36: Zarardan Pay Almayanlar
Adamlar- Sarılırım Birine
Hepinize selaaam! Bol bol yorum yapmayı unutmayın.
HEPİNİZİN BÖLÜM SONUMA BIRAKACAĞIM SORULARI YANITLAMANIZI RİCA EDİYORUM. Lütfen, bu biraz önemli.
Nefesim kesilirken hızla yere doğru ilerliyordum. Ya da yavaşça mı demeliydin? Her şey resmen iki saniye içerisinde gerçekleşiyordu. İlk başta ne olduğunu anlayamıyordunuz. Sonrasında ise beyniniz yaşanan olayın ne olduğunu kabulleniyordu ve bedeniniz bir boşlukta hızla yere çakılmaya hazırlanırken çaresizce çırpınmakla yetiniyordu.
Tüm bunları az önce nefes nefese uyanıp geride bırakmış olsam da şokunu atlatamıyordum. Babamın bahsi çok uzun zamandır geçmediği için onun varlığını bile unutmuş bulunmaktaydım. Ve gerçek olmayan bir kare dizisi bile babamın kötü enerjisini tekrar hissetmemi sağlayabilmişti. Bir rüya vasıtasıyla da olsa aklıma gelmiş olması beni kötü etkilemişti.
Ateş'in hala bedenimi saran kollarını hissetmek bana güven verirken onun uyuyup uyumadığı konusunda emin olmak istiyordum. Bu durumda tek seçeceğim vardı o da ona yüzümü dönmekti. Derin bir nefes aldım. Yapabilirdim, bu kadar zor olmamalıydı. Ruhumun karanlık odalarından birinde kendini kilitlemiş olan cesaretimi aramaya koyuldum ve bulduğumu hissettiğim an yavaş, temkinli haraketlerle yüzümle birlikte bedenimi de Ateş'e doğru çevirdim.
Burnum istemeden Ateş'in yapılı burnuna sürterken gözlerim, gözlerinin harelerine takıldığında yutkundum. Onu uyanık bir halde görmeyi beklemiyordum. Bir şey söylesem mi diye kendime sorarken Ateş benden önce davranıp dudaklarını araladı.
Yeni uyanmış olmasından kaynaklandığını düşündüğüm pürüzlü ses tonuyla, "Kötü bir rüya mı gördün?" diye sorduğunda gözlerimi kapattım.
Rüyamda babamın beni bir uçurumdan aşağı itişini görmek açıkçası çokta iyi bir rüya sayılmazdı. Ateş'e cevap vermek yerine başımı aşağı yukarı salladığımda beni kendine biraz daha çekti. Şimdi yüzüm ben istemeden gerçekleşmiş olsa da onun büyüleyici kokusunun en yoğun olduğu kısma gömülmüştü.
Boynuna.
Büyüleyici aci çikolata kokusu bir şekilde bana kendini hissettirmeyi başarmıştı.
Pencereler kapalı olmasına rağmen bizim duyabileceğimiz kadar bir şiddette frenleyen arabanın sesi irkilmeme neden oldu. Fakat daha birkaç saniye geçmeden dışarıdan bizimkilerin sesini duyduğumda rahatlayıp birazdan son bulacak bu anın tadını çıkarmaya çalıştım.
Çok güzel kokuyordu.
İkimiz vardık. Ben ve o. Milyarlarca insanın arasında iki yabancıyken birbirimizi bulmuştuk. Bu bir mucizeydi veya kader. Fakat burada, onunla beraber olmak bana iyi geliyordu.
Birkaç dakika önce sorduğu soruyu cevapsız bıraktığımı anımsadığımda biraz geri çekilip onunla göz göze gelmeye çabaladım. Gri gözleri ufukta görülen güneş kadar cansız ve silikti.
"Hatırlamıyorum." dedim normal bir ses tonuyla. Sanırım artık yalan söyleme konusunda çokta kötü sayılmazdım.
Ateş'in gözleri hafifçe kısılsada bir şey söylemeyip inanmış gibi davranarak dar koltukta doğruldu. Ben de onun doğrulmasını fırsat olarak düşünüp koltuktan ayrıldım. Ayağa kalktığım anda ayaklarımda hissettiğim karıncalanma bana ayakta duramayacakmışım gibi hissettirdi.
Az önce geldiklerinin habercisi olan fren sesini işittiğim çocuklar şimdi sabırsız bir halde kapıya vurmaya başladıklarında gözlerim Ateş'in yüzüne kaydı.
Sanırım gidip kapıyı açacak cesareti kendimde bulamıyordum. Evet, kapının ardında duran insanların arkadaşlarımız olduğundan emindim ama az önce gördüğüm rüya ruhumda bir parçaya tutunmuştu. Uyanmış olsamda o rüyanın etkisinden kurtulabilmemin imkanı yoktu. Ateş'in kavisli kaşları gözle fark edilmesi zor bir şekilde çatıldığında ne diyeceğimi bilemeyip saçmaladım.
"Kapı çalıyor."
Aynen, Maralcım. Sen de olmasan çocuk nereden bilecekti kapının çaldığını?
Bir dakika az önce iç sesim benle alay mı etmişti? Yoksa ben mi deliriyordum? Sanırım yavaş yavaş deliriyordum ve en kötüsüde bunun farkındaydım.
Ateş'in dolgun dudakları hafifçe aralanırken bir şey söyleyecek gibi olmuştu fakat ardından dudaklarını tekrar kapatıp doğrulduğu koltuktan hızlı bir hareketle ayağa kalktı.
Bu sırada muhtemelen dışarıda götleri donmak üzere olan çocuklar kapıya daha sert ve ısrarla vurmaya başlamıştı. Ateş hızlı adımlarla yanıma gelip ben ne zaman yaşandığını fark edemeden elimi tuttuğunda gözlerim irileşti. Ateş beni hızlı adımlarıyla resmen peşinden sürükleyip kapıya götürdüğünde korkuyla kapının kulpuna baktım.
Gördüğüm rüyayı bilmesinin imkanı yoktu. Çünkü ona sorduğu halde anlatmamıştım. Aynı zamanda elimi de tuttuğu elini kapının kulpuna götürdüğünde az önce karıncalanan ayaklarımın titremeye başladığını hissetmiştim.
Yapabilirdim. Az gönce gördüğüm her şey geride kalmıştı. Gördüklerim gerçek bile değildi. Haydi ama! Yapabilirim. Derin bir nefes aldım. Zihnimde biriken ve kapıyı açmamla gerçekleşebilme ihtimali olan tüm senaryolarımı elimi tersiyle ittim.
Gözlerimi kapadım. Ateş'ten önce davranıp kapı kulpunun üzerinde olan elimi kulpa bastırdım. Kapağı bana doğru aralandığında ayaklarımda varlığını sürdürmeye devam ettiren titreme şiddetlendi. Zaman kaybetmeden kapıyı kendime doğru çektim ve gözlerimi açıp karşıma baktım.
Berfin'in parlayan kahverengi gözlerini gördüğümde büyük bir rahatlama hissi bedenime yayılıp titremelerin son vermesini sağladı. Berfin'in hemen yanında Alev, arkalarında ise Didem, Şeyma, Ali ve Mahir vardı. Gözlerim istemsizce Melih'in boşluğuna daldığında onun farları hala yanan arabadan içi dolup taşmakta olan poşetleri yüklendiğini gördüm.
Kapıyı sonuna kadar araladıktan sonra Berfin'e ve diğerlerine tek tek bakarak gülümsedim.
"Hoş geldiniz." dedim memnun bir sesle.
Hepsi bitkinliğin hissedilebildiği sesleriyle; bir ağızdan "Hoş bulduk." dediklerinde sırayla içeri doluşmaya başlamışlardı.
Ateş'e omuzumun üzerinden bakıp "Ben Melih'e yardım edeceğim." dedim ve o daha bir şey söylemeden Melih'in yönüne doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.
Melih'in yanına vardığımda başını hafifçe çevirip bana baktı. Dudaklarında hafif bir tebessüm, gözlerindeyse sevinçten kaynaklanan bir ışıltı vardı.
"Tüm işi üzerime yıktılar." dedi. Sesi dehşet saçsa da yüzündeki gülümseme asla solmuyordu.
"Hepsinin yemeklerine uyku ilacı atalım. Bu gece tüm eğlenceden mahrum kalsınlar." dedim sinsi bir şekilde gülümseyerek. Melih söylediklerimden sonra gözleri hayretle büyüse de onaylarcasına başını salladı.
"Bana uyar." dedi bu konuyla gerçektende ilgilenmiş bir tavırla.
Arkamızdan ikimizden birine ait olmayan sürpriz bir ses işittiğimizde ikimiz de kaşlarımızı çatıp, yüzümüze tiksin bir ifade ekleyip sese döndük.
"Biraz acele edin. Hava çok soğuk, sohbetinize içeride devam edersiniz."
Aptal kafam!
Tabii ki karşımda Ateş'i göreceğimi düşünebilmem gerekirdi. Yüzümdeki tiksinti duyan ifadeyi hızla dağıttıktan sonra kaşlarımı indirip Ateş'e bakmayı sürdürdüm.
Ateş'in gözlerinde kederli bir ifade vardı. Büyük adımlarıyla yanımıza varınca Melih ona selam verircesine başını salladı. Ateş'te buna karşılık olarak gözlerini kırptı.
Melih'in sırrını itiraf ettiği günden beri aralarında bir soğukluk vardı. Bunu biliyor ve görüyordum. En kötüsü de onlar için bir şey yapamıyordum. Ateş bagajdaki poşetlerin birçoğunu aldığında ona baktım. Parmaklarını gerdiği için bileklerindeki tüm damarlar ortaya çıkmıştı.
"Melih devamını sen al, Maral sen de yürü. Senlik bir şey yok." Ateş'in dudaklarından dökülen kelimeler sinirlenmeme sebep oldu. Bana emir veremezdi.
Gözlerinin içine baktım. "Yardım edeceğim." dedim ısrar ederek.
Ateş kaşlarını kaldırdığında alt dudağımı dişlerimin arasına aldım ve tek kaşımı çatarak ona baktım.
Melih ortamdaki gerginliği sezmiş olacaktı ki ortaya atılıp "Maral sen geç fazla bir şey kalmadı zaten." dedi. Fakat onu duymamazlıktan gelerek Ateş'in gözlerinin içine hınçla bakmayı sürdürdüm.
Ateş'in çenesi kasıldı. Yutkundu. Derin bir nefes aldıktan sonra aniden gövdesini bagaja geri çevirdi. Bagajdaki son birkaç poşeti daha ellerine geçirdikten sonra gözlerimin içine baktığında yüzümdeki kasvetle ona bakmayı sürdürdüm.
Kollarımı göğsümün üzerinde bağlayıp küçük adımlarla Ateş'in yanından geçtiğimde onun da arkamdan yürümeye başladığını hissedebiliyordum. Arabanın bagajının kapandığını yayılan şiddetli sesle anlamıştım. Ardından araba kitlendiğinde duyulan cıvık sesi de işitmiştim. Arkamı dönüp bakmasam da şu an Ateş'in yürürkenki halini zihnimde resmedebiliyordum. Hiddetle sarsılan yüz ifadesi, kasıldığı için kuşağının hemen altında beliren çene kemiği ve birbirine şiddetle bastırdığı için büzülen dudakları. Şu an Ateş'in böyle yürüdüğüne yemin edebilirdim fakat kanıtlayamazdım.
Eve girdiğimde evin sıcaklığı tenimi okşamış ve nedenini çözemediğim bir rahatlama hissi bedenime yayılmıştı. Ev az önceki kadar sessiz değildi. Hatta sessiz bile değildi. Sola dönüp salona girdiğimde çocukların bir arada oturduklarını görmüştüm. Berfin, Alev'in elindeki telefonla gösterdiği şeyi izlerken Ali ve Didem bizim az önce şarkı dinleyerek uyuyakaldığımız radyoyla ilgileniyorlardı. Şeyma'yla Mahir ise çocuklardan biraz uzakta oturmuşlardı. Birbirlerine oldukça yakınlardı ve şu an salondaki gürültüden dolayı işitemeyeceğim kadar kısık bir sesle sohbet ediyorlardı.
Kapının kapandığını yükselen şiddetli sesle anladığımda yürümeye devam edip Berfin'le, Alev'in arasına sıkıştım. Alev ben gelince elindeki telefonu cebine sokup bana bakmıştı.
Berfin sanki söyleyip söylememe konusunda tereddüt duyarcasına konuştuğunda salondaki tüm sesler kesildi. "Ee, Maral söyle bakalım. Teyze olacak mıyım?"
Didem ile Ali'nin kıkırdadığına dair sesler işittiğimde ateş saçan gözlerimi onlara çevirdim ve susmalarını sağladım.
"Ateş'i çocuğumun babası olarak hayal edemiyorum." Deyip Berfin'e dik dik baktığımda Berfin kaşlarını çatabildiği kadar çattı.
"Ooo!" Mahir ve Şeyma'dan yükselen bu tezahürat gülümsememe neden olmuştu.
Berfin'in üzerimde olan gözleri benim biraz arkama kaydığında başımı çevirdim ve salonun kapısına baktım. İçeri giren Ateş'ti. Fakat söylediklerimi duymuş muydu? Bundan emin değildim.
Ateş melankolinin yanıp tutuştuğu gözleriyle gözlerime baktığında yüzümdeki gülümseme söndü. Duymuştu.
Şeyma konuyu istemeden dağıtıp "Kızlar sınıf grubuna yazdılar." Dediğinde bir şeyle oyalanmanın bana iyi geleceğini düşünerek telefonumu cebimden çıkarıp sınıf grubuna girdim.
Gruba mesaj yazan kişi sınıf öğretmeniydi.
Çocuklar iyi akşamlar.
Kar yağışının bu gece yarısı başlayacağı bilgisini aldık. Tatil uzatılıp yılbaşı tatiliyle birleştirilebilir. Eğer uzatılırsa vereceğimiz ev ödevlerini ihmal etmeyin.
Mesajı okuduğumuzda hepimiz başımızı kaldırıp birbirimize baktık. Benim düşündüğüm şey tatilden çok yılbaşına yaklaşmış olmamız ve benim bunun farkında olmayışımdı. Telefonun ekranına baktım ve bulunduğumuz güne baktım.
28 Aralık.
"Umarım aylarca kar yağar." Melih konuştuğunda Ali ona hak verircesine kahkaha attı.
"En azından okulda vakit geçiriyoruz. Yerimizde olmak isteyen binlerce çocuk var." Dedi Berfin; Ali ve Melih'e bakıp. Melih yavaş adımlarla Şeyma'yla Mahir'in yanına yayıldı. Hafifçe bacaklarını uzatıp başını da Şeyma'nın karnına yerleştirdi.
Haklıydı. Okul düşündüğümüz kadar sıkıcı bir yer değildi. Bazen...
"Aslında dönem sonunda karne almasak çok güzel bir yer, haklısın." dedi Melih, inatçı sesiyle düşüncesinden vazgeçmediğini belirterek.
"Aç mısınız?" Didem'den yükselen soruyla karnımın attığı isyan çığlıklarını duymaya başlamıştım. Açtım, aç olmalıydım çünkü saatlerdir bir şey yememiştim.
"Ben açım." dedim karnımı ovarken; kederli sesimle.
Berfin'de hemen benim ardımdan "Ben de." deyince ona baktım. Yüzünden de bitkin olduğu anlaşılabiliyordu.
Şeyma, Melih'in başını kalktığında boşluğa düşmemesi için tutup ayaklandığında Melih'in başı artık Mahir'in bacağının üzerindeydi. "Herkes açsa aldığımız dondurulmuş pizzalardan yapalım." Dedi Şeyma salonun kapısına doğru yürürken.
Didem ve ben de yardım etmek için Şeyma'yı takip ettiğimizde diğerleri salonda kalmıştı. Salondan çıkıp mutfağa vardığımızda mutfağın bir dağ evine göre oldukça lüks olduğu dikkatimi çekmişti. Şeyma, Ateş'in eve taşıdığı poşetleri karıştırıp pizza dolu paketleri çıkardı.
Didem tereddütle "Her birimize birer pizza yeter; herhalde?" Diye sorunca ben başımla onayladım. Halbuki pizzalar oldukça büyüktü ama...
Şeyma'ysa memnuniyetsiz sesiyle "Yetmeyen olursa da bokumu yesin." deyince yüksek bir sesle kahkaha attık.
Didem gülerken mutfak tezgahına sırtını dayadı ve yavaşça yere çökmeye başladı. Sanki gülmüyordu da acı çekiyordu. Onun bu hali benim daha da komiğime gittiği için kahkahalarımın ardı arkası kesilmiyordu.
"Senin bokunu martılar yesin be!" Diyerek içeri dalan Melih'e döndüğümde gülme isteği kendini bana daha fazla hissettirdi ve sanki su püskürüyormuş gibi bir ses çıkararak gülmeye devam ettim.
Haftalardır daha önce bu kadar uzun süre gülmüş olduğum bir an hatırlamıyordum. Ki zaten böyle bir an yaşamışsam bile kahkahalarım nefesimi keserken hatırlamamın imkanı yoktu.
Şeyma'da gülmemize bizim kadar şiddetli olmasa da katılıyordu. Hemen arkamda duran mutfak masasının bir sandalyesine çöktüm ve başımı masaya koyup gülmeye devam ettim.
Berfin salondan bize "Yeter! Neye gülüyorsunuz be?" Diye bağırınca yutkundum ve hala sırıta sırıta başımı masadan kaldırıp Melih'e baktım.
Melih'te bana bir şey söyleyeceğimi anlamış olacaktı ki dönüp sorarcasına baktı.
"Martıların ne suçu vardı?"
Melih'te kahkaha atınca bu kez benim gülesim gelmediği için onları izledim. Şeyma'ya baktığımda ciddileşmek için çabalıyor olduğunu gördüm. Onun bu hali bile bana komik gelse de tekrar gülme krizi geçirmek istemediğim için kendimi gülmemeye zorladım.
En beterimiz Didem beklemediğim bir şekilde çöktüğü yerden bir kraliçe gibi ayaklandı ve "Yeter şu pizzaları pişirelim yoksa gerçekten birbirimizin bokunu yiyeceğiz." dedi.
"Midesiz misin, Didem?" diye bağırdım şiddetle.
Didem ürküp arkasına döndü ve pizza paketlerini açıp pizzaları büyük siyah tepsiye dizmeye başladı. Melih'te uzanıp Didemin pizzaları dizdiği tepsiyi fırına taşıdı. Şeyma'da gülme krizi sona erince kalkıp fırının ayarlarıyla oynadı. Ardından fırının içinde turuncu bir ışık yanmaya başladı ve fırın çalıştığını belli eden bir sesle gürültü çıkarmaya başladı.
"Birazdan hazır olurlar." Diyen Şeyma'ya uzunca bir süre baktım.
İstemsizce gerçekleşse de artık Şeyma'ya baktığımda aklıma gelen tek şey tuvaletti.
Mutfak oldukça büyüktü ve 'L' şekline sahipti. Eni oldukça geniş boyu da oldukça uzundu. Mutfağın içinde nereye baktığını göremediğim bir balkona açılan köşesi vardı.
Melih yaslandığı duvardan çekilip balkona doğru yürüdüğünde bir yandanda cebinden sigarasını çıkardığını görmüştüm.
"Sence söyledikleri gibi kar yağacak mı?" Diyen soran Didem cevabını Şeyma'dan bekliyor gibiydi.
Şeyma hor gören bir tavırla "Yağmayacak olsa bu kadar açıklama yaparlar mıydı sence? Demek kaynakları sağlam ki tatili daha kar yağmadan ilan ettiler." Dediğinde ikisinin sohbete dalmasını fırsat bilerek ayaklandım ve Melih'in arkasından balkona gittim.
Balkon kapısını aralayıp kendime çektikten sonra sigarasını yeni yakan Melih'in hemen karşısında durdum.
Melih geldiğimi fark ettiğinde yüzü hayretle gerildi. Sanırım geldiğimi görmemişti. Yüzündeki hayret yerini yavaş yavaş normal ifadesine bırakmaya başlamıştı.
Sigarasından çektiği nefesi üflediğinde havada dağılan dumanı takip etmeye çalıştım. Karşımızda gece olduğu için sadece belli kısımları gözüken dağlar vardı. Ev gerçekten de çok ıssız bir konumdaydı.
"Bugün Ateş'e biraz kötü davrandın." dedi Melih aniden merakın sezilebildiği sesiyle.
Yüzüme baktığı için kaşlarımı kaldırdım ve yüzüne baktım.
"Sürekli bana ne yapacağımı söylüyor." dedim. Bunu konuşurken bile gerilmem ve öfkelenmem normal miydi? Bilmiyorum.
Melih sigarasından bir duman daha alırken araya karışan gri duman göz temasımızı kesmek için yeterli olmuştu. Çektiği nefesi sakince üfledikten sonra tekrar gözlerime baktı.
"Ateş'i çocukluğumuzdan beri zamandır tanıyorum." dediğinde kabul edercesine başımı salladım. Verdiğim tepkinin hemen ardından devam etti: "Daha önce bir kızla bu kadar yakından ilgilendiğine şahit olmadım."
Gözlerim şaşkınlıkla kısıldığında tekrar sigarasını dudaklarının arasına götürdü. Bunu yaparken bir yandan da soğuktan titriyordu. Suçluluk hissi bedenimi dört bir yandan sarmıştı. Ateş'e kötü davranan ben olabilir miydim?
"Ona değer veriyorum ama bana pekte benle yakından ilgileniyormuş gibi gelmiyor. Sanki ben onun için bir hedefmişim ve beni elde ettiğinde tüm hevesi kaçacakmış gibi hissediyorum." dediğimde Melih ağızında tuttuğu dumanı üfleyip sırıttı.
Evet, söylediklerim hissettiklerimdi. Bugüne kadar kendimle bile yüzleşmeye çekindiğim hislerimi pat diye ağızımdan çıkarıvermiştim.
"Eğer sen onun için bir hedef olsaydın çoktan seninle yatar ve bir daha yüzüne bakmazdı." dedi sırıtmaya devam ederken Melih. Sarsıldığımı hissedebiliyordum. Melih'in söyledikleri benim söylediklerimin yanında çok daha mantıklı gözüküyordu. Melih ben bir şey söylemeyince tek kaşını sorarcasına çattı ve ardından "Düşün bakalım. Eğer hedef olsaydın seni çoktan elde etmiş olmaz mıydı?" diye ekledi. Konuşurken elini omzuma attı ve ritimle canımı yakmayacak şekilde sarstı.
Tam cevap vereceğim anda Şeyma balkon kapısını açıp mutlulukla "Yemek hazır!" Diye bağırdı.
Melih bana başını sallayıp yürümem için işaret verdiğinde gözlerimi kırpıp Şeyma'nın açtığı kapıdan içeri girdim. Didem'in tabaklara ayırdıkları pizzaları salona doğru taşıdığını gördüğümde başımı çevirip tezgaha baktım.
Tezgahta üç tane daha tabak duruyordu. Sadece iki tabağı alabileceğim için "Şeyma tezgahtaki tabağı getirmeyi unutma!" diye seslenip iki tabakla birlikte salona geçtim.
Şeyma ve Melih'te benden hemen sonra içeri girdiler. Herkes oturduğu yerde doğrulup tabağını eline almıştı. Neden mutfaktaki masada yemek yemediğimizi sorgulamak istesem de tartışmaya girmek istemediğimi hatırlayıp bundan vaz geçtim.
Orta sehpanın üzerinde duran kolaya uzanmaya çalışan Berfin'e baktım.
Berfin ona baktığımı görünce hemen yüzünü ekşitip "Maral, ben kola istiyorum." dedi şirin bir sesle.
Orta sehpada duran temiz bardaklardan birini alıp içerisine kola doldurdum. Berfin bu süreci yakından takip ediyor ve doldurduğum kolayı içmek için sabırsızlanıyor gibi gözüküyordu. Kola dolu bardağı Berfin'e uzattığımda elimden kapıp hızla içmeye başladı.
Gözüm istemsizce Ateş'e kaydığında sehpanın bir ucunda oturmuş olduğunu görmüştüm. Herkese kola doldurduktan sonra tabağımı aldım ve orta sehpanın etrafında dolanıp Ateş'in yanına oturdum.
Ateş şaşırmış bir şekilde bana baktığında gözlerimi kaçırıp tabağımı tabağının yanına yerleştirdim.
Birkaçımız sessizce yemeğimizi yemeye devam ederken birçoğu çoktan bitirmişti. Bense hala pizzanın yarısından fazlasıyla bakışıyordum. Gözümün ucuyla Ateş'e baktığımda tabağını bitirdiğini görmüştüm. Muzipçe gülümseyip pizzamdan bir dilim ayırıp tereddütle yüzümü ona çevirdim.
Ona baktığımı fark eder etmez bana baktığında ona masum bir kedi gibi bakmayı sürdürdüm. Titreyen elimdeki dilimi yavaşça ağızına doğru götürdüğümde kaşları hafifçe çatıldı ve dudakları gülümsercesine genişledi.
Pizza dilimi dudağına değdiğinde dudaklarını yavaşça aralayıp "Doydum" dedi.
Dudağımı sadece hafifçe sola doğru kaydırdım. Sanırım bu bir tür gülümsemeydi. "Ye şunu." dedim.
Hep o mu emir verecekti?
Gri gözleri parladığında dudağım tamamen genişledi ve gülümseyerek ona baktım.
Evin üst katından bir şeyin kırılma sesi geldiğinde Ateş'in gözleri dehşetle büyüdü. hiç düşünmeden yerinden sıçrayarak kalktığında bende sehpadan destek alarak ayaklandım.
Evde birisi mi vardı?
Herkesin gözleri Ateş'e döndüğünde Ateş sadece salonun kapısına bakıyordu.
Mahir one atılıp "Evde bizden başka biri mi var?" diye sordu.
Hepimiz Ateş'ten yükselecek cevabı merakla bekliyorduk.
"Hayır." Kelimesi koskoca Dünya'nın benim için birkaç saniyede darlaşmasına yetmişti.
Hepimiz buradaydık.
Öyleyse yukarıdan gelen ses kime aitti?
EVEET! Bir bölümün daha sonuna geldik.
Sizce evde birisi var mı?
Yeni bölümde neler olmalı?
Kimleri birlikte görmeyi seviyorsunuz?
Kitapta "şu eksik" dediğiniz ne var?
Sizce başka ne gibi olaylar yaşanacak?
Kitabın gidişatı nasıl?
Yanıtlayanlara teşekkür ediyorum.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro