunda dans etmişti." Savaş bi' an gülecek gibi oldu. "Şey ben kendimden bahsediyordum. Demek ki ben ego yapınca anlaşılmıyor." güldüm. "Peki, bay yeryüzündeki en yakışıklı kral neden dans etmiyorsunuz?" bana elini uzattığında bu sıralar en çok yaptığım şeyi yaptım. Yani şaşkınca ona baktım. "Çünkü dans etmek istediğim tek kız sensin. Ve henüz sorma fırsatım olmadı." evet, arkadaştan başka birisi olarak göremeyeceğiniz birisi sizinle hayatının en önemli gününde dans etmek isterse ne yaparsınız? Kalbim de beynim de "Hayır!" diye çığırırken vicdanım "Kırma çoçuğu altı üstü bir dans!" diyerek onları susturdu. İsteksizliğimi fark etmemesini umarak Savaş'la sahneye doğru ilerledim. Abim ve Meyra'yı şimdi çok net izleyebiliyordum. Kelimenin tam anlamıyla ateş ve suydular. Abimin bakışları Meyra'da değil Çınar'a gülümseyen İrem'deydi. Gözlerimi devirdim. Evet, bakalım yediğin haltı nasıl temizleyeceksin abi? Dans eden bir çift yanımıza yanaştığında onlara gülümsedim. "İrem ve Çınar'ı mı, sizi mi yoksa Meyra ve Uraz'ı mı izleyeceğimizi şaşırdık." Savaş da güldü. Bakışlarım kesinlikle Savaş'ta değildi. Çünkü ne zaman göz göze gelsek "Çok güzel olmuşsun. Yani her zaman öylesin ama." gibi cümlelerle bakışlarımı karşılıyordu. Gülümseyerek teşekkür ettim. Beni etrafımda döndürüp tekrar kolları arasına aldı. Abim pistteki beni bile fark etmemişti. Meyra'yı, etraftaki her şeyi ve herkesi tamamen unutmuş gibi bakışlarını  Çınar'ın kulağına bir şeyler fısıldadığı İrem'den almıyordu. İrem'se Çınar'dan uzaklaşıyor, gözlerine ulaşmayan gülümsemeler dağıtıyordu. Çınar İrem'e doğru eğildiğinde İrem'in geri çekilmesine kalmadan salonda abimin sesi yankılandı. "Partner değişimi!" aniden abimin İrem'i kolları arasına alması gibi Manas'ın kolları beni sarmaladığında en az sahnede Manas tarafından bırakılan İris kadar şaşkınca bakıyor olmalıydım ki Manas'ın gülüşü kulaklarımı doldurdu. "En son ölmediğimi anladığımda bana bu kadar şaşkınca bakıyordun." ellerinden kalbime doğru ilerleyen yumuşak bir ısı ruhumu sarmaladı. Hayır, Arya heyecanlanmadın ve parfümü hayatın boyunca burnuna gelen en güzel koku değil. "Ne o? Yine olası bir duruma karşı sigortan mıyım?" gözlerim kahverengilerini buldu ve dudaklarımın farkında olmadan yukarı kıvrıldığını fark ettim. "Bakıyorum söylediklerimi kelimesi kelimesine hatırlıyorsun. Keşke başta uyarsaydım. Etkim unutulmazdır. Haydi itiraf et beni düşünmekten uyuyamıyorsun değil mi?" gözlerimi devirdim. "Ne demezsin(!) Her gün bu kadar uyuz bir insan nasıl var olabilir? Diye düşünmekten uykularım kaçıyor."
gülüşünü ilk defa bu kadar yakından izliyordum ve bu... Bu nefes almayı zorlaştırıyordu. "Eğer uyuzun yanına harika, muhteşem, lider ruhlu, süperoloji biliminin ilham kaynağını da eklersen neden olmasın?" gülerek başımı iki yana salladım. "Üzgünüm, ben yalan söylemiyorum." kaşları alayla havalandı. "Zaten gerçek olan şeyleri eklemeni söyledim." gülerek gözlerimi devirdim. Aniden salonda benden bir nefes uzaktaki Manas'ı bile görmemi zorlaştıran dumanlar yükselmeye başladığında müzik kesildi. Endişemden kurtulmak istercesine yutkundum. "Hadi itiraf edin. Girişlerim gittikçe güzelleşiyor." Eliz buradaydı. Manas belimdeki elini koluma çıkarıp beni arkasına aldı. Yine ve yine beni koruyan oydu. Bir elim kolyemde gözlerim kapalıydı. "Git buradan Eliz." diye mırıldandım kendi kendime. Kurtar kendini. Bunu oğlun için yap diyemedim. "Ah! Danla,İris ve Kanar. Demek Lina'nın yeri hala boş. Benim boşluğumu ne çabuk doldurmuştunuz oysaki!" hiç yapmak istemesem de Eliz'e ve asasını ona doğrultmuş Kanar'a baktım. Her zamanki güvenli duruşu kırılmış, başı hafif öne eğikti. Bakışlarını yüzüme çıkardı, ona hiç yakışmayan bir duyguyla kaplı gözleri kalabalıkta gözlerimi buldu. Hayal kırıklığı. Gözlerindeki duygu hayal kırıklığıydı. Ve o an. Eliz'in onun annesi olduğunu öğrendiğini anladım. "Hayır, hayır, hayır..." Manas mırıldanmama anlam veremeyerek bana bakarken Kanar bakışlarını gibi asasını da bana çevirdi. Ne zamandır ağladığımı bilmiyordum ama dudaklarımdan bir hıçkırık yükseldi. Abim "Kanar, hayır." derken Danla ve İris ne yapacaklarını bilemezcesine asalarını hala Eliz'e doğrultulmuştu. "Kanar sen ne yapıyorsun?" Danla, Eliz'e baksa da Kanar'la konuşuyordu. "Kanar, çek şu asanı Arya'dan! Yaptığımız her şeyi senin için yaptık biz." İrem abimin kolundaki elinden kurtulup Kanar'ın yanına gitmeye çalışıyordu. Manas Kanar'la aramda bir duvar vazifesi görüyordu. Manas elimdeki elini birbirlerine kenetledi. "Kanar bunu yapmayacağını, yapamamayacağını, biliyorum. Sen ne Arya'ya ne de başka birine zarar verebilirsin. Hadi bırak şunu kardeşim." abimin sözleriyle Kanar asasını salonun bir köşesine fırlatıp tüm salonu şoka boğacak kelimeyi söylemek üzere Eliz'e döndü. "Anne?"
Abime baktım. O ateşti. Ne eksik ne fazlasıyla.
İrem'e baktım. O çiçekti. Sevgi onun suyuydu.
Kanar'a baktım. O sadece annesiz bir çocuktu. Tek ihtiyacı özlendiğini bilmekti.
Eliz'e baktım. O bir anneydi. Tek istediği kaybettiği ışığını bulmaktı.
Ve Manas'a baktım. O bir kahramandı. Ancak sadece sevgiyi hak edenleri kurtarıyordu. Kolyemi daha sıkı kavradım. Biz ayrı notalar olsak da birlikte çok güzel bir şarkıydık. O notalar benim her şeyimdi ve şu an tek dileğim onlarla birlikte buradan gitmekti. Kolyem gözlerimi acıtacak derecede parlak bir ışıkla salonu aydınlattığında Manas'ın kenetlediği ellerimizi daha sıkı kavradım. Gözlerimi sıkı sıkıya kapattım. Açtığımdaysa... Dileğim gerçek olmuştu. Bana şaşkınca bakan abim, İrem, Kanar, Eliz ve elleri hala ellerimde olan Manas'a aynı şaşkınlığı iade eder biçimde baktım. "Bizi nereye getirdin Arya?" dedi Eliz gülümseyerek.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro