Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

20: Irmak ve Deniz


Şarkı: Can Ozan: "sar bu şehri"

kitap hakkında daha fazla bilgi ve sohbet için Instagram: burhanakgun_

Küçük bir hatırlatma yıldıza basınca turuncu oluyor.

Yatağımdan zar zor ayrılabildiğimde ayaklarım soğuk parkeyle buluşup vücuduma arsız bir titremenin yayılmasına neden olmuştu. Banyoya geçerken odamdaki boy aynasında kendimle göz göze gelmiş ve berbat gözüktüğümü düşünerek yoluma devam etmiştim. Dün gece resmen gözüme uyku girmemiş, güneş yavaşça gökte belirirken uyuyabilmiştim.

Banyoya girdiğimde özenle tasarlanmış olduğu gözüme her sabah olduğu gibi bu sabahta çarpmıştı. Dişlerimi fırçalayıp, birkaç rutin işlem yaptıktan sonra tekrar odaya dönmüştüm. Dolabımın önüne vardığımda eskiden olduğu gibi kıyafet seçme zahmetim olmayacağını biliyordum. Çünkü dünden itibaren okul üniformalarını herkese göndermişti. Dün kelimesini düşünmüş olduğumu fark ettiğimde yutkunmakta zorluk çektim.

Düne dair hiçbir şey hatırlamak istemiyordum. Eğer sihirli bir değneğim olsaydı dünü hafızamdan silmeyi seçerdim. Üniformamı üzerime geçirdikten sonra aynada kendime baka baka yüzüme sade bir makyaj uyguladım. Kırmızı rujumu dudaklarıma taşırmadan sürmeye özen gösterirken odamın kapısı açılınca aynadan girenin kim olduğunu görmeye çalıştım.

Aralanan kapının aralığından içeri Ayşe Hanım girince şaşırdım. Normal şartlarda onun tek görevi yemek yapmaktı ve bundan dolayıda evde geçirdiği vakitlerin tümünde sadece mutfakta bulunurdu. Boynu bükük bir şekilde odada eminsiz adımlar ata ata yanıma vardığında ruju masaya bırakıp ona döndüm.

Titreyen bakışları beni bulunca onun bu halinden rahatsız oldum. İkimizde insandık ve ne o benden ne de ben ondan üstün değildim. Karşısında yaşı dolayısıyla oturmamın doğru olmayacağı aklıma geldiğinde ayaklandım.

Bana sanki konuşmak ister gibi bir tavırla baktığını fark edince "Efendim, Ayşe Hanım." dedim düz bir sesle.

Ayşe Hanım'ın heyecandan sertleşmiş olan yüzü bir gıdım yumuşarken ellerini üst üste koyarak karnının üzerine yerleştirdi. "Maral, kızım benim sana anlatmam gereken bir şey var." titreyen sesi kulaklarıma ulaştığında sesinde her duyguyu sezebilmiştim.

Korku.

Üzüntü.

Heyecan...

Bu farklı bir şeydi. Ya da ses tonu nedensizce bana farklı hissettirmişti. Bunu Ayşe Hanım söyleyeceklerini söylemeden önce anlamak imkansızdı. Ayşe Hanım'ın yüzünde sarsılmış bir ifadenin yer edindiğini gördüğümde çenem kasıldı.

Yutkundum.

Ayşe Hanım'ı yavaş bir şekilde kollarından kavradıktan sonra az önce benim oturmakta olduğum makyaj aynamın önünde bulunan tabureye oturması için ona yardım ettim.

Ayşe Hanım'ın bir şeyler söylemesi için bir süre beklesemde ara sıra titreyen dudakları dışında herhangi bir hareketlilik yoktu. "Dinliyorum Ayşe Hanım." dediğimde Ayşe Hanım'ın boşluğa düşmüş olan gözleri toparlanıp beni buldu.

Ayşe Hanım'ın ağızından şu kelimeler döküldüğünde gözlerim fal taşı gibi büyüdü. "Dün gece ile alakalı."

*

Zihnim saatler önce yaşamış olduğum diyalogları sindirmeye çalışırken mantıklı bir şeyler düşünmeye çalıştım. Fakat olay öyle bir hal almıştı ki sanki ince bir ip kör düğüm bağanmış gibiydi.

Selim, aynadan bana göz attığında yanlışlıkla onunla göz geldim. Boğazımdan mideme doğru düşen hayali taş yutkunmama engel olurken göz temasını kestim. Araba durunca her zamanki gibi Selim'in kapımı açmasını beklemeden indim. Selim kornaya hafifçe basıp, arabayı sürdü ve birkaç dakika sonra gözden kayboldu.

Okula girdiğimde gözüm sürekli bilindik simaları yakalıyordu. Bilindikten kastım tanıyor oluşum değil birkaç kez üst üste görmüş oluşumdu. Sınıfa vardığımda henüz sınıfta birkaç kişi dışında kimse olmadığını fark etmiştim. Anlaşılan dersin başlamasına daha vardı. Dün oturduğum en arka sıraya yerleşip sırtımı duvara yasladığımda sınıftan içeri Berfin, onun ardındanda Didem girdi. Oturduğum sırada dik bir konum alıp yanıma varmalarını bekledim.

Berfin ve Didem bir önümdeki sıraya yerleşirken bu kez kapıdan Alev girdi. Alev sınıfa girer girmez ilk gözüne çarpan biz olmuştuk. Normalde yapmasını beklediğim gözlerini devirerek başka bir sıraya yönelmesi olsada beni şaşırttı ve tereddüt dolu adımlarla bize doğru ilerledi. Benim sırama vardığında kaymamı işaret eder gibi elini salladı. Çantamı sıraya sürterek kendimle kaydırdığımda açılan boşluğa Alev oturdu.

Berfin bu durum pek bir anlam taşımayan bakışlarla ikimize bakadurmuştu. Didem ise sonunda yerleştiğinde sıraya oturup telefonunu eline aldı.

Cesaretimi toplayıp boğazımı temizledim. Tüm sınıfın duyabileceği bir sesle "Kızlar," diye seslendiğimde amacım sadece Alev ve Berfinler'e seslenmek olsada tüm sınıf bize dönmüştü. Erkekler dahil. Dişerimi birbirine bastırarak sınıftaki her bir yüze mahçup bir ifadeyle bakıp asıl seslendiğim insanlara döndüm. Üçüde merakla bana bakıyorlardı. "Size anlatmam gereken bir şey var."

Kızlara Ayşe Hanım'ın bana anlattığı ve bende şok etkisi yaratan olayı anlattığımda onlarda şok olmuştu. Bu kadar tesadüf kaderin bir oyunu gibiydi. Kader ağlarını etrafımıza örmüş ve şimdi bizde bu ağları yırtmaya çalışıyorduk.

Öğlen arasına doğru Berfin'le birlikte kantine doğru yürümeye başladık. Didem, Mehmet'le kendisine birer kaşarlı tost ve ayran alıp çoktan yanımızdan ayrılmıştı. Kantine vardığımızda daha erken yemek alabilmek için birbirlerini öldürebilecek kadar hırslı öğrencilerin itiş kakışlarını izlemiştik. Tam bir rezillikti.

Berfin bize yemek almak için aç köpeklerle dolu sıraya girdiğinde ona acıyarak baktım. Boş masa bulmak için arkamı dönüp kantinin diğer kısmına yöneldiğimde soğuk gözleri üzerimde hissetmemle kalbim resmen işlevi bırakmış, düşüncelerim ise farklı bir şekilde işlemeye başlamıştı.

Oradaydı. Bana bakıyordu. Gri gözlerin sahibi. Kısa süren göz temasımızı gözlerimi sağa çevirerek sona erdirdiğimde Ateş'in halen bana baktığına emindim. Gözüme kestirdiğim boş bir masaya kuruldum. Masanın etrafındaki boş sandalyelerden birisi çekildiğinde başımı kaldırıp kim olduğuna baktım.

Ateş çektiği sandalyeye oturduktan sonra dirseğini masaya yaslayıp yüzünü bana yakın bir yerlerde tuttu. Onun gözlerine bakmaktan sakınsamda gözlerim istemeden dolgun dudaklarına kaymış fakat hemen gözlerimin yönünü değiştirip başka bir yere bakmıştım. Onun gözleri ise direkt olarak gözlerime takılıydı ve ara ara titreyen gözler bir an dudaklarımın üzerine inecek gibi olunca yersiz bir heyecan bedenimi sarmıştı.

Yüzüm istemsizce kızarırken elim ayağım birbirine karıştı.

"Benden kaçıyorsun." yargılarcasına olan ses tonu bedenimi titretirken gözlerim onu buldu.

Tek kaşımı havaya kaldırıp sorarcasına baktıktan sonra "Derken?" dedim sorarcasına.

Ateş'in alt dudağı hafifçe sarsıldı ve kaşlarını oynattı. "Anlamayacağın bir şey söylemedim. Neden benden kaçıyorsun?" Cennetin bir melodisi olsaydı bu onun sesi olurdu.

"Kimseden kaçtığım yok." diyerek geçiştirdiğimde yüzünü biraz daha yakınıma getirdi. Nefeslerime bıçak kesikleri saplanırken bu kadar yakın oluşumuz terlememe neden oldu. Etrafımızdaki birkaç yüzün bize baktığına emindim.

"Benden kaçıyor musun demedim. Neden benden kaçıyorsun dedim."

Yüzümü geri çekmek istesemde sanki kısmi felç geçirmiş gibiydim. Hareket edemiyor, konuşamıyor; sadece heyecandan terliyordum.

"Maral?" Alev'e ait olduğundan emin olduğum ses sağımızdan geldiğinde Ateş kendini geri çekti ve benimde kısmi felcim birdenbire sona erdi. Başımı sağa çevirince Alev'in anlamsız bakışlarıyla karşılaştım. Alev masamıza varınca bir bana birde Ateş'e bakıp "Konuşmanızı mı böldüm?" dedi mahçup bir sesle.

Ben tam konuşacakken Ateş sandalyesini ittirdi ve ayağa kalkarken: "Hayır, konuşacak bir şey kalmamıştı zaten." dedi. Konuşurken sadece bana bakması kendimi kötü hissetmeme neden olmuştu.

Masadan yavaşça uzaklaştığında arkasından onu izledim.

En sessiz ırmak bile buluşurdu denizle bir gün.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro