Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

3: GRİ

İyi okumalar.

Instagram: burhannakgun

Korku midemin guruldamasına neden olacak bir şiddetle bedenime saldırdı. Parmak boğumlarımdaki kan donmuş gibi hissettim. Bu kız deliydi.

"Delisin sen." diye bağırdım.

Sınırlarımı aşmıştım. Fazla eğlenceli birine dönüşmüştüm ve genişlemiştim.

"Daha yeni başlıyoruz!"

Araba durduğunda kemerimi çözüp indim. Alev'inde indiğini arkamdan yükselen kapı sesinden anlayabildim. Lüks bir villanın önündeydik. Dış cephesi toprak rengi olan ve üzerinde beyaz işlemeler olan villa oldukça büyük görünüyordu. Bahçesi yeşil ağaçlar ile doluydu. Bahçenin büyük ve gösterişli, demirden bir giriş kapısı vardı. Alev, önüme varıp kapıyı ittirdiğinde ona baktım. Kendisinden fazlasıyla emin adımlar atıyordu ve eve daha öncede gelmiş gibiydi. Sadece kafasıyla bana döndü ve gülümsedi. Bahçe kapısından içeri adım atıp evin patikasına girdiğinde onu takip ettim. Bahçeyi yaran, taştan yapılmış ince bir yol vardı. Bu yol evin kapısına kadar uzanıyordu.

Yolu yavaş adımlarla bitirdiğimizde kapıya varmıştık. Alev parmağını kapının sağında bulunan zile bastırdı. Zilin içerideki gürleyişini biz dışarıda olmamıza rağmen duymuştuk. Zil sesi kesilir kesilmezde içeride kapıya doğru gelen ve yere sert basan birinin adımları duyulmuştu. Kapı sonuna kadar açıldığında ardında biri yoktu.

Kapı kendisi mi açılmıştı?

Ah, hayır. Bu soruyu kendime sormam bile çok aptalcaydı.

Birden kapının ardından kafasını uzatan, kıvırcık, krem renginde saçlara sahip olan çocuk korkmama sebep olmuştu. Alev ise bu durumdan pek etkilenmemiş gibi görünüyordu. Bunu sık sık yapıyor olmalı. Çocuğun, yüzü zayıftı. Çenesi düz ve dudakları inceydi. Burnu biraz uzun olsada bu onun tatlı oluşunun önüne geçemiyordu. Kardeşime benziyordu. Ya da anımsatmıştı. Kardeşimi düşünmüş olmam gözlerimde varlığını hatırlatan bir sıcaklığı tetiklemişti. Alev içeri koşar adımlarla girerken çocuğun yanağına bir öpücük bırakmış ve "N'aber, fıstığım?" demişti. Çocuk ise buna kayıtsız kalmış ve Alev'e gülümsemekle yetinmişti.

Sanki ayaklarım yere çivilenmiş gibi hissediyordum fakat birkaç saniye sonra görünmez bir el o çivileri ayağımdan, ayağımı kanata kanata çekmiş olacaktıki artık daha rahat hissediyordum. İçeriye ilk adımımı attığımda çocuğun bakışları üzerimdeydi. Çocuğun siması bana hem çok şey anımsatıyordu hemde fazlasıyla tanıdık geliyordu.

Bıkkın bir sesle, "Hoş geldin." dediğinde başımla onu selamladım ve gözlerimi Alev'i bulmaları için görevlendirdim.

Evin içerisinde lavanta kokusu vardı ama pek yoğun değildi. Evin giriş kısmı büyüktü ve yuvarlak şeklindeydi. Girişin hemen sağında üst kata tırmanan temiz bir merdiven ve merdivenin hemen altında küçük bir kulübe vardı. Diğer kısımlar ise odalardan oluşuyordu. Yuvarlak girişin en ucunda, giriş kapısının tam karşısında büyük bir kapı vardı. Alev'i bu kapıdan girerken gören gözlerim ayaklarıma emirler yağdırmış ve bende o büyük kapının yönüne doğru yavaş adımlarla yürümeye başlamıştım. Kapıya vardığımda içeride bir göz gezdirdim. Büyük bir salona açılan kapıdan geri geri adımlar atarak kaçmak istedim fakat hemen arkamda kıvırcık saçlı çocuğun varlığını hissedince bundan vazgeçip içeri girdim.

Salon gerçektende devasa bir büyüklükteydi. Parkesi griydi ve duvarlarıda parkeye uyum sağlamak adına griye boyanmıştı. Salonun sağ ucunda kocaman bir ekranı olan televizyon vardı. Televizyonda bir müzik kanalı açıktı ve yabancı bir şarkı kısık bir sesle işitiliyordu. Normalde içerisinde fazla koltuk olan odalar boğucu olurdu ama burada çok olmasına rağmen yinede geniş görünüyordu.

Koltuklarda üç kişilik bir erkek grubu oturuyordu. Yüzlerinde gözlerimi gezdirmediğim için onların kim oldukları hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama onların gözleri tamda benim üzerimdeydi. Bir tutam saçım gözlerime değince elimi kaldırdım ve saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Koltukta oturan erkek grubunun hemen çaprazında ise iki kız vardı. Kızların birisinin beyaza yakın sarı, dalgalı saçları vardı. Diğeri ise kahverengi ve dümdüz saçlara sahipti. Kahverengi saçlara sahip olan kızın ismini, aynı sınıfta olduğumuzdan dolayı biliyordum. Öğretmen yoklama aldığı sırada "Pelin Aykar!" diye bağırınca; ağzını yaya yaya "Burda!" diye yanıtlardı.

Yavaş adımlarla salonun sağ ucuna doğru yürürken gözümü Alev'in üzerinde gezdirdim. Herkesten uzak bir köşede oturmuş olan bir erkeğe sarılıyordu. Sarıldığı çocuğun düz, kahverengi saçları vardı. Oldukça yapılıydı ve kolona yaslanmış olmasına rağmen uzun olduğu anlaşılıyordu. Bacaklarını saran dar, siyah kot bir pantolon giymişti. Üstünde ise üzerinde hiçbir yazı bulunmayan grinin en koyu tonunda bir kazak vardı. O da Alev'i belinden sarmış ve iki bacağını açarak Alevi o aralığa sığdırmıştı. Başı Alev'in saçına gömülü olduğundan yüzü hakkında herhangi bir fikre sahip olamıyordum.

Yanlarına vardığımda üç erkeğin gözü hala üzerimdeydi. Kızlarda bir ara bana bakmışlardı fakat hemen sonra gözlerini Alev ve sarıldığı çocuğa çevirmişlerdi.

"Yeni arkadaşımıza merhaba demek yok mu?"

Arkamdan yükselen ses ile istemsizce arkamı döndüm. Konuşan kişi kıvırcık saçlı, zayıf çocuktu. Çocuğun bunu iyi niyetle mi yoksa kötü bir niyetle mi yaptığını bilmediğimden dolayı buna tepkisiz kalıp, ona sırtımı döndüm. Fakat sırtımı döndüğüme pişman olmuştum çünkü az önce benimle ilgilenmeyen kızlar bile bana gözlerini belerte belerte bakar olmuşlardı.

Ve tabii, o da. Alev'in sarılmaya doyamadığı çocuğunda gözleri üzerimdeydi. Gri. Gri gözleri vardı. Kirpikleri o kadar aralıksız ve uzunlardı ki bir an onun makyaj yaptığını bile düşünmüştüm. Çene yapısı çok keskindi ve yanaklarından geçen kemikler uzağında olsam bile görülüyordu. Burnu yapılı ve pek büyük değildi. Hatta bir erkeğe göre fazlasıyla güzel bir burnu vardı.

Çocuğun bakışlarını üzerimde hissetmek bana rahatsızlık vermişti. Bacaklarımda yoğun olmasada belirli ritimlerle kendini hissettiren huysuz bir titreme vardı. Alev çocuğun bacak arasından çıkıp ortaya vardığında aramızda birkaç adım mesafe kalmıştı.

"Bu Maral. Benim arkadaşım. Bugün bizimle takılacak." diyen Alev konuşurken bana yaklaşmış ve koluma girmişti. Pelin ve yanındaki sarışın kız kaşlarını çatmış bana bakıyorlardı. Benden pek hoşlanmış sayılmazlardı. Ki bende onlara bayılıyor değildim. Kıvırcık saçlı çocuk sesli ve sert adımlarla önümüzde yer aldığında Alev tekrar konuşmaya başladı. "Bu Pelin. Yanındaki sarı çıyan ise Alara. Şu gördüğün kıvırcık saçlı..."

Alev'in lafını bölen kişi Alara olmuştu. "Çıyan, deyip durmasana bana!" Kızarak söylediği cümlesinin derinliklerinde çok hafif bir mizahta vardı.

Alev, sesli bir şekilde nefesini verdikten sonra kaldığı yerden devam etti. "Her neyse işte. Gördüğün kıvırcık saçlı arkadaş: Emrah. Biz ona Kıvırcık deriz ama sen istediğin şekilde hitap edebilirsin. Şu koltukta yayılan üç silahşörlere gelirsek. Melih, Mert ve Mahir. Onlarada '3M' deriz. Bu kadar." Alev sözünü bitirir bitirmez gözlerimi 3M'de gezdirdim. Mahir, esmerdi ve uzun saçları, ince bir boynu vardı. Melih ise kınalı kuzum dedikleri türdendi. Saçları sarı ve turuncu arasında gidip geliyordu. Vücudu ise oldukça sportif görünüyordu. Mert, zayıftı ve saçları kısaydı. Halk tarafından pezevenk gömleği olarak adlandırılan gömleklerden giymişti. Gömleğinin dört düğmesi açıktı. Göğsünde çeşitli dövmeler vardı. Hatta sağ kolundada birkaç dövmeye rastlamıştım. Sağ kulağında gümüş rengi, sol kulağında ise altın rengi bir küpe vardı.

3M'yi incelemeyi bıraktıktan sonra gözlerime Alev'in tanıtmadığı çocuk takıldı. Şimdi tek başına olduğu için vücudunu çok daha net görebiliyordum. Pazıları fazlasıyla genişti. Boğazında küçük bir çukur vardı. Kazağının altından fırlayacakmış gibi duran köprücük kemikleri dikkatimi çekti. Kazağının izin verdiği kadar görebilsemde vücudu tüysüz gibi görülüyordu. Yüzündede tek bir tüy yoktu. Bebek yüzlü.

Alev, çocuğun üzerindeki şüpheci bakışlarımı yakalamış olacaktıki sesli bir şekilde güldü. "Onun ismini neden söylemediğimi merak ediyorsun, değil mi?" diye sordu kahkahasının arasından. Kaşlarımı çatıp ona baktım. Başımı evet anlamında salladığımda sanki bana acıyormuşçasına başını iki yana salladı.

"Tanıman gerekiyorsa tanırsın."

Temiz ve kalın bir erkeğe ait olan sesi işittiğimde gözlerimi Alev'den alıp sesin yönüne çevirdim. Konuşan kişi o idi.

"Öyleyse hiçbir zaman tanışmayız. Seni tanımam gerekeceğini sanmıyorum." dedim, kaşlarımı çatarken.

O da aynen benim gibi zaten kavisli olan kaşlarını çatmıştı. Bu çok korkutucuydu. Neden böyleydi? Tarzı çok tuhaftı. Bir kötü çocuk gibi davranmaya çalışıyorduysa bu ona hiç gitmiyordu. Çünkü bu denli bebeksi bir yüze sahipken onu bir kötü çocuk olarak düşlemek zordu.

Kaşlarını çatmayı kesip keskin gözleriyle bana baktı. Derin gözleri ben ona bu denli uzakken bile beni içine çekecekmiş gibiydi. Gözlerim ilk kez dudaklarına kaydığında dehşete düştüm. Dudakları bir erkeğinkine göre oldukça dolgun ve etliydi. Mor ve pembenin arasında sıkışmış bir renkteydiler. Dudağının hemen üzerinde derin bir çukur vardı.

Uzunca bir süre süregelen sessizliğe hançerini Kıvırcık batırdı. Sessizlik köşeye çekilip canını kurtarmaya çalışırken, "Yere çökün. Şişeyi getiriyorum." dedi.

O yanımdan geçip, ortadan kaybolurken ismini bilmediğim çocukta dahil herkes yere çökmüştü. Bende yavaş bir şekilde diz üstü oturdum ve bacaklarımı birbiriyle birleştirdim. Hepimiz Kıvırcık'ı beklerken zil çalmış ve öteden gelen "Ben açarım!" sesiyle kimse düzenini bozmamıştı.

İçeriye önce elinde boş bira şişesiyle Ali, ardındanda isminin Berke olduğunu bildiğim bir çocuk girdiğinde hepimiz ikisine bakmıştık. Onlarda çömelip kurduğumuz daireye katılırken Ali, boş bira şişesini tam ortaya bırakmıştı. İsmini bilmediğim çocuk şişeyi kavradıktan sonra Alev'e imalı imalı bakmıştı. Alev bu bakışları üzerinde hisseder hissetmez bana dönmüş ve düşüne düşüne bana bakmıştı.

Neler oluyordu?

"Maral, dinle. Şimdi doğruluk mu, cesaret mi oyanayacağız. Fakat bizde söylenilen her şeye doğru cevap vermek ve yapmak zorundasın. Eğer oynamak istemezsen seni anlarım." Alev'in sesi çok yumuşaktı ve sanki beni korumak istiyormuş gibi bir hali vardı. Ama neyden?

Bir süre düşündüm. Herkesin gözü üzerimdeydi ve vereceğim cevabı bekliyorlardı. Pelin ve Alara'yla göz göze geldiğimde ise üzerimde çok büyük bir baskı hissedip istemsizce "Hayır, sorun değil. Oynamak istiyorum." demiştim.

Gri gözlü çocuğun yüzünde nedensiz bir gülümseme görünce ise kaşlarımı çatmıştım. Alev'de tedirgince etrafına bakınadurmuştu.

Şişe döndürüldüğünde gözümle onu izledim. Başta o kadar hızlı dönüyorduki onu bulanık şekilde görüyordum ama şimdi hızı azalmış ve net görülebilir bir yavaşlıklıkta dönmeye başlamıştı. Alev ve Alara'yı göstermişti. Alev soru soracağı için heyecanlanıp, yerinde kıpırdanırken herkes ona gülümseyerek bakmıştı.

Burada ne işim vardı?

Alev, kendini şişirirken Alara'yla net bir göz teması kurdu. "Doğruluk mu, cesaret mi?"

Alara, sarı saçlarını savurduktan sonra gözlerini parkeye çevirmişti. Kapana kısılmış gibiydi. Kısık bir sesle, "Eğer doğruluk dersem ne soracağını biliyorum. Allah senin belanı versin ve cesareti seçiyorum." dediğinde sesi bir kedinin miyavlamasını aratmamıştı.

Alev, sinsice gülümserken dairedeki tüm erkeklerde göz gezdirmişti. Hepsine uzun uzun bakmış ve sanki çok zorlu bir tercih yapıyormuş gibi davranıyordu. Fakat gözleri gri gözlü çocuğa vardığında bir saniye bile beklemeden onu atlamıştı. Alara, Alev ne söyleyecekse bunu duymak istemiyor gibiydi. Gözlerini kısmış ve yüzünü buruşturmuştu.

Alev'in yüzündeki sinsi gülümseme kaybolup yerini ciddi bir tavır alırken konuştu: "Melih'i öp. Eğer karşılık verirse bekleme odasına çıkın ve yeni bir çift gelene kadar oradan çıkmayın."

Alara, gözlerini devirirken sağına dönüp Melih'e bakmıştı. Melih, heyecanlı gibi görünüyordu. Alara'ya karşılık vereceği kesindi. Bekleme odası neresiydi? Oyundan atılmak gibi bir şey miydi, acaba? Alara, Melih'in dudağına uzanıp küçük bir öpücük bıraktığında Melih onu belinden kavramış ve çekilmesine izin vermeden karşılık vermişti.

Herkes, "Oo," gibi tuhaf tepkiler verirken Alara'da Melih'te kalkmış ve salondan ayrılmışlardı. Bir süre üst kata uzanan merdivene vurdukları sert adımlarının sesleri işitilse de bu sonradan kesilmişti.

Bu da neydi, böyle?

Gri gözlü şişeyi tekrar çevirdiğinde tüm gözler şişeye kaymıştı. Şişe, hızla dönerken kalbimin atışlarının nedensiz bir şekilde hızlandığını hissetmiştim.

Durdu.

Gri gözlü çocuk ve Pelin'i gösteriyordu. Alev telaşlı hareketlerle kalkıp mutfağa gittiğinde herkes bir süre onun ardından bakmıştı. Sorun neydi? Anlayamıyordum. Sevgilisi miydi?

Pelin, "Hım... Elime düştün." dedi gri gözlüye bakarak. Gri gözlünün yüzünde bir tık bile oynamamıştı fakat Pelin'in gözlerinin içine bakıyordu. Gözlerindeki ifadeye bakılırsa Pelin'in pek tehlikeli biri olduğunu anlayabiliyordum. Gözlerinde gri gözlerinin örtmeye çalıştığı silik bir telaş vardı. "Yeni kızımızın," dedi ve durakladı. Dairedeki herkesin fal taşı gibi açtığı gözleri bana döndü. "Boynunda iz bırak."

Son söylediği cümle herkesin kahkaha atması ve bir şeyler söyleyip bir kat daha yüksek bir sesle kahkaha atmasına neden olmuştu. Fakat bu kahkaha atan şaklabanların arasında gri gözlü yoktu. Normal günümde biri birinden bana bunu yapmasını istese sinir damarlarımı kabartırdı fakat şimdi ses çıkaramamış olduğumu fark ettim. Çünkü oyunun başında bana sordukları soru aklıma geldi. Bunu yapmak isteyen bendim şimdi itiraz etmek çocukluk olurdu.

Gri gözlü çocuğa baktım. Bir kadını kıskandıracak olan dudakları boynuma mı değecekti? Ki bu ilk kez yaşanacaktı. Benim daha önce bir erkek arkadaşım bile olmamıştı. Bir erkeğin izini boynumda mı taşıyacaktım?

Gri gözlü çocuk eliyle saçını karıştırdı ve bana bakmayı sürdürdü. Pelin sabırsızca bir bana birde çocuğa bakıyordu. Berke, Mert, Mahir ve Kıvırcık... hepsinin gözü benim üzerimdeydi.

Çocuk ayaklanmadan dizlerinin üzerinde yükseldi. Dizlerinin üzerinde emekleye emekleye yanıma vardığında ona yakından baktım.

Çikolata...

Fazlasıyla yoğun bir şekilde çikolata kokuyordu. Kokunun yükseldiği en yoğun bölgenin boynu olduğuna emindim. Gözlerine bakmaya yeltendiğimde dikkatimi çeken şey gözlerinin rengi değil kirpikleri olmuştu. Çok uzunlardı. Saçını az önce arkaya ittirmiş olmasına rağmen tekrar alnına düşmüştü. Dudakları ve burnu... onu anlatabilecek kelimeler bulamıyordum. Onu yakından görmek resmen beni sarsmıştı.

Kalbimin atışlarını kulağımda hissediyordum. Kanım her pompalandığında sanki bir darbe yiyordum. Ruhumun kendi kendine ettiği dansa şahit olmak zorunda bırakılmıştım. Gözlerim bu çocuktan başka bir şey görmek istemediklerini çığlıklarla bana söylüyorlardı. Bir şarap şişesininde kalmış son yudum gibi hissediyordum kendimi.

Onu bu zamana kadar nasıl olurda  görememiştim?

Yüzünü boynuma doğru götürdüğünde yutkundum. Elini kaldırdı ve saçlarıma değdirdi. Parmakları uzun ve kemikliydi. Bileklerinde ise her bir parmağına uzanan ince damarlar vardı. Saçlarımı boynumdan ayırıp omzumun arkasına ittirdi. O sırada bir parmağı boynuma değmişti.

Birden onu ittirdim ve parkenin üzerinde kayarak geriledim. Üzerimde olan gözler şaşkın bir ifade ile harmanlanırken ben başımı iki yana salladım ve "Üzgünüm ama bunu yapamam." dedim. 

Herkes bıkkınlıkla bir şeyler mırıldanırken gözlerimi yere odakladım. Gri gözlü çocuk çok şaşkın bir ifadeyle kaşlarını çatmıştı. Eski yerine döndü ve gözlerini üzerimden ayırmadı.

Eline şişeyi aldığında gözleri birkaç saniye üzerimde dolaşmıştı. Bana baktığını bilmeme rağmen onunla göz teması kurmamıştım. Şişe öyle, böyle birkaç kez döndü ve herkes denileni yaptı. Şimdi bir kez daha dönüyordu fakat bu kez o kadar hızlı döndürülmüştüki takip etmek başımı döndürmüştü. Sonunda durduğunda şişenin arka kısmı beni, uç kısmı ise adının Berke olduğunu bildiğim çocuğu göstermişti.

Çocuğa dikkatli bir şekilde baktığımda kestane rengi, uzun saçları ve yapılı burnunu fark etmek çok sürmemişti. Gözleri hafif çekikti ve çene hatlarıda fazlasıyla belirgindi. Kaşında oval olan gümüş rengi bir piercing vardı. Gözleri yeşildi fakat pek dikkatli bakmadım. Dudakları ince fakat genişti.

Aradan bir dakika kadar vakit geçmiş fakat ne Berke ne de başka hiç kimse konuşmamıştı.

"Haydi, sor Berke!"

Sessizliği yaran ses Pelin'e aitti. Ona kısa bir süre baktığımda heyecanlı bir şekilde yerinde zıpladığını görmüştüm.

"Doğruluk mu, cesaret mi?"

Az önce yaptığım mızıkçılığı telafi etmek adına hiç düşünmeden hemen, "Cesaret." diye yanıtladım.

Uzun bir sessizlik yaşandı.

Berke, "Bana fark etmez, isterseniz ne yapacağımızı siz seçin?" dediğinde gözümü hepsinde tek tek gezdirdim. Gözler üzerimdeydi ve sanki benden onay bekliyormuş gibiydiler. Başımı ne için salladığımı bilmeden aşağı yukarı salladım. Pelin, yerinde zıplamayı kesmiş ve yanındakiyle bir şey fısıldaştıktan sonra bana dönmüştü.

Pelin, "Bekleme odasına çıkın." dediğinde adını bilmediğim çocuğun gözleri birden üzerime çökmüştü ve Berke'de sinsi sinsi gülümsemişti.

Bekleme odasında ne yapılırdı ki?

Tanışmak gibi şeyler mi?

Pelin bana pek samimi gelmeyen bir gülümseme ile bakarken gözlerimi gri gözlü çocuğa çevirdim. Yüzündeki ifadeye herhangi bir anlam yükleyemiyordum.

"Tamam, olur." dediğimde Berke ayağa kalkıp yanıma varmıştı. Elini uzattığında bir süre eline baktım ve sonunda elimi onun avucuna yerleştirip sıktım. Ondan destek alarak ayağa kalktıktan sonra merdivenlere doğru yürümeye başladık. Tam mutfağa açılan kapının yanından geçtiğimiz sırada mutfaktan Alev çıkmıştı.

Alev arkamdan, "Nereye gidiyorsunuz, böyle?" diye seslendiğinde ona döndüm.

"Bekleme odasına." deyip gözlerimi devirdiğimde bana sanki ona ben uzaylıyım
demişim gibi şaşırarak bakmıştı. Başımı iki yana sallayıp ne oldu? dercesine baktığımda bir şey söylememiş ve arkasını dönüp çocuklara katılmıştı. Üst kata çıktığımızda bekleme odası denilen odanın koridorun sonunda olduğunu öğrenmiştim. Berke denilen çocuk kapıya üç kez tıklattığında içeriden bir karganınkini andıran ses gelmiş ve yaklaşık yarım dakika sonra kapı açılmıştı.

Önden Melih, arkasındanda Alara odadan çıkmıştı. İkisininde saçı başı dağınıktı. Alara yanımdan geçerken onun yüzüne baktım. Ruju dağılmıştı. Başını eğip yanımdan geçtiğinde başımı kaldırıp Berke'ye baktım. Kapıyı sonuna kadar aralamış ve içeri girmemi bekliyordu.

Blueneck: Lilitu

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro