Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

26: Kalbinden Bir Parça


Lana Del Rey: Dark Paradise

İnstagram'dan Kötü Çocuklar Ağlamaz için sorularınızı okuyorum. :) Kitap için parodi hesaplar falan açılınca takipte ediyorum. Bunu söylemek istedim. Random atardım da ciddiyetimi bozmak istemiyorum.

İnstagram: burhanakgun_

Hepinizi seviyorum. Resmen 2 günde bir bölüm atıyorum. Lütfen emeğe saygı.

Fotoğrafları hazırladığı için Beyza kuşuma teşekkürlerimi buradan ileteyim. Çokçakalp.

Saatler hızla yönüne akan bir nehir gibi akıp giderken hepimiz salonda oturuyorduk. Yağmur damlaları pencerelere saldırırcasına çarpıyor ve bu evin içerisinde sürekli yankı yapıyordu.

Didem telefonunu elinden iyi ya da kötü bir haber alabilmek için ayırmıyor ve ara ara umutla telefonun ekranında gözlerini gezdiriyordu. Ateş, Mahir ve Melih'e eve gelmelerini teklif etsemde Ateş'in dudaklarının arasından dökülen "Hayır." Kelimesi ikisi içinde geçerli gibiydi.

Onlar gitmeden önce Ateş gözlerini gözlerimden ayırmadan, "Bizdeyiz. Bir şey olursa ara." demişti.

Hoş aramızda sadece birkaç beton yığını vardı. Onların ardından kapıyı kapatırken acaba halen evde birisi var mı diye tereddüt etmedim değil. Fakat korkunun ecele faydası olmayacağı gerçeğiyle yüzleşince düşünmemeye çalıştım.

Berfin hepimizin aksine daha canlı ve hareketliydi. Bazen Didem'i güldürmek istercesine hareketler yapmaya çalışıyordu fakat başarılı olduğu söylenemezdi. Şeyma bizden halen çekinsede kendini sanki yanımızda olmak zorunda hissediyor gibi gözüküyordu. Ona 'istersen gidebilirsin' demeyi aklımdan geçirmiş olsamda bunu yanlış anlayı, kırılabileceğini de düşünüp bun dan vazgeçmiştim.

Berfin, "Kız, Mehmet yer o adamları. Korkma!" Deyince Didem başını kaldırdı ve Berfin'e baktı. Dudakları iki yana doğru yavaşça genişlesede bunun bir tebessüm olmadığı belliydi.

Berfin dişlerini birbirine bastırıp geri çekildikten sonra iki elini teslim olmuş gibi havaya kaldırdı. "Benden bu kadar kızlar. Gülmüyor bu soğuk nevale."

Şeyma gözlerini uzunca bir süre Berfin'in yüzünde gezdirdikten sonra gergin yüzünü bana çevirince kendimi ona bakmak zorunda hissettim. Gözlerimiz kesiştiği anda midemde bir buz eriyormuş gibi hissettiğimde kusacak gibi oldum.

"Berke." dediğinde diğerleri de Şeyma'ya döndü. Didem'in yeşil gözlerindeki parıldama görülemeyecek gibi değildi. Sanki gözlerinin içinde küçük bir güneş doğmuştu. "Ya tüm bunlar onunla alakalıysa?"

Kurduğu cümle saçma değildi. Aksine mantıklıydı fakat bunu kanıtlayamazdık.

Berfin kaşlarını çatarken, "Öyle olsaydı tek hedef ben ve Maral olurduk. Mehmet'i neden kaçırsınlar?" Dedi. Konuştuktan sonra cevap bekler gibi bir hali yoktu ve saçıyla oynayıp başını başka bir yöne çevirdi.

Didem birdenbire oturduğu yerde doğruldu ve gözlerinde doğan güneş ufuklarda süzülürken gözlerimin içine baktı. Didem heyecanlı bir şekilde, "Hayır. Şeyma haklı. Hedef zaten sizsiniz. Çantalarınıza kan dolu torbalar bırakılması, daha yarım saat önce Maral'ı birinin kaçırmaya çalışması..." deyince dediklerini kafamda bir sorguya çektim.

Haklıydı.

Hedef ikimizdik. Biz diğerleri gibi haklıyken susup, toplumun ahlak anlayışına uymadığımız için hedeftik. Birinin bedenimize zorla dokunmasına razı olmadığımız için, bize bunu yapan bir piçi herkese rezil ettiğimiz için biz hedeftik.

Sinirlerimi kontrol edemediğimi hissediyordum ve yanlış bir şey söylememek için dudaklarımı birbirlerine bastırıyordum. Koltuğun kenarını avucumun içinde ezerken gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım.

Şeyma "Böylece bekleyecek miyiz?" dediğinde gözlerimi tekrar açtım ve ona baktım.

Alev hiçbirimize geçit vermeden konuştu: "Evet canım, yapabileceğimiz başka hiçbir şey yok farkındaysan."

Alev'in sertçe çıkışmasının ardından dudaklarımı büzüp ona baktım. Kimseyi hiçbir konuda uyarmak istemiyordum. Çünkü zaten herkesin sinirleri gergindi. Ben de bu gerginliğin akımına kapılıp yanlış şeyler söylemek istemiyordum.

Oturduğum yerden yavaşça kalkarken, "Ben içecek bir şeyler alayım." dedim. Kızlar başlarını onaylarcasına aşağı yukarı sallarken gözüme Didem takılınca durakladım. Didem'e "Sen de bana yardım eder misin?" dediğimde masum yüzünü beni görebilmek için yukarı kaldırdı.

Ona elimi uzattığımda elimi tuttu ve mutfağa geçtik. Didem tezgaha yaslanırken ben de uzanıp buzdolabının kapağını kendime doğru çektim. Bir buzdolabının içerisini bu kadar kalabalık ve çeşit çeşit yiyeceklerle görmek alışkanlığım değildi. Babamla yaşarken dolabın içersinde sadece birkaç şişe bira olurdu.

Ben içeceklerde göz gezdirirken Didem sanki diğerleri duymasın diye fısıldayarak konuşmaya başladı: "Hiç sanki kalbinden bir parça eksilecekmiş gibi hissettin mi?"

"Ben kalbimdeki o parçayı hiçbir zaman hissetmedim." dedim boğuk bir sesle. Didem sanki böyle bir cevap beklemiyormuş gibi bakınca "Ben annemin altında olduğu toprağı küçük ellerimle kazıyamayacağımı anladığım gün büyüdüm." diye ekledim.

Didem'in zaten parlayan gözleri yaşlarla dolunca alt dudağımı ısırdım. Annemin varlığını hatırlamak aynı zamanda onu yanımda hissetmeme de neden oluyordu. Onu çok özlüyordum.

Didem bana doğru birkaç adım attıktan sonra yakınlarımda bir yerde duraklayıp elini omzuma koydu. "Annen için çok üzgünüm. Sana onu hatırlattıysam özür dilerim kuzum." Konuşurken omzumu sıvazladığında bende elimi onun elimin üstüne koydum ve elini tuttum.

Dudaklarımı gülümsemek için zorladığımda tek yapabildiğim mimiklerimi kımıldatmak olmuştu. Eğer kendimi gülümseye zorlarsam ağlayacaktım. Ve birinin önünde ağlamak yapacağım son şeylerden birisiydi.

"Hayır, sorun yok. Onu unutmadım ki hatırlayayım." dedim buruk bir sesle. "Sen devam et. Bir şey söylüyordun."

"Ona aşık değildim." dedi Didem birden büyük bir itirafta bulunmuşçasına.

Kaşlarım çatılırken şaşırmak istesemde halen gözlerimin ucundaki yüksek uçuruma varan yaşların tehditine maruzdum ve yüzümü kımıldatmamaya özen gösteriyordum. "Nasıl?" diye sordum.

Didem omzumdaki elini çekip boşluğa bıraktıktan sonra çok zor bir şey anlatacağının kanıtı olarak boğazını temizledi. Uzun konuşmasına başladığında gözlerimi gözlerinden ayırmadım. "Bildiğin aşık değilim, Maral. Çok güzel vakit geçiriyorduk. Defalarca gözlerinin içine baka baka ona 'seni seviyorum' dedim. Ama beni sevdiğinden emindim ve ona bunu yapamazdım. Sevgisinin karşılıksız olduğunu ona söyleyemedim. Zamanla biter diye düşündüm fakat bir çığ gibi büyüdü. Her geçen gün beni daha fazla sevdi, daha fazla bağlandı." Didem'in anlattıklarından sonra az önce yüzümü kaskatı kesen annemi hatırlayışım birden toz bulutu gibi dağıldı. Şaşırdığım için dudaklarımın arasında büyük bir aralık oluşurken ne diyeceğimi bilemedim.

"Bu çok tuhaf." diyebildim sadece.

Didem başını iki yana salladı ve acı bir tebessümle bana bakmayı sürdürdü. "Hatırladığım tek şey kendimi bir denizin dibinde, ayaklarıma beton dolu tenekeler bağlanmış buluşum."

Acının hükmettiği sesi kulaklarıma varınca dolabın kapısını bırakıp ona sarıldım. Didem yüzünü omzuma gömerken titrediğini hissediyordum. Küçük kızım.

"Niyetin kötü değilmiş. Sadece Mehmet'in sevgisini senden sıkılınca bitecek kadar hafife almışsın." dedim fakat beni duyup duymadığı konusunda emin değildim.

"Abla bu kadar güzel kızın bir araya geleceğini söyleseydin boşuna dışarı çıkmazdım."

Mutfağın ucundan kardeşime ait olduğunu bildiğim ses yükseldiğinde Didem'i saran kollarımı açıp arkamı döndüm. Aramızdaki dolap kapağından dolayı sadece zayıf bacaklarını görebildiğim kardeşimi görmek için buzdolabının kapağını kapattım. Karşımda duran kardeşimin yüzünde fazlasıyla hoşnut bir ifade vardı ve çapkın bir gülümseme takınmıştı.

"Dikkat et bu güzel kızlar ham ham yapmasın seni." dediğimde Ali'nin yüzündeki gülümseme söndü ve bana kazarak baktı.

"Abla ben küçük çocuk değilim. Rezil etme beni." dediğinde yüzümü buruşturarak ona baktım.

"Bak sen eşek sıpasına!" diyerek onunla dalga geçtiğimde orta parmağını bana kaldırdı. Ben onu görmeyeli oldukça edepsizleşmişti anlaşılan.

"Galiba içecek getiriyormuşsunuz. Benimkinin içinde buz koyun lütfen." deyip salona yöneldiğinde kaşlarımı kaldırıp Didem'e döndüm.

"Beyefendiyi duydun mu Didem?" dediğimde Didem pürüzlü sesiyle kahkaha attı ve başını aşağı yıkarı sallayıp:

"Evet." dedi.

Didem'le içecekleri alıp salona döndüğümüzde Alev ve Ali'nin yan yana oturmuş koyu bir sohbete dalmış olması dikkatimi çekmişti. Fakat bozuntuya vermemiştim. Ali ve Şeyma'yı tanıştırdığımda Şeyma, Ali'ye fazlasıyla dikkatli bakmıştı. İkisinin arasındaki tek diyalog ben onları tanıştırırken gerçekleşmiş ve bir daha konuşmamışlardı. Alev ve Ali dışındaki herkes yine aynı yerine kurulurken ben Didem'in bana anlattıklarını kafamda toparlıyordum.

Onun bir suçu yoktu. Tek bildiğim kimseyi kırmak istemeyen bir insan olduğuydu.

Didem elindeki telefon titrediğinde zorlukla "Kızlar!" diye bağırdı. Hepimiz oturduğumuz yerden kalkıp onun yanına vardığımızda ekranı açtı.

1 Yeni Mesaj!

Didem mesajı sağa doğru kaydırıp detaylarını açtığında nefes nefese okudum.

Gönderen: Bilinmeyen Numara
Size göndereceğim konuma gelin. Polise haber verecek olursanız bu güzel çocuğu daha siz gelmeden öldürmek zorunda kalırım.

Didem sesli bir şekilde nefes alıp verirken ben de elimi kalbime götürdüm. Kalbim atmaması gereken bir şiddette atıyordu ve bu canımı yakıyordu.

Alev, "Ben Ateşler'i arıyorum." deyip salondan çıkarken o an onun ardından öylece baktım. Oysaki bunu ben yapabilirdim. Bu durumdayken bile konu Ateş olunca sapkınlaşan düşüncelerime terbiye vermem gerektiğini zihnimin bir taraflarına kazırken Didem'in yanına oturdum.

"Blöf yapıyorlar. Bizi korkutmak istiyorlar. Birini öldürmek bu kadar kolay olamaz." dediğimde tek amacım Didem'i teselli etmek olsa da işe yaramadığını görmek çokta zor değildi.

Didem'in özgürlüğe düşen yaşları içimde bir yerlerde kırılan kadehlerin, keskin parçalarının kalbime battığını hissetmeme neden oluyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro