Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ÖDT- Cemre Güner


İsim = Cemre

Soyisim = Güner

Yaşadığı şehir= İstanbul

Doğum tarihi = 05.07.1998

Ölüm tarihi = 12.06.2016

Psikolog = Mehmet SEVİNÇ

Psikolog Mehmet'ten;

Duvara yaslanmış hemşirelerin ona sakinleştirici iğne yapmasını izliyordum. Yine sinir krizi geçirmişti. Biliyordum burada kalmak istemiyordu. Kim isterdi ki zaten? Cemre İlk geldiğinde hiç konuşmayıp sadece duvara bakıyordu. Ara sıra Mert diye sayıklıyordu. İlk gördüğümde buna bir anlam veremesem de ailesiyle konuştuktan sonra anlamıştım ne olduğunu. Arkama dönüp odama ilerlerken Cemre'ye yardımcı olacak çözümleri düşünüyordum...

Cemre'nin ağzından;

Buradan nefret ediyordum. Kendimden nefret ediyordum. Herkesten nefret ediyordum. Çığlık atıp saçlarımı çektiğimde kendimi kontrol edemez hale gelmiştim. Dayanamıyordum. Ben daha 18 yaşındaydım. Yaşıtlarım gibi ygs'ye hazırlanmam gerekirken neden buradaydım? Benimde onlar gibi okula gidip kızlarla dedikodu yapmam gerekmiyor muydu? Birinden hoşlanıp o yüz vermeyince aşk acısı çekmek yerine neden ilaçlar yüzünden iğnelerin bile acısını hissedemez olmuştum? Beklide bunların hepsi rüyaydı. Birazdan uyanacaktım. Saçmalık! Değildi işte. Rüya değildi. Hiçbir zaman bu kabustan uyanamayacaktım. Buradan çıkış yoktu! Karşıdan bana doğru koşarak gelen hemşireye ve elindeki iğneye baktım. Benim hayatım bu kadardı işte. Özgürlüğüm bu kadardı. Bir iğne kadar...

GEÇMİŞ;

              Hıçkırarak ağlarken ellerime bakıyordum. "Nasıl yaptım!" diye bağırdım kendi kendime. "Böyle olsun istemedim!" hıçkırdım yeniden. Pişmandım. Gerçekten çok pişmandım. "Mert beni zorladı isteyerek yapmadım." Kanlı ellerim titremekten başka bir şey yapamıyordu. Her şey için geç olamaz. "Hayır!" diye bağırdım. Ama bu feryatlar boşunaydı artık.  Mert ölmüştü. Hemde ben öldürmüştüm. Bu seferde gülmeye başladım. Kapı sesiyle o yöne baktım. Annem bana tedirgince bakıyordu.

"Cemre ne oldu?" Mert'i acımadan öldürmüştüm. Kahkaha atmaya devam ettim.

"Kızım iyi misin? Ne oldu?" Son bakışları geldi gözümün önüne Cemre deyip dizlerinin üzerine çöküşü...

"Cemre!" Artık Mert yoktu. Ağlarken bir yandan da kahkaha atıyordum. Donuk gözleri geldi aklıma.

"M-mert" Ellerime bakıp tırnaklarımı avuçlarıma bastırdım. Bu bir kabustu. Az sonra uyanacaktım.

"Noldu Mert'e" Kafamı kaldırıp anneme baktım. Ben artık bir katil miydim?

"Mert'i ö-öldürdüm" Titremekten konuşamıyordum.

"Ne! Ama nasıl?" Güldüm. Sadece Güldüm. Beklide bir daha gülemeyecektim. Hayatım pişmanlıkla geçecekti. Tıpkı onu sevdiğim için pişman olmam gibi. Beni biraz sevse bunlar olmazdı.

"Cemre sakinleş!" Ondan beni benim kadar sevmesini beklemiyordum ki biraz sevseydi yeterdi.Ama o karşıma geçip beni sevmediğini nefret ettiğini söylemişti. Olanlar tekrar gözümde canlanırken daha fazla titrediğimi hissettim.

Flashback;

               İnanamıyordum! Ben onu bu kadar çok severken o kendisiyle eğlence için takılan kızların peşinden koşuyordu. Mert benimdi diğer sürtüklerin değil. Mert onu ne kadar çok sevdiğimi görünce eminim o da beni sevecekti. Mert odadan çıktığında üstünde daha önce hiç görmediğim siyah tişört ve siyah pantolon vardı. Elleriyle saçlarını düzeltirken bir insanın nasıl bu kadar kusursuz olabildiğini düşünüyordum.

"Bu tişörtü daha önce hiç görmemiştim." Genelde alışverişe beraber çıktığımız için bütün kıyafetlerini ezbere biliyordum.

"Cansu'nun hediyesi." Söylediklerinden çok dudaklarındaki belirli belirsiz gülümsemeye takılı kalmıştım. Bir gün benim ismimi söylerken de gülümser miydi? Ona zıt olarak benim dudaklarımda acı bir tebessüm vardı.

"Nereye gidiyorsun?" Sesim kısık çıkmıştı. Boğazımı temizleyip yeniden tekrarladım.

"Cansu yengenle buluşucaz."

"N-nasıl yani?"

"Bilmiyorum. Sanırım ondan hoşlanıyorum." Hayır! Yanlış duymuştum dimi? Bu olamazdı. Yanımdan geçip kapıya giderken koşarak kapının önünde durdum ve gitmesini engelledim. Gözlerini devirirken "Ne yapıyorsun Cemre?" diye sordu. O kızın ismini söylediğinde gülümserken benimkinde gözlerini devirmesi canımı yakmıştı.

"Gidemezsin!"

"Neden?"

"Çünkü o sürtük seni hak etmiyor. Yeter artık! Bu zamana kadar seni seven benim. O değil. Daha dün hayatına girip seni kendine aşık edemez!" Ellerimi göğsüne koyup onu ittiğimde tepki vermedi. Donup kalmıştı. Benimse kalbim erimiş, gözlerimden yaş olarak akıyordu. "Dayanamam" Hıçkırırken beline sarıldım ve kafamı göğsüne yasladım. Kalbinin sesini duyabiliyordum. Bir gün benim için atar mıydı? O kadar sever miydi beni?

Beni itip "Saçmalıyorsun!" dediğine bunun imkansız olduğunu anladım. Ama pes edemezdim. Kafamı iki yana hayır anlamında salladım.

"Bir tek beni sev. Ben onlardan daha çok hak ediyorum. Dayanamıyorum artık. N'olur biraz da olsun sev. İster yüzsüzlük de ister basitlik de ama yalvarırım gitme."

"Biz kuzeniz Cemre saçmalama."

"Evet kuzeniz ve ben kuzenime aşığım!" Bağırmamla birlikte bir adım geriledi.

"Cemre sen iyi değilsin. Gitmem lazım sonra konuşalım." Kapıyı açacakken kolundan tutup ittim. "Yeter!" Bağırmaktan boğazım acımıştı ama susamazdım. Susarsam kaybederdim.

"Yeter artık anladın mı? Şu ana kadar erteledim zaten. Sustum hep içime attım. Ama artık dayanamaz hale geldim. Şimdi gidersen o kıza aşık olacaksın. Buna bile bile izin vermem!"

"Cemre kes artık! Ben gideceğim ve sen sesini kesip oturacaksın!" Yeniden hareket ettiğinde yeniden engelledim.

"Gidemezsin!"

"Cemre sabrımı zorluyorsun!"

"Gidemezsin izin vermem!"

"Şimdi gitmesem sana aşık olacağımı falan mı sanıyorsun? Bir bana bak birde kendine. Sen daha çocuksun seni sevmiyorum. Siktir git artık!"

"Çekilecek misin kapıdan?" Ben hareket edemezken beni itip kapıya ilerledi. Gücümü toplayıp hareket etmeliydim. Tamam sevmiyordu ama bu sevmeyeceği anlamına gelmezdi ki. Bitkin bir halde kolunu tuttum. Bunlar benim son çırpınışlarımdı.

"Beni bırakma. Nolur beni bırakma"

"Kusura bakma ama sen kuzenine aşık olacak kadar acizsin ve ben aciz insanlardan nefret ederim. Tıpkı sende olduğu gibi..." Benden nefret ediyordu öyle mi? Öyle bir hakkı yoktu. Beni bu kadar kırmaya hakkı yoktu. İçime dolan öfkeyle masadan aldığım vazoyu kafasına geçirdim. Vazo paramparça olurken "Cemre" diyerek dizlerinin üzerine çöktü. Gözlerime acıyla bakarken onun bana acımadığı gibi bende ona acımadım ve elimde kalan parçayla yine kafasına vurdum. Yerde hareketsiz yatan bedenine bakarken olanları sonradan idrak ettim. Ne yapmıştım ben? Dizlerimin üzerine çöktüm ve elimi kandan kıpkırmızı olmuş saçlarına koydum. Bunu ben mi yapmıştım?

----------------------------

Bütün olanları tekrar tekrar yaşıyordum. Nasıl kıymıştım ona? Bakmaya kıyamazken nasıl yapabilmiştim? Sarsıldığımı hissettiğimde düşüncelerim dağıldı ve dikkatimi beni sarsan anneme verdim.

"Cemre kendine gel! Bu dediklerin imkansız!"

"Neler oluyor burada?" Şaşkınlıkla ona baktım.

"Ama... ama sen öldün. B-ben öldürdüm." Mert bana doğru yürürken çığlık atarak kendimi geriye ittim.

"Öldün sen benden uzak dur!"

"Hey sakin ol!" Bana korkuyla bakarken elleriyle kendini gösterdi.

"Bak bana. Ben yaşıyorum. Dediklerinden bir şey anlamadım." Anneme baktığımda ağlayarak bana bakıyordu. Bunlar gerçek olamazdı. Emindim. Öldürmüştüm. Ölmüştü. Korkarak annemin yanına gittim ve elini tuttum.

"Sen onu göremiyorsun dimi? O şuan burada yok. Ben üzüntüden görüyorum."

"Cevap versene anne!" Sadece ağlaması sinirimi bozuyordu.

"Hayır Cemre o gerçek. Sana ne oluyor böyle kızım?" Saçlarımı okşadığında kendimi hızla geri çektim. Olamazdı bu.

"Ben seni öldürdüm sen gerçek değilsin!" Yanıma geldi ve kollarımı tuttu.

"Sabah sana ondan hoşlandığımı söyledikten sonra yanından geçerek dışarı çıktım. Ne öldürmesi? Neyden bahsediyorsun?"

Tüm bunlar gerçek miydi yani? Peki bundan sonra ne olacaktı?

Şimdiki Zaman;

Cemre'den;

Hava almak için hastanenin bahçesine çıkartmışlardı bizi. Ne kadar saçma dimi? Ölüler nefes alamaz ki.Mert  hayatımı mahvetmişti. Yada hayatım hiç olmamıştı. Ama onu sevmekten vazgeçemiyordum. Aklımdan çıkaramıyordum. Ellerime baktığımda tek gördüğüm kandı. Beyaz duvarlara baktığımdaysa onun donuk gözleri.

"Cemre..." Tanıdık sesle donup kaldım. Bu gerçekten o muydu? Kafamı kaldırdığımda bana bakıyordu. Gözleri o gün ki gibi değildi. Donuk değildi. Sımsıcak bakıyordu. Gülümsedim. Acı dolu bir şekilde gülümsedim. Sahi en son ne zaman gerçek bir şekilde gülümsemiştim?

"Gerçek olmadığını biliyorum"

"Ben gerçeğim Cemre."

"Değilsin"

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

"Gözlerinden."

"Nasıl yani? Ne varmış gözlerimde?" Ne vardı ki gözlerinde. Sadece bana yabancıydı.

"Sen bana bu kadar güzel bakmazsın. Hiç bakmadın. Hep başkalarına böyle bakarken izledim seni." Bunları önceden söyleseydim ona beklide bu halde olmazdım. Yada yine aynısı olurdu kim bilir.

"Artık yanında olacağım. Hep benimle olacaksın. Huzurlu olacaksın. Tek yapman bana gelmen." Söyledikleriyle kaşlarım çatıldı. Bu mümkün müydü?

"Nasıl yapacağım. Buradan çıkamam ki."

"Çıkmanın tek yolu var evet. Ve sen bunu başarabilirsin." Hızla oturduğum banktan ayağa kalktım.

"Hayır! Bunu yapamam." Bana bir adım yaklaştı. Gülümserken gamzeleri o kadar güzel duruyordu ki. Gamzelerini bile özlemiştim.

"Sen karanlıktan korkarsın Cemre. Şimdi korkmanı gerektirecek bir şey yok çünkü ben varım. Senin karanlığında, seni yalnız bırakmayacağım." Yapabilir miydim bunu? Elini bana doğru uzattı.

"Hadi kurtul artık bu üzüntülerinden." Özlemle boynuna atladığımda ellerim boşluğa düştü. Gerçek olmadığını biliyordum. Ama sözü vardı beni yalnız bırakmayacaktı. O sözünü tutardı.

Rahatsızlanmış gibi dizlerimin üzerine çöktüm ve karnımı tutarak inledim. Birkaç hemşire yanıma geldiğinde "Bana yardım edin lütfen" diye yalvardım. Sanırım onlara karşı ilk defa uysaldım. Beni hızla doktor odasına götürüp sedyeye yatırdılar. Şansıma doktor odada yoktu. Bu benim için iyi olmuştu. Hemşireler doktoru çağırmak için dışarı çıktığında hızla bir ilaç kutusu alıp cebime sakladım. Ama işimi garantilemeliydim. Doktor masasını karıştırdığımda geçen gün doktorun elinde gördüğüm küçük içki şişesini beyaz tişörtümün altına sakladım ve elimle tişörtün üstünden sıkıca tuttum. Tam odadan çıkarken doktorla karşılaştım.

"Cemre nereye?"

"Karnım ağrıyordu ama geçti iyiyim."

"Emin misin?"

"Evet eminim"

"Peki öyleyse çıkabilirsin." Uğraştırmadığım için işine gelmişti tabi. Kendi odama gittim ve ilacı elime aldım. Artık kavuşma zamanımız gelmişti. Bu huzuru hak etmiştim. Kutuyu açtım ve hapları elime döktüm. Belki de yıllar sonra ilk defa mutluluktan ağlıyordum. Ben böyle olmasını istememiştim. Hapları ağzıma attım ve biraz çiğnedim. Hıçkırdığımda birazı boğazıma kaçmıştı ve bu daha çok ağlamama neden oldu. Hemen üstünden içkiyi kafama diktim. Yeniden kutuyu avucuma boşalttım ve aynı işlemi tekrarladım. Ne kadar zaman geçti üstünden bilmiyorum ama kusmaya başladım. Artık sonumun geldiğini anlamıştım. Kendimi ayakta tutamadım ve yere bıraktım. Sadece canımın yandığını hissediyordum. Gözlerim kararmaya başladığında onu gördüm. Hayatımın aşkını. Dizlerin üzerine çöktü ve elimi tuttu.

"Başarabileceğini biliyordum." Gözlerimi sonsuzluğa kapatırken son gördüğüm şeyin beyaz duvarlar yerine onun gülümsemesi olması her şeye değerdi. Şimdiyse mutluyum. Çünkü benim karanlığımda beraberdik. Yalnız değildim...

Yazardan;

              Cemre şizofreni hastasıydı. Mert'i küçüklüğünden itibaren takıntı haline getirmişti ve hayal dünyasında nasıl olmasını istiyorsa öyle görüyordu. Ölmeden önceki gün hastanedeki başka bir hasta ona intiharı anlatmıştı ve iyi olabileceğini söylemişti. Cemre'nin bu plan kafasına yatmıştı ve hasta yerine Mert'in ona söylediğini düşünerek hayal dünyasında onu canlandırmıştı. İlacını vermek için gelen hemşire Cemre'yi odasında ölü buldu.  Mert ise Cemre hastaneye yatırdıktan 1 hafta sonra üniversite için başka bir şehre taşındı.


Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro

Tags: