Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

39: Yanılsama

Çok uzun bir aradan sonra tekrardan selam! Sizi çok özledim. Yeni bölümü merakla beklediğinizi biliyorum. Bu kısa bölümü aylardır yazıp yazıp siliyorum desem, bana inanır mısınız? Gerçekten durum böyle. Aktif bir şekilde bölüm atmaya çalışacağım.

Sizi seviyorum.


Beynimde inşa ettiğim tüm olguları sert bir darbeyle kıran Alev ve Ali'ye baktım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Gözlerim istemsizce kapanırken elimi boşlukta gezdirip kapının kulpunu aradım.

Odaya girer girmez gördüğüm şey çıplak iki bedendi. Üstelik tenleri resmen birbirlerine yapışmış bir halde kucak kucağalardı. Sonunda parmaklarımın arasında kapının kulpunu bulduğumda gözlerimi açtım ve kapıyı kendime doğru çekerek kapadım.

İnanmıyorum o kadar haz dolu bir birliktelik yaşıyorlardı ki odaya girdiğimi bile fark edememişlerdi. Kapıyı kapattığım anda sırtım sert bir bedene çarptığında bunun Berfin olmadığını anlamıştım.

Ateş'in nefesini ensemde hissettiğimde yavaşça ona yüzümü döndüm. Sanki az önce gördüklerinden hiç memnun değilmiş gibi bir surat ifadesi vardı yüzünde. Bunu anlamlandıramamıştım.

Berfin, "Ben Ali'nin penisini, Alev'inse kalçasını görmek zorunda değildim." diyerek yakındığında gözlerim bir an ona kaydı.

Yüzünde gerçektende tiksinmiş bir ifade vardı ve her an kusabilecekmiş gibi gözüküyordu.

"Biraz hızlı gitmiyorlar mı?"

Ateş'in soğuk sesini duyduğumda tekrar ona döndüm.

"Bunu söyleyen sen misin?" diye sordum alay edercesine. "Eğer ipleri senin eline bıraksaydım şu an o yataktakiler biz olurduk." diyerek eklediğimde Ateş'in kaşları çatıldı ve dudakları büzüldü.

Ama son cümlenden sonra gözleri bir an bizi o pozisyonda hayal edişinin etkisiyle parlamadı değil.

Büzdüğü dudağını sola doğru genişleterek çapkın bir gülümseme takındığında kaşlarımı çattım.

Pürüzlü sesiyle "Hım... Bana uyar, ipleri bıraksana." dediğinde yüzümü ekşitip gözlerinin içine baktım.

"Olur," dedim sessiz bir tınıyla. Ellerini belime doladı ve bedenimi bedenine çekti. Hayır... Karnımın üstünde bir sertlik hissediyordum. Bu durum beni utandırsa da dile getirmeden yarım kalan cümlemi tamamladım: "Ama rüyanda."

Elleri anında belimden çözülürken serbest kalmanın ve artık karnımın üstünde hissedilmemesi zoraki olan sertliğin etkisiz hale gelmesinin özgürlüğünü tattım. Ateş'in yanından geçip aşağı uzanan merdivenleri inmeye başladım.

Ateş'in de ardımdan geldiğini hissedebiliyordum. Aşağı indiğimizde çocuklar birbiriyle sohbete dalmışlardı ve büyük bir gürültü salonu sarmıştı. Herkesi böyle görmek iyi hissettiriyordu. Kimse kimseyle düşman değildi. Resmen kan bağı olmayan bir aileye gibiydik.

Şeyma önündeki şarap dolu kadehi birden teklediğinde gözlerimi büyüterek ona baktım. "Yavaşla Şeyma!" diye ona tatlı bir şekilde kızdığımda gözlerimin içine bakıp sarhoşluğun verdiği vurdumduymazlıkla kahkaha attı.

Didem de Şeyma kadar olmasa da bir nahoşluğa kapılmıştı. Berfin zaten bizimle yukarı geldiği için hiçbir şey içmemiş ve gayette kendindeydi. Diğerlerinde göz gezdirdiğimde Melih'in de Şeyma'dan farkı olmadığını anlamam birkaç saniye sürmüştü. Melih'in aksine Mahir daha çok kendindeydi.

Onları uyarmaktan vazgeçip ortadaki büyük sehpaya yöneldim ve şarap dolu şişeyi kadehe dökmeye başladım. Bunu yaptığımda hepsinin gözünün bana yöneldiğini hissedebiliyordum. Ama tabii hiçbirinin gözünü Ateş'in gözleri kadar üstümde hissetmemiştim. Başımı masadan hafifçe yukarı kaldırıp Ateş'le göz göze geldiğimde ne yaptığımı anlamaya çalışırcasına bana baktığını görmüştüm.

Yarısı çoktan dolmuş olan bardağı doldurmayı bırakıp şişeyi masaya bıraktım ve kadehi Ateş'e doğru kaldırıp gözlerimi gözlerinden ayırmadan yudumlamaya başladım. Bu durum onu kızdırıyor muydu, hoşuna mı gidiyordu anlamak çok zordu?

Anlamak zorunda da değildim zaten.

Berfin sanki ortam çok sıcakmışçasına elleriyle kendini yellerken "Maral bana volim uzat hemen!" diyerek bağırdı. Fakat bu onun tatlı çığlıklarından biriydi. Hani bağırışı tamamen onun mizacından kaynaklanıyordu.

Masada duran şişelere bakıp volimi seçtikten sonra kavrayıp ona uzattım. Elimden aç bırakılmış köpek gibi şişeyi kaptıktan sonra başına dikmeye başladığında kaşlarımı çatarak yüzüne bakmak dışında bir şey yapamadım.

Evet hepimiz bir şeyler içiyorduk ve muhtemelen dakikalar sonra birçoğumuz kendimizden geçecektik. Peki ya Ateş? O neden içmiyordu?

Beynimin içmeye devam ettiğim her bir yudumda karıncalaşmaya başladığını hissetmek tuhaf hissettiriyordu. Yani bu fazlasıyla ilginç bir histi. Sanki görünmez bir el tüm kafatasımı kavramış ve tutturduğu lanetli bir ritimle ovuyordu.

Derin nefesler alıp verdim. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Berfin'in gözleri aşırı bayıl ve yorgun baksa da bedeni tam aksinde hareket ediyordu. Sürekli zıplıyor, konuşuyor ve gülüyordu. Onun bu enerjisine hayran kalmıştım resmen.

"Hadi bir oyun oynayalım!" diye bağırdı Berfin.

Söylediğiyle salondaki tüm uğultu kesildi ve herkes pür dikkat Berfin'e bakmaya başladı.

"Kafamız güzel abi ne oyunu ya?" dedi Şeyma gözlerini devirerek.

Didem bu duruma "Bir şeyden de memnun ol amına koyayım ya!" diye çıkıştığında Şeyma onu duymamış gibi davranmayı seçti.

Çünkü Didem genel olarak zaten agresif bir insandı ve şu an artı olarak alkol almış olduğunu düşünecek olursak söylediklerini ya da azarlayışlarını çok takmamak gerekliydi.

"Her neyse ne oynayacağız?" diye sordu Melih konuyu dağıtmak için.

Berfin elini çenesini yerleştirdi ve birkaç saniye boyunca düşündü. Ardından aklına müthiş bir şey gelmişçesine zıplayıp heyecanla konuştu "Vampir köylü oynamaya ne dersiniz?"

Sorusuyla birlikte herkes bir süre düşündü fakat kimse bir şey söylemedi.

"Aslında olabilir ama oyunu biraz değiştirmeye ne dersiniz?" Bu cümlenin sahibi Mahir'di. Mahir'i çok yakından tanımadığım için ortaya nasıl bir fikir atabileceği konusunda çok bir varsayım üretemiyordum. O yüzden cümlesini tamamlamasını beklemeliydim.

"Nedir o?" diye sordu Berfin bir kaşını çatıp Mahir'e bakarak.

"Eğer vampir olan kişi köylüleri aklayıp oyunu tamamlarsa köylülerin arasından birini seçsin ve turun sonunda ona istediği bir şeyi yaptırabilsin."

Mahir'in söylediklerinin ardından kısa bir sessizlik yaşandı. Oyun muhabbeti açılınca aklıma her şeyin başladığı o boktan gün gelse de bunu aklımdan silmek için elimden geleni yapıp konuya odaklandım.

"Oha güzel fikir ben kabul ediyorum." Dedi Berfin ve sorgularcasına herkese baktı. Herkes sırayla Berfin'e göz kırpınca Berfin ekledi: "Ben kağıt getirmeye gideyim. Hem Alev ve Ali'yi de çağırırım." Diyerek salondan çıkmak üzereyken bana öyle bir baktı ki kendimi konuşmak zorunda hissettim.

"Aa evet! Hatta ben de sana yardım edeyim." Diyerek ayaklandım ve Berfin'in peşine atıldım.

"Siz bulamazsınız ben size göstereyim." diyerek Ateş'te peşimize takıldığında içimde bir yerde kıpırtılar hissettim. Fakat bu kıpırtıları nasıl tanımlayabileceğim hakkınsa bir fikrim yoktu.

Koridordayken Berfin arkasına dönüp ikimize sırayla baktı ve imalı bir ses tonuyla "O zaman ben çocukları çağırmaya çıkayım. Siz de kağıtları hazırlayın." dedi.

Fakat bizim cevap vermemize zaman tanımadan yukarı yönelince arkasından bakmakla yetinebildim. Ateş elini belime bastırıp beni yönlendirmeye başladığında ittirdiği yöne doğru yürümeye başladım.

Bu kattaki odalardan birine girdik. Ateş'in ardımızdan kapıyı kapatması beni telaşlandırmıştı.

Ama içimde ona karşı tuhaf bir güven duygusu vardı. Beni her şeyden koruyabilecek biri gibiydi. Tüm siyahları beyaza boyayacak, karanlığımda kendini yakıp bana ışık olabilecek gibi hissettiriyordu bana.

Yanılıyor muydum?

Yoksa hislerim gerçek miydi?

Anlaması zordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro