Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

6.Bölüm

Kanar "Aynı gözükse de Ateş Krallığı'na tıkalı kalmamıza sebep olan büyüyle aynı değil." derken bir eli bizi çevreleyen duvardaydı. "Bu büyük bir problem değil. Gerçekten, bunu halledebilirim." İrem çenesini hafifçe dikleştirerek karşımızdaki duvara bakarken elinin etrafındaki hava dalgalanmaya başlamıştı bile. Bir kaç saniye gücünü toplamayı bekledikten sonra parmaklarının ucundaki akımı atikçe duvara savurdu. Saliseler sonra duvar da akımı aynı şekilde İrem'e geri savurdu. Bunu beklemeyen İrem kocaman olmuş gözleriyle hızla ellerini önüne uzatıp akıma durmasını emretse de iki gücün kısa süreli karşılaşmaları sonucu İrem münasip bir yerlerinin üstüne düşmüştü. İşte kahramanımız! Çınar, İrem'i kaldırmak için yanına giderken Manas alayla "İrem bu büyük bir problem değilmiş gerçekten." diyip kollarını bağladı. Kanar "Bu duvar büyüyle ve güçlerinizle geçilemeyecek şekilde efsunlanmış." dedi. Üstündeki yaprak kırıntıları ve bolca tozu silkelemekle meşgul olan İrem, Kanar'a "Erken uyarı için teşekkürler." diyerek histerik de olsa kendi kendine güldüğünde sütlü çikolatamı yalnız bırakmamak için bende güldüm. Melodi bir organı haline gelmiş huysuzluğuyla "Pekala, buradan çıkmamız gerek. Planı olan? Gülmek dışında?" dediğinde abisi Melodi'yi onayladığını belirten mırıltılar çıkardı. Savaş "Tünel kazabiliriz." diyip omuz silkti. Basit ve detaysız düşünüyordu. Su Kraliyet'ini temsil ettiği buradan bile belliydi. "Tırnaklarımızla mı? Malzemelerimiz yok. Büyü kullanamadığımıza göre olamayacakta." derken Kanar'a baktığımda onaylarcasına başını salladı. Noter gibi çocuk. "Bir fikrim var." Bakışlarım İrem'e dönerken Manas, İrem'in lafını kesip "Ah, harika! Bu sefer nasıl düşmeyi planlıyorsun? Sırt üstü? Kelebekleme?" dediğinde İrem, Manas'a havadaki sol kaşı eşliğinde kısa bir bakış atıp devam etti. "Bu takımın beyni benim. O yüzden kapa çeneni. Neyse, etraftaki otlardan, çalı çırpılardan halat yapıp duvara tırmanabiliriz." kalabalık ve yetenekliydik. Güzel bir fikir olmadığını Manas bile söyleyemezdi. "Bencede." diye atladım hemen. "Bunu zaten İrem'in kulağına ben fısıldadım." diyerek omuzlarımı dikleştirdiğimde gelecekteki karım sözleriyle omuzlarımı geri indirdi. "Hayır söylemedin."

"Hey, ilk kim tırmanmak ister?" dedim gözümün ucuyla biraz önce bitirdiğimiz sarmaşığı göstererek. Onu örmek yaklaşık yirmi dakikamızı almıştı. Meyra "Kimse tırmanmayacaksa ben giderim." dediğinde Manas göğsünde kavuşturduğu ellerini biraz daha sıkarak, sanki mümkünmüş gibi biraz daha arkaya yaslandı. "Valla ben üşeniyorum." Bu miting değerindeki konuşmayı yaptığı için Manas'a teşekkür ediyoruz.

Biz kahkahalarla gülerken "İndirin beni buradan!" diye cırlıyordu Meyra. "Diğer taraftan nasıl ineceğimi düşünmedim ki!"
"Hiç kusura bakma canım, Uraz'cığım gelip seni kurtaramaz." dedi Meyra'nın abimi sevdiğini bilen abimi seven. "Uraz'cığım?" dedi Çınar sondaki sahiplik ekine baskı yaparak. "Ben Uraz'cığım mı dedim?" diyerek saşkınca bir bana bir Meyra'ya bir Çınar'a bir Manas'a... Herkese sıra sıra baktı işte İrem. Kalabalık olduğumuzdan bahsetmiştim. "Evet, 'Uraz'cığım' dedin." diyerek ve aynı zamanda sırıtarak gelen abim saydam duvarın karşısından göründüğünde sütlü çikolatam yüzünü buruşturarak kırmızı yanaklarını saklamak için yere çevirdiği başına sağ elini zarifçe götürdü. "Dilim sürtüşmüş." Etrafta ne at ne de araba gözüküyordu. Buraya nasıl geldiği hakkında hiç bir fikrim olmayan abim, İrem'in üstüne gitmeyip "Hmm, seni oradan nasıl alacağız acaba?" diyerek Meyra'ya baktı. "Oradan biri sarmaşıkla tırmanarak Meyra'yı kurtarsa mı acaba?" diyip bakışlarını Manas'a çevirdi. "Daha önce üşendiğimi söylemiş miydim?" dedi oturduğu yerde biraz daha yayılan Manas. "Düz duvara tırmanmam gerekiyor yani öyle mi?" diyip o tarafta sarmaşık olmadığını belirtti abim. "Bir planım var ama onu da anlatmaya üşeniyorum." Hadi bu cümlenin sahibini tahmin edin. Evet, Manas diyenler on puan kazandı. "Kardeşim ananın karnından çıkarken de üşendin mi acaba?"

Bir şekilde, düzeltme bol rezil olmalı bir şekilde, Meyra'yı kurtardıktan sonra abim sağ olsun duvarı geçmeyi başardık. "Kardeşim sen niye geldin? Hayır nerden esti?" diye sordu abime biraz önce abimin İrem'i onu kucaklayarak taşımasına sinirlenen Çınar. Hayır, maalesef İrem ve abim evlenmiş kraliyetlerine gittikleri için İrem abimin kucağında değildi. Ama ona yakın bir şey oldu. İrem yürürken üstün beceriksizliksizleriyle yeri boyladı ve abim onu kucakta taşımak zorunda kaldı. Başta İrem'in yaptığı 'Yürürüm ben.' triplerini es geçiyorum. İrem'i neden abimin taşıdığı Çınar'ın neden hala taşımak için ısrar ettiği kadar büyük bir merak konusuydu. Ama kesin olan bir şey varsa o da çok tatlı gözüktükleriydi. Benim abim ve İrem'e hayran hayran baktığımı fark eden Manas yanıma gelip "İstersen seni taşıyabilirim." dediğinde güldüm. "Burnunu yerinde seviyorsan taşımazsın çünkü abim burnunu çok hoş yerlerine monteleyebilir. Emin ol abimin zevki tartışılmaz. Bir dekorasyon yapar. Ahey,ahey..." Manas gözlerini devirip "Harbiden sen niye geldin Uraz?" dediğinde abim pek yapmadığı bir şeyi yaparak,ciddileşerek, cevap verdi. "Beş gün boyunca kaybolsam aramaya gelmez miydiniz?"
"Beş gün mü?" dedi kolunu abimin boynuna dolamış olan İrem. "Altı üstü yirmi dakikadır içerdeyiz." Kanar gülerek "Arya'cığımın sütlü çikolatası. İçeride zaman dışarıda olduğundan daha hızlı geçiyordu. Tıpkı Ateş Krallığına hapsedildiğinizdeki gibi." dediğinde Meyra şaşkınlıkla "O zaman..." Matematiğini kıskandığım Kanar hemen devam ettirdi. "Bir buçuk yıldır hapsolmuştuk." Hepimiz 'oha' ve 'yuh' gibi bir kaç ünlem sözcüğü çıkarırken zekimiz İrem "Acaba Eliz biz içerdeyken neler yaptı?" diye sormadan edemedi. Eliz olmadığımız için bu sorusuna kimse cevap veremedi ve yolumuza geri döndük.

Manas yanında yürüttüğü Pegasus'un üzerine bindiğinde bende binmemek için kendimi zor tuttum. Seçim yapmam gerekiyordu. Ya Pegasus'un üzerine ben de binerek onu Manas'a bırakmayacaktım. Ya da Pegasus'un üzerine binmeyerek yanımdaki potansiyel seri katil tarafından öldürülmekten kurtulacaktım.

Elektronik gazetelerde şu haberlerin çıkmasını istemiyordum:
Uraz Ateş (18) seri katil. Büyük bir ormanda beş kişiyi öldürdü.
1) Arya Ateş (17) : At üzerinde hızlı giderken önündeki Manas Toprak (18) 'e sarıldığı için öldürüldü.
2) Manas Toprak (18) : Arya Ateş (17)'nin kendisine sarılması sebebiyle öldürüldü.
3) Pegasus (?) : Arya Ateş üzerine bindiği için öldürüldü.
4) İrem Hava (17) : Uraz'ın kucağında olduğu için yanlışlıkla öldü.
5) Çınar Ateş (18) : İrem öldükten sonra ağladığı için öldürüldü.

Manşeti de 'Kralın Gazabı' falan olurdu herhalde. Hayal ettiklerime kahkahalarla gülmeye başladığımda yürüyen herkes duraksayıp bana döndü. Deli olduğumu zannetmesinler diye hemen bir şey uydurmam gerektiğini düşünerek aklıma gelen ilk şeyi anlatmaya karar verdim. "Aklıma şey geldi de... Biz işte 7-8 yaşlarında falanız. İrem bir gün bize gelmişti, çamurla oynadıktan sonra üstümüz başımız bayağı bir kirlenmişti. Eliz'de kızmıştı bize. Biz tam üstümüzü temizlemek için banyoya gircekken İrem sabuna basıp bir düştü." Kahkahalarla gülmeye devam ettim ama diğerleri gülmüyordu. "Sonra da işte yine abim gelip onu kaldırdı gün boyu kucağında taşıdı falan. O zamanlar abim İrem'e aşık tabi. Gerçi hala daha aşık ama..." Enseme yediğim şaplağa aldırmadan devam ettim. "İşte yine benzeri bir olay olunca aklıma geldi." kimse gülmezken "Öyle bir şey olmadı." dedi abim ve İrem aynı anda. "Oldu da sonra İrem utanıp hafızanı sildi abi." dediğimde bu sefer şaplak İrem'den gelmişti. "Evet, hatta şimdi de sileceğim." diyerek kötü kadın kahkahası attı İrem. Bazen ondan korktuğum doğrudur. Kanar "Sanırım ben de yemek yemediğim anılarımı sileceğim." dediğinde Danla "Benimle olanları da mı?" diyip ince kaşlarını kaldırdı. Kanar ciddi ciddi biraz düşünüp "Yemek yaptıkların kalacak." cevabını verdiğinde Danla "Beni patatesi kıskanacak duruma getirdin Kanar." diyip homurdandı. Tam ona patatesi kıskanması gerektiğini, çünkü patatesin yer yüzündeki en mükemmel şey, benden sonra tabi ki, olduğunu söyleyecektim ki aniden ayağım İrem'e olana benzer bir şekilde ne olduğuna yeri kucaklamakla meşgul olduğum için bakamadığım bir şeye takıldı. Abim beni tutmak için bana eğilerek tökezledi ve İrem'in sarsılmasına neden oldu. Ben abimin beni yavaşlatan tutuşu sağ olsun, çok sert düşmediğim için kalkarken İrem neredeyse uykuya dalacak olduğu için biraz korkmuş gibi görünüyordu.

Abim, İrem'i yere yatırıp elini başının altına koydu ve İrem'in kendine gelmesini bekledik. Yaklaşık on dakika sonra kendine geldiğinde bir çok benzerlik gösterdiği,üstünde oturmakta olduğu kütük rahat geldiği için mi, İrem'i taşıdığı için yorulduğundan mı bilmem "Biraz dinlenelim." diyen abime herkes katılmıştı. Manas'ın abimin cümlesinin bitmesini beklemeden oturması onun üşengeçliğini bir kez daha ortaya koymuştu. Münasip yerlerimi kaydırarak İrem'in yanına gidip onu gülümsetmek için dramatik bir biçimde "Sevgilim iyi misin?" diyerek elini tuttuğumda elinin ne kadar sıcak olduğunu farkettim. Elimi ellerinden alıp alnına koyduğumda hemen abime seslendim. "Abi, bu kız yanıyor! Çok ateşi var." abimden önce Kanar büyük adımlarla yanımıza gelerek kulağını İrem'in kalbine dayayıp "Bir bakalım arkadaş yaşıyor mu?" diyerek kahkaha attı. Abim, Kanar'ın ensesinden tutarak "Çekil lan şuradan ben koyarım başımı." dediğinde Meyra "Ya sana ne oluyor? Onun kalbi benim kulağımı çok sever." derken abimi İrem'den uzağa çekiştiriyordu. Manas "Ulan, ne yavşak çıktınız be! Bende hemen ortama uyum sağlayayım, Arya bebeğim nasılsın?" dediğinde abim tek kaşını kaldırarak "Bebeğim mi?" diye sordu. Aslında bu bir soru değildi, bu bir Tecahül-i Arif'ti. Manas abimden korkmadığını belli etmek istercesine "Evet 'Bebeğim' dedim. İnanmazsan Arya bebeğime de sorabilirsin." diyerek sırıttı. Bu çocukta kesinlikle cahil cesareti vardı. Abimin yumruklarını bilmediği için bu kadar cesaretli bir şekilde konuşuyordu. Abimin yumruklarını bilmemek kesinlikle cahillikti.

Abim bir şey söylemek için ağzını açtığında "Bu yaptığınızın İrem'e bir faydası var mı?" diyerek henüz başlamadığı lafını kestim. Danla "Kanar, lütfen tahmin ettiğim şey olmadığını söyle." dediğinde Kanar'ın yüzündeki ifade hiç hoşuma gitmiyordu. "Düşündüğün şey değil demek isterdim." az önceki neşesinden eser yoktu. Yüreğime dolanan acıdan kurtulmak istercesine yutkundum. Abim "Noluyor lan!?" dediğinde İrem "Düşündüğünüz şey değil ateşim çıktı biraz o. Artık yolumuza devam edelim." ayağa kalkmaya çalıştığında Danla ve Kanar aynı anda kolundan tutarak kalkmasına engel oldular. Abim "Düşündüğünüz şey ne?" diye resmen kükrediğinde göz yaşlarımın akmasını önlemek için bakışlarımı gökyüzüne çıkardım. "İrem zehirlenmiş. Ama bu zehir bozuk bir yemeği yediğinde olan bir şey gibi değil. Bu zehrin tek bir panzehiri var. Bu karışımın içinde olması gereken çok değerli ve çok nadir bulunan bir ot var. Neredeyse ejderha derisinin yağı kadar nadir. Bu ottan Ateş ve Hava olmak üzere iki krallıkta var ama İrem'in herhangi bir krallığa gidecek kadar zamanı yok. Bu çiçeğin olduğu vadiye yürüyecek kadar da zamanı yok."
'Zamanı yok' cümlesini her duyduğumda göz yaşlarıma özgürlük vermemek için biraz daha kıvranıyordum. Kanar her harfi acı dolu cümlelerine devam etti. "Ama bu otu bulabileceğimiz çok da uzak olmayan bir yer biliyorum. Ne yazık ki... Oraya gidemeyiz."
"Ne demek oraya gidemeyiz?" diye bağırdı abim. Şu an İrem için buzdan daha soğuk sulara düşünmeden atlayacakmış gibi duruyordu. Ki o ateşti. Bu onu yok ederdi. "Arya şu atını alıyoruz." diyerek İrem'i kucağına aldı ve ata atladı. Kanar'ın cevap vermesine gerek kalmadan nereden bahsettiğini anlamıştı. İrem ağlayacak gibiydi ve yola devam etmemizi gibi saçmalıklalar sıralıyordu. Korktuğu ölüm değil bize zarar gelmesiydi. Abimle göz göze gelince nihayet sustu. "Bekle, oraya gitmemiz hem çok tehlikeli hem de İrem'i kurtaramayabiliriz!" diye bağırdı Kanar. "Eliz... İrem'i o zehirledi. Buna eminim. Zaten bizi o kadar kolay bırakmazdı. Bilerek evdeki venyum çiçeğini görmemizi sağladı. O otu kulübesinde görmüştüm. Yani bizim geri gelmemizi istedi. Bunu yaptığına göre bir planı olmalı." diyerek her şeyi açıkladı ve biraz daha korkmamıza neden oldu Kanar. "Eliz'in intikam almak istediği kişinin İrem olmadığına eminim. O yüzden siz gelmiyorsunuz. Sizi orada görmemeli. Sizi bir daha tutsak etmemeli." diyerek hepimize hızlı hızlı, tek tek baktı abim. "Size de zarar verebilir. Eliz'e güvenemeyiz." dedi ağlayarak Danla. "İnanın umrumda değil." diyip atı Eliz'in evine doğru sürmeye başladı abim. Ben de artık gözyaşlarımı salmıştım. Hayatımın en değerlileri değil resmen hayatım olan iki insan tehlikeye sürüyordu.

Zaman geçtikçe korkumun ruhumdaki ilerleyişi hızlanıyor, abime güvenmek ve güvenmemek arasında kalıyordum. Kalbim sorgulamaksınızın güvenirken mantığım 'Acaba?' diyordu. Onun İrem için gözünü kırpmadan kendi canını feda edeceğini biliyordum. Bunu Eliz dahil herkes biliyordu. Ancak bilinen iki gerçek daha vardı ki bunlar Eliz'in abime fiziksel olarak zarar vermeyeceği ve İrem'in kendi canı için kimsenin zarar görmesine izin vermeyeceğiydi. Bencil olamazdı ki benim sütlü çikolatam. Yolda üşüyen bir köpek görse kalbi cız eder onu sever, besler, ısıtmak için saatlerce uğraşırdı. Kalbimi donduran bir düşünce zihnime düştü. Eliz böyle bir iyiliği Dünya'dan silmek istiyordu. "Biz de gitmeliydik, onları öyle bırakmazdık." dedim biraz önce Melodi'nin verdiği mendille göz yaşlarımı silerken. Kanar "Bence de." derken Danla bakışlarını ellerinden çekti. "Hayır! Hepimiz gitseydik Eliz istediğine ulaşmış olurdu." tek bir hareketle ayağa kalktım. Buraya kadardı. "Bizi iki kez hapsetti! İstese yine yapabilir. Eliz'in amacı başka, bunu hissediyorum. Onu tanıyorum. Sonu umrumda değil. Ben gidiyorum." dediğimde kimseden ses çıkmamıştı. Ya Eliz'in bana bir şey yapmayacağını biliyorlardı, ya da ben umurlarında değildim. Ama cevabın ilk seçenek olduğundan emindim çünkü Kanar buradaydı. O bana Eliz'den daha çok değer veriyordu.

Düşüncelere dalmışken elimi tutarak düşüncelerimi bölen Manas'a baktım. Beni engelleyeceğini sanıyordum ama ayağa kalkıp "Bende geliyorum." deyince gözyaşlarımın süslediği yüzüme bir sırıtış yerleştirdim. Bir kaç saat önce Eliz'in bizimle bıraktığı ve şu an hafızası tamamen silinmiş olan İris konuşmaya başladı. "Hey, sen... Şu erkek olan." Manas tuttuğu elimi bırakmadan cevap verdi. "Efendim... Şu kız olan." Aklınca dalga geçiyordu işte. Gerçi aklı olduğundan şüpheliydim. "Eliz seni görürse neler olacağını biliyorsun değil mi? Yanındaki kahverengi saçlı tuhaf prenses bozuntusuna bir şey yapmazsa bile sana yapar." dedi İris. Manas'ın elinden elimi çekiştirerek kurtarıp İris'e doğru yürüdüm. "Sen kime kahverengi saçlı tuhaf prenses bozuntusu diyorsun?" Manas o kadar şey arasından takıldığım şeye gülerken ona döndüm. Onu düşünüyormuş gibi yaparak "İstersen gelmeyebilirsin." dediğimde "Zaten senin için gelmiyorum hayatım." diyerek beni depresyona sokmayı başardı. Danla "Bari yanınıza bir silah alın." diyip önündeki çantada bulunan silahları gösterdiğinde ağzım bir karış açık kaldı. "Ben şunu alıyorum." diyerek elindeki silahı inceleyen Manas'ın elinden silahını alınca konuşmaya başladım. "Bunu ilk ben görmüştüm." Yaptığım çocukluğa aldırmadan elimdeki silahı alıp "Aynısından bir tane daha var. Onu al ve peşime düş." dediğinde sevgili bay bedduacığımı kırmadan hemen o silahın aynısını aldım. Bu tabii ki de silah çeşitlerinden anlamadığım anlamına gelmiyordu. Benim en güçlü silahım damarlarımda akan ateşti. Yani silah çeşitlerini anlamamam imkansızdı. "Bu susturucu mu oluyor?" diyip Manas'a baktığımda büyük bir kahkaha attı. "Bu CZ-75. Susturucu çok daha başka bir şey."

Her adımımızda 'İrem iyileşecek mi?' şeklinde korkularım biraz daha artıyordu. "Merak etme!" dedi Manas. "Her türlü iyileşir."
"Umarım." diyerek bir adım daha attım. "Abinin ona ne kadar değer verdiğini gördüm, ölmesine izin vermez yani. 'Daha hiç öpüşmeden ölemezsin aşkım' diyerek ağlarsa inan hiç şaşırmam." dediğinde göz yaşlarımla kahkaha attım. "Sen hiç aşık oldun mu?" dedim sırıtarak. "Ne yazık ki..." diyerek derin bir nefes aldığında yüzümdeki sırıtış silinmişti. Onun da bir kalbi vardı ve acı çekmişti. Belki o kadar çok kırılmıştı kalanları toplayamıyordu. Bu yüzden onun kalpsiz olduğunu düşünüyordum. "Ne yazık ki sana aşık oldum." diyip kahkaha attığında gözlerimi devirdim. Manas Toprak ve aşk, Meyra'nın saçlarının hacimsiz kalması gibi bir şeydi. Birden yüzünü ciddileştirerek "O yüzden hiç öpüşmeden ölemezsin aşkım. Kendine dikkat et." dediğinde bir kahkaha daha attım. Böyle dalga geçmesi hoşuma gitmese de komik geliyordu. İrem'in ne halde olduğu aklıma geldikçe güldüğüm için kendime kızıyordum ama beni güldürmeyi bir şekilde başarıyordu. Manas ani bir hareketle beni kendine çevirip büyük kollarıyla sardığında ne olduğunu sormak için kafamı kaldırdım. Bu bir sarılmadan çok korumaya benziyordu. "Ne oluyor?"
"Şşş.." dedi susmamı işaret ederek. "Bir ses duydum."
"Bu gayet normal değil mi? Ormandayız." dedim Manas'ın yaptığı gibi fısıldamayarak. "Evet ormandayız." şeklinde Manas'tan çıkmayan bir ses duyduğumda Manas'ın bana sardığı kollarını açıp sesin geldiği tarafa dönmesini bekledim. "İrem ve Uraz nerede?" Eliz, üzülüyormuş gibi yaparak konuşmasına devam etti. "Muhtemelen Uraz mahzende, İrem'in başında ağlıyordur. Uraz'ı üzmek istemezdim ama ne yapayım, hiç venyum kalmamış." diyerek gülümsediğinde Eliz'in kulübesine doğru koşmaya başladım. Manas ise peşimden koşarak Eliz'in omuzuna sıktığında Eliz önce acı çekiyormuş gibi kıvransa da, büyük bir kahkaha atarak küçük bir büyüyle yarasını iyileştirdi. Neden kulübesinden çıkmıştı? Bizi engellemiyordu. Ayrıca şu kahkaha konusunda Kanar'la savaşabilirdi. Kanar'ın annesiydi sonuçta, belki ondan daha iyi kahkaha atabilirdi bile. İrem'in ara sıra büyüyen kahkahaları da, onun Eliz'in kızı olabileceğini düşünmeme sebep oluyordu. Ne saçmalıyorum ben?

Delicesine koşarken benden daha delicesine koşan Manas beni yakaladığında durduk. Gözyaşlarımı silmemi işaret etti. Tabii Manas kim benim göz yaşlarımı silmek kim! "Elini ver." dediğinde biraz önce yanımda mendil olmadığı için gözyaşlarımı sildiğim elimi Manas'a verdim. Elimi anında tutarak koşmaya başladı. "Çok zamanımız yok Arya. Bize ihtiyaçları var." Bu çocuğun neden bize yardım ettiğini bilmiyordum ama duacısı olacaktım.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro